GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:44
Tarih:09.02.2021

CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi hakkında söz aldım.

Sözlerime başlarken tabii, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu anlaşmayı desteklediğimizi belirtmek istiyorum. Bunun ötesinde Türkiye ile kardeş Azerbaycan arasında ilişkilerin derinleşmesine, gelişmesine dönük her türlü çabaya da katkı vermenin bizim için çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Gerçekten, Azerbaycan, son yıllarda çok önemli bir ekonomik gelişme gösterdi; bununla gurur duyuyoruz.

Ayrıca, geçtiğimiz yıl işgal altındaki toprakların, Ermenistan'ın işgal ettiği toprakların kurtarılmış olması Türkiye'miz için de hepimiz için de çok önemli bir olaydır, çok sevinç verici bir olaydır. Bununla ilgili de mutluluk hissiyatımı paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabii, uluslararası anlaşmaların görüşülmesi, bir yandan da ülkemizin dış politika sorunlarını masaya yatırmak için, çözüm yollarını tartışmak için bize bir fırsat sunuyor. Bu kapsamda, ben karşı karşıya bulunduğumuz demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi alanlardaki sorunların dış politikamızla ilgili olduğunu söyleyerek bu konular üzerinde bir ölçüde durmak istiyorum. Çünkü biliyorsunuz, bir yandan Avrupa Konseyi gibi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütler bu alanlarda faaliyet yürütüyorlar; diğer yandan, Türkiye ile Avrupa Birliği üyeleri arasındaki ilişkiler açısından da bu konular tabii çok önemli ve yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, Türkiye'nin imzası bulunan bazı uluslararası anlaşmalar ve sözleşmeler de bu konularla ilgili, Türkiye'nin bu alanda taahhütleri var. O yüzden Türkiye'nin dış politikası bakımından çok temel bir konu olan insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü konusu üzerinde durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu az önce belirttiğim öneminin yanında yani dış politika için demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü konularının az önce belirttiğim boyutlarının yanında şunu da eklemem gerekli: Bu konular o ülkelerin, devletlerin kimliğiyle ilgilidir. Bakın, burada yüce Mecliste hepimizin çok temel bir ilke olarak benimsememiz gereken bir şey yazıyor: "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir." Değerli arkadaşlarım, bizim devletimizin kimliği budur ve üzülerek belirtmek istiyorum, bu son dönemde karşı karşıya bulunduğumuz demokrasi sorunları sebebiyle devletimizin kimliği tahrip edilmektedir.

Bakın, bugün, bu kürsüde benden önce Grup Başkan Vekilimiz Engin Altay bir şey söyledi, çok önemli bir uyarı yaptı "Devleti çürütmeyin." dedi, örneklerle üzerinde durdu.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin demokrasiden uzaklaşması bugün öyle bir noktaya geldi ki bütün uluslararası saygın kuruluşlarca, bütün araştırma kuruluşlarınca bu belirtiliyor. Sevgili arkadaşlar, bakın, sadece biri olsa diyebilirsiniz ki "Bu kuruluş bize karşı önyargılıdır." ama birkaç örnek vereceğim: Örneğin, ABD merkezli Özgürlük Evi, Türkiye'yi özgür olmayan bir ülke olarak sınıflandırıyor ve 210 ülke arasında Türkiye'nin ne yazık ki özgürlükler bakımından 151'inci sırada olduğunu söylüyor.

Demokrasinin türleri araştırması -çok kapsamlı bir araştırma- Türkiye'nin son on yılda seçim demokrasisinden seçim otokrasisine düştüğünü söylüyor değerli arkadaşlar. Bu kapsamda özgür ve adil seçimler ilkesinin, akademik özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün gerilediğini, medya üzerindeki baskıların ve hükûmetin medyaya sansür çabalarının arttığını belirtiyor.

Dünyanın en önemli dergilerinden birisi Ekonomist dergisinin 2019 yılında yaptığı araştırmaya göre Türkiye, melez rejimler kategorisi içerisinde değerlendiriliyor ve tabii şunun da altını çizmem gerekli, 167 ülke arasında Türkiye 110'uncu sırada olarak değerlendiriliyor.

"Polity IV" diye yine 4'üncü jenerasyonu yapılan çok önemli bir araştırmada -yine üzülerek belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım- Türkiye, dünyadaki 100 demokratik ülke arasında gösterilmiyor. Yani dünyada bugün 100 demokratik ülkenin olduğu söyleniyor ve ne yazık ki Türkiye bunların arasında gösterilmiyor. Dünya nüfusunun yüzde 52'si demokrasilerde yaşıyor ve ne yazık ki bizler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu yüzde 52'nin arasında bulunmuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Örneğin, Dünya Adalet Projesi kapsamında 112 ülke inceleniyor ve Türkiye 99'uncu sırada. Bu yıl bir revizyon yapılmış, 128 ülke incelenmiş ve Türkiye 107'nci sırada.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi yapıyor; Türkiye, 180 ülke arasında 154'üncü sırada.

