GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İSTANBUL MİLLETVEKİLLERİ TÜLAY KAYNARCA VE OKTAY EKŞİ'NİN, 10 OCAK DÜNYA ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ'NE İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI DOLAYISIYLA
Yasama Yılı:3
Birleşim:51
Tarih:10.01.2013

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündem dışı konuşan Sayın Tülay Kaynarca ve Sayın Oktay Ekşi'ye çok teşekkür ediyorum çünkü 10 Ocak günü Çalışan Gazeteciler Günü olarak belli bir süredir kutlanıyor. Bunun da çıkışı, gazeteciler için önemli haklar getiren 212 sayılı Kanun'un çıkış yıl dönümü olmasıdır.

Bugün, hepimiz, gazeteci arkadaşlarımızın hem bugünlerini tebrik etmek hem de onların sorunlarını dinlemek, bu konuda verilecek cevaplar varsa bunu takdim etmek üzere çalışmalar yaptık. Parlamento Muhabirleri Derneğimizi sabah on buçuktan itibaren bütün partilerimizin grupları ziyaret ettiler, basın mensubu arkadaşlarımızla görüştüler, hem gündemle ilgili konular hem de gazetecileri doğrudan ilgilendiren konular üzerinde sohbet ettiler. Ben, bu ziyaretleri yapan arkadaşlarımı da kutluyorum çünkü aldığım notlarda önemli konulara temas ettiklerini gördüm.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz, gazeteci arkadaşlarımızın ifade edilen veya edilemeyen pek çok sorunları vardır. Bu da bir sektördür. Gazeteci sıfatını kazanmış, herhangi bir yazılı basında veya görsel ve işitsel medyada veya İnternet medyasında çalışan arkadaşlarımızın -bir kısmı basın kartı mensubu, sahibi olmamakla birlikte- fiilen yaptıkları iş gazeteciliktir; halkın bilgilenme hakkını en güzel şekilde yerine getiren arkadaşlarımızdır; halkın gözü, kulağı ve dili olma noktasında önemli bir fonksiyonu da ifa ediyorlar.

Şüphesiz, gazeteciler veya basın mensupları söz konusu olduğunda, özellikle son yıllarda birkaç konu görüşülmeye başlandı. Bunlardan bir tanesi, 2008 yılında Sosyal Güvenlik Kanunu tekrar son şekliyle çıkarken bazı iş kollarıyla birlikte gazetecilerin de fiilî hizmet zamları ortadan kalktı. Konuşurken "yıpranma payı" veya "yıpranma hakkı" diyoruz ama kanunda bunun ismi "fiilî hizmet zammı"dır. Özellikle, arkadaşlarımızın, çok yorucu, çok yıpratıcı bir iş yaptıklarından bahisle -ki bazı tehlikeli işlerde hayatını kaybedenlerin, kaza geçirenlerin, sakat kalanların, çalışma yeteneklerinden yoksun kalan arkadaşlarımızın da bulunduğunu biliyoruz- "Aradan dört sene geçti, bizim fiilî hizmet zamlarımız tekrar verilsin." talepleri var. Bu talepler üzerinde Sayın Başbakanımızın da talimatıyla bir çalışma başlatılmıştı. Ben gereken hazırlıklarımı yaptım, çalışmalarımı yaptım ama konunun doğrudan muhatabı Sosyal Güvenlik Kanunu'nu fiilen uygulamak zorunda olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızdır. Sayın Bakan da bu konuda Bilim Kurulunu toplamak suretiyle, kendilerinden hem bilgi almak hem de bu konu üzerinde bir rapor almak ihtiyacını duydu.

Şüphesiz, kabul edersiniz ki "yıpranma" veya "fiilî hizmet zammı" dediğimiz işin ne karşılığında tekrar konulabileceği önemlidir çünkü sadece gazetecilerle ilgili olarak bu hak 2008'de kaldırılmamıştır, başka iş kolları da var ve onların da tekrar fiilî hizmet zammına kavuşmak üzere talepleri bulunmaktadır. Ne kadar reeldir, bunun sosyal güvenlik sistemine getirisi veya götürüsü ne olacaktır, bu konu üzerinde bir çalışmaya ihtiyaç duyulmuştur.

