GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:39
Tarih:25.12.2020

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben izin verirseniz maddenin özüne girmeden evvel insani bir konuya değinmek isterim.

Size birtakım isimler okuyacağım, büyük ihtimalle de ilk defa duyacaksınız: Halil Gözel, İlker Sağlık, Doğan Kıssa, Nurettin Çalık; bu 4 arkadaş esnaf. Nerede esnaf? Sirte'de esnaf, Libya'da ve bu arkadaşlar on aydır tutuklu, on aydır tutuklu.

Başka bir grup okuyacağım: Saim Terbıyık, Osman Savuk, İlyas Aktaş, Ümit Aygün, Yusuf Tıraş; bu arkadaşlar iki seneyi aşkın süredir tutuklu. Niye bunu söylüyorum? Sebebi de şu: İtalyanlar geçen hafta, yüz sekiz gündür tutuklu bulunan 18 balıkçıyı kurtardılar yani İtalyanlar şunu yaptılar: "Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı deriz." dediler, Hafter'in elini sıktılar, 18 vatandaşını götürüp Noel'i evde geçirmelerini sağladılar. Şimdi, bir grup arkadaş on aydır orada, ikinci bir grup arkadaş iki senedir orada; ben sizin takdirinize bırakıyorum, kaç bayramı ailelerinden uzak geçirdiler? Burada Dışişleri Bakan Yardımcısı da var, bunu inşallah, Çavuşoğlu'nun kulağına bir kere daha fıslar. Yani, dolayısıyla, devletin görevi vatanı toprak olarak korumak değil, aynı zamanda, vatandaşlarını da korumaktır.

Maddenin özüne geçeyim izin verirseniz. Bir büyükelçi için en zor görev, devletini iktidara rağmen korumaktır. Ben bunu beş sene yaptım, devletimi iktidara rağmen korumaya çalıştım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ne demek istediğimi söyleyeyim: Ben, beş sene daimî temsilciydim OECD'de. Bu, sözü edilen Mali Eylem Görev Gücü, benim işimdi. Hep yumurta kapıya geldiği zaman Türkiye'nin aklı başına gelir ve verilen görev de "Çevir kazı yanmasın."dır. Böyle bir ortamda Türkiye, maalesef, gri ve kara listeler arasında koşup -sağda solda- durur ve maalesef, iktidarın da siyasi irade yoksunluğundan dolayı bu FATF dediğimiz örgüt nezdinde bazen, şüphelilere iktidarın kefil olduğu da görülmüştür. Dolayısıyla, bu dosyanın bu kanuna rağmen ileride bir çözüm getirebileceği kanısında değilim.

İkinci sebebi var: Bu kanun, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla sınırlı. Hâlbuki, bu alanda yani kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı konusunda hem uluslararası anlaşmalar var hem ihracat kontrol rejimleri var. Sayacağım birkaç tanesini size: 1979 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması, 1974 tarihli Biyolojik ve Toksik Silahlar Sözleşmesi, 1997 tarihli Kimyasal Silahlar Sözleşmesi. Şimdi, bunlarla hiç alakası yok önümüze gelen metnin.

İkinci bir şey var; ihracat rejimleri, Nükleer Tedarikçiler Grubu, Zangger Komitesi, Wassenaar Düzenlemesi, Avustralya Grubu, Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi, bunlarla da hiç alakası yok bu maddenin. Yani sıkışmışsınız, sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi... Yani bir bütüncül yaklaşımdan uzak bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. O zaman ister istemez, niyetin bu mu, yoksa müteakip çuvala tıkılan maddeler mi olduğunu da sorgulamak hakkı var tabii ki insanların.

Şimdi bu "Komisyon" diyoruz, bu Komisyonun da bütüncül bir yaklaşım içinde olması gerekir, o da şüpheli. "MASAK" dediğimiz ulusal bir kurum, bunun denetlemesini yapacak; onun, bunu takip etme yeteneği olup olmadığından şüpheliyim. Biraz evvel arkadaşlar değindiler, 238 sayfalık bir rapor var; Türkiye, her seferinde, ak mı kara mı orada belli oluyor; maalesef, yine gri ve yine -biraz evvel söylediğim gibi- yumurta kapıya geldikten sonra biz buna çözüm üretmeye çalışıyoruz.

Son bir hususa değineyim: "Dünya beşten büyüktür." diyorsunuz, Cumhurbaşkanı bunu söylüyor. O örgütü ayaklar altına alıyorsunuz siyaseten ama o örgütün kurallarına uymak için de büyük bir çaba içindesiniz. Ben bunu riyakârlık olarak görüyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygıyla selamlarım.