| Konu: | Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 26.12.2020 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, ben sizinle Türkiye'nin yönetim manzarasıyla ilgili birkaç hususu paylaşmak istiyorum.
Hepinizin bildiği gibi, Türkiye yönetimi yasama, yürütme, yargı organlarından oluşuyor; üç ayaktan oluşuyor. Şimdi, yargının geldiği aşamayı hepimiz çok iyi biliyoruz; maalesef, yargının itibarı ayaklar altında. Yürütme -zaten yürütenler yürütüyor Türkiye'yi maalesef- o da belli, ortada. Değerli arkadaşlar, yasama ise gerçek anlamda işlevsiz durumda.
Bakın, biz bu kitle imha silahlarının finansmanını önlemeye dair olan kanun teklifini, bununla beraber Yardım Toplama Kanunu, derneklere ilişkin kanun, Avukatlık Yasası'nda yapılacak olan düzenleme gibi torbanın içine konulmuş birden fazla değişiklik öngören bir kanun teklifini görüşüyoruz. Dört gündür sabahlara kadar burada mesai yapıyoruz fakat gelin görün ki yaptığımız bütün bu çabalara rağmen, yaptığımız bütün eleştirilere rağmen bu kanun teklifinde bir tane virgül dahi değişmedi, bir virgüle bile dokunulmadı. Bu neyi gösteriyor? Bu, yasama organının gerçek anlamda işlevsiz kaldığını gösteriyor.
Yine, yargının da üç ayağı var değerli arkadaşlar: İddia, savunma ve karar makamı; bu da başka bir manzara. Bu 2 yapının üzerinde 3 kişinin etkisi var: Erdoğan, Bahçeli ve Soylu'nun etkisi var. Net bir şekilde biz bunu görüyoruz. Bakın, son dört yılda 20 bin kişi, yani 20 bin HDP'li gözaltına alındı, 10 bin HDP'li tutuklandı değerli arkadaşlar. Bu, 3'lünün yargı üzerindeki etkisi. Selahattin Demirtaş'la ilgili verilen bir kararda, maalesef, bütün Türkiye kamuoyu 3 kişinin beyanatına baktı. Herkes kilitlendi "Erdoğan ne diyecek?" "Bu işe Bahçeli ne diyecek?" "Soylu ne diyecek?" Adalet Bakanı ortada yok. Bu 3 kişinin demesi "Biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanımıyoruz. Böyle bir karar bizi bağlamaz." şeklinde oldu ve bakın iki gündür bir hak ihlali ortada. Demirtaş'ın derhâl serbest bırakılması, Figen Yüksekdağ'ın derhâl serbest bırakılması, bütün siyasi tutsakların derhâl serbest bırakılmaları gerekirken çıt yok yargıda, yargı tahakküm altında.
Değerli arkadaşlar, bu 3'lü ne yapıyor? Türkiye'de ekonomiye karar veriyor, ekonomi üzerine kararları var. Eğitime karar veriyorlar. Bakın, adalet üzerinde yine karar veren bunlar. Siyaset üzerinde etkileri var, Türkiye barışının üzerinde etkileri var. Yani Türkiye, maalesef, 3 kişi tarafından yönetiliyor. Ben Kürtçe bir cümle kullanacağım, bunu da siz çözün, biraz da Kürtçeyi öğrenin: "..."(x) Bu, artık ne şekilde bu tutanaklara geçecek, onun tercümesini yaparsınız değerli arkadaşlar.
Bakın, yine bu anlayış Türkiye'de siyasete neyi hâkim kıldı? Tırnak içerisinde "bilimsel kriterler" yarattı bu 3 kişi. Nedir bu bilimsel kriterler? Birinci sırada, piramidin başında "terörist"; ikinci sırada, "beka sorunu"; üçüncü sırada, "Ey Amerika, ABD!" "Ey Avrupa!" "Ey Kılıçdaroğlu!" diye devam ediyor; dördüncü sırada "Ohh! Ohh! Ohh!" zevk naraları; beşinci sırada "hakaretler". Ülke bu hâlde değerli arkadaşlar, bu şekilde, maalesef, yönetiliyor. Türkiye'nin yönetim manzarası böyle; Türkiye'nin ekonomisi, maalesef, böyle; Türkiye'de, maalesef, gerçek anlamda sokağa çıkan, demokratik hakkını ortaya koyan yok. Böyle bir manzarayla karşı karşıyayız. Peki, böyle bir manzarada siz ülkede adil bir karar vermesini bekleyebilir misiniz mahkemelerden? Asla. Bu ülkede ekonomik refahı yaşayabilir miyiz? Asla. Bu ülkede demokrasi olur mu? Asla. Bu ülkede huzur olur mu? Asla. Demek ki bunlara kavuşabilmenin yolu HDP'nin de içinde olacağı demokratik yapının iktidarıdır değerli arkadaşlar. 2020 yılı da bu şekilde vesile olsun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)