GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezlerinin Kuruluşu, İşleyişi ve Faaliyetleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:44
Tarih:09.02.2021

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.

İktidar partisi istediği kadar bir hikâye yazsın, bir karalama kampanyası yapsın, üniversite öğrencilerinin direnişi haklıdır, meşrudur ve o nedenle buradan onları bir kez daha selamlamak istiyorum. Üniversiteleri AKP bürolarına çevirmek için intihalci rektörler atayanlara karşı "Kayyum rektör istemiyoruz." diyenlere buradan selam olsun. Kurumsallaştırmaya çalıştığınız faşizme karşı "Aşağı bakmıyoruz." diyenlere buradan selam olsun. Gözaltılara, işkencelere, tutuklamalara, her türlü saldırınıza rağmen "Üniversitemizi savunuyoruz." diyerek direnenlere selam olsun. Boğaziçi öğrencilerine, Boğaziçi emekçilerine, LGBT+'larına, tüm öğrencilere, akademisyenlere ve demokratik mücadeleye omuz veren herkese buradan selam olsun. (HDP sıralarından alkışlar)

Karalamaya çalıştığınız, "terörist" diye yaftalamaya çalıştığınız öğrenciler ne istiyor, buradan söyleyelim: Kayyumlar istifa etsin, tüm üniversitelerde rektörler, üniversite bileşenlerinin sürece dâhil olduğu demokratik bir seçimle seçilsin istiyor. Akademik özerklik tanınsın istiyor. Güvenlik güçlerinin üniversitede yeri yok, üniversiteden çekilsin istiyor. Barışçıl yollarla tepkilerini ifade eden gençlere yönelik gözaltı, tutuklama ve ev hapsine son verilsin, gençler bir an önce serbest bırakılsın istiyor. Akademisyenlerin, öğrencilerin, LGBT+'ların ve hedef gösterilen tüm toplumsal grupların haklı taleplerini güvenli şekilde ifade edeceği demokratik bir ortam sağlansın istiyor. İtibarsızlaştırmaların, karalamaların, hedef gösterilmelerin son bulmasını istiyor.

Peki, siz ne yaptınız? İktidara geldiğinizde "YÖK'ü kaldıracağız." dediniz, YÖK'ten daha ağır uygulamalara imza attınız. Üniversitelerin kendi rektörünü kendi seçmesinin önüne kararnamelerinizle geçtiniz. Barış akademisyenlerini bir gece yarısı kararnamelerinizle üniversiteden ihraç ettiniz. İtibarsızlaştırmaya, hedef göstermeye, açlıkla terbiye etmeye, susturmaya çalıştınız ama başaramadınız. Disiplin yönetmelikleriyle, gözaltılarla, tutuklamalarla öğrencileri susturmaya çalıştınız. Nefret suçunu siz işlediniz, halkı kin ve düşmanlığa siz tahrik ettiniz. LGBT+'ları, akademisyenleri, öğrencileri hedef gösterdiniz, gözaltına aldırdınız, tutuklattınız, kulüplerini kapattırdınız. Hedef gösterdiklerinize yönelik herhangi bir saldırı hâlinde bunun sorumlusu, azmettireni olarak sizler olacaksınız.

Sizin talimatınızla gözaltına alınan öğrenciler tacize, çıplak aramaya, cinsel saldırı tehditlerine maruz kaldı. Ters kelepçeyle saatlerce gözaltında tuttunuz, o emniyet müdürlüklerinde biz de vardık, gözlerimizle gördük. Öğrenciler arasında ayrım yaratmaya, bölücülük yapmaya çalıştınız. Demokratik hakkın kullanımını, ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını hiçe saydınız. Aynı anda gösteri yapan yandaş ekiplerinize alanları açarken, muhalif öğrencilere alanları kapattınız. Ne hikmetse İstanbul'da, Beyazıt'ta pandemi yokken, Boğaziçi'nde pandemi gerekçesiyle toplantı ve gösteriyi yasakladınız. Copunuzla, gazlarınızla, kalkanlarınızla, keskin nişancılarınızla -gözlerimizle gördük- geldiniz, herkesi terörist ilan ettiniz. Öğrencilere savaş mı açtınız?

