GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831 ve 3840) No.lu Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:52
Tarih:25.02.2021

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su kaynakları, kuraklık ve iklim değişikliğiyle ilgili Meclis araştırması yapılmasına ilişkin görüşlerim kapsamında İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hızla kirlenen ve yaşlanan dünyamızda en büyük tehdit yoksulluk ve yoksunluk. İster gelişmiş ister gelişmekte olan ülkeler için yoksulluk ve yoksunluk, sadece ekonomik yetersizliği içinde barındıran bir kavram olarak tanımlanmamakta, kısıtlı ve artık kıt kaynakların azalması ve erişim sorunu da yoksulluk olarak kabul edilmektedir.

Ülkeler su varlığına göre su fakiri, su azlığı ve su zengini olarak 3 şekilde sınıflandırılmaktadır. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı bin metreküpten daha az olduğunda ülkeler su fakiri, 2 bin metreküpten daha az olduğunda su azlığı, 10 bin metreküpten daha fazlaysa su zengini olarak tanımlanmaktadırlar. Su kıtlığı listesinin başında Katar, İsrail, Lübnan, İran ve Ürdün gelmektedir, petrol zengini ama su fakiri ülkeler.

17 ülkede tatlı su kaynaklarının yüzde 80'i tüketilmiş durumdadır. Aralarında Hindistan, Pakistan, Türkmenistan ve Suudi Arabistan'ın da bulunduğu 27 ülke ise yüksek seviyede su kıtlığı tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu listede ülkemiz nerededir? 164 ülke arasında 32'nci sıradadır. Türkiye'de uzun yıllar yıllık ortalama yağış miktarı 574 milimetre olup yılda ortalama 450 milyar metreküp suya tekabül etmektedir. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yer üstü suyu potansiyeli yılda ortalama toplam 94 milyar metreküptür. 18 milyar metreküp olarak belirlenen yer altı suyu potansiyeliyle birlikte ülkemizin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar metreküp olup 57 milyar metreküpü kullanılmaktadır. Bu veriler Devlet Su İşlerine ait resmî veriler. Yıllık ortalama yağış verileri Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından da hesaplanıyor. İkisi arasında farklılık görülse de ortak nokta, ülkemizin ekonomisi dibe vururken su kaynaklarımızın da azaldığıdır.

TÜİK, her ne kadar saklamaya çalışsa da enflasyon ve zam yağmuru bol bol ülkemize yağarken Türkiye'ye yıllık olarak düşen ortalama yağış miktarıyla birlikte hatalı kullanım, kirlenme nedeniyle su kaynaklarımız da azalmakta ama su ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır.

Su sorunu çevre sorunudur; çevre sorunu ise insan eliyle meydana gelen insanlık sorunudur. Su kaynakları üzerinde düzensiz kentleşme, kontrolsüz sanayileşme, kontrolsüz imar faaliyetleri, madencilik faaliyetlerinde siyanür kullanımı, tarımsal alanlarda tarım ilaçları ve suni gübrelemeler doğal su kaynakları dikkate alınmadan yapılmaktadır. Ayrıca, alınan bütün önlemlere rağmen tarımsal sulamada salma sulamanın -bir başka deyişle vahşi sulamanın- devam etmesi, modern yöntemler arasında sayılan yağmurlama ve damlama sulamanın daha hâlâ etkin olarak kullanılmaması, uyarılara rağmen tatlı su ve yer altı su kaynakları üzerinde kaçak kuyuların açılması, su kaybıyla birlikte toprak verimliliğinin azalmasına ve tuzlanma nedeniyle toprak kaybına da neden olmaktadır.

Tarımda yanlış sulamanın en olumsuz etkisi, tatlı su kaynakları, göl ve ırmaklar üzerinde de görülmektedir. Ülkemizde özellikle Konya kapalı havzası ve Göller Yöresi'nde bulunan göllerde su seviyesi her yıl daha da düşmekte, bazı göller kuruma tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Tuz Gölü, Suğla Gölü, Seyfe Gölü, Akşehir Gölü, Burdur Gölü, Acıgöl su seviyesinin azalmasıyla gündemdeyken; Meke Gölü ve Eber Gölü tamamen kurumuş durumdadır.