Yine şüphesiz, gazeteci arkadaşlarımızın, savaş muhabirliğinden tutunuz kameramanlar kadar, haber takip eden arkadaşlarımız gibi pek çok yorucu işlerde çalıştığı da bir gerçektir ancak gazeteci sıfatını kazanmış herkesin aynı yıpranma karşılığında kaldığını söylemek ne kadar doğrudur, konunun bir başka yönü de mutlaka bu olmalıdır. Ama bütün bu çalışmaların sonuçlandığını ve biraz sonra yasama çalışmalarına geçildiğinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bir kanunu görüşülürken bütün partilerin ortak önerisiyle bir madde eklenebileceğini arkadaşlarımız söylüyorlar, bu gerçekleşebilir ve gazeteci arkadaşlarımız, arzu ettikleri, arkasından uzun süredir koştukları ve talep olarak ifade ettikleri konuyu gerçekleştirmiş olarak görebileceklerdir. Ben de arkadaşlarımızın bu haklarının tanınması karşısında gerçekten sevinç duyacağımı ifade etmek istiyorum.

Şüphesiz, yine son bir iki yıldır gündeme getirilen konu basın özgürlüğü konusudur. Basın özgürlüğünün Türkiye'de kalmadığı, çok sayıda gazetecinin cezaevinde hükümlü veya tutuklu olarak bulunduğu? Buna ilişkin, Türkiye'deki pek çok organın konuşması bir tarafa, yurt dışındaki yine gazetecileri izleme kurulları gibi veya komisyonları veya ajansları gibi kuruluşların Türkiye'deki basın özgürlüğü konusunda raporlar yayınladıkları bilinmektedir.

Hem bütçe görüşmeleri sırasında hem diğer bazı basın toplantılarımızda Sayın Adalet Bakanı da bendeniz de bu konu üzerinde duruyoruz. Gazetecilerin, Basın Kanunu veya Radyo Televizyon Üst Kurulu Kanunu'yla ilgili şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya muhatap olmaları söz konusu değil ancak gazeteci veya basın mensuplarını ilgilendiren iki temel kanun var, birisi Türk Ceza Kanunu'dur, birisi Terörle Mücadele Kanunu'dur. Belki bazı özel kanunlarda da adli para cezasını gerektiren suçlar veya kabahatler de bulunmaktadır ancak bildiğim kadarıyla, özellikle Terörle Mücadele Kanunu'nun uygulanmasından doğan ve bundan dolayı tutuklu veya hükümlü olarak bulunan pek çok "gazeteci" sıfatını taşıyan insanın bulunması söz konusudur.

Bunun dışında, gazetecilik mesleğini doğrudan ifa etmek suretiyle yani yazdığı yazıdan, bastırdığı kitaptan, çizdiği karikatürden dolayı şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilmiş çok az sayıda bu sıfatla çalışan insan bulunmaktadır.

Türk Ceza Kanunu'ndaki üç veya dört madde önemlidir. Bunlardan bir tanesi, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçlamasıdır. Soruşturmanın gizliliği, Türk Ceza Kanunu'nda aslolan bir hükümdür. Ceza Muhakemesi Kanunu da Ceza Kanunu da yıllardan beri -eski veya yeni şekliyle- soruşturmanın gizli olacağını öngörmektedir. Bu hükümden vazgeçmediğimize göre ve bundan sonra da kalacak bir hüküm olarak gördüğümüze göre, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunun da ortadan kalkması söz konusu değildir. Ancak, suç ve ceza arasındaki ceza adaletini söz konusu ettiğimizde belki ceza süreleri bakımından bir düşünme olabilir.

Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs ayrı suçlardan bir tanesidir, ihmal suçu başka suçlardan bir tanesidir. Türk Ceza Kanunu üzerindeki bu maddelere ilişkin geçtiğimiz dönem önünüze getirdiğimiz ama Genel Kuruldan geçmediği için kanunlaşmayan Ceza Kanunu'ndaki bir değişiklik söz konusuydu. Bunu tekrar önümüze getirmek veya gerçekleştirmek söz konusu olabilir. Suçun unsurlarını yeniden belirlemek, suç ve ceza arasındaki ilişkiyi gazetecilerin lehine tekrar uyarlamak söz konusu olabilir.

