GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:48
Tarih:17.02.2021

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime vatandaşlarımızın kurtarılması için başlatılan Gara operasyonu esnasında şehit düşen 3 askerimize ve katledilen 12 vatandaşımıza Allah'tan rahmet, milletimize başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum; ruhları şad olsun.

Değerli milletvekilleri, 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen ve YSK'nin hukuk tarihine bir garabet olarak geçen mühürsüz pusulalar ve zarfları geçerli sayması kararıyla birlikte, Türkiye her anlamda savrulmaya başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, referandumun bir yüksek yargı organı eliyle çalındığı o günden bugüne "uyum düzenlemesi" adı altında getirilen işlerle meşgul edildi. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine uyum amaçlı yapılan kanunların sonu bir türlü gelmiyor. İşin en ilginç tarafı ise dün eleştirilerimizi hiçe sayarak anayasa değişikliği için her yolu mübah görenlerin bugün yeni anayasa önermesiyle milletin karşısına çıkmış olmasıdır.

Türkiye'de hemen hemen bütün toplum kesimleri ekonomik buhranın etkisiyle inim inim inliyor. Saray rejimine karşı sesini yükselten Boğaziçili öğrenciler ve onlara destek açıklaması yapan herkes, AKP Genel Başkanı tarafından terörist ilan ediliyor. Bırakınız sokağa çıkmayı sosyal medya üzerinden en ufak bir eleştiriye dahi tahammül edemeyen ve gençlerin kapılarına gece yarılarında kolluğu gönderen AKP Genel Başkanı sivil anayasadan, özgürlükten bahsediyor. Saray hızla ivme kaybettiğinin farkında ve yine gündem değiştirme peşinde. Şimdi de bunun manivelası olarak anayasa değişikliği önerisini kullanıyor. Millete anlatacak hikâyesi kalmayanlar işi nerelere vardırdı. Bir de AKP Genel Başkan Yardımcısı "Bir dönem bu ülkede bardak yoktu yani bırakın bardağın içindeki suyu, bardak yoktu." dedi. Güzel bir atasözümüz var, tam da bu durumları tarif etmek için söylenmiş: "Yalanın kemiği yok ki boğazına bata." derler.

Değerli milletvekilleri, bir siyasi iklim içerisinde seçimlere kadar daha çok uyum yasası yapacağımız anlaşılıyor. Kanun yaparken iktidarın "Dediğim dedik, çaldığım düdük." anlayışında oluşu ve ilgili meslek örgütler ile muhalefetin önerilerine itibar edilmemesi nedeniyle kanunlarımız deneme yanılma yöntemiyle yapılıyor. Bugün görüştüğümüz yasa da bu anlayışla hazırlanmıştır.

Gücünü aziz milletimizden, tecrübesini engin tarihimizden alan Silahlı Kuvvetlerimiz son dönemde hiç olmadığı kadar yıpranmış, yıpratılmıştır. 2002 Kasımından 24 Haziran 2018'e kadar tek başına, sonrasında ise koalisyonla ülkeyi yöneten bugünün saray eşrafı, Silahlı Kuvvetlerin komuta yapısından personel temin rejimine değin bir dizi değişiklik yapmıştır. 15 Temmuz gecesi FETÖ'cülerle mücadele eden Kemalist subaylar saray rejimi tarafından tasfiye edilmiştir. Teğmen rütbesini FETÖ elebaşının taktığı Serdar Atasoy ise 2020'de saray tarafından generalliğe terfi ettirilmiş; yetmemiş, Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığına atanmıştır. Gelinen noktada Genelkurmay Başkanını er, FETÖ'cüleri paşa yaptınız. Silahlı Kuvvetleri siyasetin dışında tutmak zorundayız, aksi hâlde daha çok hata yaparsınız.

İlk etapta uzun bir dönemdir çözüm bekleyen sorunlar çözülüyormuş gibi görünse de yıllardır devam eden birçok sorun ya görmezden gelinmiş bu teklifte ya da palyatif tedbirlerle aşılmak istenmiştir. Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıklarının Millî Savunma Bakanlığına ayrı ayrı bağlanmış olması Genelkurmay Başkanlığının sembolik bir duruma düşürülmesine neden olmuştur. İktidar sözcüleri sıklıkla "Gelişmiş ülkelerde aynı model uygulanıyor." diyorlar. Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya gibi Avrupa Birliği ülkelerinde de silahlı kuvvetler savunma bakanlıklarına bağlıdırlar ancak bu ülkelerde kara, deniz ve hava kuvvetleri unsurları genelkurmay başkanlarına bağlıdır; eşyanın tabiatı gereği olması gereken de budur.

Silahlı Kuvvetlerin personel temin rejiminde ciddi değişiklikler yapılıyor. Askerî liseler ve astsubay hazırlık okulları kapatılmıştır. Yüz elli yıllık tarih bir kararnameyle yok edilmiştir. Harp okullarının kuvvet komutanlıklarına bağlanmasında ve askerî liselerin yeniden açılmasında fayda olduğunu düşünüyoruz.

