| Konu: | (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831 ve 3840) No.lu Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 25.02.2021 |
MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, yüce Meclisimizi ve ekranları başındaki aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
İklim değişikliği ve doğal su kaynakları konulu Meclis araştırması komisyonu kurulmasıyla ilgili verilen önerge üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Evet, kıymetli vekiller, doğal kaynakları kullanma hızımız her yıl katlanarak artış gösteriyor. Bu durum, kaynakların kendilerini yenileme kapasitelerini de aşıyor, hâliyle doğal denge bozuluyor. Bu çerçevede etkilenen ve hemen hemen her canlı için vazgeçilmez kaynaklardan biri de su. Dünya Bankası verilerine göre, 20'nci yüzyılın başında küresel bazda toplam su kullanımı 670 milyar metreküp dolaylarında iken, günümüzde yaklaşık 6 kat artışla 4 trilyon metreküp değerini aştı. Birleşmiş Milletler 2020 Dünya Su Gelişim Raporu'na göre de su kullanımı her yıl yüzde 1 oranında artış gösteriyor. Dolayısıyla, 2050 yılında günümüz kullanım değerinin yüzde 30'undan fazla bir artış bekleniyor. Bu durum, hiç kuşkusuz artan nüfusla birlikte su kaynakları üzerindeki baskıyı yükseltecek.
Su, tüm canlıların sahip olması gereken hayat kaynağı, âdeta yaşam pınarımız. Onsuz bir yaşamın düşünülemeyeceği, Yaradan tarafından bahşedilen mucizevi bir sıvı. Sadece bir besin maddesi de değil esasında; tarımda, sanayide, enerji üretiminde önemli bir unsur. Sıcak havalarda bir bardak su bizleri serinlettiği gibi, günlük 1 trilyon tonunun buharlaşmasıyla da dünyamızı serinleten, âdeta bir klima gören eşsiz bir nimet.
Amerika Birleşik Devletleri jeolojik araştırmalar idaresine göre, ortalama olarak bir su molekülü, yüz yıllık bir süreçteki döngüsünün doksan sekiz yılını okyanuslarda, yirmi yılını buzullarda, iki haftasını göl ve nehirlerde, bir haftasını da atmosferde geçiriyor. Ancak, günümüzün en büyük küresel sorunu iklim kriziyle birlikte yağış rejimlerinde oluşan değişimler, beraberinde su sorununu da gün yüzüne çıkardı. Su, sadece gelişen dünyanın değil, esasında herkesin problemi. Bakınız, dünyadaki her 9 insandan 1'i -ki bu yaklaşık 1 milyar nüfusa tekabül ediyor- güvenli suya erişemiyor, evlerinde su yok. 2025 yılında dünya nüfusunun yarısının su stresi yaşayacağı öngörülüyor. Ülkemizde de su sorunuyla karşı karşıyayız. Kişi başına düşen su miktarımız 1.500 metreküp. Bu değer ülkemizin su sıkıntısı çeken bir kategoride olduğunu gösteriyor. Tüketimin bu denli seyretmesi hâlinde, kişi başına düşen su miktarının 2023 yılında yıllık bazda 1.300 metreküpe, 2030 yılındaysa yıllık bazda 1.100 metreküpe düşmesi öngörülmektedir. Zira, kişi başına düşen su miktarının bin metreküpün altına düşmesi hâlinde "su fakiri" olarak nitelendirme söz konusu, ülkemiz bu riskle karşı karşıya bir durumda.
Devlet Su İşleri verilerine göre, ülkemizin sahip olduğu toplam su rezervi 112 milyar metreküp dolaylarında ancak mevcut imkânlar bazında bunun ancak yarısını, yaklaşık 57 milyar metreküpünü değerlendirebiliyoruz. Bu suyun dörtte 3'ünü de tarımda kullanıyoruz, kalan suyun yarısını sanayide, diğer yarısını da evsel kullanımda değerlendiriyoruz. Gelişmiş ülkelerde durum böyle değil. Kuzey Amerika ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde, en büyük su kaybının yaşandığı tarımda kullanılan su oranı yüzde 40 dolaylarında. Bunun yanında, ülkemiz iklim değişikliklerinden en çok etkilenebilecek alanların birinde, Akdeniz havzasında yer alıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak görülen yağışlardaki bu dengesizlik, birçok canlı türüne ev sahipliği yapan su alanları ile Ramsar gibi uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan sulak alanlardaki zengin biyoçeşitliliğin zarar görmesine de yol açacak. Kuraklığın sadece meteorolojik kuraklık olarak, diğer bir tabirle yağışlardaki azalma olarak sınırlı kalması en büyük temennimiz; aksi hâlde, bir yıldan uzun sürmesi durumunda hidrolojik kuraklık oluşur, yer altı ve yer üstü sularda azalmalar görülür ki telafisi için en az birkaç yıl boyunca normallerin üzerinde yağışa ihtiyaç duyarız.