Değerli arkadaşlarım, az önce ifade ettiğim gibi bu, ne yazık ki ülkemiz açısından; Türkiye'nin dünyadaki yeri, konumu, Türkiye'nin medeni dünyayla ilişkileri bakımından çok önemli bir sorun. Bu sorunun öneminin farkında olmalıyız ancak iktidar tarafından atılan öyle adımlar var ki, bu sorunların daha da derinleşmesine sebep oluyor. Bakın, biz 2017 yılında Avrupa Konseyinde izleme sürecine alındık. Avrupa Konseyi tarihinde ilk defa, izleme sürecinden çıkmış bir ülke izleme sürecine girdi değerli arkadaşlarım ve dört yıla yakın bir süre geçti, olumlu yönde hiçbir adım atılmadı arkadaşlar, olumlu yönde hiçbir adım atılmadı.

Avrupa Konseyinin raporlarında çok gündeme getirilen bir konu var, dikkatlerinize sunmak istiyorum: Osman Kavala olayı, Osman Kavala vakası. Osman Kavala'nın bu hafta mahkemesi varken ne yazık ki geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı cuma namazının çıkışında bir konuşma yaparak aslında gerek Cumhurbaşkanlığı makamının gerek Türkiye'nin birliğini temsil etme görevinin çok dışında bir açıklama yaptı ve yine, bu açıklamasında öyle bir şey söyledi ki bunun altını çizmek istiyorum, dedi ki: "Bu ülkede Soros'un âdeta temsilcisi olan kişinin karısı da aynı şekilde Boğaziçinde provokatörlerin içinde yer alan bir kadındır."

Arkadaşlar, bu, Türkiye için gerçekten bir utanç manzarasıdır. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanının bahsettiği Sayın Ayşe Buğra'yı ben yakından tanıyorum; Ayşe Buğra'nın İstanbul'da, Boğaziçi Üniversitesinde öğrencisi oldum. Ayşe Buğra, gerçekten dünya çapında bir bilim insanıdır, 2015 yılında Dünya Bilimler Akademisinin Sosyal Bilimler Ödülü'nü almış bir insandır. Buraya gelmeden önce baktım, uluslararası bilim atıf endekslerinde 5.776 atıf alan bir akademisyenden bahsediyoruz. Türkiye'de sizin döneminizde, şu anda 68 üniversite rektörünün hiçbir uluslararası yayını yok arkadaşlar. Sizin atadığınız 71 rektörün atıf sayısı sıfır arkadaşlar, sıfır! Türkiye'de üniversiteleri bu hâle getirdiniz. Ve Türkiye'ye çok bağlı, Türkiye'de sosyal politika alanının gelişmesinde çok büyük emekler vermiş, öğrenciler yetiştirmiş, dünya çapında isim yapmış bir öğretim üyesiyle ilgili Sayın Cumhurbaşkanının bu açıklamalarını, ben bizim mesleğimize de öğretim üyeliği mesleğine de bir saldırı olarak değerlendiriyorum; bunun altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar üretken, binlerce öğrenci yetiştirmiş, uluslararası saygınlığı bulunan Ayşe Hocamıza bir gazeteci geçen gün bir soru sordu, dedi ki: "Eşinizin karşılaştığı bu durum sebebiyle ümitvar mısınız? Bundan sonraki gelişmeler için ümitvar mısınız?" Değerli arkadaşlarım, şöyle bir yanıt verdi: "Hayır, çok gayret ediyorum ümitlenmemeye. Ne ümit ne ümitsizlik, öyle gidiyorum işte." Değerli arkadaşlar, bir üniversite hocasına, dünyanın en önemli üniversitelerinden birinde doktora yapmış, Türkiye'ye gelmiş, otuz beş yıl kırk yıl Türk üniversitelerine hizmet etmiş bir insana bunları söyletecek bir zulüm içerisindesiniz; bunun altını çizmek istiyorum.

Bakın, Osman Kavala olayını çok kapsamlı bir şekilde ben de inceledim; çok büyük suçlar isnat ediliyor ancak dosyasına baktığınızda bu suçlarla ilişkili hiçbir kanıt yok arkadaşlar, hiçbir kanıt yok. Siz, bir zihniyeti karşınıza alarak o zihniyetle hesaplaşmaya çalışıyorsunuz bir kişi üzerinden. Bakın -altını çizmek istiyorum- bunu bir kere yaptınız biliyor musunuz? Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında bunu yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.

"Nasıl olsa bu insanlar bu suçları işlemiştir." diyerek o dönemde yapılan hukuksuzlukları görmezden geldiniz. Askerler -Balyoz davalarında hatırlayacaksınız- anlattılar, dediler ki: "Tutarsızlıklar var. O tarihlerde bu kişiler, bu rütbelerde değillerdi. Bu bilgisayar fontları o tarihlerde daha gündemde bile yoktu." Bunları anlattılar, basın toplantıları yaptı aileleri, görmezden geldiniz. "Ergenekon'un kasası" diye itham ettiğiniz kişi çok zor koşullarda hayatını kaybetti, cenazesi zor kaldırıldı ailesi tarafından. Bunların arkasında az önce söylediğim yaklaşım tarzı vardı. Dosyalarda ne yazdığını görmezden geldiniz çünkü sizler için demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelerin bir önemi yok, bunların hiçbir önemi yok. Ve Sayın Cumhurbaşkanının bu açıklaması karşısında, tekrar ifade etmek istiyorum; Türkiye'de -az önce söylediğim demokrasi sorunlarının yanında- demokratik hayata, yargı bağımsızlığına yönelik bir müdahale olmasının yanında bizim mesleğimize de bir saldırıdır, ben bu saldırıyı da kınıyorum değerli arkadaşlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)