| Konu: | Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 23.12.2020 |
AHMET KAYA (Trabzon) - Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Çevre Ajansının kurulmasına dair kanun teklifini konuşuyoruz. Tabii, içinde "çevre" geçiyor. "Çevre" deyince akla hemen cennet Karadeniz'imiz ve Yeşil Yol, bu cennette yapılan doğa tahribatları, HES'ler geliyor...
SALİH CORA (Trabzon) - Yeşil Yol'a karşı mısınız Ahmet Bey?
BAŞKAN - Sayın Cora, siz de...
AHMET KAYA (Devamla) - ...kuruyan dereler, ölen balıklar, kesilen ağaçlar, tahrip edilen yaylalar, dolgularla mahvedilen o güzelim koylar ve kıyılarımız geliyor; balıkların dolaşması gereken dere yataklarında dolaşan iş makineleri, kepçeler, dozerler, kamyonlar geliyor. Ne dere bıraktınız ne balık bıraktınız ne de kıyı bıraktınız. Gidin, şırıl şırıl akan, bembeyaz köpüklerle akan derelerimizin son hâlini bir görün, görün ki belki aklınız başınıza gelir, vicdanınız sızlar.
Değerli arkadaşlar, gelmiş geçmiş en sıcak, en kurak yılları ve mevsimleri yaşıyoruz. Buzulların eridiğini; göllerin, göletlerin, su kaynaklarının kuruduğunu; havadaki karbondioksit miktarının hızla arttığını görüyoruz. Her gün yüzlerce canlının yaşama veda ettiği günümüzde sürdürülebilir yaşam aslında geleceğin değil, tam olarak günümüzün en ciddi sorunlarından biridir. Bu acı ve bir o kadar da yaşamsal gerçeğe rağmen ülkemiz, doğayı koruma ve iklim değişikliklerine karşı mücadelede üzülerek söylüyorum ki çok gerilerde yer alıyor. Bunun nedeni, on sekiz yıllık AKP iktidarının aç gözlü, ranta dayalı, doğaya, cana, canlıya duyarsız ve tutarsız politikalarıdır, yaşam kaynaklarımız geri dönülmez biçimde tahrip edilirken yağma ve talana göz yuman anlayıştır.
Değerli arkadaşlar, 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Enerji Piyasası Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 2003 yılından itibaren de özel şirketlerin nehirlerde enerji üretebilmesinin önünü açan su kullanım hakkı anlaşmalarının ardından, Türkiye'nin her yerinde irili ufaklı ne kadar dere, akarsu, ırmak varsa özel şirketlere tahsis edildi. Yöre halkının on yıllardır içtiği, tarımda ve hayvancılıkta kullandığı suların kullanım hakları kırk dokuz yıllığına özel şirketlerin inisiyatifine devredildi, bütün derelerimizin üstüne peş peşe HES'ler yapıldı. Tüm HES projeleri hayata geçirilse, elde edilecek kurulu güçle enerji ihtiyacımızın sadece yüzde 7'sinin karşılanabileceği, oysa sadece kayıp kaçakların önlenmesi ve eskiyen iletim hatlarının yenilenmesiyle yüzde 15'e varan oranlarda enerji tasarrufu sağlanabileceği gerçeği yok sayıldı. Yüz yıllardır o suları kullanan, yaşamını o suya bağlamış yöre halklarına danışılmadı, onların onayı hatta fikri dahi alınmadı.
Hidrolik potansiyelimiz elbette çok önemlidir ve mutlaka değerlendirilmelidir ancak hidrolik potansiyelimizin değerlendirilmesinde akıl, bilim ve halk yararı ön planda tutulmalıdır. Bunlar gözetilmeksizin derelerimiz, piyasacı bir anlayışla özel sektöre devredildi; bu, asla doğru olmamıştır. Yapılan birçok hidroelektrik santrali, bilimsel ölçütlerle, havza planlaması temelinde, yerel halkın onayı alınarak projelendirilmek yerine, ciddi çevre tahribatları yaratılarak, her türlü denetimden uzak, tamamen şirket kârlılığı temelinde yapıldı ve sonucunda su kullanım hakkını alan ve satan bir yapı oluşturuldu; bu, hidrolik potansiyelin değerlendirilmesinin ötesinde suyun ticarileşmesi anlamına geliyor. Artık bu konuyu bu zaviyeden değerlendirmek zorundayız. Santral yapılsın ya da yapılmasın, artık, su kullanım haklarının satışıyla, köylünün kullanacağı sulardan kullanım bedellerinin talep edileceği günlere doğru gidileceğinin endişesini taşıyoruz.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti, anayasal bir hukuk devletidir. Bakınız, Anayasa'mızın 56'ncı maddesi ne diyor: "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, Devletin ve vatandaşların ödevidir." Anayasa'mız, vatandaşlarına çevreyi koruma göreve veriyor fakat bu görevi yaptıkları için, doğaya, yaşam haklarına sahip çıktıkları için çok sayıda yurttaşımız darbedildi, acımasız muamelelere maruz bırakıldı, hatta yargılandı. Yeşil Yol yargılamaları oldu Karadeniz'de, ben Rize Pazar Adliyesinde yapılan o Yeşil Yol yargılamalarına gittim. Arkadaşlar, mahkemenin koridorlarında yaylalarımızın, derelerimizin, akarsularımızın çok güzel fotoğrafları asılıyordu ama ne acıdır ki mahkeme salonunun içerisinde, maalesef, o yaylaları korumak için mücadele eden köylüler yargılanıyordu; böyle bir çelişkiyi de orada yaşadım.
SALİH CORA (Trabzon) - Yeşil Yol'a karşı mısınız Ahmet Bey?
BAŞKAN - Sayın Cora, lütfen maskenizi takın; siz genç olabilirsiniz, yanınızda Sayın İsmail Bey oturuyor, lütfen.
AHMET KAYA (Devamla) - Orada yargılanan ve beraat eden onurlu insanlarımız "Çekin ellerinizi Karadeniz'den." diyen, doğası ve yaşam hakkı için mücadele eden, "Karadeniz isyandadır." "Ander kalsın HES'ler..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
AHMET KAYA (Devamla) - Bir dakika rica ediyorum.