11 Ocakta NASA tarafından paylaşılan bazı haritalarda, ülkemizde toprak nemi ve yer altı su seviyelerindeki azalmalara dikkat çekildi, kuraklık riskinin yüksekliği NASA tarafından da vurgulandı. Kış aylarında olduğumuz şu sıralarda havaların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi bir taraftan vatandaşı sevindirirken, bir taraftan da kara kara düşündürüyor. Zira kuraklık tek başına bir sorun değil, diğer sorunları da beraberinde getiriyor, tarım ve gıda başta olmak üzere sağlık, ekonomi gibi alanlarda da telafisi zor sorunlara yol açacağı aşikâr.
Peki, ne yapmalıyız? Kıymetli vekiller, artık dünya bir bütün, bir yerde oluşan sorun kısa bir süre sonra diğer bir yeri de etkiliyor, hâlâ yaşadığımız ve sadece bir noktada başlayan salgın bunun nahoş bir örneği. Aynı şekilde su, hava ve iklim alanındaki sorunlar da artık küresel bir etki oluşturuyor, bu itibarla mücadele noktasında da müşterek hareket etmek gerekiyor. 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarından bir tanesi de tüm insanların en temel hakkı olan suya erişime dair. 17 amacın 6'ncısı olan temiz su ve sanitasyon amacı doğrudan bu konuyu esas alıyor. Dolayısıyla hükûmetlerin, bölgesel yönetimlerin, yerel yönetimlerin, hatta ve hatta bireylerin dahi üstüne düşen sorumlulukları var. Bu itibarla, ülkemizde ilk olarak gerek ulusal gerekse de yerel bazda su kaynaklarının tespiti, mevcut durumları, kullanım alan ve oranları gibi birçok parametreyi içine alan su muhasebesi ve izleme çalışmaları ele alınması gereken öncelikli bir konu. Keza müstakil ve bütüncül bir su kanunu da ihtiyaç duyduğumuz çalışmalardan bir tanesi.
Su yönetiminde çok başlılığın önlenmesi için suyla ilgili idarelerin tek çatı altında toplanması da göz ardı edilmemesi gereken diğer bir konu. Alternatif su kaynaklarının değerlendirilmesi de öne çıkan uygulamalardan biri. Bu noktada yağmur suyu hasadı, ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 23 Ocaktaki mevzuat düzenlemesiyle bunu 2 bin metrekareden büyük alana sahip parsellere inşa edilecek yapılarda zorunlu kılması çok yerinde bir adım. Doğal su kaynaklarımızı koruyan bu adımın küçük parseller için de belediyelerce zorunlu tutulacağına inancım tam.
Evet, kıymetli vekiller, tekraren söylüyorum ki biz vekillere düşen büyük sorumluluklar var, bunların en önemlisi de tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek olmalı. Su ayak izi daha düşük olan gıdalara yönelme bunlardan birisi olabilir. Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu 1 gram proteini dana etinden karşılamayı tercih ettiğimiz durumda su ayak izimiz 112 litre olurken, bunu bir yumurtadan temin ettiğimizde su ayak izimiz 4 kat azalışla 29 litreye iniyor, hatta bu 1 gramlık proteini bakliyatlardan elde etme yolunu tercih edersek de su ayak izimiz sadece 19 litre oluyor. Bu durum hem su kaynaklarımızı koruyacak hem de iklim değişikliğiyle mücadeleye büyük katkı sunacak.
Evet, sayın vekiller, hayata bir iz bırakalım, unutulmayacak bir iz; büyük olsun ancak, lütfen, su ayak iziniz küçük olsun diyor, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)