GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:53
Tarih:02.03.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 251 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce, Şırnak'ta bölücü terör örgütü PKK'yla çatışmada şehit olan, hayatını kaybeden Piyade Uzman Çavuş Furkan Umut'a Allah'tan rahmet, ailesine ve Türk milletine başsağlığı dilerim.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, son dönemde bireylerin, konut ve taşıt almak için özel firmalar aracılığıyla tasarrufa dayalı faizsiz finansman organizasyonlarına büyük ölçüde katıldığını görüyoruz, bunlar gündemimize girdi. Aslına bakarsanız, buna benzer uygulamalar yurt dışında da var. Yapılan iş, bizim düzenlemelerimize göre, aslında bir finansal aracılık hizmeti. Dolayısıyla Türkiye'de finansal aracılık hizmetleri regülasyona tabidir ve lisanslı olarak yapılmaktadır. İşte bu kanun teklifi de tasarrufa dayalı faizsiz finansman sistemini de regüle eden, düzenleyen maddeler içermektedir.

Bunun, bu anlamda, tabii, sistemin düzenlenmesi, mağduriyetlerin önlenmesi anlamında, vatandaşın sıkıntı çekmemesi anlamında düzenlemeye tabi tutulması normaldir ve doğrudur; hatta, geç kalmış bir durumdur çünkü bu sistemin üyeleri 400 bin kişiyi bulmuştur, kocaman bir sistem olmuştur, 50'nin üzerinde de şirket vardır. Hatta, çok fazla mağduriyetlerin oluştuğunu, şu ana kadar düzenlenmemiş olmasından dolayı mağduriyetlerin oluştuğunu, suistimallerin oluştuğunu da biliyoruz. Bu anlamda, bu düzenlemenin yapılmasını doğru buluyoruz. Fakat burada -bir eksiklik belki- geçmiş mağduriyetlere ilişkin herhangi bir düzenleme yok. Hâlen sistemde olanlara getirilecek yeni yükümlülükler dolayısıyla ortaya çıkabilecek mağduriyetler konusunda da herhangi bir düzenleme içermiyor. Dolayısıyla bunların bu anlamda gözden geçirilmesi gerekiyor.

Fakat "Düzenleme yapalım." derken de bu sistem engellenmemelidir çünkü biliyorsunuz, Türkiye'de bankacılık sistemi, toplam finansal sistemin yüzde 86'sı kadar. Bu, OECD ortalamalarıyla mukayese ettiğimizde, olağanüstü yüksek bir oran. Dolayısıyla bankacılığın dışındaki finansal sektörü, sermaye piyasalarını mutlak suretle geliştirmemiz gerekir. Bu anlamda baktığımızda, bu yapılan işlem doğru bir işlemdir ama dediğim gibi, bu anlamda engellenmemelidir, düzenlenmelidir. Alternatif piyasaların gelişmesine katkı vermemiz gerekir.

Bunlara, teknik anlamda, bir kısım itirazlarımız var. Bunların neler olduğu hususunu maddelerde ve bölümlerde yeri geldikçe arkadaşlarımız ifade edecekler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, dün gayrisafi yurt içi hasıla rakamları açıklandı, 2020 yılı. Ben buna ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum: Bu rakamlara göre, aslında bütün dünya küçülürken, hemen hemen bütün ülkeler küçülürken Türkiye'nin büyüdüğünü ilan eden bir açıklama yapıldı. Tabii, şimdi vatandaş şunu soruyor: "Madem Türkiye büyüdü, niye kuru ekmeği bulanı tok sayıyorsunuz?" Vatandaş şunu soruyor: "Neden millet, çöpten yiyecek topluyor, madem Türkiye büyüdü?" "Madem Türkiye büyüdü, TRT neden 'Çöpten nasıl sağlıklı gıda toplanır?' diye belgesel yapmak zorunda kalıyor?" Bunları vatandaş bize soruyor. Aynı zamanda, şunu söylüyor: "Siz 'Türkiye büyüdü.' diyorsunuz, ben işimi kaybettim." 1 milyon 100 bin kişi işini kaybetmiş, işsiz sayısı geçen yıla göre 4 milyon üzerinde artmış. Dolayısıyla madem Türkiye büyüdü, niye esnaf kepenk kapatıyor? Madem Türkiye büyüdü, neden emeklisi, asgari ücretlisi, memuru, işçisi perişan durumda?

