| Konu: | Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 23.12.2020 |
AYHAN EREL (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 28'inci maddesi üzerine partim İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz maddeyle Depozito Yönetim Sistemi'nin kurulması ve işletilmesi faaliyetlerine ilişkin olarak, Türkiye Çevre Ajansının yapacağı mal ve hizmet alımları, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç Kamu İhale Kurumu hükümlerinden muaf tutulmuştur. Kamu kaynağına sahip Ajansın yapacağı mal ve hizmet alımlarının Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında bırakılması, kamu yararı açısından kabul edilebilir değildir. Bu uygulamanın yolsuzluğa, dedikoduya, kamu kaynaklarının keyfî ve verimsiz kullanılmasına sebep olacağı bilinmektedir. Bu sebeplerden maddenin teklif metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa'nın 56'ncı maddesi "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir." hükmünü içermektedir. Yani Anayasa, çevreyi korumak üzere hem devlete hem de vatandaşlara bir görev yüklemiştir.
Şimdi, ben, burada Çevre Bakanlığının çok kıymetli bürokratlarına, kamu düzenini sağlamakla görevli olan güvenlik güçlerine, yargı dağıtmakla kendini görevli kabul eden yargı mensuplarına soruyorum: Az önce Aydın Milletvekili Süleyman Bey'in dediği gibi, JES'lere karşı direnen Hatice ana Anayasa'dan aldığı bir görevi yerine getirmektedir, zira Anayasa diyor ki: "Çevreyi korumak vatandaşın görevidir." Yani Anayasa vatandaşa böyle bir görev vermiş. Böyle bir görev karşısında Anayasa'dan kaynaklanan bir görevi yerine getiren Aydın'daki, Rize'deki, Gümüşhane'deki -ne bileyim- Kaz Dağları'ndaki, Niğde'deki, Nevşehir'deki vatandaş, Anayasa'dan kaynaklanan bir yükümlülüğü yerine getirirken güvenlik güçleri Anayasa'nın üstünde bir güce, bir kuvvete sahip midir ki çevreyi korumakta olan 70 yaşındaki dedenin, 80 yaşındaki ninenin, 5 yaşındaki bebenin üzerine kaba kuvvetle, kabul edilemez güçle gelmektedir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Bu insafsızlıktır, yazıktır, günahtır.
Devlet, çevreyi korumadığı gibi, çevreye zarar verdiği gibi, vatandaşın çevreyi koruma eylemlerine ve çevreye gelen zararlara karşı bağını bahçesini, dağını, kuşunu, bülbülünü, korumak için verdiği mücadeleye saygı duymak yerine bunu kaba kuvvetle bastırmaya çalışıyor; bu kabul edilir bir şey değildir. Bu bağlamda, ben, adalet mensuplarının, güvenlik güçlerinin Anayasa'dan kaynaklanan bir görevi yerine getiren vatandaşlarımıza daha nazik, daha saygılı ve daha duyarlı olmaları gerektiğinin altını özellikle çiziyorum.
Yine, 15'inci maddede Avanos'ta maden arama yüzünden çevreye verilen zarardan bahsetmiştim. Yine, komşu ilimiz, eski vilayetimiz Niğde Ulukışla Tepeköy mevkisinde faaliyet gösteren bir madencilik tesisindeki siyanür havuzundan sızan siyanürün köyün iç kesimlerine kadar sızdığı ve tarlalarda biriktiği ortaya çıkmıştır. Sızıntının tespit edilmesinden sonra yüksek oranda siyanüre rastlanmış, sızıntının yer altı sularına sızmasıyla birlikte tarım ürünleri zarar görmüştür.
Ben, bu bağlamda, burada hazır bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bürokratlarına sormak istiyorum: Niğde'nin Ulukışla ilçesine bağlı Tepeköyü'ne yakın maden faaliyetini yürüten şirkete ait siyanür havuzunda sızıntı olduğu ortaya çıkmasına rağmen bu faaliyetleri niye durdurmadınız? Sızıntının yer altı kaynaklarına sızması ve bölgedeki tarım ürünlerine bulaşması demek, bölge halkının kanser riskine davetiye çıkarmak demek. Bölge halkının can ve mal güvenliğini sağlamayı devlet olarak düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)