Uzman çavuşlara ilişkin değişiklikler "Vatan savunmasının sözleşmesi olmaz." diyerek görev yapan uzman çavuşlarımız açısından heyecanla bekleniyordu fakat teklifle yapılan iyileştirmeler birçok eksikliği bünyesinde barındırmaya devam ediyor. Kamuoyunun "6000 sayılı Kanun mağdurları" olarak bildiği uzman çavuşlarımızın bir kısmının sorunu bu teklifle çözülürken, aslında çok da fazla olmayan bir kısmı maalesef ki bu düzenlemelerin dışında kalıyor. Bunu Komisyonda ifade etmemize rağmen iktidar partisine meramımızı anlatamadık.

Yapılan düzenlemeyle, emeklilikle ilgili 1'inci ve 2'nci dereceye düşmüş olanlar yönünden sorun çözülmüş olacak ancak 3'üncü derecede kalmış uzman erbaşlar bakımından ise bunun bir etkisi olmayacak. Bu durumdakilere bir derece verilerek hak kaybı yaşamalarının önüne geçilebilirdi, hâlâ de geçmiş değil, madde görüşülürken konuyu düzeltmek mümkün.

Yine, uzman çavuşlar feryat ediyorlar, diyorlar ki: "TSK'nin astlık-üstlük ilişkisi askerliğin doğası gereğidir ancak yirmi beş yıllık uzman çavuş ile yeni başlayan uzman çavuş arasında hiçbir fark yok." Askerlik yapanlar bilirler, "Çayda dem, askerde kıdem." denilir ancak uzmanlar açısından dem de bir kıdem de; bunun ivedilikle düzeltilmesi gerekmektedir.

Uzman erbaşların yoğun fiziki mücadele ve güç gerektiren çalışma şartları nedeniyle emeklilik yaş hadlerinin 52 olarak düzenlenmesi daha yerinde olacaktır. "Yok, biz bir kere emeklilik yaş haddi 55 olacak dedik." diyorsanız, hiç olmazsa bu insanların fiilî hizmet zammı sürelerini üç yıla indirmek daha makul olacaktır.

Uzman erbaşların kadro sorununu niye çözmüyoruz? Bu gençleri sözleşmeli olarak başlatacağımıza kadrolu olarak başlatma seçeneğini Bakanlık neden planlamaz?

Değerli milletvekilleri, önemli bir mesele daha var ki hiçbirinizin buna "hayır" diyeceğinizi düşünmüyorum. Binbaşı rütbesindeki askerî personelin makam tazminatı sorunu hâlâ çözülmüş değil. Bu askerlerimiz emekli olduklarında son maaşlarının yüzde 41'i oranında emekli maaşı alıyorlar. Bugün emekli olan bir binbaşı 3.750 lira maaş alıyor. Üst subay sınıfı içinde özlük hakları bakımından görmezden gelinen bu kesimin sorunları çözülmelidir.

Bir diğer mesele, astsubayların görev tazminatı ve öğrenim durumları itibarıyla göreve başlatılma derece ve kademeleriyle ilgili sorunlardır. Bu teklifte bu da es geçilmiştir.

Arkadaşlar, 16'ncı madde Komisyonda AKP milletvekillerinin önergesiyle değiştirildi. Teklif önergeyle değiştirilmeseydi diğer kuvvetlerde mağduriyet yaşayan subayların da sorunları çözülecekti ancak Deniz Kuvvetleri Komutanlığıyla sınırlandırıldığı için, astsubaylıktan subaylığa geçen Kara Kuvvetleri mensubu 33 subayın mağduriyeti devam etmektedir; bu da aynı kanuna tabi personel arasında farklı uygulama ve eşitsizliğe neden olmaktadır, hepsini kapsayacak şekilde yeniden ele alınmalıdır.

Sayıştay raporunda, askerî kantinlerin elektrik, su, yakacak giderlerinin kurum bütçesinden ödenmesi konusunda şöyle bir ifade vardı: "Askerî kantinlerin elektrik, su, yakacak giderlerinin kantin gelirlerinden ödenmesi gerekmektedir." Şimdi, bu tarz uyarılarla karşılaşmamak için bir düzenleme yapılıyor, bunun da sınırlı tutulmasında fayda vardır. Gerektiğinde devlet destek olabilir ama bunun yürütülmesinde aksaklıklar olmaması anlamında öncelikle kendi gelirinden giderlerini karşılaması, eğer yetmiyorsa devlet tarafından desteklenmesi daha mantıklı bir seçenektir diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, buradan pandemi ve yaşanan ekonomik buhran nedeniyle aşını, işini kaybedenlere, tarlası, traktörü elinden gitmek üzere olan çiftçilere, aylardır kepengini açamayan esnaflarımıza, bu ülkenin umuduyken kendi umudunu yitiren gençlerimize seslenmek istiyorum: Umudunuzu diri tutun, umudunuzu kaybetmeyin çünkü bu kara günler de geçecek, hep birlikte çıkacağız aydınlık yarınlara.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)