Şimdi o zaman, bu rakama yani 1,8 büyüme rakamına, bir miktar daha detayına inerek bakmak gerekiyor. Benim en sonunda geleceğim nokta şudur: Bu, sağlıklı ve tutarlı bir büyüme değildir; niteliksiz, kalitesiz bir büyümedir, hatta bunun bir büyüme olup olmadığı konusu da şüphelidir. Birazdan o konularda size kanıtlar ortaya koyacağım yine TÜİK rakamlarıyla. Konuştuğumuz her şey, bütün rakamlar TÜİK'in detay rakamlarıdır değerli arkadaşlar.

Şimdi, öncelikle, kişi başı gelir açısından bakalım. Bu rakamla birlikte, Türkiye, aslında AK PARTİ bir rekor kırdı. Türkiye yedi yıl üst üste kişi başı gelir açısından küçülüyor, yedi yıl üst üste; bu, cumhuriyet tarihinde ilk olan bir şey arkadaşlar. Yani İkinci Dünya Savaşı zamanlarında dahi en fazla 4 defa küçülmüşüz üst üste, kişi başı gelir açısından. Ancak mesela, 2001 krizinde 1 defa küçüldü, hemen 2002'de Türkiye, toparlandı, devam etti yoluna. 1994 krizinde aynı şey oldu, diğer krizlerde benzer şeyler oldu. Dediğim gibi, sadece İkinci Dünya Savaşı esnasında, o günün getirdiği zorluklar çerçevesinde 4 defa üst üste küçülmüş olan Türkiye, bu yeni rakamların ilanıyla 7 defa üst üste küçülen bir ekonomidir.

En son kümülatif küçülmesi, kişi başı gelir açısından, Türkiye'nin son yedi yılda yüzde 31,7'dir. Daha bu konuştuklarımız da dolar cinsinden, nominal rakamlardır; malum, dolarda da enflasyon var, dolar enflasyonunu göz önünde bulundurduğumuzda durum daha da vahim. En son açıklanan rakamlarla 2013 yılına göre toplam millî gelir kaybı 241 milyar dolardır. İşte, o yüzden vatandaş az önceki şikâyetleri yapıyor, işte, o yüzden vatandaş perişan hâlde, işte, o yüzden vatandaş bu büyümeyi hissetmiyor. Şunu da hemen ifade edeyim: Burada dolar kuru da 7 liradır yani öyle çok yüksek bir dolar kuru değil, gelecek yıl açısından yani 2021 yılı açısından da durum daha sıkıntılı olarak görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, tabii, büyümeye metodoloji olarak -biliyorsunuz- 3 şekilde bakılıyor. Bunlardan birincisi: Aslında, büyüme, hesaben bakıldığında, üretim yöntemiyle hesap ediliyor. İşte, tarım sektöründe ne kadar üretim oldu, imalat sanayisinde, madencilikte veya hizmetler sektöründe ne kadar oldu diye bunlara tek tek bakılıyor, buradan bir büyüme hesap ediliyor. Bu büyüme sonradan getiriliyor, harcama tarafından bu tutturulmaya çalışılıyor. Bu kısmın çok önemli olduğunu düşünüyorum. 5 trilyon 47 milyar liralık bir millî gelire ulaşılmış, harcama tarafından bakıldığı zaman bu rakama ulaşılamıyor. Ne yapıyorlar? Kalan kısmı, çok önemli bir kısmı stok değişimi ve hata kalemine atılıyor. Aslında baktığınızda, 2020 yılında 1,8 dediğimiz büyümenin 3,41'i işte, bu bahsettiğim hata kaleminden ve stok değişimi kaleminden geliyor. Böyle bir zamanda, finansman maliyetlerinin bu kadar arttığı, bu kadar sıkıntılı bir dönemde sizce firmalar, Türkiye'yi yüzde 3,41 büyütecek kadar, 230 milyar TL'lik bir stok artışı yapabilir mi? Bu mümkün değil, hiçbir iktisatçı buna inanmaz. Dolayısıyla, burada, yapılan işlemde bir sıkıntı var. O yüzden, tekraren şunu söylüyorum: 1,8 dediğimiz büyümenin 3,41'i yani daha fazlası stok değişimi ve hata kaleminden geliyor. Eğer burası normal, beklendiği gibi sıfır olmuş olsaydı bugün Türkiye 1,8 büyüdü değil, 1,7 küçüldü diye konuşacaktık. Dolayısıyla, bu anlamda kalitesiz, niteliksiz ve tutarsız bir büyümedir diyorum.

