| Konu: | (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831 ve 3840) No.lu Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 25.02.2021 |
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Türkiye iklim değişikliğini durdurmak için tüm ülkeleri bir araya getiren Paris Anlaşması'nı 2016 yılında imzaladı ancak aradan beş yıl geçmesine rağmen Paris Anlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getirilip onaylanmadı daha. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf 197 ülkeden 191'i Paris Anlaşması'nı imzaladı ve onayladı, onaylama sürecini tamamlamayan 6 ülke kaldı. Şimdi, yine, bulunduğumuz ligi her konuda göstermek adına o ülkeleri sayıyorum: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Dünyanın geri kalanı ise iklim politikaları açısından daha iddialı bir döneme girdi. Sürekli bizi kıskanan Avrupa Birliği 2030 yılına kadar emisyonlarını yüzde 55 azaltmayı ve 2050 yılına kadar da karbon nötr olmayı hedefliyor. Çin, 2060 için karbon nötr olma hedefini; Japonya, Güney Kore, Güney Afrika ve Kanada ise sıfır emisyon planlarını açıkladı; ABD ise Paris Anlaşması'na geri döndü. Karbonsuz yeni bir düzen kuruluyor ve Türkiye düzenin dışında kalıyor.
Sanayi Devrimi öncesine kıyasla dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki artış 1,2 dereceyi buldu. İklim krizinin etkilerini her geçen gün daha fazla hissediyoruz; kurak geçen kışlar, şehirleri vuran donlar, sıcak hava dalgaları, sellerin yıkıcı etkilerini yaşıyoruz. Paris Anlaşması'nın asıl hedefi olan sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için fazla zamanımız kalmadı. Bunun için önümüzdeki on yılda emisyonların yaklaşık yarı yarıya azalması gerekiyor. En çok sera gazı emisyonu üreten 20 ülkeden 1'i olan Türkiye'nin de hemen harekete geçmesi gerekiyor. İklim krizini önlemenin formülü biliniyor: Petrol, kömür ve doğal gaz kullanımını hızla en aza indirmek ve 2050 yılına gelmeden sıfırlamak; deniz, orman gibi karbon yataklarını korumak ve iyileştirmek. Türkiye, petrol ve doğal gazda zaten dışa bağımlı, tükettiği kömürün de yüzde 60'ını ithal ediyor. Yerli kömür ise hem kalitesiz hem de hava ve su kirliliğine yol açıyor.
Öte yandan Türkiye'nin enerji verimliliği ve yenilenebilir kaynaklarla ekonomik, çevresel bir dönüşüm başlatması mümkün. Enerjiyi daha tasarruflu ve verimli kullanmak, rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını öncelendirmek hem iklimi hem de Türkiye'nin ekonomisini korur.
Bilimsel çalışmalar, Türkiye'nin iklim krizinden en çok etkilenecek ülkelerden biri olduğunu gösteriyor. Tanıklık ettiğimiz sıcak hava dalgaları, sel baskınları, şiddetli yağışlar ve kuraklıklar yaklaşan felaketin ilk uyarıları. Bu felaketi önlemenin ve iklim krizinden çıkmanın yolu, bir an önce harekete geçerek Paris Anlaşması'nı onaylamaktan ve küresel iklim hareketinin bir parçası olmaktan geçiyor. Bu yüzden de Türkiye daha fazla beklemeden Paris Anlaşması'nı onaylamalı ve iklim krizini durdurma konusunda bu ilk adımı atmalıdır.
Önceki haftalarda -Filiz Vekilimiz de değindi aslında- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan ve Sayın Bakan Kurum tarafından yayınlanan İklim Değişikliğiyle Mücadele Sonuç Bildirgesi'ne baktığımızda, yine, orada da Paris Anlaşması'na hiçbir şekilde değinilmedi. Sunulan hedeflerin -açıkça söyleyelim- güncel olmaması da yine eleştiri konusu yapıldı ve rahatsızlık duyuldu çevreci kurumlar tarafından. Bakan tarafından açıklanan sonuç bildirgesi AKP Hükûmetinin hâlâ iklim krizinin ciddiyetine vâkıf olmadığını açıkça gösteriyor. Paris Anlaşması'nı onaylama kararlılığı olmayan, uzun vadeli sıfır emisyon tarihi vermeyen, kısa vadede mutlak emisyon azaltım hedefi belirtmeyen, kömürden çıkış tarihi vermeyen bir iklim değişikliğiyle mücadele programı olmaz. Bakanlıkça yapılan çalışmayı ve açıklanan bildiriyi bu sebeplerden ötürü gayriciddi buluyoruz çünkü AKP Hükûmeti tarafından 2007'de de yine bir küresel ısınma eylem planı ilan edilmişti ancak sadece ilan edilmekle kalındı. Açıklanan sonuç bildirgesi, maalesef, bunca yıldır mücadele eden çevreci kurumların, ekolojistlerin sesinin duyulmadığını göstermektedir. Çevre kurumları ve ekolojistler özellikle çocukların, gençlerin, gelecek kuşakların yaşayacakları bir gezegeni olsun diye mücadele ediyor ancak iktidar hâlâ onları duymamakta ısrarcı.