Yetmedi, üniversite kapılarına kelepçe vurdunuz. Yüzlerce öğrenciyi gözaltına aldınız. Gözaltına aldığınız Doğu'yu, Selo'yu, Şilan'ı, Anıl'ı, Murat Can'ı, Akın'ı, Ömer'i, Necmettin'i, Muhammet'i, Beyza'yı tutukladınız. O da yetmedi, yeni icat ettiğiniz ev hapsiyle 24 kişiyi de tutsak ettiniz. Tam da size yakışanı yaptınız zira siz zaten özgürlük düşmanısınız. Ama ne yaparsanız yapın nafile oldu. Türkiye'nin dört bir yanından öğrenciler seslendi "Kayyum rektör istemiyoruz, üniversitemizi savunmaya devam edeceğiz." dedi. Siz tutukladıkça öğrenciler "Sıra bizde." diyerek direnişi devraldı. Siz saldırdıkça dayanışma büyüdü, haklılığın gücü her tarafa yayıldı. Demokratik kitle örgütleri, emekçiler, sanatçılar, yazarlar, kadınlar, demokrasiden, özgürlükten yana olanlar hep birlikte "Biz buradayız, öğrencinin yanındayız." dedik. Hep birlikte seslendik, "Aşağıya bakmıyoruz, boyun eğmiyoruz, özgür üniversite istiyoruz." dedik. Direnişi kıramadınız, başka yöntemler geliştirmeye çalıştınız. Biliyoruz, evet, çok korkuyorsunuz, işlediğiniz suçları çok iyi biliyorsunuz. Halkın tepkisinden, öğrencilerin isyanından korktuğunuzu biliyoruz. Kaybetmekten korkuyorsunuz, evet, iktidarınızı kaybetmekten korkuyorsunuz. Evet, haklısınız, ilk defa haklısınız, tek bir konuda haklısınız; korkularınız boş değil. Kayyumlarınızla, otoriter baskıcı rejiminizle, kurumsallaştırmaya çalıştığınız faşizminizle birlikte gideceksiniz; siz gideceksiniz, biz kalacağız, öğrenciler kalacak, demokratik özerk üniversiteler kalacak.

Evet, bu baskıcı otoriter yönetim anlayışınız sadece öğrencilere değil. Cezaevlerinde neler oluyor biliyor musunuz? Elbette ki biliyorsunuz çünkü talimatları siz veriyorsunuz. Yeni getirilen İnfaz Yasası'yla birlikte çokça söyledik, "Çok fazla hak gasbına yol açacak bir yasadır." dedik ama dikkate almadınız. Ve bugün cezaevlerini, ceza içinde ceza uygulamalarının olduğu bir yer hâline çevirdiniz. Hasta tutsakları tahliye etmeyerek ölüme yolluyorsunuz, hasta olanların tedavisini yaptırmayarak ölüme yolluyorsunuz. Aynı zamanda baskınlarla, keyfî aramalarla, pandemiye rağmen sık sık odalar basılarak, pandemi tehlikesi hiçe sayılarak aramalarla keyfî uygulamalar yapıyorsunuz. Öbür yandan iletişim hakkını, aileyle görüşme hakkını uyduruk kararlarla verilmiş disiplin cezalarıyla engelliyorsunuz. Bu da yetmiyor, son dönemde bir uygulama daha başlattınız. Şartlı salıvermesi, koşullu salıvermesi gelen mahpuslara ilişkin "gözlem kurulunun raporları" deyip insanların tahliye olmasını, özgürlük hakkına erişimini engellemeye başladınız. Size bir karardan bahsedeyim: İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü bulunan Ceylan Bozkurt'un koşullu salıverilmesinin engellenmesinin gerekçesi ne biliyor musunuz? "Arama ve sayımlarda kurum çalışanlarının çalışmalarını kolaylaştırmaya yönelik ekstra gayreti yoktur, aksine personele karşı arama konusunda serzenişleri ve olumsuz söylemleri olmuştur." denilerek bir insanın şartlı salıvermesini yakıyor ve cezaevinde kalmaya mahkûm ediyorsunuz. Diyarbakır D Tipi Cezaevinde Sadık Özbay'ın iyi hâlli olmadığı kararı, psikolojik servisin iyileştirme programından faydalanmadığı ve pişmanlık emaresi göstermediği gerekçesine dayanıyor. Keyfiyeti görüyor musunuz? Bu gözlem kurulunun aslında siyasi mahpuslara yönelik nasıl bir düşman siyaseti izlediğini ve bu kurulu da sizin kurduğunuzu çok iyi biliyoruz.

