| Konu: | (10/242, 349, 392, 394, 397, 401) No.lu Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozukluklarının Yaygınlığının Tespiti ile İlgili Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 23.02.2021 |
CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. Araştırma Komisyonu raporu üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, otizm, doğuştan gelen, yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan ve yaşamın her dönemini etkileyen nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmin görülme sıklığı da her yıl artmaktadır. Bakınız, 1980'li yıllarda her 2.500 çocuktan 1'i otizmli doğarken bugün her 54 çocuktan 1'i otizmli doğmaktadır. Doğal olarak şu soruyu sorabilirsiniz sayın milletvekilleri: Her 54 çocuktan 1'i otizmli doğuyor ise biz bu çocukları niçin göremiyoruz? Yanıtı işte bu fotoğraf. Siz Berat'ı annesinin elinden tutup sokakta yürürken göremezsiniz çünkü henüz 8 yaşında olan Berat evinin balkonundaki demir parmaklıklar arkasında hapis hayatı yaşıyor. Peki, hapis hayatı yaşayan sadece Berat mı? Hayır, değil. Bakınız, sayın milletvekilleri, bu da başka bir fotoğraf, bu da Umut. Umut'un annesi de Umut'u ellerinden ayaklarından yatağa bağlamakta bulmuş çareyi. Sakın ha, beni de yanlış anlamayın. Ben, ne Berat'ı ne de Umut'un annesini yargılamak için, suçlamak için bu fotoğrafları göstermiyorum; benim isyanım, bu annelere bu çaresizliği yaşatan sisteme, düzene.
Sayın milletvekilleri, inanın, çoğu otizmli aile çocuklarıyla birlikte evlerinde hapis hayatı yaşıyor çünkü toplum otizmi bilmiyor, bu çocukları ve ailelerini yargılıyor ve dışlıyor. Düşünebiliyor musunuz, bakınız, Aksaray'da bir muhtar adayı "Kaynaştırma eğitimi alan bu özel çocukları okuldan attıracağım." diyerek mahalleden oy istiyor ve kazanıyor. Dediğini de yapıyor, hem de okul müdürüyle birlikte yapıyor. Sayın milletvekilleri, biz ne ara bu kadar vicdansız, acımasız, hâlden anlamaz olduk, inanın ki bilmiyorum. Toplum Beratların farkında değil ama üzülerek söylüyorum ki Gazi Meclisimiz de farkında değil.
Değerli milletvekilleri, evet, binbir zorlukla da olsa Araştırma Komisyonu kuruldu, Komisyon büyük bir titizlikle çalıştı, kimi dinlemesi gerekiyorsa dinledi, nereye gitmesi gerekiyorsa gitti. Teşekkür ediyorum ama sayın milletvekilleri, bu raporun üzerinden tam bir yıl geçti; bir yıl oldu, ancak bugün görüşebiliyoruz. Siyaset yapmak için söylemiyorum, üzülerek söylüyorum ki Gazi Meclisimizin önceliği Berat'ı değil de mafya babalarını hapis hayatından kurtarmak oldu.
Peki, sayın milletvekilleri, ne yapmak gerekiyor? Ne yapmak gerekiyor, çare ne? Öncelikle samimi olmak gerekiyor. Bir sorun var ve bu sorunu çözmek için samimi olmak gerekiyor. Otizmin farkında olmak, otizm konusunda kamuoyunun farkındalığını artırmak gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, otizmin bilinen en önemli ilacı eğitim. Bu çocukları hayatta tutabilmek için, erken başlayan, yoğun, kesintisiz, haftada en az kırk saat süren nitelikli eğitim almaları gerekiyor; çare bu.
Eğitim, her çocuğun anayasal hakkıdır ama otizmde, Down sendromunda, haktan da öte ilaçtır, tedavidir, tek çaredir. Almaları gereken eğitim haftada kırk saat ama aldıkları ayda on iki saat. Ben sorarım sizlere, normal gelişim gösteren çocuklarımıza haftada kırk saat eğitim desteği verirken tek ilacı eğitim olan bu çocuklarımıza ayda on iki saat eğitim desteği vermek reva mıdır? Şimdi Berat'ın niçin kafesin arkasında hapis hayatı yaşadığını anlayabiliyor musunuz? Tek ilaçları nitelikli eğitim ve verilse bu eğitim, Beratlar da hapis hayatından kurtulacaktır.
Sayın milletvekilleri, bana "Otizmin resmini çiz." deseniz herhâlde bu resmi çizerdim. Bu resme dikkatli bakmanızı istiyorum. Berat'ı kafese kapatmışsınız "Hadi, akranların gibi sen de uç." diyorsunuz. Berat uçamaz, uçamaz; uçması için öncelikle kafesin kapısını açmanız gerekiyor. Gelin kafesin kapısını açalım, Berat'ın da özgürlüğe, gökyüzüne kavuşmasını sağlayalım. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, ülkemizde özel eğitimde hem kadro hem de donanım anlamında çok ciddi eksiklikler mevcuttur. Bakınız, ülkemizde 32 üniversitede özel eğitim öğretmenliği lisans programı yürütülmekte. Bu üniversitelerin 18'inde hiç profesör, 17'sinde de hiç doçent yok; 11'inde de ne doçent var ne de profesör. Ülkemizde öncelik, yeni özel eğitim bölümleri açmak değil, var olanı güçlendirmek olmalı. Var olanı güçlendirelim ki nitelikli özel eğitim öğretmenleri yetiştirelim. Olması gereken bu ama inanın, gerçek çok daha acı. Gerçek ne biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Gerçek, bu çocuklarımızın eğitimini, özel eğitim öğretmeni olmayan, bir aylık sertifika programıyla "uzman eğitici" unvanı almış, otizmin "o"sundan, Down'un "D"sinden habersiz kişiler yapıyor. Maalesef ki gerçek bu.
