| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 10.02.2021 |
HDP GRUBU ADINA DERSİM DAĞ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın Kürt düşmanlığı üzerinden yürürlüğe soktuğu kayyum uygulaması bugün Türkiye'de de uygulanıyor. Kürtlerin seçme ve seçilme hakkını yok sayıp gasbeden bu zihniyet gelinen noktada kendisine muhalif olan her alanı kayyum atayarak sindirmek istiyor. AKP ve MHP iktidarının yaratmak istediği kayyum cumhuriyetine karşı Türkiye'nin demokratikleşmesi için yürüttüğümüz mücadele de devam ediyor. Hepinizin bildiği üzere 2 Ocakta Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye'nin en köklü ve prestijli üniversitelerinden biri olan Boğaziçine kayyum rektör atandı. O tarihten bu yana Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenleri bu hukuksuzluğa karşı direniyor. Bu direniş kısa sürede binlere, milyonlara sirayet etti ve günlerdir devam ediyor çünkü gençlerin öncülük ettiği bu direniş haklı ve meşru bir direniştir. 4 Ocaktan bu yana Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve onlara destek veren demokratik çevrelere polis, tabiri caizse işkence etmekte. Gençlerin demokratik ve meşru haklarını kullanmalarına dahi izin verilmiyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, İçişleri Bakanı ve iktidarınız gençlere dönük sürekli nefret söylemleri geliştiriyor. Şimdiye kadar sizin bu söylemleriniz ve talimatlarınız nedeniyle 560 genç gözaltına alındı, 11'i tutuklandı, 24'ü ise ev hapsinde. Biriniz kalkacak gençlere "Barbar." "Vandal." diyecek, akademisyenleri tehdit edecek. Biriniz kalkacak "LGBTİ+'lar yok." diyerek ötekileştirici nefret söylemlerinde bulunacak, kadınlara yönelik patriarkal söylemler geliştirecek. Biriniz kalkacak "Devletin gücünü sınamayın." diyecek.
Bir genç olarak buradan sesleniyorum: Gençlere, kadınlara, LGBTİ+'lara böylesi nefret söylemlerinde, tehditlerde bulunmaya ne hakkınız ne de haddiniz var. İktidarlar, hükûmetler hiçbir zaman kendini halktan üstün göremez, devletin imkânlarını halkın meşru taleplerini sindirmek için kullanamaz. Bu faşist uygulama ve söylemlerden vazgeçin. Gençleri tehdit etmekten vazgeçin. LGBTİ+'lar üzerinden geliştirdiğiniz nefret söylemlerinden vazgeçin. Kadınlar üzerinden geliştirdiğiniz cinsiyetçi söylemlerden vazgeçin. Bu ötekileştirdiğiniz, baskılamaya çalıştığınız kesimler sizlere hiçbir zaman biat etmedi ve etmeyecekler.
Gençler 4 Ocaktan bu yana meşru ve haklı taleplerini, barışçıl eylemsellikleriyle dile getiriyorlar fakat iktidar gözünü, kulağını bu meşru taleplere kapatmış durumda; gençleri ve onlara destek veren herkesi terörist ilan etmiş, bunun üzerinden demagoji yapmakta ve kirli bir politika yürütmektedir.
Sevgili arkadaşlar, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin talepleri nelermiş ben sizlere sırasıyla söyleyeyim:
1) Kayyumların istifası ve rektörlerin üniversite bileşenlerinin sürece dâhil olduğu demokratik seçim mekanizmalarıyla belirlenmesi. Bunun sadece Boğaziçi Üniversitesi için değil, tüm üniversiteler için geçerli olması.
2) Yeni fakülte açılması ve benzeri gibi üniversitenin yapısını temelden etkileyecek konularda önceden olduğu gibi üniversite içi özerk ve etkin mekanizmaların kullanılmasına devam edilmesi, akademik özerkliğin tanınması.
3) Güvenlik güçlerinin üniversitelerden çekilmesi.