Diğer bir husus da şu: Bu büyümeyi doğru bir büyüme olarak kabul edelim, üretim tarafından baktığımızda bu büyümenin çok önemli bir kısmı -şimdi üretim tarafından söylüyorum bu sefer- finansal hizmetler ve sigortacılık sektöründen geliyor yani tabana yayılmış bir büyüme değil. Tabii, 2020 yılında bankalar ciddi kâr elde etti, sigorta şirketleri ciddi kâr elde etti. Ben, bunu birkaç defa dile getirdim. Bu pandemi döneminde şöyle veya böyle her tarafa bir miktar müdahale ettik.

Değerli arkadaşlar, bizim araçlarımızın, vatandaşın araçlarının da büyük filoların araçlarının yani ticari araçların da özel araçların da dört beş ay neredeyse hiç kontağına basmadık, hiç çalışmadı bu araçlar ama hepsinin kasko bedelleri ödendi, trafik sigortaları ödendi ve bunlara hiçbir uzatma verilmedi. Normal şartlarda poliçelerin en az üç dört ay uzatılması gerekirdi. İşte, bunları yapmadığımız için kazalar da az olduğu için sigorta sektöründe aşırı bir kâr artışı oldu ve geldi bu millî gelir büyümesi olarak, sanki bütün vatandaşta büyüme varmış gibi rakamları etkiledi. Dolayısıyla yani baktığınızda finans ve sigorta faaliyetlerinin 2020 yılında reel olarak yüzde 21 büyümesi nasıl olabilir? Şimdi, buradan baktığımızda 1,8'lik büyümenin 0,9'unun finans sektöründen geldiğini bu anlamda görüyoruz değerli arkadaşlar.

Şimdi, "kalitesi düşük ve niteliksiz bir büyüme" dedik. Tabii, istihdamla ilgili sorunları biliyoruz. Kasım sonuçları itibarıyla, Türkiye'de istihdamdaki kayıp -yani bırakın çalışan sayısının artmasını, şimdi normal şartlarda büyüyen bir ekonomide istihdamda az da olsa bir artış olur- TÜİK rakamlarına göre 1 milyon 100 bin kişi. Geniş tanımlı işsizlikte ise 4 milyonun üzerinde bir artış var. İşte, bunların etkisini de yine millî gelir rakamları üzerinde görüyoruz. Onu nerede görüyoruz? Onu da gelir yöntemiyle bakılan millî gelirde görüyoruz. Burada baktığımızda iş gücü ödemelerinin millî gelir, daha doğrusu katma değer içerisindeki payı 2019 yılında yüzde 34,8'ken, 2020 yılında yüzde 33'e düşüyor, yani emekçinin mağdur olduğu, emekçinin toplam hasıladan aldığı payın azaldığı bir büyümedir bu büyüme.

Kimin payı artmıştır? Hemen çok net bir şekilde onu da görüyoruz. İşletme artığı dediğimiz, kâr rakamları yani büyük firmaların, büyük zincir marketlerin -bunun içerisinde esnaf da yok, esnaf mağdur, esnaf kepenk kapatıyor, esnaf zarar ediyor fakat tabii- ve bankacılık sektörünün "lead" ettiği, öncülediği, efendim veya birtakım işte, sigorta şirketleri tarafından ortaya çıkan bir büyümedir, bu büyüme. Bu anlamda baktığımızda bu büyüme, ücretliye yansımayan, vatandaşa yansımayan bir büyümedir.

