| Konu: | (10/1058, 1071, 1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) Esas Numaralı Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 46 |
| Tarih: | 11.02.2021 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli Komisyon Başkanı ve Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, Rabia Naz Vatan'ın ölümünün ardından, başta Rabia Naz olmak üzere şüpheli çocuk ölümlerine ilişkin kurulan Komisyonun raporunu görüşüyoruz.
Rabia Naz'ın ailesinin adalet arayışı toplumda öyle bir yere temas etti ki el kaldırıp indirerek reddedilen önergelerimiz bu sefer reddedilemedi ve kurulan Komisyon uzun süre çalıştı. Bu nedenle, Şaban Vatan ve Atika Vatan başta olmak üzere, bu adalet mücadelesini yürüten herkese teşekkür ediyorum. Aynı zamanda, emek veren Komisyon üyelerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Çalışmalarımız boyunca soruşturmaya dair çok sayıda ihmal ve hata tespit etmiş bulunuyoruz fakat Komisyon olarak, delil tespit etme görevine tabii ki sahip değildik. Zaten olaydan bir buçuk yıl sonra delillerin toplanması da imkân dâhilinde değildi. Henüz dosya üzerinde gizlilik kararı kalkmamışken kasım ayında Eynesil'e yalnızca çok kısa bir ziyarette bulunabildik ve tekrar gitme şansımız da olmadı. Görevli savcıyla birlikte çalışma imkânımız da yoktu; bu yüzden, yaptığımız tespitlerin olayın aydınlatılmasını sağlaması elbette mümkün değildi. Ne var ki bu yaşanan olayla ilgili adli mimari modellemenin yapılması, bazı delillerin daha profesyonel incelemelere tabi tutulması gibi sonradan yapılabileceklere ilişkin önerilerimiz de Komisyonda kabul edilmedi. Ancak, olay yeri incelemede karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri kısmında genel perspektifle yaptığımız önerilerin raporda büyük ölçü yer aldığını ifade etmeliyim.
Değerli arkadaşlar, Komisyon çalışmaları boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkan en büyük sorunlardan biri, olaya ilişkin etkin bir soruşturmanın olaydan bir yıl sonra başlaması oldu. İlk başta, olay yeri incelemesi usulünce yapılmış olsaydı, deliller doğru şekilde toplanıp muhafaza edilseydi, ifadeler titizlikle alınsaydı, Şaban Vatan'ın şüphe ve iddiaları en başından hızlıca değerlendirilerek araştırılsaydı bugün başta Rabia Naz'ın ailesi olmak üzere, tüm kamuoyunda bir nebze de olsa adalet duygusu sağlanmış olabilecekti. Fakat, Komisyon raporunu tamamlar tamamlamaz, savcılık soruşturmanın başında asla göstermediği bir hızla hemen davayla ilgili takipsizlik kararı verdi. Şimdi, gerçekten burada sormak istiyorum: Bu karar için Komisyon raporunun yayınlanması mı bekleniyordu? Komisyon, bir delil toplama ya da kanıya varma mercisi olmadığına göre neden bunu bekledi savcılık? Bunun, toplumun adaletsizlik duygusunu daha da perçinlemekten başka bir sonucu olmadığını görmedi mi yoksa gördü de görmezlikten mi geldi?
Rabia Naz'ın nasıl öldüğüne ilişkin birçok iddia mevcuttu. Komisyonda bu iddiaların her biri değerlendirildi. Ancak, bunun esasen, dediğim gibi, soruşturma aşamasında yapılması gerekiyordu. Örneğin, Rabia Naz Vatan'ın vücudunda meydana gelen ve ölümüne neden olan yaralanmaların, ikametinin bulunduğu binanın terasından yan tarafta bulunan fındıklık alana düşmesi sonucu gerçekleşme ihtimali de görüşüldü fakat bu iddia ve olasılık, soruşturma sürecinin en başında hiç göz önünde bulundurulmamıştı ve olaydan bir yıl sonra ancak gündeme alınmış oldu. Bu olasılıkla ilgili olay yeri keşif ve incelemesi yapılmadığından bu konuda da net bir değerlendirme yapmak mümkün olamadı. Soruşturmada önemli bir delil niteliği taşıyan Rabia'nın çantasının bile saatler sonra bulunması bu ihmalin en açık örneklerinden biri oldu.
