GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında Mutabakat Zaptı ve Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:51
Tarih:24.02.2021

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bereketli topraklar üzerinde yaşıyoruz. Topraklarımız yüzlerce yıl sadece yurttaşlarımızın değil, birçok ülkedeki vatandaşların da âdeta can suyu oldu, kan verdi. Sularla çevrili bir ülkeye sahibiz; 3 yanımız deniz, akarsularımız ve göllerimiz 7 bölgede hüküm sürüyor ama bunların hiçbirinin kıymetini bilemedik. AKP'nin iktidarı döneminde 3 milyon 500 bin hektar tarım arazisi yok oldu. Bunların tamamı rantçı bir anlayışla yandaşlara peşkeş çekildi ve o verimli tarım arazileri yok edildi.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki yılların iki değeri var: Biri toprak, diğeri su. Bütün ülkelerin, insanlığın vazgeçilmezidir toprak ile su ama biz ikisinin de kıymetini bilemedik. Topraklar böyle de peki ya akarsularımız? Akarsularımıza kelepçe vurduk. 1924 ile 2003 yılları arasında bu ülkede özel sektörün ve DSİ'nin yaptığı 134 HES vardı, AKP iktidarı döneminde bu sayı 674'e çıktı; lisanslı ve lisanssız. Ve maalesef bunların hepsi, o doğanın yaratıcı özelliğini taşıyan akarsular ile çevresini tarumar etti. Bu da rantçı anlayışın bir ürünüydü. Oysa biz, o akarsularla birlikte sadece bölgeyi değil, komşularımızın da hayatını idame ettiriyorduk zira o akarsular insanlığın ortak malıdır. İyi komşuluk ilişkileriyle bölgedeki komşularımızla sularımızı birlikte kullanmak son derece kıymetli. Onun için bu uluslararası anlaşma son derece önemli ve önemsiyoruz.

Bakın, değerli milletvekilleri, Mezopotamya'nın toprakları var, iki evladı var o toprakların: Biri Dicle, diğeri Fırat. Dicle, 1.900 kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun nehirlerinden bir tanesi ve o Dicle 4 havzaya sahip, o nedenle bu bölgenin ortak değeridir Dicle. Peki, sorarım size: Dünyada kaç şehir "su şehri" diye anılır? Sınırlı sayıda, bunların bir tanesi de bizim ülkemizde. Meriç'le, Arda'yla, Tunca Nehirleriyle Edirne, su şehridir. Peki, ya Çukurova'nın o bereketli topraklarını besleyen nehirlerimize ne demeli? Koca bir Çukurova'yı o iki nehir bereketli kılıyor; biz ise bunların hiçbirinin kıymetini bilmedik. Şimdilerde, adı "su fakiri" ülkeler arasında anılıyor çünkü vahşice sulama yaptık, çünkü bu bölgedeki bütün akarsulara kelepçe vurduk. Bize, 83 milyona cennet vadedilmişti, hayatımızı zehreden bu iktidar, bu ülkede yaşayan insanların hayatını âdeta cehenneme çeviren bir anlayışla hükmediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim, elbette sulara, toprağa çok önem vermemiz lazım. Niçin "bereketli topraklar" diyoruz? Tropikal meyveler ülkemize gelmeye başladı; ya, bu tropikal meyveler bile Türkiye'nin belli bölgelerinde ekildiğinde âdeta, o asıl ülkelerinden çok daha fazla, çok daha verimli ürün almaya başladık.