Yine, Denizli'den başlayarak Aydın, Uşak, Muğla illerini de içine alan Ege Denizi kıyılarına kadar uzanan geniş ovaları kapsayan Türkiye'nin yüz ölçümünün yüzde 3,5'una eşit 23.900 kilometrekarelik bir sahili kapsayan Büyük Menderes havzası da ne yazık ki başta kirlilik olmak üzere su kaynaklarına ilişkin birçok problemle karşı karşıyadır. Büyük Menderes Irmağı başta olmak üzere tarımsal açıdan çok önemli olan bu alanda bulunan 50'den fazla dere ve akarsu hızla kirlenmektedir. Baklan, Söke, Yenipazar, Koçarlı, Karpuzlu ve Çine Ovası gibi yerel adlarla anılan ovaların bulunduğu bu bölgede zeytin, ay çekirdeği, meyvecilik, pamuk, narenciye ve incir ağırlıklı olarak yetiştirilmektedir. Böyle verimli bir tarım alanı, hem doğal kaynakların aşırı kullanımı hem de üretim sonucu açığa çıkan zararlı atıklar nedeniyle olumsuz etkilenmiştir. Bu olumsuzlukların doğal yansıması olarak da çiftçimiz giderek üretim kaybı yaşamakta ve yoksullaşmaktadır.

Hazır yeri gelmişken çiftçimizi yoksullaştıran çevre dışında en önemli faktör olan iktidarın bir uygulamasını da buradan dile getirmek istiyorum: Geçtiğimiz sene Denizli çiftçisi, sezonu büyük zararlarla kapattı, özellikle beklenmeyen kuraklık ve beraberinde gelen sulama yetersizliği nedeniyle. Çiftçi, sulama hizmeti almak için öncelikle Devlet Su İşlerine parasını ödemek zorunda -ki yükümlülüğünü yerine getiriyor- ancak, Devlet Su İşleri geçtiğimiz yıl yapması gereken sulamayı plansızlıktan dolayı eksik yaptı, 1'inci sulamadan sonra yapması gereken 2'nci sulamayı yapamadı, daha doğrusu beceremedi. Çiftçiler parasını da ödediklerinden hem beklenmeyen kuraklık hem de bazı ürünlerde 2'nci sulama ihtiyaçları için Devlet Su İşlerinin kapısını çaldı. Devlet Su İşlerinden gelen cevap: "Su yok kardeşim, sulama yapamam." Ne oldu? Çiftçinin büyük emek vererek, büyük harcama yaparak yetiştirdiği ürün Devlet Su İşlerinin sulama yapamaması nedeniyle tarlada yandı, verim düştü. Devlet Su İşleri bununla da yetinmedi, su borcu olan çiftçilerin bankadan alacağı gübre ve mazot desteğine bloke koydu. Daha geçen gün, iktidar partisi vekillerinden bir arkadaşımız çiftçiye verilmesi gereken teşviki "müjde" diye ilan ederken çiftçiler bankaya gidince şok oldu. Velhasıl, geçen yılı zararla kapatan çiftçi bu yıl da parasızlık nedeniyle üretim yapamaz, hatta ürününü ekemez hâle geldi. Çiftçinin durumu budur sayın milletvekilleri, biz kaldığımız yerden devam edelim.

Su kaynaklarının azalmasında gösterilen en temel nedenler; iklim değişikliği, çevre kirliliği, su kaynaklarının yanlış kullanımı. İklim değişikliği beraberinde neler getiriyor? Düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar ve seller; heyelanları, erozyonu ve çölleşmeyi artırıyor. Kuraklıkla birlikte kıtlık, orman yangınları, sıcak hava dalgaları, çekirge istilası, kene, sivrisinek gibi haşereler ve bunlara bağlı olarak da yaşanan uzun mesafeli göçleri beraberinde getiriyor. Artan rüzgâr fırtınaları ise şiddetli yağmur, dolu, hortum, yıldırım, ani sel afetlerinin daha sık, daha şiddetli, daha uzun süreli ve her yerde etkili olmasına neden oluyor. Kısacası, iklim değişikliği afetlere, felaketlere sebebiyet veriyor.

