GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:51
Tarih:24.02.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine, partim İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz teklifle, ticari arabuluculuk sonucunda taraflar arasında imzalanan sulh anlaşmalarının milletlerarası alanda icra edilmesinin sağlanmasını amaçlayan konvansiyonun onaylanmasının uygun bulunması öngörülmektedir. Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın temel felsefesi, kısaca, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasıyla oluşacak istikrar zemininde sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasıdır. Barış ve güvenliğin sağlanmasının temel koşulu ise insan haklarına saygı ve sosyal adaletin güvence altına alınmasıdır. Dolayısıyla, insan haklarına saygı ve sosyal adalet, sistemin başarısının olmazsa olmaz koşuludur.

Özetle, insan hakları ve sosyal adalet, barış ve güvenlik, istikrar ve kalkınma zinciri; Birleşmiş Milletler sisteminin temel hedefidir. Daha iyisi bulunmadığı sürece bu sisteme sahip çıkılmalıdır. Reformlara ihtiyaç var mıdır? Evet, vardır.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşmada "Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek." demişti. Biz de "İnşallah." diyoruz ve bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu haftaki grup toplantımızda Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener engelli bir kardeşimize milletin kürsüsünü teslim etti. Bu kardeşimiz, kendi yaşadığı ve kendi gibi engelli olan vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetlerini ve taleplerini dile getirdi. Engellilere verilen sağlık kurulu raporlarında, ölçme ve değerlendirme kriterlerinde yapılan değişikliklerde binlerce engellinin hak ve hizmetlerden mahrum bırakıldığını, engellilerin toplu taşıma mağduriyetini yaşadığını ve ulaşımın içinden çıkılmaz bir duruma geldiğini, engellilere yönelik doğru politikalar geliştirilerek ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini, şehir planlamalarında, kamu hizmeti ve istihdam olanaklarında engellilere yönelik yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerektiğini dile getirdik.

Sakatlar Derneğiyle yapmış olduğumuz görüşmelerde gelir testi nedeniyle engelli maaşlarının kesilmesi yani engellinin yaşadığı hane gelirinin toplanması ve kişi sayısına bölünmesi sonucu bugün uygulanan asgari ücretin 1/3'ünü geçmemesi şartının on binlerce engellinin maaşının kesilmesine sebep olduğunu belirttiler. Engelli vatandaşlarımızın kendi geliri yerine, aynı evde yaşadıkları ailenin gelirinin toplamının dikkate alınması, on binlerce engellinin maaşının kesilmesine sebep olmuş ve mağdur olmuşlardır. Uygulanan hane geliri testi sonucunda "Muhtaç değilsin." denilerek maaşı kesilen engelliler gerçekten zor durumdalar. Maaşı kesilen engelli kardeşlerimiz, bu uygulama sonucunda ise bu sefer de ailelerine, aynı hanede yaşadıkları kişilere muhtaç bırakılmışlardır. Engellilere ödenen aylık 1.035 liranın günümüz şartlarında yetersiz olduğu ve 1.657 liraya yükseltilmiş olan 1.544 liralık evde bakım yardımındaki 113 liralık artışın yetersiz olduğu söylenmektedir.

Yine, 2018-2020 Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı sonuçlarına göre 500 engelli öğretmen adayı göreve atanacak. Engelli öğretmen adayları; bu sayının yetersiz olduğunu, kendileri için en az 2.000 kişilik bir kontenjan talepleri olduğunu söylüyorlar.

Evet, hani diyoruz ya engelli olmak, hayatı yaşamak için engel değildir. Engelli kardeşlerimizin önündeki engelleri kaldıralım, kardeşlerimizin sesini duyalım, onlara gerçekten sahip çıkalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 bin öğretmen ataması, öğretmen adaylarına müjde olarak duyuruldu. Bu sayı ihtiyacı gidermiyor ve atama bekleyen öğretmen adaylarının da ihtiyaçlarına, taleplerine cevap vermiyor. Emekli olan öğretmenlerimizin boşluğunu karşılayacak bir sayı beklenmekte. Şu anda ülkemizde ÖSYM'nin tespitine göre, verilerine göre atanmayı bekleyen öğretmen sayısı 460 bin civarında, sendikalara göre ise 700 bin civarında olduğu belirtiliyor.

Valiliklerin norm kadro beyanları dikkate alındığında, ülkemizde 150 bin öğretmen açığı olduğu söyleniyor. "İtibardan tasarruf olmaz." deniliyor; doğrudur, doğru değildir, onu tartışmıyorum ama eğitimde tasarruf olmaz. Zira, eğitimde yapılacak olan her türlü tasarruf, gelecekte çok ağır bedeller ödememize sebep olabilir. Bu anlamda, müjde olarak duyurulan 20 bin öğretmen sayısının devletin imkânları, atama bekleyen gençlerimizin heyecanları dikkate alınarak biraz daha artırılması; hiç olmazsa bu gençlerimizin hayata tutunmalarına, gelecekte ümitlerini gerçekleştirmelerine sebep olacaktır diye düşünüyorum.