Olayın akabinde görevli savcı olay yeri incelemesi yapmak için bizzat olay yerine gitmedi. Üstelik delil niteliği taşıyan eşyaların, örneğin henüz daha incelenmeden kıyafetlerin aileye teslim edilmesi gibi soruşturmanın derinleştirilmesini engelleyecek kararlar alarak esas sorumluluklarını yerine getirmedi.
Kamu görevlileri soruşturmanın başından sonuna vefatın düşme nedeniyle gerçekleşmiş olması ihtimalini öne çıkardılar çıkarmasına ama bu konuda da incelemeler derinleştirilmedi. Olay yeri adli fizik inceleme uzmanları tarafından kapsamlı bir şekilde değerlendirilmedi. Ne teras zeminini dokusu -o düşme olduğu söylenen yerdeki- ne çatıdaki ayak izleri incelendi ne de Rabia'nın ya da olası başka kişilerin ayakkabılarının altındaki tortular ile terastaki tortuların eşleşip eşleşmediği kontrol edildi. Sonuç olarak olay yerindeki en önemli delil unsurları göz ardı edilerek düşme ihtimalinin de karartılmasına neden olundu.
Vatan Apartmanı'nı gördük bizler Komisyon üyeleri olarak. "Dört yanı açık, düşme olabilir." dense de apartmanın çatısında olduğu gibi çevresinde de düzgün bir inceleme yapılmadı. Çok sonradan düşme ihtimali çerçevesinde -dediğim gibi- binanın yan tarafında olan fındıklık alan gündeme geldi ancak ilk anda bu bölgenin zemininde herhangi bir ezilme ya da deformasyon olup olmadığı araştırılmamış, fındıklık alan ve genel olarak apartman ve çevresinde fotoğraf ve video kaydı yapılmamıştı.
Rabia Naz'ın kıyafetlerinin delil niteliği göz önünde bulundurulmadı dedim. Evet, kıyafetler doğru şekilde kayıt altına alınıp muhafaza edilmedi; başta, eşyalara bütünlüklü bir kimyasal inceleme yapılmadı, yalnızca sperm kalıntısı olup olmadığı yönünde inceleme yapıldı. Ancak olaydan yedi ay sonra ilk kez...
Elinizi kaleme atmayın Ahmet Bey, hakkaniyetle konuşuyorum.
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) - Lastik iziyle ilgili inceleme var da...
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - ...Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından bir kimyasal inceleme yapılabildi ama onlarda "Kıyafetlerdeki lastik izi olabilir ama vücuttaki izlerle karşılaştırıldığında şu andaki bulgularla net bir kanaat belirtmek mümkün değil." dediler. Yani geç kalınmıştı.
Evet, bunun dışında diğer bazı ihmaller de şöyleydi: Olay yeri simülasyonu yapılmadı. Rabia Naz Vatan'ın üzerindeki talaşlarla uyumlu atıkların bulunduğu boş binada bulunan kadın DNA'sının sahibi tespit edilmedi ama başka DNA'ların, Rabia'yla uyumlu olup olmadığı tespit edildi bu konuda. Olayın hemen akabinde yapılan Adli Tıp değerlendirmesi gerekli kapsamda yapılmadı. Grafi sonuçları, kan tetkikleri, kanama bulguları detaylı bir şekilde kayıt altına alınmadı.
Özetle, Rabia Naz'ın ölümü üzerine başlatılan soruşturmada olay yeri inceleme raporu, delillerin toplanması ve tanıkların ifadelerinin alınması gibi aşamalarda kanuna ve usule uygun hareket edilmedi. Bu sebeple Rabia Naz'ın yüksek bir yerden tek başınayken ya da başkaca kişi ya da kişilerin itmesi veya atması sonucu düşebileceğine dair bugüne kadar yapılan araştırmaların yetersiz olduğunu ifade etmek zorundayız.