Terörle Mücadele Kanunu konusunda da özellikle Dördüncü Yargı Paketi içerisindeki bazı madde değişikliklerinin bir rahatlık sağlayabileceğini söyleyebilirim ama kanunun bütünüyle ortadan kaldırılması, terörle mücadele eden bir Türkiye için şu anda söz konusu bulunmamaktadır.

Ben, iki arkadaşımın konuşmalarından da şunu anlıyorum: Gazeteciler bir meslek olarak bunu yaparken gerçekten büyük bir sıkıntı içerisindedirler ancak bu sıkıntıların büyük bir kısmı Hükûmetimizden veya onun uygulamalarından kaynaklanmıyor. Ben de arkadaşlarımızı sık sık ziyaret ettiğimde, bazı medya sektöründe çalışan pek çok arkadaşımızın aylardır maaşlarının ödenmediğini biliyorum. Aylardır maaşları ödenmeyenlere karşı patronu etkileyecek teşebbüsler ancak sözle olabilir, yoksa yasal bir zorunlulukla bunu yaptırmamız söz konusu değil. Kendilerine ifade edildiğinde, evet, birtakım maddi sıkıntılar sebebiyle beş altı aylık aylıklarının ödenemediği söylenmişti, oysa aynı patronların daha büyük işlerde peşin paralarla milyar liraları hemen temin edebildiklerini görüyoruz. Dolayısıyla, gazete patronlarının çalışanların ücretlerini aylarca ödememesi çok büyük bir ayıptır ve çok büyük bir eksikliktir.

Çalışma güvenceleri yoktur. Gazeteci arkadaşlarımız, her gün kapının önüne konuluverme tehlikesi içerisindedirler. Yani ne yapacak ki "Ben yarın  işimden olacağım, evime ekmek götüremeyecek bir noktadayım..." Evet, sendika dayanağından da mahrum oldukları için pek çok gazete, pek çok televizyonda sendikasızlaştırma temayülleri değil, etkileri söz konusudur. Maalesef, bugün sadece Anadolu Ajansında 2 sendika varken, bunun dışında hiçbir basın ve yayın kuruluşunda tek sendika bile bulmak mümkün değildir. Buradan şunu söylemek istiyorum: Yine patronlar, gazetecilerin sendika kurmalarını, haklarını sendikal yollarla talep etmelerini arzu etmiyorlar.

Düşük ücretle çalıştırılmaktadırlar. Maalesef, sadece belli köşelerde yazanların veya belli isimlere sahip olanların transfer ücretleri de dâhil olmak üzere, çok sıfırlı rakamlarla ücret aldıkları bilinmektedir ama gerçek emekçilerin, muhabirlerin, alt kademede, mutfakta çalışanların ücretlerinin çok düşük olduklarını söylemeliyim.

Bu kapsamda söyleyebileceğim bir konu da iletişim fakültesi mezunlarının fevkalade yüksek sayıda mezun vermesine rağmen, yine basın yayın sektöründe gerekli ilgiyi görmedikleridir. Hiçbir gazete patronu -bazılarını istisna etmem gerekir şüphesiz- iletişim fakültesi veya basın yayınla ilgili bölümlerden mezun olmuş arkadaşlarımızı çalıştırmayı arzu etmemektedirler ancak Anadolu Ajansımızda, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğünde, Radyo Televizyon Üst Kurulunda son yıllarda en çok yaptığımız işlerden birisi uzman yardımcılığı sınavları açarak iletişim fakültesi mezunlarının bu kurumlarda çalışmasını temin etmek olmuştur. Yine, özendirici bazı tedbirler almakla birlikte, sayısı binleri bulan iletişim fakültesi mezunlarının maalesef çalışmalarının mümkün olmadığını üzüntüyle görmekteyiz.

