| Konu: | Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 28.01.2021 |
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknoloji geliştirme bölgeleri ve bilumum kanun değişikliklerinin 23'üncü maddesi üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel Kurulda hepimizin mutabık olduğu üzere bilim, sanayi iş birliği, AR-GE yatırımları için destek, teşvik ve vergi muafiyetleri önemli ve gerekli ancak eleştirilerimiz var. Bu eleştirilerimiz de üniversitelerimizin durumu, iktidarın liyakatsiz atama ve teşvik uygulamaları dikkate alındığında haklı ve gerekli; bunu diğer maddeler üzerinde yaptığım konuşmalarda dile getirdim.
Şimdi bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. İktidar bir hedef koyuyor, bir hayal kuruyor ama bunu icraata geçiremiyor ya da geçirmek istemiyor. AR-GE faaliyetleri neden önemli? Yerli ve millî sanayimizi geliştirmenin ön şartı olduğu için ancak yerli ve millî nutuklarıyla başlayan AR-GE süreçleri tamamlanmış, teşvik ve desteği verilmiş sonu gelmeyen sanayi yatırımları ne olacak? Katarlaşan yerli ve millî tank motoru üretim projesi üzerinde konuşulması gereken bir örnek. 2018 yılının ocak ayında dönemin Millî Savunma Bakanı Sayın Nurettin Canikli millî tank üretimiyle ilgili açıklamalarda bulunmuş ve millî tank motorunun da yerli olacağı hatta 2020 başlarında seri üretime geçecekleri müjdesini vermişti. 2020 yılı bitti, verilen söz tutulmadı, kurulan hayal gerçek olmadı. Araya sancak tarafından bir aşk girdi, Katar aşkı. Yelkenler fora, proje alabora. Yerli ve millî ALTAY tankı geliştirme ihalesine BMC ve OTOKAR firmaları girmiş, BMC fiyatı yüksek tuttuğu için ihaleyi OTOKAR kazanmıştı. OTOKAR yüklenici olarak aldığı bu işi savunma sanayimizin başarılı devlet kuruluşları olan ASELSAN, ROKETSAN, MKE ve diğer bazı şirketlere dağıttı, yetmiş sekiz ay süren bu çalışma sonucu 5 ayrı prototip üretildi. Bu aşamaya kadar yapılan bütün çalışmalar yerli ve millî. Daha sonra seri üretim için yeni bir ihale daha yapıldı, bu ihaleyi Katar ortaklı bir firma olan BMC kazandı. BMC'nin İzmir'deki fabrikası seri üretim için yetersiz bulundu. Sakarya Karasu'da büyük bir devlet arazisi bağışı yapıldı; bu yetmezmiş gibi Tank Palet Fabrikasının işletme hakkı da yirmi beş yıllığına bu şirkete devredildi hem de ihale şartnamesinde yer almadığı hâlde. Şimdi sormak lazım: Millî tankımızın motoru Katarlaşmadan yapılamaz mıydı? Ki hâlâ yapılmadı. Savunma sanayisinde millî şirket ROKETSAN var, ASELSAN var, TAI var, Tank Palet var; hepsi de başarılarını ispatlamış kuruluşlar. Sakarya'daki Tank Palet Fabrikası elimizde, teknolojisi sağlam, eğitimli iş gücü ve devletin kurumsal savunma sanayi kuruluşlarıyla elbet hedeflerini gerçekleştirebilir, devlet savunma sanayisinde dev bir adımı kendi imkânlarıyla atabilirdi. Olimpiyata katılan sporcuların kendi aralarında geliştirdiği bir söylem vardır: "Olimpiyatlarda felaket 4'üncü olmaktır." İşte, ülkemizin felaketi de budur. Savunma sanayisinde kendi devimizi kurup 1'incilik kürsüsüne çıkmak var iken yarışa Katar'la giriyoruz; lakin sıralamaya bile giremiyoruz. Ancak görüldüğü gibi iktidar, hedefi icraata taşıyamıyor.
Değerli milletvekilleri, bir de yerli ve millî aşı konusu var. Dünya corona virüsün yayılmasının ardından bir yandan salgınla mücadele etti, bir yanda da aşı çalışmalarına ağırlık verdi. Almanlar, İngilizler, Amerikalılar tam da bugün bizim konuştuğumuz üniversite, sanayi iş birliği içerisinde aşılarını üretip dünya pazarlarına sundular; bizim kısmetimize ise Çin aşısı düştü. Ülkemizde neredeyse kasabalarda bile üniversite, fakülte ya da yüksek okul var, TÜBİTAK gibi bilimsel bir kuruluşumuz var. Ne yok? Kurumsal bir aşı üretim merkezimiz yok. Peki neden yok? Çünkü 1926 yılında Türkiye'nin aşı ihtiyacının karşılanması için kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü 2011 yılında kapatıldı. TÜBİTAK, 1507 kodlu KOBİ AR-GE Başlangıç Destek Programı çerçevesinde açılan çağrı kapsamında, aşı, ilaç, maske ve koruyucu kıyafetler konularında sunulacak AR-GE projelerine hızlı destek vereceğini açıklamıştır. Peki, aşı üretebildik mi? Bu aşı merkezimiz hâlâ faaliyette olsaydı Covid-19 ortamında ülkemize nasıl bir fayda sağlayacaktı hiç aklınıza geliyor mu? Hayal kurmayın, sadece düşünün.
Kanun çıkararak yatırım yapılamayacağını, teşvik, vergi avantajı gibi desteklerin vizyon ve misyon olmadan işe yaramayacağını, sadece sözle de yerli ve millî olunamayacağını bu 2 örnek itirazsız, tartışmasız ortaya çıkarmaktadır.
Söz TÜBİTAK'tan açılmışken TÜBİTAK ve benzeri kurumlar bütün dünyada siyaseten ari, özgür kurumlardır çünkü bilim, özgür ortamlarda yeşerir, kök salır. 2008 yılında yapılan bir değişiklikle Başbakana TÜBİTAK'ın 12 kişilik Bilim Kurulu üyesinin tamamını atama yetkisi verildi -Başbakanın kim olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum- geçmişte bu oran yarı yarıyaydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlayayım.
BAŞKAN - Peki, tamamlayalım.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte kurumun en üst karar organı Yönetim Kurulu oldu. Yani Bilim Kurulu gitti, Yönetim Kurulu geldi. Yönetim Kurulu üyeliklerine yapılan atamalar da dikkat çekici oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın şu an ortada görülen damadının kardeşi Haluk Bayraktar ile metin yazarlığını yapan danışmanı Aydın Ünal da TÜBİTAK Yönetim Kurulu Üyesi oldu. Millî insansız hava araçları geliştiren BAYKAR'ın Genel Müdürü Haluk Bayraktar Bey mutlaka alanında yetkili bir isim ancak savunma sanayisinde büyük başarılar gösterecek bir mühendisin, Cumhurbaşkanının damadının kardeşi olması sebebiyle TÜBİTAK'ta körelmesine gönlümüz razı değil.
Sözlerime son verirken diyorum ki: Üniversiteler de, TÜBİTAK da KİT değildir, arpalık hâline getirdiğiniz o kadar çok kuruluş var ki, üretim için, bilim için, teknoloji için bu kurulları bari rahat bırakın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)