Yine, gıda fiyatlarında yüzde 30 artış var, bu artış maalesef durdurulamıyor, sektör temsilcileri fiyat artışını önleyecek öneriler sunuyor. Özellikle, üretim konusunda çok kapsamlı planlar hayata geçirilmeli; süt ve et fiyatlarını direkt olarak etkileyen yemde dışa bağımlılık azaltılmalı; temel gıda maddelerinde KDV oranları gözden geçirilmeli; çiftçi desteklenmeli, daha çok üretime teşvik edilmeli.

Geçen gün söylemiştim, Çorum'da Damızlık Hayvan Birliği Başkanı "Yani, köyde yaşayan, sabah namazıyla çilesi başlayıp yatsı namazına kadar çilesi devam eden, analarımızın, bacılarımızın bir hanede bir tanesine devlet sigorta yapsın, hiç olmazsa orada, köyde kalsın ve üretime devam etsin." diye söylüyor; vatandaşın talebi bu, takdir iktidardan diyorum. Bu gıda fiyatındaki artışın durulması için sektör temsilcilerinin önerilerinin acilen hayata geçirilmesi gerekiyor.

Biz, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'in İYİ PARTİ kurulduğu gün dediği gibi "koltukları değil, ayakkabıları eskitmeye" devam ediyoruz, aynen onu yapıyoruz. Geçen hafta Genel Başkanımız ve milletvekili arkadaşlarımızla Düzce'deydik, Akçakoca ve Gölyaka'da ziyaretlerde bulunduk, çiftçilerimizin söylediklerini size aynen aktarıyorum. Bir çiftçi kardeşimiz diyor ki: "Gübre fiyatlarına yüzde 60-70 zam geldi. Hayvancılığa başlayalım dedik, 80 liralık yem beş ay sonra 130 lira oldu. Hayvancılık bitiyor, çiftçilik bitiyor, üretim de bitiyor. Destek kredilerini de -doğrudur, yanlıştır- iktidar partisinden torpil bulanlar hariç kimse alamıyor." deniliyor. Gerçekten böyle bir şey varsa, bunun adında "adalet" olan bir partiye yakışmadığını ifade etmek istiyorum. Besicilikte ve çiftçilikte artık ekmek yok. Başka bir çiftçimiz "Bugün sordum, bir torba gübre 140 lira, 60 torba gübre kullanıyorum; tarım ilacı 2018'de 22 lira, günümüzde 110 lira; bir dönüme bin lira masraf ediyorum, 40 dönüme 40 bin lira ama sonuca baktığımda masrafı karşılayamıyorum. Köyde durumu en iyi olanlardan biriydim artık bittim, tükendim." diyor.

Düzce'de dünyanın en kıymetli ürünlerinden fındık üretimi var, hani bizim ürettiğimiz ama fiyatı yurt dışında belirlenen fındık. Bir üretici kardeşimiz diyor ki: "Fiskobirlik bitti, her şeyi İtalyanlara verdiler." Yani çalışan, çabalayan, didinen Düzceli kardeşim; işinin patronuysa İtalyanlar olmuş. Geçenlerde fındık üreticisi "Fiyat durduk yerde 27 liradan 21 liraya geldi, satıp zarar edeceğime kırar yerim, kabuğunu da yakar doğal gazdan tasarruf ederim." diyor; çiftçinin durumu bu.

Değerli başkan, kıymetli milletvekilleri; yine sözleşmeli infaz koruma memurları tarafımıza ulaştılar, mağduriyetlerini dile getirdiler. Sözleşmeli infaz koruma memurları, kadrolu infaz koruma memurlarından 500 lira daha az maaş alıyorlarmış, senelik kullanmadıkları izinleri diğer seneye devretmiyormuş; bu, adalete yakışmıyor. İki günlük yol izinlerini çoğu zaman kullanamıyorlarmış. Tayin istediklerinde talep ettikleri yerlerde "Sözleşmeli memurlara ait boş kadro yok." diye ret cevabı alıyorlar. Kadrolu kadın infaz koruma memurları süt izinlerini öğleden sonra kullanırken, sözleşmeli memurlar saat ikiden, üçten sonra süt iznine çıkabildiklerini söylüyorlar. Sözleşmeli memurlarda derece ve kademe hakkı olmadığını, sözleşmeli memurlarının görevde yükselme haklarının bulunmadığını, sözleşmeli memurların aldıkları istirahat raporlarının ikinci ve üçüncü gününden sonra maaşlarından kesinti olduğunu, tayini çıkan sözleşmeli memurlara on beş gün mehil müddeti verilmediği söyleniyor. Yani devletin aynı işini yapan, aynı görevini yapan insanlar arasındaki bu adaletsizliği gidermek, herhâlde çalışma huzurunu ve barışını sağlar diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sade bir vatandaş -bugün sosyal medyada gördüm, araştırdım; doğru- sabah güne bismillah dediği anda yaklaşık 15-20 kalem vergiyle başlıyor. Boğazımızdan geçen her yudumda, bastığımız her düğmede dolaylı vergiler var. Örneğin elektrik faturası içinde 4 ayrı vergi ve fon vergisi bulunmakta. Musluktan suyla birlikte 3 farklı vergi akıyor, hatta bu oran bazı belediyelerde 5 kaleme bile çıkıyor. Tekstil ürünleri, tüketiciye yüzde 8 KDV'yle ulaşıyor. Ocağımız ister tüp olsun, ister doğal gaz olsun -bir kısmı özel tüketim vergisi olmakla beraber- gazın yüzde 18'i vergi. Gıda ürünlerinde peynirden zeytine, biberden yumurtaya yüzde 8 vergi.