Dolayısıyla, iş güvencesi çok zorken, ücretler çok düşük ve aylarca belki de ödenmiyorken, bir sendika kurup o sendikayla haklarını talep etme noktasında da sıkıntılar varken şüphesiz gazetecilerin bütün sorunlarının gelip de yıpranma payına indirgenmesi çok doğru değildir. Bu bir haktır, bu hak yerine getirilecektir ama tüm milletvekillerimizin, tüm siyasi partilerimizin gazetecilerin aslında var olan bu sıkıntıları konusunda da gerekli çabayı göstermesi ve çevreleri etkilemek suretiyle o kişilerle de doğrudan ilişki kurmak ve hatta bir yasal mevzuata kavuşturmak mümkünse yani bu sıkıntı çekilen konularda, bunları da Parlamento önüne getirmek gibi bir hakları olduğunu düşünüyorum.

Şüphesiz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bütçelerimiz görüşülürken dile getirildi ama ben şahsıma bağlı olan kurumlarda bütün bu hususlara fazlasıyla dikkat ettiğimi söylemek isterim. Bu bir sorumluluktur, bu sorumluluğumuzu elbette yerine getireceğiz. Şüphesiz, tutuklu olan, gazeteci sıfatı taşıyan ve içlerinde bir milletvekilimizin olduğunu bildiğimiz bir konuda tahliyelerden yana olduğumu da, özgürlüklerine kavuşmalarını şahsen talep ettiğimi de pek çok arkadaşımız biliyor. İnanan olur, inanmayan olur ama en azından iki yıldan bu yana, bir yıldan bu yana söylediğimiz konularda samimi olduğumuza inanmanızı talep ederim.

Şüphesiz, Türkiye'de bir yargı var. Yargı üç erkten bir tanesi ve o yargının, üçüncü yargı paketi çıkmış olmasına rağmen elindeki dosyayla ve sanıklarla ilgili verdikler kararı da ancak itirazlar veya temyizler yoluyla karşılamak mümkün. Bir siyasi iradenin veya yürütmenin doğrudan yargının verdiği kararları belki eleştirmesi mümkün ama yön vermesi ve o kararda etkili olması da söz konusu değil, en azında Anayasa buna karşı çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüz olarak geçmişte 7 olan il müdürlüğü sayısını, geçtiğimiz yıl çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle 17'ye çıkardık. Şu anda Türkiye'de çıkan yerel gazete sayısı, televizyon sayısı, basın kartı sahibi olan basın mensubu arkadaşlarımızın sayıları dikkate alınmak suretiyle, Türkiye'nin farklı bölgelerinde 17 tane il müdürlüğü kurduk. Bu il müdürlüklerimiz, basın mensubu arkadaşlarımızın her türlü ihtiyaçlarını karşılama noktasında sanıyorum daha da etkili olacaklar. Yeni kurduğumuz il müdürlükleri, Afyonkarahisar, Bursa, Çanakkale, Edirne, Gaziantep, Kayseri, Konya, Muğla, Samsun, Şanlıurfa il müdürlükleridir. Bunlar -daha önce- Adana, Antalya, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir ve Trabzon'a ilaveten kuruldular.

Yine, son çıkan kanun hükmünde kararname ile yurt dışı teşkilatımızdaki temsilcilikler yani basın müşavirleri veya basın ataşelerinin imkânları ve kuruldukları ülkelerde artırıldı. Almatı, Aşkabat, Atina, Bakü, Berlin, Bern, Beyrut, Brüksel, İslamabat, Kahire, Lefkoşa, Londra, Moskova, Washington, New York, Viyana, Paris, Riyad, Roma, Tahran, Taşkent, Tokyo basın müşavirliklerine ilaveten Abuja, Bişkek, Brezilya, Cakarta, Saraybosna, Sofya, Kuala Lumpur, Lahey, Madrid, Pekin, Pretoria, Stockholm ve diğer bazı ülkeler de sayısı 39'u bulan yeni basın müşavirlikleri ve basın ataşelikleri kurulmuş oldu.

Uzman yardımcılığı kadroları aldık, bu kadrolar için de sınavlarımızı yaptık. Ayrıca İngilizce, Fransızca, Almanca gibi yaygın kullanımda olan diller haricindeki dillerde de mütercim tercüman kadrolarını almış bulunuyoruz.

Haber hizmetlerinde iyi bir noktaya geldik. Yurt dışına da haber servisleri yapıyoruz. Aynı zamanda Devlet Enformasyon Sistemi'ni kurduk. Burada da izlediğimiz televizyon kanalı 8'den 40'a, takip edilen yabancı haber ajansı 23'ten 27'ye, İnternet haber portalı sıfırdan 300'e çıkarıldı, yabancı radyo istasyonu artırıldı. Bu haber kaynakları üç yüz altmış beş gün yirmi dört saat kaydedilerek enformasyon raporu hâline getirildi.