Diğer yandan, trafik kaza ihtimaline ilişkin Komisyonumuza katılan Adli Tıp Profesörü Hakan Kar'ın da ifade ettiği gibi, daha ileri tekniklerle yapılabilecek incelemeler mevcuttu. Örneğin, tekerlek izi olduğundan şüphelenilen kıyafet üzerindeki izlerin daha ileri teknolojiyle kimyasal incelemesinin yapılması gerekliliği Komisyonda Adli Tıp uzmanları tarafından dile getirilmişti.
Adli Tıp raporlarında yüksekten düşme ve atlama arasındaki farkın dahi tespit edilmesi için hiçbir verinin bulunmadığını gördük. Biz, Adli Tıp uzmanları Komisyona geldiği zaman bu konuda çok sayıda soru yönelttik fakat bunca yıldır kurumsallaşmış ve Türkiye'deki bütün vakaları gönderdikleri ve maalesef, insanları buna mecbur ettikleri bir kurumda Fizik İhtisas Dairesi sadece kurşun izleri, el yazısı vesaire gibi şeyleri tespit edebiliyordu. Adli mimari gibi yeni tekniklerle çalışabilecek bir birimi dahi yoktu koskoca Adli Tıp Kurumunun. Türkiye'de böyle çalışmalar hiç yok değil fakat üniversitelerdeki akademisyenlerin bu alanlardaki çalışmaları Adli Tıp Kurumuna dâhil edilmiyor ne yazık ki, doğru dürüst bir iş birliğine de gidilmiyor.
Şimdi, biz bu eksiklikleri tespit ederek Tahir Elçi cinayetinde de özellikle çalışmış ve bir simülasyon yapmış olan Forensic Architecture'a başvurulması gerektiğini söyledik. Olayın açıklığa kavuşması için mimari, fiziki incelemeler yapan bağımsız uluslararası bir kurum tarafından detaylı bir inceleme yapılmasını istedik ancak bu talebimiz de reddedildi. Bunun dışında, aynı şekilde, ulusal ya da üniversitelere bağlı kurumlar tarafından inceleme yapılmasını talep ettik, ancak bu da reddedildi ve gayet lakayıt bir biçimde bir çuvalın yüksekten atılması dışında düşmeye ilişkin hiçbir simülasyon yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, Komisyon kurulurken öne çıkan esas husus ya da hususlardan biri, birilerinin siyasi güçlerini kullanarak bu ölümü karartmaya çalışıp çalışmadığıydı. Ne var ki olayın bilinçli olarak karartıldığı iddialarıyla ilgili de derinlemesine bir soruşturma yapılmadığını gördük. Örneğin Rabia Naz'ı ilk bulan kişi olan Mürsel Küçükal'ın ifadesini değiştirmesinin altında yatan sebepler yeterince sorgulanmadı. Eynesil eski Belediye Başkanının oğlu Mehmet Ali Somuncuoğlu'nun ifadelerindeki çelişkilerin üzerine yeterince gidilmedi. Hakkındaki iddialara rağmen eski Belediye Başkanı Coşkun Somuncuoğlu'nun ifadesi dahi alınmadı ama kızının ölümünün aydınlatılması için adalet mücadelesi veren Şaban Vatan'ın bu süreçte gözaltına alındığına tanık olduk.
Gazeteciler bağımsız bir göz olarak sürece dâhil edilmedi. Kamuoyunun dikkatini bu şüpheli ölüme çeken gazeteci Metin Cihan süreç boyunca baskı altında kaldı. Rabia Naz'ın ölümüne ilişkin gerçeklerin ortaya çıkması için gazetecilik görevlerini yaparak Komisyonumuzla eş güdümlü çalışmak isteyen gazeteciler Kazım Kızıl ve Canan Coşkun hukuksuz gerekçelerle gözaltına alındılar. Tüm bunlar kamuoyu nezdinde olayın siyasi erk sahipleri tarafından karartıldığı iddialarını güçlendirdi. Bakın, öyleydi demiyorum ama yapılanlar gerçekten bu iddiaları güçlendirdi.