4) Barışçıl yollarla tepkilerini ifade eden gençlere yönelik gözaltı, tutuklama ve ev hapsine son verilmesi ve gençlerin serbest bırakılması.
5) Bu süreçte akademisyenlerin, öğrencilerin, LGBTİ+'ların ve hedef gösterilen tüm toplumsal grupların haklı taleplerini güvenli şekilde ifade etmelerinin sağlanması ve itibarsızlaştırmaların, karalamaların, hedef göstermelerin önüne geçilmesi.
Peki, sevgili arkadaşlar, bu 5 talepten hangisi meşru değildir? Hangisi hukukla bağdaşmıyor? Bu talepler zaten demokratik bir hukuk devletinde olması gerekenlerdir ama sizin yarattığınız düzen yüzünden gençler, bu meşru talepleri dillendirdiği için terörist ilan ediliyor. Bugüne kadar bu talepleri dillendiren 560 arkadaşımız kolluk tarafından işkence uygulanarak gözaltına alındı. Peki, sizler ne yaptınız? Bu hukuksuzluğa son vermek, kayyum politikanızdan vazgeçmek yerine gençleri daha fazla hedef gösterdiniz. Kollukla, yargıyla, yandaşlarınızla dört bir yandan gençlere ve onlara destek veren tüm kesimlere saldırıyorsunuz.
Bir hâkimin gözaltına aldığı öğrencilere sorduğu sorulara bakalım: Senin Boğaziçiyle ne işin var? Sizi bu eylemlere kim sürükledi? Bu eylemleri üzerine vazife olarak mı görüyorsun? Anayasa'nın maddelerini nereden biliyorsun? Sorulardan da anlayabileceğimiz üzere bağımsız olması beklenen yargı, bu gençlere karşı oldukça yargılı, taraflı, peşin hükümlü ve daha da kötüsü gençlerin potansiyelini küçümseyecek bir konumdadır.
Bizler de bu kürsüden gençleri AKP-MHP adına sorgulayan hâkim ve savcılara sesleniyoruz: İktidara biat etmeyin ve hukukun gereğini yapın. Yeri geldiğinde bu iktidarın ilk kurban edeceği kişiler sizler olacaksınız, bunu unutmayın. Buradan bir kez daha dile getiriyorum: Gözaltılarla, baskılarla gençleri yıldıramazsınız, geri adım attıramazsınız. Bizler ne polisinizden ne size biat etmiş yargınızdan ne de yandaşlarınızdan korkmuyoruz. Bizlere asla diz çöktüremezsiniz ve bizleri asla aşağı baktıramayacaksınız. Her yerde sizin hukuksuzluklarınıza, kayyumlarınıza, kirli politikalarınıza karşı gözünüzün içine bakmaya devam edeceğiz.
Sevgili arkadaşlar, çok demokratik ve ilerici bir Hükûmet olduğunuzu iddia ediyorsunuz ya, gelin bu sözde demokratik pratiklerinize bakalım. 1981'den önce bu ülkede her üniversite kendi rektörünü kendisi seçebiliyordu fakat 1981'de darbeciler tarafından YÖK kuruldu ve üniversitelerin bu yetkisi elinden alınıp Cumhurbaşkanlığı ve YÖK'e verildi. 1992-2016 yıllarında ise üniversitelerin belirlediği 6 adaydan YÖK'ün yaptığı 3 elemeden sonra Cumhurbaşkanı, kalan 3 aday arasından 1 adayı rektör olarak atıyordu. Fakat siz ne yaptınız? İlk etapta üniversitelerin 6 aday seçme hakkını elinden aldınız, daha sonra da YÖK'ün 3 aday belirleme yetkisini iptal ederek rektör atama yetkisini sadece Cumhurbaşkanına verdiniz. İşte, sizin sözde demokrasi anlayışınız bu. Sizler 80 darbecisi Kenan Evren hükûmetine bile rahmet okutuyorsunuz, onların yasakçı, tekçi, faşist zihniyetini katlandırıp kendinizi var etmeye çalışıyorsunuz. Tek amacınız bir polis devleti kurmak, bir korku imparatorluğu yaratmak ve sizin gibi düşünmeyeni, size biat etmeyen başta gençler olmak üzere kadınları, işçileri, emekçileri yani tüm muhalif kesimleri sindirmek. Bu