Aynı zamanda, yerel medya eğitim seminerleri yapıyoruz. En son Muğla ilinde yaptığımız eğitim seminerine 300'e yakın gazeteci arkadaşımız katılmıştı, 8 ili bir araya getirmiştik.

Ayrıca, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz, Basın Kartı Yönetmeliği'nde yaptığı değişikliklerle geçmişte basın kartı sahibi olamayan pek çok gazeteci arkadaşımızı basın kartı sahibi yaptı ve sarı basın kartı mensuplarına da farklı avantajlar temin edildi. Bunlardan belki de en önemlisi, yurt dışına çıkışlarda vize kolaylığı sağlamak üzere gri pasaport dediğimiz veya hizmet pasaportundan istifade etme imkânı getirilmiş oldu.

Anadolu basınını özendirme yarışmalarını sürekli yapıyoruz. Aynı zamanda, teknik servisler yapıyoruz ve Türkiye'yi yurt dışına tanıtıcı, on bir ayrı dilde kitaplar, kitapçıklar bastırıyoruz. Bir taraftan da ülkemizi ziyaret etmek isteyen basın-yayın mensuplarını farklı ülkelerden davet ediyor, onlara Türkiye programları yapıyoruz. Balkan Ülkeleri Medya Forumu, Türkçe Konuşan Ülkeler Medya Forumu, Arap ve Afrika Medya Forumunu da geçtiğimiz üç yılın içerisinde gerçekleştirmiş olduk.

Değerli arkadaşlarım, destek hizmetleri olarak da yaptığımız pek çok hizmet var. Sözümü fazlaca uzatmayacağım. Yerel medyanın güçlendirilmesi konusunda, belki, Basın İlan Kurumumuzun faaliyetlerini de saymamız gerekir. Geçtiğimiz yıl özellikle yerel medyaya 250 milyon lira tutarında ilan ve reklam dağıtımı yapıldı. Bu yıl, yine, şubat ayından geçerli olmak üzere resmî ilan tarifesini artırıyoruz ve yerel medyanın bu konuda daha fazla istifade edeceğini de düşünüyoruz.

Radyo Televizyon Üst Kurulunun kanunu iki yıl kadar önce çıkmıştı. Şimdi, iki yıl içerisinde frekans ihalelerini yapacağımızı ifade etmiştik. Bütün yasal hazırlıklarımız bitti. Umuyorum ki mart ayı veya nisan ayında frekans ihaleleri için de tamamen işe başlama noktasında hazır olacağız. Böylelikle, 1994 yılında çıkmasına rağmen, aradan geçen yirmi yıla yakın zamanda kanunun hiçbir maddesi işlemez hâldeyken bugün, Avrupa Birliği Medya Yönergesi ilkeleri de esas alınmak suretiyle yaptığımız yeni kanun Türkiye'deki radyo ve televizyon yayıncılığına çok güzel avantajlar da getirmiş oldu.

Şüphesiz "medya" dediğimiz zaman İnternet medyasını da göz ardı edemeyiz. Bugün çünkü sosyal medya, facebook ve twitter, haber portalları dediğimiz pek çok haber siteleri de gazeteden, yazılı basından daha çok tıklanıyor ve takip ediliyor. Buralarda çalışan arkadaşlarımızı da Basın Kanunu kapsamına alacak çalışmalar başlatıldı. Bir iki noktasında ihtilaf vardı, o da giderildi. Umuyorum ki önümüzdeki birkaç ay içerisinde İnternet medyasıyla ilgili kanunumuzu da sizlerin destekleriyle çıkarmış olacağız.

Sözlerimin sonunda, yine, çalışan gazeteci arkadaşlarımızın bugünlerini tebrik ediyorum. Şartlarının, geleceklerinin mutlaka daha iyi olacağını düşünüyorum, hepsine saygılarımı sunuyorum.

Basın mensubu iken hayatını kaybeden pek çok arkadaşımız var, onlara Allah'tan rahmet diliyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Arınç.