| Konu: | Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 27.01.2021 |
OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi yine bu teklifte bol bol teşvikler vesaire, 2028'e kadar uzatmalar var. Bunlardan bahsetmeyeceğim ama teklifin özünde olan o Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu'nda bahsedilen teknokentler nedir? Bu teklifte de bahsediliyor, yine gerçek, ana yasasında da bahsediliyor: Üniversite-sermaye iş birliği. Valla bizim üniversite öğrenciliğimiz sırasında bunu kimse söylemeye cesaret edemezdi. Daha çok kariyer günleri vesaire yaparak sermaye sevimli yüzüyle sevdirilmeye çalışılırdı. Çünkü bir kere üniversitenin karakteri bilimseldir, bilim üreten merkezlerdir. Şimdi bakıyoruz, aslında yine teknokentlerle, teknoparklarla sermayeyi üniversiteye sokacak bulunmaz fırsatlar yaratıldı. Ve akademinin bilimsel ve kamusal bilgi üretme karakterinin bilginin sermayeye satılması olarak değiştirilme sürecidir aslında bu süreç. Sermaye girdiği her yerde olduğu gibi üniversitelerde de kendi yapısını işletir ve kendi ihtiyaçlarını dayatır. Ve açıldığından bu yana sadece AR-GE faaliyetlerine bakın, onların çalışmalarına bakın, toplum yararı için ne kadar çalışma yapılmış, şirketlerin neye ihtiyacı varsa ne kadar onlar için çalışma yapılmış bunu bir karşılaştırın.
Buradan şunu da söylemek istiyorum: Bilginin kendi çıkarına ve kendi kurallarına göre üretilmesini sağlamak üzere sermayenin müdahalesi sağlanıyor bu projeyle. Yine sermaye üniversiteden, neye ihtiyacı varsa üniversiteye giriyor, alıyor ve çıkıyor. Ucuz iş gücü de çekiyor, aynı şekilde bilim insanlarını kendi çıkarları doğrultusunda çalıştırmanın aracılığını da kılıyor.
Ama bakıyoruz, işin bir başka boyutu daha var -tabii her projede olduğu gibi- teknokentler yandaşların rant kapısına dönüşmüş durumda iktidarınız döneminde. Öğrencisi olmayan üniversitelere atanan kadrolar, teknokentlerde maaş alan rektörler say say bitmiyor.Ama bakın, bir tane örnek vereyim: Pamukkale Üniversitesine TÜBİTAK tarafından araştırma yapılsın diye aktarılan 247 bin lira kayıp. Nerede bu para? Sayıştay da aramış ama bulamamış bu parayı. Yine, aynı üniversitenin Rektörü Hüseyin Bağ üniversitenin bedelini ödeyip -ben buna da karşıyım tabii- yüzde 73'lük hissesine ortak olduğu şirkete kendisini genel müdür olarak atamış ve aldığı tüm maaşların yanında -yine birçoğu gibi- 11 bin lira maaş alıyormuş.
Evet, on sekiz yılda üniversiteleri geçmişteki Başbakanınızın dediği gibi -meşhur deyimiyle- dikensiz gül bahçesine çevirmek için elinizden geleni yaptınız. Yılların birikimini, bu toprakların birikimini, bu ülkenin yetiştirdiği akademisyenleri ihraç ettiniz. İlahiyat profesörlerinden hukuk fakültesi dekanları yaptınız. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının adındaki "bilim"i çıkardınız.
TÜBİTAK'ın kabul etmediği ama NASA tarafından kabul edilip Mars proje ekibine katılan İlayda'nın yani İlayda Şamilgil'in sıvılarda bulunan su oranını mıknatısla ölçebilen bir sistem geliştiren projesi yerine kötü söz söyleten kavanoz, kansere karşı dua, papaz eriğini imam eriğine çevirme projelerini desteklediniz. On sekiz yılda kuramadığınız kültürel, ideolojik iktidarınızı üniversiteleri ele geçirerek kuramazsınız. Bilimsel araştırmaların, evrensel bilgi üretmenin ve beşerî insan yetiştirmenin kurumlarıdır üniversiteler ve tüm bu ideallerinden uzaklaştırılarak şirketlerin AR-GE laboratuvarları hâline getirilemez.
Toplum için bilgi üretir diyorum. Toplum için bilgi üretmek ne demek biliyor musunuz? Ondan 5, ondan 3 aşı dilenmek yerine bu ülkede aşı üretmek demektir. Pandemide 6 milyon öğrencinin eğitime katılamamasının nedeni olan EBA sistemine mecbur olmak değil, 15 milyon öğrencisine yetecek on-line eğitim sistemini kurmak demektir. Savunma sanayinin ihtiyaçları için değil insanlığın ihtiyacı için çalışmaktır. Doğanın talanını engelleyecek projeler yapmak demektir. Kansere çare bulmak demektir. Üniversiteler halk için bilim üreten yerlerdir, halkın mimarlarını, mühendislerini, doktorlarını sosyal bilimcilerini yetiştiren yerlerdir. Akademisyenleri de ihraç etseniz, üniversitelerin kapılarına kelepçe de koysanız başaramadınız, başaramayacaksınız, başaramazsınız çünkü. Yandaş rektörlerle üniversitelerde hegemonya kuramazsınız. Üniversite sizi kabul etmez, size üniversite biat etmez çünkü bilim biat etmez.
Değerli milletvekilleri, son olarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
OYA ERSOY (Devamla) - Bakın, Boğaziçi size bir kez daha ders veriyor. Üniversite öğrencilerinin haklı, demokratik tepkisi karşısında iktidar ne yaptı? Üniversitelerinde seçim isteyen öğrencilere yine aynı terane "marjinaller, teröristler" dediniz. Sabaha karşı sadece öğrencilerin evlerinin kapısını değil, İstanbul Kadıköy'de Yeldeğirmeni Mahallesi Muhtarının kapısını kırarak eve girdiniz, çocuğunu, evde bulunan kim varsa yere yatırıp, kafasına silah dayayıp arama yaptınız. Öğrencileri gözaltına aldınız, emniyete götürdünüz, çıplak arama dayatması yaptınız. Hiç demagoji yapmayın, suç atmayın, çıkıp açık açık konuşun, deyin ki: "Biz seçim karşıtıyız, biz bilim karşıtıyız, biz çıplak aramadan yanayız."
Son sözüm: Bilimle, akılla, etikle ele geçiremediğiniz üniversiteleri maşayla, demagojiyle, korkuyla, baskıyla zorla ele geçiremezsiniz, üniversite sizi kusar. (HDP sıralarından alkışlar)