Sosyoekonomik yapısı kadar ekolojik yapısı da kırılgan olan ülkemiz, içinde bulunduğu yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı hava olaylarına en çok maruz kalacak ülkeler listesinde 3'üncü sırada gösteriliyor. Dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum: Son yıllarda ülkemizde afetlerden dolayı ortaya çıkan can kayıplarıyla birlikte maddi kayıplar da hızla artmaktadır. Türkiye'de insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük şehirlerimizde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu maddi kayıplar, depremlerin neden olduğu maddi kayıplara yaklaşmış durumdadır. Dolu hasarı, tarım sigortası ödemelerinde 1'inci sıraya yerleşmiştir.

Değerli milletvekilleri, gelelim, iklim değişikliği, küresel ısınma ve mücadele konusunda iktidarımızın yaklaşımına: Dünyada birçok ülke iklim değişikliğiyle mücadele konusunda bütçelerinden önemli tutarlar ayırmakta, Avrupa Birliği ülkelerinin liderleri ise bu konuda Avrupa Birliği bütçesinin en az yüzde 25'inin ayrılmasını talep etmektedirler. Önemli olduğu için tekraren söylüyorum: Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı hava olaylarına en çok maruz kalacak ülkeler listesinde 3'üncü sırada gösterilen ülkemizde durum nedir? 2021 yılı merkezî yönetim bütçesi görüşmelerinin üzerinden uzun zaman geçmedi, yine de hatırlatayım, sürdürülebilir çevre ve iklim değişikliğine ayrılan tutar 1 milyar 824 milyon 129 bin liradır yani merkezî bütçenin sadece binde 1'i kadardır. Bu bütçe rakamının açıklaması özetle şunu göstermektedir: Birincisi, iktidar çevreye duyarsızdır; ikincisi, iktidar iklim değişikliği ile kuraklık, sel, orman yangını ve aşırı hava olayları kaynaklı afetler arasında bağlantıyı kuramamıştır. AK PARTİ'sinin çevreye duyarsızlığı sadece bütçe rakamlarıyla sınırlı değildir. Çevre, atıklarla kirlenmektedir. Ülkenin atık çöplüğüne döndüğünü sağır sultan bilmektedir ama ithal edilen atık miktarını Bakanlık bilmemektedir. Atık Yönetim Planı Çevre Bakanlığının ilgili alanına girmiyor olacak ki planlar Bakanlığa sunulmamıştır. Üstüne üstlük özel ve yetkili atık yönetim kuruluşları da denetlenmemektedir. Ekolojik temelli bilimsel raporlar Bakanlıkça hazırlanmamaktadır. Sera gazları izleme planlarını ve raporlarını Bakanlığa iletmekle yükümlü bazı firmalar tenezzül edip bu bilgileri Bakanlığa sunmamışlardır; Bakanlık da merak edip, yaptırım uygulamayı bırakın, nedenini bile sormamıştır.

Sayıştay, kamu adına denetim yapıyor, Sayıştayın denetim görüşünü doğrudan etkileyen başlıklarda en fazla tespitin yapıldığı kurum hangi Bakanlık biliyor musunuz? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Sayıştay bu kadar olumsuzluk tespit edince Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çözümü eş başkanlık kurmakta bulmuştur; Çevre Ajansı. Bakanlık, Çevre Ajansını kurarak hem besleyici güç bağış ve yardımlardan oluşan maddi yükünü azaltan bir ortak bulmuştur hem iş yükünü hafifleştirmiştir hem de üzerindeki Sayıştay baskısını azaltmıştır.

İktidarın çevreci yaklaşımının ülkemizi her alanda getirdiği durum ortadadır.

Sözlerime son verirken su kaynakları, kuraklık ve iklim değişikliği sorunlarını araştırmak üzere kurulacak olan komisyonun çalışmalarını ortak aklın buluşma noktası ve önemli bir başlangıç olarak kabul ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)