GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831 ve 3840) No.lu Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:52
Tarih:25.02.2021

AK PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek ve kuraklıkla mücadele etmek için su kaynaklarının verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge hakkında partimiz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık bir yıl önce dünyanın bir ucunda başlayan, dalga dalga tüm dünyaya yayılan ve içinde bulunduğumuz dönemde etkilerini yoğun şekilde hissetmeye devam ettiğimiz salgın bir hastalık sürecinden geçiyoruz. Covid-19 olarak adlandırdığımız bu hastalık insanoğlunun imkân ve kabiliyetlerini, ileri teknolojilerin her şeye çözüm bulabileceği konusundaki öz güvenini sınamaya devam ediyor. Hastalığın ne kadar bir süre daha hayatımızda olacağını ise henüz hiçbirimiz bilmiyoruz fakat bildiğimiz başka bir küresel sorun var ki, bu yüzyılın ve önümüzdeki yüzyılların en önemli meselesi olarak gündemimizde durmakta.

İnsanın tabiatında kronik sorunlarını, kronik rahatsızlıklarını sürekli ertelemeye ancak ani ve akut problemleri için hemen çözüm üretmeye yönelik bir eğilim olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte, iklim değişikliği de ne yazık ki bu örnekte olduğu gibi çağımızın kronik rahatsızlığıdır. Vücudumuz bir hastalıktan sonra nasıl yavaş yavaş iyileşiyorsa, dünyamız da ancak güçlü ve sürekli bir tedaviyle yıllar süren bir mücadelenin ardından eski sağlığına kavuşabilir. Demem o ki: Antarktika'da tarihin en yüksek sıcaklık rekoru kırılırken, Avustralya'da çıkan orman yangınları iki yüz kırk gün sonra kontrol altına alınabiliyorken, Teksas'da -bugün Amerika'da- etkili olan soğuk hava dalgası olağanüstü hâl ilan ettirecek düzeye ulaşmışken, dünyanın bir tarafı sellerle ve taşkınlarla, diğer tarafıysa kuraklıkla mücadele ederken, doğal kaynaklarımız ve canlı türleri hızla yok olurken iklim değişikliğiyle topyekûn mücadele ertelenebilir bir mesele olmaktan çoktan çıkmıştır. Bizim atmadığımız adımlar yüzünden işler daha kötüye gittiğinde bizden sonrakilerin düzeltme ihtimalinin de her geçen gün azalacağını biliyoruz. İklim değişikliğiyle mücadelede çok kritik bir on yıla giriyoruz değerli milletvekilleri. Dünyanın geleceğini, başka bir deyişle, kaderini tayin edecek bu on yılda aldığımız tedbirler büyük önem arz etmekte. Bizler bugün Afrika çöllerindeki, Amazon ormanlarındaki ya da yeryüzünün başka bir coğrafyasındaki tüm canlıların yaşam hakkını muhafaza edebilecek belki de son nesiliz. Bir kuşun sesi, bir çiçeğin kokusu ya da bir hayvana dokunmanın son hissettirdiği duyguyu çocuklarımıza ve torunlarımıza da aktarmak istiyoruz. Kısacası, bugün karar alma mekanizmalarında bulunan bizlerin günü kurtaran değil, sahip olduğu tüm değerleri geleceğe taşıyan bir anlayışla hareket etmek gibi bir sorumluluğu olduğunun da altını çizmek istiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, dünya, sanayi devriminden itibaren kirliliğin her geçen gün arttığı, doğal kaynakların hızla tükendiği bir yeni döneme girdi. Elbette bu süreçte birileri az, birileri çok üretti ya da tüketti; birileri az, birileri daha fazla kirletti. Bugün bunun bedelini ağır biçimde ödemek ise ne yazık ki yine en az kirletenlere kaldı. Türkiye olarak, dünyanın hızla kirletildiği bu süreçte, bizim payımızın yüzde 1 bile olmadığını daha önce çokça söyledik. Bize inanmayan, bundan hâlâ bir şüphe duyan varsa uluslararası örgütlerin açıkladığı raporlara mutlaka tekrar bakmalıdırlar. Ancak her ne kadar en az kirletenler arasında yer alıyor olsak da bulunduğumuz coğrafya itibarıyla biz de gelecekte iklim değişikliğinin en ağır etkilerini yaşayacak olan coğrafyadayız. İşte bu olumsuzlukların en aza indirilmesi için, hem ülkemiz hem de dünyanın geleceği için AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz ilk günden bu yana çok boyutlu bir mücadele, bir strateji mücadelesi yürüttük çünkü bu mesele, birilerinin sürekli söylediği gibi, sürekli çevreyi sevmek, tabiatı önemsemeyi dile getirmekten ibaret bir mesele değil; sadece "Yapmalıyız." "Etmeliyiz." kelimeleriyle biten cümleler kurmak da yetmiyor. Çok icraat yapmanın, çevre politikalarını merkeze almanın ve aslında yeşil bir büyüme stratejisini merkeze almanın gerekli olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Peki, biz neler yaptık? Dünya genelinde en fazla emisyona neden olan ve dünyanın kirlenmesinde en büyük paya sahip olan enerji sektörümüze temiz ve sürdürülebilir enerji hedefi koyduk. Yeni mevzuat ve düzenlemelerle "Temiz enerji için ben de varım." diyen tüm paydaşların önünü açtık. Bu sayede elektrik enerjisi kurulu gücümüz on sekiz yılda 3 kat artarken, kurulu güç içerisinde yenilenebilir enerjinin payını 4 katın üzerinde bir artışla toplam kapasitenin yarısına ulaştırdık. "Su kaynaklarımızın bütüncül ve etkin yönetimi" dedik, tarım topraklarımızın korunması gayesiyle sulama imkânlarının ve sulanan alan varlığının artırılması, yeni teknolojiler ve uygulamalarla daha verimli hâle getirilmesi noktasında geçmişle kıyaslanamayacak bir mesafe katettik.