Şimdi, tabii, bu rakamlara -bunlar bir büyüme rakamıysa bile bunlara- nasıl ulaşıldı, bunların bir bedeli var mı? Şu anda 1,8 büyüdük diye iktidar tarafı, Sayın Erdoğan başta olmak üzere söylüyor da yani bunun bedelinin ne kadar ağır olduğunu, Türkiye'nin ne kadar ağır bir bedel ödediğini de mutlak surette görmemiz lazım. Önce özetini söyleyeyim: Bu politikalar sonucu yani pandemi döneminde uygulanan yanlış iktisadi politikalar sonucu; bir defa milletin borçluluğu arttı tüketiciler başta olmak üzere -birazdan rakamlarını vereceğim- enflasyon aşırı bir şekilde yükseldi, cari açık arttı, kuru tutamadılar, 8,50'ye vuran bir kur gördük, rezervler eridi, 128 milyar doların hesabını soruyoruz ve bundan sonra da sormaya devam edeceğiz, en sonunda da hiçbir şey olmadı, hiçbir sonuç alınamadı; en sonunda Merkez Bankası, politika faiz oranını yüzde 17'ye yükseltmek durumunda kaldı. Dolayısıyla, pandemi döneminde yapılan iktisat politikaları son derece başarısız olmuştur, şeffaf değildir, usulsüzlüklerle dolu, milleti mağdur edici politikalar olmuştur. Şimdi bunların bir miktar detayına bakalım.

Şimdi, 2020 yılında tüketici kredilerindeki artış yüzde 41,6 yani "Yüzde 14,6 enflasyon." var dediğimiz bir dönemde tüketici kredileri yüzde 41,6 artmış. Toplam kredi büyümesi ise arkadaşlar, yüzde 35. Daha enteresan bir şey söyleyeyim size: Nominal rakamlarla millî gelirdeki artış 728 milyar iken kredi büyümesi 924 milyar TL, yani bu da iktisaden üzerinde mutlak surette düşünülmesi gereken bir şey, yani kredi büyümesiyle, krediyle finanse edilen bir millî gelir artışı var, hatta kredi büyümesi, millî gelir artışının çok daha üzerinde kalmış. Dolayısıyla, güvensizliğe işaret eden ve milletin de mağduriyetinin arttığı; aslında insanların işte, zar zor hayatını geçindirecek kadar harcadığı, bu harcamaları da borçlanmayla finanse ettiği bir büyüme rakamıyla karşı karşıyayız. Bunun nedenini de biliyorsunuz; pandemi döneminde bütün dünya millete, mağdur olan vatandaşlarına, efendim, karşılıksız transfer yaparken, bizim Hükûmet daha önceden hazineyi talan ettiği için ne yaptı? Gitti, işte, bankaların yolunu gösterdi millete. Bu kredi büyümesi oldu ama bu kredi büyümesinin de getirdiği sıkıntıları az önce ifade ettim.

Şimdi, tabii, bunların sonucunda kredi üzerinden, aşırı bir kredi artışıyla ortaya çıkan aşırı talep de enflasyon üzerinde çok ciddi bir olumsuzluk meydana getirdi. Önce gelişmekte olan ülkelerin enflasyonuna bakalım. Şimdi, ben bakıyorum, takip ediyorum havuz medyayı; orada böyle iktisatçı da olmayan, işte, bir kısım, her akşam gördüğümüz insanlar "Ya, bütün dünyada enflasyon artıyor." diyerek yalan konuşuyorlar milletin gözünün içine baka baka. Şimdi, bakın, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon 2019 yılında 5,7 imiş. 2020 yılına geldiğimizde 4,3'e düşmüş arkadaşlar, gelişmekte olan ülkelerde düşüyor. Gelişmiş ekonomilerde nasıl? Yüzde 1,5'muş 2019'da. Yani, hiç kimse pandeminin arkasına sığınmasın, bunu söylemeye çalışıyorum. 2019 yılında 1,5'muş, 2020 yılında, gelişmiş ekonomilerde enflasyon yüzde 0,9'a düşmüş. Arkadaşlar, bu konuştuğum, on iki aylık rakam, yani on iki aylık. Yıllık rakam söylüyorum, aylık rakam falan değil. Tabii, bizim aylık rakamlarımız, bunların yıllık rakamlarının üzerinde. Bizde ne olmuş: TÜFE'de 2019 yılı çok yüksek zaten 11,8. Emsal ülkelerimizin 2 katından fazla enflasyonumuz varken 2020'de bu, 14,6'ya yükselmiş, 3 katına çıkmış emsal ülkelerin. Dolayısıyla, pandemiyle alakalı bir şey değil. Yanlış iktisat politikalarından ortaya çıkan güvensizliğin ortaya çıkardığı bir durumdur bu.