uğurda elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Devletin tüm imkânlarını kendinize seferber etmişsiniz, şiarınız tekçilik ve faşizm olmuş. Biz muhalifleri ise bir kenara bırakalım, bir zamanlar beraber aynı yollarda yürüdüğünüz, beraber aynı yağmurlarda ıslandığınız arkadaşlarınıza dahi saldırıyorsunuz. İşte, faşizmin laneti bu. "Tek millet, tek dil, tek şu, tek bu." diye diye en son tek başınıza kalacaksınız ki bu yolda emin adımlarla ilerliyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)
Bir genç olarak bu kürsüde yaptığım her konuşmada gençlerin karşılaştığı sorunları dile getirmeye çalışıyorum. Bu ülkede gençler işsiz, gençler uyuşturucu batağına saplanmış, gençler özel savaş politikalarına maruz kalıyor. Gençler, bağımsız, özgür ve demokratik akademiler istedikleri için terörist ilan edilip tutuklanıyor ama maalesef AKP Hükûmetinin bu ülkede on dokuz yıldır gençleri esas alarak attığı tek bir olumlu adım yok. Hayata geçirdiğiniz tüm politikalar gençliği açlığa, geleceksizliğe, apolitize etmeye ve sindirmeye yönelik politikalardır. Çok uzağa gitmeye gerek yok, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine uyguladığınız vahşet her şeyi anlatıyor.
Sözlerimi Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin Cumhurbaşkanına yazdıkları açık mektuptan bir bölümle bitirmek istiyorum:
"Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz, biz de tebaanız değiliz. Ama madem 'yürek' demişsiniz, kısaca ona da cevap verelim:
Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok, sizse on dokuz senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz.
İçişleri Bakanı dinî hassasiyetleri kaşıyan yalanlar söylüyor. Biz kendimize otosansür uygulamayacağımızı söylüyoruz. LGBTİ+'lara 'sapkın' diyorsunuz. Biz 'LGBTİ+'ların hakları insan haklarıdır.' diyoruz.
Parti üyeleriniz Soma'da madencileri tekmeliyor. Biz işçilerin yanında eylemli bir şekilde saf tuttuk, tutacağız.
HDP Eş Genel Başkanlarını hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuyorsunuz, gazetecileri de sendikacıları da. Bizse 'Gerçekleri korkmadan haykıranlarla biriz, beraberiz, tüm kayyumların karşısındayız.' diyoruz.
Siz Berkin Elvan'ın annesini mitinglerde yuhalatıyorsunuz. Biz 'Berkin Elvan'ın yanındayız.' diyoruz.
Siz 'Osman Kavala'nın eşi bu provokatörlerin arasında yer alıyor.' diyerek adını bile anmadan Ayşe Buğra'ya sataşıp hedef gösteriyorsunuz. Bir kadının bahse değer tek özelliğinin onun eşi olduğuna dair cinsiyetçi boş inancı, çiğ bir üslupla dile getiriyorsunuz."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
DERSİM DAĞ (Devamla) - "Bizse 'Ayşe Buğra kıymetli bir hocamız ve bir bilim insanıdır' diyoruz, 'Ona yapılmış bir saldırıyı kendimize sayarız.' diyoruz.
Siz şimdi de bu mektup için suçluyu övmekten, Cumhurbaşkanına hakaretten düzinelerce dava açarsınız, biliyoruz ama doğruyu söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz, onu da biliyoruz.
Kendi atadığınız rektörü okulda tutacak gücünüz olmadığı için yeni kurulacak fakültelerde şişirme kadrolarla ayakta tutmaya çalışmak da pek yüreklice bir tutum olmasa gerek. Bu nedenle yürek konusunda söylediklerinizi ciddiye almıyoruz."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)