On sekiz yılda 255 milyar lira maliyetindeki 8.695 tesisi biz milletimize kazandırdık. Bugün geldiğimiz noktada ise 2021 yılını "sulamada hamle yılı" ilân ederek bizi 2023 vizyonumuza bir adım daha yaklaştıracak güçlü bir hedefi daha belirlemiş olduk.

Dünya genelinde orman varlığı hızla azalırken biz Türkiye olarak orman varlığını artıran nadir ülkelerden biri olduk. 2002 yılında 20,8 milyon hektar olan orman varlığımızı 2020 yılında 22,7 milyon hektara yükselttik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Cumhuriyet tarihinin en büyük millî ağaçlandırma seferberliğini yaptık, başlattık ve Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle Millî Ağaçlandırma Günü ilân ettik. Aslında o gün biz, geleceğe nefes sözü verdik ve 2023 yılına kadar 7 milyar fidanı da toprakla buluşturmayı vadettik.

On sekiz yıl önce atıkları bir değer olarak görmek şöyle dursun; sorunlardan kaçarak, sorumluluk almayarak, gerekeni yapmayarak vatandaşlarımızı çöp, çamur ve çukurdan ibaret şehirlerde yaşamaya mahkûm edenlere "Artık durun." dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama maalesef bugün, gelen fotoğraflara, sosyal medyadaki gündeme baktığımızda hâlâ 94 öncesi "çöp, çamur, çukur" zihniyetinin İstanbul'da bazı ilçelerde hâkim olduğunu da üzülerek görüyoruz. Ne İstanbul ne de İstanbul'da yaşayanlar ne de Türkiye'de hiçbir şehir artık bu şekilde yönetilmeyi hak etmiyor. Yıl 2021, iklim değişikliğinden bahsediyoruz, karbon ayak izimizi azaltmaktan bahsediyoruz, sera gazı emisyonlarından bahsediyoruz, sıfır atıktan bahsediyoruz, su ayak izinden bahsediyoruz ve bu görüntüler Türkiye'ye yakışmıyor.

"Yaşanabilir şehirler" dedik önce, yola öyle çıktık ve dediğim gibi, on sekiz yıl önce atıkları birer değer olarak görmeyen bir zihniyetin bıraktığı bir mirasla aslında yola çıktık ve dedik ki: "Atıklar çöpe atılmayacak kadar kıymetlidir." Önce vahşi depolamaya son verdik. Şehirlerimizi herkes için yaşanılabilir hâle getirdik; ilk hedef buydu, yaşanılabilirlik. Daha sonra "Yaşanılabilir şehir hedefi yetmez, sürdürülebilir şehirler." dedik ve şehirlerimiz bugün atıklarını bir şekilde ondan kurtulmayı gerektiren bir başa bela sorun olarak değil, ekonomik faydası olan, istihdam yaratan bir değer olarak görmeye başladı. Aslında bu cümleyi bütün şehirlerimiz için, tabii, söylemeyi isterdim ama maalesef, dediğim gibi, yönetim zihniyeti bu noktada çok çok önemli. Biz bugün çevreyi merkezimize alırken attığımız her bir adımda, gösterdiğimiz ya da bulunduğumuz her bir tercihte yine aynı kararlılıkla bunu dile getirmek zorundayız ve umuyorum, bugün inşallah kurulacak olan bu komisyondaki çalışmalarla birlikte de siyasetin o köşeli dilinden ziyade, çevreyi merkezine alan ve Türkiye genelinde ve aslında uluslararası camiada da çok önemli çalışmalara imza atacak bir çalışma performansı ortaya konacaktır.

Evet "sulak alanlarımız" dedik "Sulak alanlarımız yeryüzünün en zengin ekosistemleridir, iklim değişikliğiyle mücadelede de en önemli yere sahiptir. Onlar korunmalı ve yaşatılmalı." dedik. Sadece demekle kalmadık, Ramsar Sözleşmesi'ne taraf olunmasının ardından 14 sulak alanımızı Ramsar alanı ilan ederek koruma altına aldık. Sözleşmenin ulusal düzeyde uygulanabilmesi için 2002 yılında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği'ni çıkardık ve 2007 yılında sulak alanlarımızın kurutulmasını tamamen yasakladık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde son on sekiz yılda merkezine çevreyi alan bir yaklaşım içerisinde olduk. Bu sayede iklim değişikliğiyle mücadelemizi de her zaman bir adım öteye taşımanın gayesi içindeyiz. Şimdi kim söyleyebilir ki 2002 yılında inşa ettiğimiz bir atık su arıtma tesisi yıllardır yer altı sularımızı ve topraklarımızı korumuyor? Kim söyleyebilir ki on sekiz yıl önce diktiğimiz bir fidan bugün karbon ayak izimizi düşürmüyor ve havayı temizlemiyor? Kim söyleyebilir ki depolama tesislerinde kontrol altına aldığımız atıklar bugün bize enerji olarak geri dönmüyor? Kimse söyleyemez. İşte, biz, on sekiz yıl önce dünya aslında bu dili henüz konuşmuyorken, kürsülerden acil iklim eylem planı çağrıları yükselmiyorken bütün bu işleri başardık ve aslında...(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama hâlâ yapacak çok işimiz var, onun da farkındayız. Dolayısıyla, bu komisyonun kurulması bu anlamda çok büyük bir önem arz ediyor. Ben, sürem dolmak üzere olduğu için gerisini şimdilik erteliyorum ama kurulacak olan komisyonun inşallah hayırlı çalışmalara vesile olmasını diliyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)