Burada öncelikle iktidarın, sonra da hepimizin esas sorgulaması gereken, bu ölümün karartıldığı iddiasının kamuoyunda nasıl bu kadar güçlü ve yaygın bir şüpheye dönüştüğüdür. İnsanların neden böyle düşündüğünü, neden adaleti mahkemelerde değil de sosyal medyada aramak zorunda kaldıklarını sorguladığımızda ülkenin en ciddi sorunlarını da sorgulamaya başlamış olacağız. Yozlaşmanın, kayırmacılığın, kamu gücünü ve kaynaklarını kişisel çıkarlar için kullanmanın, sansürün ve medya üzerindeki tahakkümün ve artık işkencenin de bu kadar doğallaştırıldığı bir yönetim altında toplumda zaten her şeye siyasi müdahale var demektir.
Bir diğer konu ise Hükûmet demokratik eylemlere tam teçhizatlı ordu tipi yüzlerce polis gücü yığarken, tıpkı kadın cinayetlerinde, tıpkı faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi, bir çocuğun ölümü söz konusu olduğunda Hükûmetin Emniyet gücü, Adli Tıp, savcılık, mahkemeler bu konuda topyekûn, ne kadar tasarruflu ve ihmalkârmış biz bunu gördük bu olayda.
Değerli arkadaşlar, insanlar hakkında küçücük şeylerden davalar açılırken 2015 yılındaki sokağa çıkma yasakları sırasında evinin önünde vurularak öldürülen ve cenazesi buzdolabında saklanan 10 yaşındaki Cemile Çağırga hakkındaki soruşturmada fail tespit edilemedi ve dosya kapatıldı. Fettah Tamince'ye ait Rixos Otel'de staj yaptığı sırada ölen 16 yaşındaki Burak Oğraş'ın ölümü dokuz yıldır aydınlatılamadı ve ailesi hâlen adaletin peşinde. Burak gibi birçok aile de Komisyonumuza başvurdu fakat Komisyon çalışma süresinin yarattığı kısıtlama, bu başvuruların gündeme alınmasının önünde engel oluşturdu. Bu durum, daimî bir çocuk hakları komisyonu kurulmasının, yıllardır söylediğim şeyin önemini de bir kez daha göstermiş oldu. Bir alt komisyondan söz etmiyorum bir komisyona iliştirilmiş; ben, bütünlüklü bir çocuk hakları politikasını, bununla ilgili yapılacak çalışmaları kastediyorum. Bu nedenle rapor şerhimiz bu bütünlüklü politikanın nasıl olması gerektiğine dair de özel bir bölüm içeriyor. Bunları anlatabilecek bir sürem yok ama rapora ulaşmanız mümkün internet vasıtasıyla.
İşte, maalesef, adaletin bu denli taraflı olduğu bir ülkede, dediğim gibi, herkes sosyal medyada avukatlık yapmak zorunda bırakılıyor. Bugün, sosyal medya sayesinde bir kamuoyu oluşabilirse faillerin yargılandığı, cezasızlığın ancak bu şekilde önlenebildiği bir hukuk düzeninde yaşıyoruz. Yine de tüm zorluklara rağmen, yurttaşların adalet arayışından vazgeçmemesi sayesinde, hâlâ gazetecilik yapmaya çalışan basın mensupları sayesinde gerçekler ortaya çıkarılabiliyor.
