| Konu: | Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 26.12.2020 |
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sanırım 20'nci maddeye ilişkin bir ek önerge geldi. Aslında okuma şansımız da olmadı ama yine biz eleştirilerimizi buradan dile getirmeye devam edeceğiz.
Görüşülmekte olan teklifin 20'nci maddesiyle, sır saklama ve müvekkili aleyhine tanıklık yapmaktan çekinme hakkı bulunan avukatlara savunma hakkına aykırı bir şekilde bir tür muhbirlik rolü yüklenmeye çalışılmaktadır. Avukatları yapmış oldukları birtakım işlemler hakkında bilgi ve belge verme, şüpheli işlem ibrazı, muhafaza yükümlülüğü gibi fiillerle yükümlü kılan düzenleme kanunlaşsa bile açıkça hukuka aykırı olacak ve avukatlar tarihsel rolleri gereği buna direnecektir.
En ağır suç ithamlarında dahi müvekkilinin savunma hakkına riayet ve sırlarını saklama yükümlülüğü bulunan avukatın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ve FATF'ın hassasiyetleri gözetilerek kara para aklama suçları yönünden muhbirliğe evriltilmek istenmesi yaşanan çelişkinin komikliğine işaret etmektedir. Elbette ki avukatın kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görmesi yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varması hâli, Avukatlık Kanunu'nun 38'inci maddesinde avukatın işi reddetmesinin zorunlu olduğu hâl olarak düzenlenmiştir. Ancak, bu durumda bile avukat muhbirlik yapamaz. Bu teklif avukatlık mesleğinin özüne ve ruhuna aykırıdır, savunma hakkının yok sayılması anlamına gelmektedir.
Teklifin zaten sorunlu, tarafgir ve kirlenmiş organizasyonlar olarak bildiğimiz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve FATF tavsiyeleri esas alınarak hazırlanmış olması bir yana, teklifle, fırsattan istifade, sivil toplum alanını toptan işlevsizleştirecek, denetim ve yaptırımları ölçüsüz bir şekilde artıran düzenlemeler yürürlüğe konulmaya çalışılmaktadır. Ciddi bir denetim, yaptırım riski ve bürokrasiyle kuşatılmış bulunan sivil toplumun sesini daha da kısacak ve yardım toplama faaliyetlerini daha da zorlaştıracak düzenlemelerdir. Türkiye'deki terör soruşturma ve kovuşturmalarının niteliği de dikkate alındığında bize daha da rahatsız edici bir tablo sunmaktadır. Öyle ki şiddete bulaşmadığı mahkeme kararlarıyla sabit örgütlerin bile terör örgütü kapsamına alındığı bir vasatta terör gibi muğlak ve kaygan bir kavram üzerinden sivil toplum faaliyetlerini ve itirazlarını kriminalize edecek, ifade özgürlüğünün ve örgütlenme hakkının özünü zedeleme riski taşıyan düzenlemeler yapılması kesinlikle ve yüksek sesle karşı çıkılması gereken adımlardır.
Bu teklif, avukatı kolluk görevlisi hâline getirmek anlamına gelmektedir. Bu teklif, AKP'nin, kendi eliyle yaptığı düzenlemeleri bile Anayasa'ya aykırı bir biçimde tekrardan değiştirmek istediğini göstermektedir. AKP'nin 2004'te getirdiği Dernekler Kanunu'nu tamamen ilga eden, 12 Eylül döneminin Dernekler Kanunu'nun da ötesine giden, OHAL yetkilerini andıran bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bu düzenleme yasalaşırsa sivil toplum alanı tamamen daraltılmış olacak ve tüm sivil toplum örgütlerinin iktidarın denetimine girmesine sebebiyet verecektir. İktidara itaat etmeyen, iktidara yalakalık yapmayan STK'ler bu şekilde kapatılmayla yüz yüze kalacaktır. Sivil toplumu özgür olmayan bir toplum zaten özgür olamaz.
Dün de söyledik, söz konusu yasanın birinci bölümü ile ikinci bölümü arasında büyük farklar var. Aslında birinci bölümde yapılan bu düzenlemelerle yarın öbür gün bu yasanın altında imzası bulunanlar da dâhil olmak üzere, bir anda kendilerini terörizmin finansmanına ilişkin bir yerde -tırnak içerisinde- terörist olarak bulabilirler. Tüm bu sebeplerden ötürü ve özellikle sivil toplum örgütleri üzerinde oluşturulacak baskının İçişleri Bakanının icraatlarıyla ortada olduğu bir dönemde söz konusu bu yasaya HDP olarak karşı çıktığımızı defaatle belirttik ve söz konusu bu teklifi de reddediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)