Hatta daha berbatını söyleyeyim -az önce söylediğim tüketici fiyat endeksiydi- üretici tarafında ise Türkiye yüzde 25,2 enflasyona geldi. Bu Hükûmet, Türkiye'yi enflasyon açısından on sekiz yıl önce aldığı noktaya tekrar getirdi değerli arkadaşlar. Hatta diğer ülkelerle mukayese ettiğimizde göreceli olarak çok daha kötü durumdayız. Yani, düşünebiliyor musunuz, şu devirde gelişmiş ülkelerde yüzde 1'in altında enflasyon olduğu bir dönemde üretici fiyat endeksi 2020 yılında yüzde 25,2 olarak gerçekleşti. Peki, bu yanlış iktisat politikası... Yani, 1,8 büyüyebildik diye efendim, bunu iç siyaset malzemesi yapmak adına yürütülen bu politikanın cari açık üzerindeki etkisi ne olmuş diye baktığımızda; Türkiye 2019 yılında 6,8 milyar dolar cari fazla verirken bu, 2020 yılında 36,7 milyar dolar cari açığa dönüşmüş. Yani, bütçe dengeleri bozulduğu gibi ödemeler dengesi de olağanüstü bir şekilde bozulmuş.

İhracat... Şimdi, bakın, bugün bakıyorum ben, yine Sayın Ticaret Bakanı, ihracat rakamlarında bir miktar artış olduğu zaman hemen çıkıyor, bir açıklama yapıyor. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı da aynı açıklamaları yapmış. Yani, bunlar -inanın- artık çok garip oluyor, yani bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Şimdi, Ticaret Bakanı veya Cumhurbaşkanı... Ya, ihracatı açıklıyorsan ithalata da bir şey söyle arkadaş. Yani, ithalat, bu ülkenin ithalatı değil mi? İthalata para ödemiyor muyuz? İthalat, ihracattan daha da önemli bana göre. İthalattaki artış ihracatın çok daha üzerinde olmasına rağmen ve miktarı çok yüksek olmasına rağmen sadece ihracatı konuşan bir anlayış var. Sayın Cumhurbaşkanı da bugün işte ihracat rakamlarıyla övünüyor ama şunu sorması lazım... Ben buradan danışmanlarına sesleniyorum: Niye ithalat rakamlarını söyletmiyorsunuz veya Cumhurbaşkanını niye bu kadar açığa düşürüyorsunuz? Yazık değil mi bu ülkenin Cumhurbaşkanına? Yani sanki bu ülke ithalat yapmadı mı? İthalattaki artış ihracatın daha üzerinde, onu konuşmayan, sadece ihracatı konuşan bir anlayış var.

Şimdi, dolayısıyla, bakıyorsunuz, 2020 yılında 2019'a göre ihracatımız da yaklaşık 11 milyar dolar azalmış ama propaganda ne? "İhracatta rekor üzerine rekor kırıyoruz." Arkadaş, 2019 yılının 11 milyar dolar altındasın. İthalat ne yapmış? Tam tersine o da 9 milyar dolar 2019 yılının üzerine çıkmış, dış ticaret açığımız altüst olmuş bir durumdadır. Dolayısıyla, tabii, bunlar, pandemiyle mücadeledeki az önce söylediğim o yanlışlar olunca yani krediyi verdik, bir yandan kuru tutamadık, öbür taraftan altın ithalatı arttı, piyasalar bozuldu, kuru tutmak için bu sefer rezervlerin üzerine abanıldı, Türkiye 128 milyar dolara yakın rezervini kaybetti ve eksiye döndü. Ha, sonunda ne oldu? Hani sonunda bir başarı gelse diyeceksin ki: "Bu kadar maliyet ödedik ama başarılı olduk." Sonunda yine başarılı olamadık, kur 8,50'ye vurdu. En sonunda -ilk başta yapılması gereken iş neydi, faizleri arttırmaktı- faizler arttırıldı fakat bu kadar ağır bir fatura üzerimizde kaldı, net rezervler de bu anlamda eridi.