Bakın, önemli buluyorum çünkü çocuk ölümlerinden bahsediyoruz ve aynı zamanda çocuklardan bahsediyoruz. Elimde bir rapor var; 26 Ocak 2021 tarihli, oldukça yeni bir rapor. Bunu daha önce de Meclis kürsüsünde dile getirdim ama Kahramanmaraş'ta Aynur Erzengin isimli bir anne adalete ulaşmak istiyor çocuğunu babasının istismar etmesi nedeniyle ve bu adam, bu rapora rağmen, hâlâ hâkimlik yapmaya devam ediyor. Bunun gerçekten il vekilleri tarafından özellikle dikkate alınmasını rica ediyorum. Sizlere bana ulaşan bu yeni raporu da sunacağım, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığının Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığından sunulan bir rapor. Bu rapora rağmen o velayet hâkim olarak nüfuzunu kullanmış olan babada kalamaz ve o baba hâkimliğe devam edemez. Bu insanlar HDP'li değil, bu insanlar solcu değil; bu insanlar yıllarca AK PARTİ'ye oy vermiş olan insanlar. Eğer hâlâ oy vermelerini istiyorsanız -çünkü ben onu teskin etmeye çalışıyorum "Nasıl verdim?" dediği zaman, böyle düşünmeyin, gerçekten bu partilerüstü bir şey diyerek- bu olaya el atmanız gerekiyor; bunu bir kez daha buradan ifade ediyorum.
Evet, Rabia Naz'ın şüpheli ölümü gibi şüpheli ölümlerde bir daha aynı acıların yaşanmaması ve olayın hızla aydınlatılması için bağımsız ve tarafsız bir yargının tesis edilmesinden eğitimli ayrı bir adli kolluk birimi kurulmasına, Adli Tıp Kurumunun acilen mali ve idari açıdan özerk bir yapıya kavuşturularak bağımsızlığının artırılmasına kadar atılacak adımlar belli ve ifade ettiğimiz bu hususların hayata geçirilmesi, ülkede adaletin üzerine düşen gölgeyi kaldırmak için ancak bir başlangıç olabilir.
Son olarak değinmek istediğim bir başka durum da adalet arayanların bir de kendilerini yargılanırken bulmaları. Onlar hırçın insanlar mı? Hayır, değiller ama sadece evlat acısıyla yaşıyorlar ve adalete ulaşamıyorlar, eğer hırçınlaşıyorlarsa da bu yüzden hırçınlaşıyorlar ve biz, onları pamuklara sarıp gerçekten adalete erişmelerini sağlamamız gerekirken onların yargılandıklarına, ceza aldıklarına tanıklık etmek zorunda bırakılıyoruz bir de. İşte örnekler: Şaban Vatan'ın yanında Çorlu tren kazasında oğlunu kaybeden Mısra Öz, İzmir'de "Dur!" ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin açtığı ateş sonucu ölen üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Baran Dursun'un babası Mehmet Dursun. Hepsi çocukları için adalet ararken kendilerini yargılanırken buldular.
Evet değerli arkadaşlar, bir de N.Ç. davası var bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin karar verdiği, bu da ülkemiz için bir utançtır. Mardin'de 28 kişinin tecavüzüne uğrayan ve AİHM'in bugün mahkemede şunları tespit ettiği, maalesef: Yargılama on bir yıl sürmüş, bu süre içinde Yargıtayda hiçbir açıklaması olmayan beş yıl geçirilmiştir. 14 yaşındaydı bu kız çocuğu, hatırlatırım size.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - 14 yaşındaydı, 2002 yılında olmuştu bu olay ve şu anda 2021 yılındayız ve diyor ki AİHM: "N.Ç.'nin tecavüz eylemlerine rıza gösterdiği görüşünü benimsemiştir mahkeme, şiddeti görmezden gelerek. Bu görüş benimsenirken yaşının küçüklüğü, güçsüzlüğü, dirençsizliği dikkate alınmamıştır ve N.Ç.'nin 10 kez ayrıntılı tıbbi muayeneye tabi tutulması da vücut ve psikolojik bütünlüğüne aykırıdır." "İşkence" "kötü muamele yasağı" ve "özel hayata saygı" hakkı maddelerinin ihlal edildiğine hükmediyor.
Evet, çocuklara reva gördüğümüz durum budur. Biz bunlar olmasın diye gerçekten hep birlikte uğraşmak zorundayız. Bütün bunlar, aslında partimizin başlattığı "Herkes için adalet" kampanyasının ne kadar anlamlı ve gerekli olduğunu da gösteriyor bugün. Ben, tüm adalet arayanları bu kampanyada bir araya gelmeye çağırıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)