Cep telefonunu ise elimiz yanmadan tutmak çok güç. Telefonun değeri 1.500 liradan fazla ise yüzde 50 ÖTV ekleniyor, buna TRT bandrolü, KDV, Kültür ve Turizm Bakanlığı kesintisi de eklenince bir telefonun üzerine neredeyse vergisiz fiyatı kadar da vergi ödüyoruz. Kullanım ücretine gelirsek özel iletişim vergisinin yüzde 10'a çıkartılmasıyla birlikte faturanın yüzde 35'i vergi. Beyaz eşyada verginin vergisini ödüyoruz, yüzde 6'nın üzerine yüzde 18 de KDV ödemek zorundayız.

Yine, araçlardan alınan vergiler, ülkemizin önemli gelir vergi kalemini oluşturmakta. Arabaya bir nevi "tekerlekli vergi dairesi" desek abartmış olmayız. ÖTV, araçların motor hacmine göre değişmekte. Gümrük girişi 200 bin lira olan 2000 motor bir otomobil, vergileriyle beraber bayide 756 bin liradan aşağı satılmıyor, bunun 556 bin lirası vergi. Yerli üretimi desteklemek amacıyla bir karar alındıysa bilemiyorum ama gerçekten vergiler çok. Yani, her araç için 2 araç fiyatı vergi ödemek durumundayız. Benzinin yaklaşık yüzde 50'si vergi. Yıllık vergiler, otoyol, köprüler, cezalarla birlikte şahsi aracımıza ödediğimiz vergi 15 kalemi buluyor.

Şehir içinde toplu ulaşım araçlarında KDV ödüyoruz. Maaşlı çalışıyor iseniz ülkenin vergi kısmının büyük bir bölümü bu çalışanların üzerinde. 2020 yılında vergilerin büyük bir bölümü şirket sahiplerinden değil, çalışanlardan toplandı. Maaşlı çalışanlar yılın yaklaşık yüz elli günü vergi için çalışmak zorundalar.

Kullanılmasını tasvip etmesek de, bir paket sigaranın içerisinde 20 tane sigara var, bu 20 tane sigaranın 16 tanesi vergiye gidiyor. Yani, 20 sigaradan 16'sı vergiye gidiyor.

Marketlerde satılan 25 kuruşluk poşetin 23 kuruşu vergi, 2 kuruşu marketlere kalıyormuş.

Televizyon satın alırken satış bedelinin yüzde 16'sı TRT bandrolü, yüzde 6'sı ÖTV, yüzde 18 de KDV ödüyoruz. Yani, TRT'ye televizyon alan her vatandaş yüzde 16 vergi ödüyor ama maalesef TRT'den kendi anlamında beklediği her şeyi bulması mümkün değil. Ben İYİ PARTİ milletvekili olarak TRT'den İYİ PARTİ'ye yeteri kadar zaman ayrılmadığından şikâyetçiyim. Bu bağlamda da eğer bir hakkım varsa bunu TRT'ye helal etmediğimi beyan etmek istiyorum. Satın aldığımız bilgisayarlarda yine yüzde 2 TRT bandrolü, yüzde 18 KDV var. Türkiye'de maaşlı çalışanların dolaylı vergilerle birlikte maaşının yüzde 42'si vergiye gidiyor.

Yine burada defalarca söylememize rağmen, tabiri caizse dilimizde tüy bitmesine rağmen, şu taşeron işçiler arasında yüzde 30 ile yüzde 70 ayrımını neye göre yaptınız, bu insanlar arasındaki barışı, huzuru neye göre bozdunuz, anlamış değiliz. Bir hastanenin mutfağında yerleri süpüren bir kardeşim kadroya geçmiş, mutfakta soğan doğrayan arkadaş kadroya geçememiş. Yani bunu ne ben anlatabiliyorum ne oradaki arkadaşlar anlayabiliyor ne de sayın yetkililer bunu anlatabiliyor. Bu para, mademki devletin kasasından çıkıyor -aradaki taşeron firmalar para kazanıyorsa onu bilemiyorum yani amaç onları korumaksa ki sanmıyorum- yani devletin kasasından çıkan bir para varsa -ki çıkıyor- hepsini kadroya alın; ne değişecek onu anlamıyorum yani devletin bu cebinden çıkacağına bu cebinden çıksın para.

Bu huzursuzluğa da bir son verilmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)