Ayrımcı İnfaz Yasası nedeniyle, siyasi nedenlerle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların hiçbir şekilde serbest kalamayacağı bir uygulamaya imza atıyorsunuz. Oysaki AİHM kararlarında çok açık ifade edildiği gibi özgürlük hakkı, özgürlüğü umut etme hakkı kimsenin elinden alınamaz ama siz bu umudu bile ellerinden almaya, yıllara varan cezalarla insanları içeride tutmaya çalışıyorsunuz. Bu da yetmiyor, cezaevinde olan insanlara cezaevi süreciyle ilgili olarak yeni soruşturmalar, yeni davalar açıp o insanların cezaevlerinden tahliyesini tümüyle yok etmeye çalışıyorsunuz. Evet, her şeye düşmansınız, biliyoruz; Kürt halkına da kadınlara da LGBT+'lara da düşmansınız, hukuku da hiçe sayıyorsunuz ama bir gün emin olun bu hukuk size de lazım olduğunda belki de bulamayacaksınız.

Bir diğer meselemiz: Gazi dosyası. Bakın, bundan dört yıl önce Gazi Mahallesi'nde kent ormanında saz çalan çocuklar vardı, türkü söylemeye giden, yaşları 15-18 arasında değişen 5 çocuk vardı. Bu orman dediğimiz yer, oradaki halkın sürekli gittiği, piknik yaptığı, herkesin kolaylıkla ulaşabildiği, kentin içinde bir yerden bahsediyoruz. Burada çocuklar piknik yaptıktan sonra ne oldu biliyor musunuz? Dönüşte bu çocuklar -fotoğraflarını göstereyim, belki bir etkisi olur- polisler tarafından araçları taranarak öldürüldü; 2 çocuk öldürüldü, 1 çocuk hâlen boynunda kurşunla yaşamak zorunda ve aile yıllarca sizin o kocaman adalet saraylarınızda adalet aramaya çalıştı. Ne oldu biliyor musunuz? 24 bin lira para cezası verildi. Bakın, şu araca bir bakın, nasıl hedef alındığını göstermiyor mu? Arka camdan direkt ateş edilmiş ve buradan çocuklar, arka koltukta oturan çocuklar vurularak öldürüldü; kafalarından vuruldu. Yetmedi, araç durduğunda, yan tarafta duran araçtan içine ateş edildi; bunun da tespitleri var, otopsi raporlarıyla çok açık tespit edilmiş durumda ama ne oldu? Elbette ki talimatlı yargınız polisleri korudu, cezalandırma yoluna gitmedi, etkin bir soruşturma yürütmedi, hatta polisler bu olaya ilişkin delilleri karartmaya çalıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım efendim.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Aile dört yıl adalet bekledi, bu yargınızdan içlerini soğutacak bir adalet bekledi ama çıka çıka 24 bin lira, taksite bağlanmış bir para cezası çıktı. Şimdi, gerçekten, bu aile soruyor: "Ben adaleti nerede arayacağım?" Kocaman "saray" dediğiniz yerlerde adalet yoksa bu aile adaleti nerede arayacak? 2 çocuğun öldürülmesinin, bir insanın, bir çocuğun boynunda kurşunla yaşıyor olmasının hesabını kim verecek? Siz bu ailelere ne demeyi düşünüyorsunuz gerçekten? Ama bunu yapanın siz olduğunu biz biliyoruz. Polisleri nasıl yasalarla donattığınızı, aslında "vur" emri verdiğinizi biliyoruz. Bu karar nedir biliyor musunuz? Polise "Vur, bir ceza vermeyeceğim." demektir, öldürmenin önünü açmaktır. Bundan sonra bu uygulamaları bu kararla birlikte çok göreceğiz biz. Yargı cezasızlıkla ödüllendirdi bu polisleri ve bundan sonra da diyorsunuz ki: "Yaşam hakkınız da yok, beden bütünlüğü hakkınız da yok, bu uygulama böyle." Eğer gerçekten böyle demiyor olsaydınız siz bu yasaları düzeltirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Selamlayalım Sayın Gülüm.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Bu yargının bu cezasızlık meselesine yasaları değiştirerek müdahale ederdiniz ama sizin de işinize geliyor çünkü siz bu toplumu baskıyla, polis gücüyle, yargıyla susturmak istiyorsunuz, o nedenle vazgeçmiyorsunuz ama elbette ki bir gün devran dönecek ve bunların hepsinin hesabını da vereceksiniz. (HDP sıralarından alkışlar)