Bunların hepsini, hepimiz yakından biliyoruz. Peki, bütün bunları, topraklarımızı, sularımızı nasıl koruyacağız? Bunun korunmasının çok temel nedenlerinden bir tanesi, yeniden, iktidarın yok saydığı tarımı önemseyerek, tarıma gerekli desteği vererek topraklarımızı koruyabiliriz. Bugün artık, -saymayacağım, herkesçe malum- birçok tarım ürünü dışarıdan alınıyor. Oysa biz bu tarım ürünlerinin tamamının ihracatını yapıyorduk, tamamının. Şimdilerde sadece tarım ürünü değil, bizim sularımız bile artık çok farklı bir şekilde değerlendirmeye tabi tutuluyor. Göreceksiniz, ilerleyen yıllarda biz, suyla ilgili, belki komşularımızla birlikte farklı bir anlayışa bürüneceğiz. Çünkü önce var olan kendi ülkemizin yurttaşlarının su ihtiyacını karşılamaksa o zaman su ihtiyacını karşılamak adına suyun kıymetini bilmek zorundayız. Suyun kıymeti bilinmiyor, su hoyratça, bu iktidar döneminde, bahsettiğim şekilde, çok kötü bir şekilde kullanıldı, yok sayıldı tarımla birlikte ve bir süre sonra dönüp bakacağız, eyvah ki eyvah, ne suyumuz ne toprağımız bu ülkenin insanlarına yetmeyecek düzeye gelecek. Ve şöyle bir tehlike var değerli milletvekilleri: Su savaşlarından bahsediliyor, bu çok vahim bir olay. Eğer, dünyada su savaşları yaşanırsa, işte o zaman, çok net bir şekilde söylüyorum, insanlığın sonu gelir çünkü susuz bir hayatı düşünmek mümkün değil, çünkü su olmadan hele günümüzde hiçbir şekilde yaşamımızı sürdürmemiz mümkün değil ama biz sularla ilgili bakış açımızı Devlet Su İşlerinin yanlış politikalarına teslim ettik. Devlet Su İşleri "Yatırım yapacağız." diye bu su kaynaklarımızı kötü ellere emanet etti; yine bahsedeceğim, o yandaşların rantçı hırsına mahkûm edildi tıpkı topraklarımız gibi ve bugün sularımızla ilgili o vahim tabloyla karşılaşmamak için oturup ciddi bir şekilde bunu değerlendirmemiz lazım. Evet, komşularımızla paylaşmalıyız; evet, iyi komşuluk ilişkilerimiz bunu gerektiriyor. Mezopotamya toprakları sadece Türkiye'de değil, İran'da, Irak'ta, Suriye'de hüküm sürüyor ve Dicle, Fırat bu ülkelerin ortak malıysa birlikte kullanmayı, ama adil bir şekilde birlikte kullanmayı da bu Parlamento yasal düzenlemelerle kayıt altına almalı. Yoksa biz, sadece zevahiri kurtarmak adına, sadece komşularımıza başka bir anlayışla, başka birtakım çıkar hesaplarıyla alelacele bu yasaları bu Parlamentoya getirirsek korkarım ki çıkaracağımız bu yasalar ilerleyen yıllarda bizim başımıza bela olacak.

Bu teklifi destekliyoruz, bunda bir sorun yok; elbette Iraklı dostlarımızla suyu birlikte kullanmanın onurunu, olgunluğunu birlikte yaşayalım ama dediğim gibi, belli çıkar hesapları gütmeden, sadece gerçeklikle hareket ederek, suyu kendi ülkemizin yurttaşlarının ihtiyacını, her türlü ama her türlü ihtiyacını karşılayacak bir şekilde kullanmak üzere, komşuluk ilişkilerimizin gereği sularımızı birlikte kullanmaya açacağız elbette ama dediğim gibi, aslolan Türkiye, aslolan 83 milyon vatandaşımızın birincil öncelikli ihtiyaçlarını karşılamak; sonrası? E sonrası düğün bayram. Herkese yetecek suyumuz varsa herkesle suyumuzu da paylaşırız, topraklarımızda ürettiklerimizi de onlarla paylaşırız; hiç kimsenin aç ve açıkta kalması bizi mutlu etmez, yeter ki tarım politikalarını değiştirin, yeter ki muhalefetin sesine kulak verin, yeter ki yeniden bu ülkenin o onurlu çiftçisinin tarım yapmasının önünü açın, o zaman herkese yeter; biz de karnımızı doyururuz, komşularımıza da yeterli derecede su da veririz, tarım ürünlerini de onlarla paylaşmanın önünü açmış oluruz diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)