Her yıl iklim krizinin sebep olduğu onlarca, yüzlerce doğal afetle karşı karşıya kalıyoruz; özellikle Karadeniz Bölgesi'nde yaşanan sağanak yağışlar sonucunda sel ve heyelanlar meydana gelmekte, birçok can ve mal kaybı meydana gelmekte; Rize'de, Trabzon'da, Artvin'de, Samsun'da, Ordu'da, Giresun'da son yıllarda birçok kez şiddetli yağış, ardından sel ve heyelanlar meydana geldi. Tabii, iklim krizini tetikleyen diğer etkenler, Karadeniz Bölgesi'nde kurulan hidroelektrik santraller, madencilik faaliyetleri ve yanlış yapılan yollar, doğaya rağmen yapılan yollar. Yine, son dönemlerde İzmir'de yaşanan sel felaketi... Ve şu fotoğrafı göstermek istiyorum değerli milletvekilleri: Van Gölü 200 metre çekilmiş vaziyette, 200 metre çekilmiş bir Van Gölü'yle karşı karşıyayız. Aslında bu bile başlı başına nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu göstermekte.
Yine, 2021 yılı Ocak ayı "Son elli bir yılın en sıcak 2'nci ayı" olarak kayıtlara geçti, dediğim gibi, yani tehlike "Geliyorum." diyor.
Tabii, değerli milletvekilleri genel itibarıyla su kaynaklarının korunması konusunda önemle bu konuya değindiler ancak şöyle bir görüntüyü size göstermek istiyorum, bu, aylar önce yaptığım basın açıklamasından: "Hazreti Nuh'un mekânı Cudi Dağı AKP tarafından yok edilme eşiğinde." diye. "Nerdüş kömür akıyor." bu da Şırnaklı yurttaşlarımızın başlattığı bir "hashtag" kampanyasıydı. Sadece fotoğraf yetmiyor diye düşündüm, yetmez diye düşündüm. Nasıl bir doğa tahribatı yaşandı; bir saat önce, yine bir yurttaşımız yolladı -Nerdüş Deresi'nin hemen kenarındaki bir restoran sahibi yurttaşımız yolladı- Nerdüş Deresi şu an bu şekilde akıyor. Nerdüş Deresi, Cudi Dağı'ndan başlayarak ta Şattülarap'a yani Basra Körfezi'ne kadar devam eden Dicle Nehri'ne dökülüyor ve bu dereden onlarca köy, binlerce, on binlerce insanımız ve yine hayvancılıkla uğraşan, tarımcılıkla uğraşan yurttaşlarımız ya da bahçeleri olan yurttaşlarımız yararlanıyordu ancak şu an maalesef ki bu su, bu şekilde akmakta. Bu da saatlerdir bekletilmiş hâliyledir. Şöyle bir ters çevireyim, buradan herhâlde görülebiliyor. Şu an Nerdüş Deresi bildiğiniz artık katran karası akıyor. Eğer gerçekten doğaya sahip çıkacaksanız, suya sahip çıkacaksanız, buyurun buradan başlayalım.
Nerdüş Deresi'nin bu kadar kirletilmesine karşı verdiğimiz mücadeleler, suç duyuruları, kampanyalar sonrasında Valilik açıklama yapmak zorunda kaldı, müdahale edeceğini söyledi. İşte, birçoğumuzun, Şırnaklıların birçoğunun çocukluğunun geçtiği, kenarında piknik yaptığı, yüzdüğü Nerdüş Deresi, dediğimiz gibi, artık, bildiğiniz, rant akıyor, kömür akıyor. Valiliğin yaptığı açıklamada "Kontroller yapılıyor." dendi, sonrasında "Uyarılar yapılıyor." dendi, sonrasında "Ceza kesildi." dendi ve en sonunda da "Söz konusu kömür ocakları kapatıldı." dendi. Ancak aradan bir iki gün geçmeden söz konusu kömür ocakları yine açılmaya başlandı ve yine doğayı tahrip etmeye, Nerdüş'ü tahrip etmeye devam etti.
Yani, tabii, suçlayıcı olma konusunda bunu söylemiyorum ama "Valinin bile ya da savcılığın bile müdahale edemediği bu kömür ocaklarının sahibi kim?" diye sorduğunuzda -merak ediyorsanız size söyleyeyim- AKP'li bir milletvekilinin babası. Ruhsat sahipleri, tümünün ruhsat sahibi, AKP'li bir milletvekilinin babası. Yani nasıl bir güç ki bu, Valilik ya da Cumhuriyet Başsavcılığı baş edemiyor. Yani göz göre göre bu doğa tahribatını yapmaya devam ediyor ve hiçbir güç bunu engelleyemiyor. Dediğim gibi, eğer, gerçekten, su kaynaklarının korunması anlamında bir şey yapılacaksa buyurun, ilk başta Nerdüş Deresi'nden başlayalım.
Türkiye'de iklim krizinin nedenlerinin ortaya konması, bir bütün olarak insan ve canlı sağlığı, tarım ve hayvancılık, ormanlar, yer altı ve yer üstü su varlıkları, gıda güvenliği, biyolojik çeşitlilik ve ekonomi üzerine yıkıcı etkilerinin saptanması, çözüm üretecek kapsamlı politikalar geliştirilmesi, Türkiye'nin imzaladığı anlaşmalardaki taahhütleri yerine getirmesi, iklim krizine karşı hazırlanan stratejik planların uygulanması ve Paris İklim Anlaşması'nın onaylanması için bir Meclis araştırması komisyonu kurulması elzemdir. İvedilikle bu eksikliği giderip hep birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak, dediğim gibi, buyurun, Nerdüş Deresi'ni bu katliamdan kurtaralım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)