Bakınız sayın milletvekilleri, çünkü balık baştan kokuyor. Bakın, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü bir din kültürü öğretmeni. Yani itirazımız din kültürü öğretmeni olmasına değil, konusu olmamasına, konusunun dışında olmasına. Baştaki kişi alanın dışında olunca, özel çocuklarımıza okul öncesi eğitim öğretmeni, çocuk gelişimi ya da sınıf öğretmenleri eğitim veriyor. Hatta itfaiye bölümü mezunları, bahçe bitkileri bölümü mezunları da isterse bu çocuklarımıza ders verebiliyor. Ben şimdi sorarım sizin vicdanlarınıza: Siz, normal gelişen çocuklarınızı, alanı dışında, sadece bir ay eğitimle sertifika almış birisine teslim eder misiniz? Etmezsiniz. Çocuğunuzun matematik dersine bahçe bitkileri bölümü mezunu birisinin girmesine gönlünüz razı olur mu? Olmaz. Peki, bu çocukların günahı ne? Bu çocukların günahı ne sayın milletvekilleri? Berat'ı, Umut'u niçin alanı dışındaki birilerine emanet ediyoruz? Bu ayıp değil mi, bu günah değil mi, bu vebal değil mi, bu vicdansızlık değil mi? Geliniz sayın milletvekilleri, bu ucuz iş gücü, sertifika sevdamızdan vazgeçelim çünkü söz konusu olan insanın hayatıdır.
Sayın milletvekilleri, bu çocuklarımız ve aileleri pandemiden orantısız derecede etkilendiler. Kazanımlarının çoğunu maalesef ki kaybettiler, aileler perişan. Ama Sayın Millî Eğitim Bakanı uzaktan eğitimle sertifika almanın yolunu açtı bu süreçte. Uzaktan eğitimle, hem de on saat ders alıp sertifika alan kişiler uzaktan otizm ve Down sendromlu çocuklarımıza ders verecekler. Bu kadarına pes! Bu karar, özel eğitim ihtiyacı olan çocuklarımızın gözden çıkarılmasıdır. Bu büyük bir haksızlıktır, adaletsizliktir, bu tavır doğru bir tavır değildir; bu tavırla Çocuk Hakları Sözleşmesi ihlal edilmektedir, bu tavır Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır.
Sayın milletvekilleri, hatırlıyor musunuz, bir Otizm Eylem Planı'mız vardı, hani, 3 Aralık 2016 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan. Bu planla otizmli bireylerin toplumsal hizmetlerden diğer bireylerle eşit yararlanması sağlanacaktı. Hani, ne oldu, ne oldu? Üzerinden tam bin beş yüz kırk yedi gün geçti, Beratlar hâlâ kafeste. Hiçbir somut adım atılmadı, her şey kâğıt üzerinde kaldı. Endişem şu ki, hazırlanan bu rapordaki önerilerin de kâğıt üzerinde kalması, bu konuda ailelere "Tırnağınız varsa başınızı kaşıyın." denilmesidir.
Değerli milletvekilleri, otizmli çocuğu olan annelerin, babaların sizlere selamları var. Yaşadıkları zorlukları anlamanızı ve çözüm üretmenizi bekliyorlar. Aileler, son umut olarak, bu rapordaki hayatlarını kolaylaştıracak somut önerilerin kanunlaştırılmasını bekliyorlar. Çocuklarının eğitimlerini, içerisinde sanatın, sporun da olduğu, bilimsel, kanıta dayalı, yoğun ve haftada en az kırk saat almalarını istiyorlar. Özel eğitim kanununun çıkarılmasını ve çıkarılacak kanunlarda da Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına Dair Sözleşme'nin maddelerinin esas alınmasını istiyorlar. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde otizmle ilgili bir bilim kurulu kurulmasını öneriyorlar. Otizmli, Down sendromlu bireylerin iş koçu destekli istihdama katılmaları için gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep ediyorlar. Kendilerine düzenli psikolojik destek verecek aile destek birimlerinin kurulmasını bekliyorlar çünkü otizmli çocuğu olan ailelerde boşanma oranı yüzde 80.
Günümüzde "bakımevi" kavramı, eskide kalmış, insan onuruna aykırı bir kavramdır. Aileler, sadece bakıldıkları değil, üretip, mutlu, güvenli olacakları, her il ve ilçede gündüzlü ve yatılı yaşamevleri istiyorlar. Eğitim masrafları, sağlık giderleri ve benzeri giderler düşünüldüğünde, evde bakım maaşının, gelire bakılmaksızın, en az asgari ücret düzeyine çıkarılmasını talep ediyorlar. Annelerin erken emeklilik koşullarının iyileştirilmesini, babaların da bu haklardan yararlanmasını talep ediyorlar. Otizmli çocuğunu terk eden ve gerekli sorumluluklarını alamayan ebeveynlere yasal yaptırımların gözden geçirilmesini talep ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇETİN ARIK (Devamla) - Herhâlde sürem bitti Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÇETİN ARIK (Devamla) - Peki, ben teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)