Sürem azaldığı için kamu bankalarının çok fazla üzerinde durmayacağım ama bakın, kamu bankaları diğer bir pimi çekilmiş bomba gibi ortada duruyor. Kamu bankaları ciddi açık pozisyon veriyor; kamu bankaları ile Hazine arasında tamamen usulsüz, kayıtsız ve hiçbir şekilde akıl erdirilemeyecek bir ilişki var. Bu ilişki biçimi Türkiye'ye çok ciddi bir şekilde sıkıntı verecektir. Bu anlamda da aslında ben şimdiden buradan yöneticileri ikaz etmek istiyorum. Dolayısıyla kamu bankalarının açık pozisyonlarının 26-27 milyar dolarlara vurduğu vakitler oldu. Şu anda dahi kamu bankalarının bilanço içi açık pozisyonları 15 milyar doların üzerinde. Dolayısıyla bu yanlış politikalarla sadece Merkez Bankasının rezervleri erimedi, kamu bankalarının rezervleri de eridi, hatta BOTAŞ'ın elindeki dövizler de bu esnada eridi gitti.

Şimdi, bu yanlış iktisat politikası başka nereyi bozdu? Bugün 1,8 rakamını açıklamak adına yapılan yanlış iktisat politikası bütçeyi bozdu. Bütçe açığı 2019 yılında 125 milyar dolarken 2020 yılında 173 milyar dolara çıktı. Bu neye rağmen çıktı? Vergi gelirleri 674 milyar TL'den 833 milyar TL'ye yükselmesine rağmen. Hani dediler ya "Pandemiden dolayı vergi toplayamıyoruz." Tamamen külliyen yalan arkadaşlar. Yani hatta başlangıç bütçesinde öngörülenin 50-60 milyar dolar -civarında- üzerinde vergi toplandı. Yani vatandaşa "Sen ne çekersen çek kardeşim, kiranı ödemeyeceksen de stopajını bana ödeyeceksin." diyerek milletin gırtlağına sarılan Hazinenin âdeta bir eli milletin cebine girdi ve geçen yılın 159 milyar lira üzerinde vergi toplandı. Ama buna rağmen ne oldu? Buna rağmen bütçe açığı arttı. Niye arttı? Çünkü kontrolsüz ve yanlış harcamalardan dolayı. Sadece faizlerdeki artış yüzde 34'tür. Bakın, önümüzdeki dönemde çok daha hızlı artacaktır bu yanlış politikalarla.

Onun dışında, tabii, bizim çok kıymetli 5 tane müteahhidimiz var; onların dolar cinsinden ödemeleri devam ediyor. Bu tür ödemelerle, usulsüz, yanlış harcamalarla bu şeyler devam ediyor.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı dün akşamki açıklamasında diyor ki: "Kamu harcamalarında israfa tahammülümüz olmadığı için harcamaların takibine ve izlenmesine özel ehemmiyet gösteriyoruz. Ben bakanlıklara söyledim; bundan sonra, zorunlu olmadıkça tahsis edilen ödeneğin üzerinde harcama yapmamalarını hatta bu ödeneklerden tasarruf etmelerini istiyoruz." Arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı bunu söylüyor fakat 2020 yılında faiz dışı harcamalarda ödenek üstü harcama 112 milyar TL. Şimdi, Cumhurbaşkanı "Tasarruf edin, ödenek üzerinde harcamayın." derken, şu yüce Meclisten yetki alınmaksınız kurumların ödenek üzerinde 112 milyar TL harcadığı bir bütçe var. Yani ben anlamıyorum, Cumhurbaşkanı mı yanıltılıyor yoksa Cumhurbaşkanı bu rakamları bildiği hâlde bu sözleri mi konuşuyor? Bunu anlamak mümkün değil.

"Tasarruf edin." diyor. Ben baktım hangi kalemlerden tasarruf edilmiş diye, çok enteresan. Bakın, 2020 yılında bütçe ödenekleri kullanılmayan, tasarruf edilen kalemler neler, biliyor musunuz? Bir tanesi kamu personelinin sağlık giderleri, 110 milyon lira ödeneğinin altında gelmiş. Diğeri hane halkına, daha doğrusu garibanlara yapılan ödemeler. Burada 76 milyon lira ödeneğin altında kalınmış. Yani o müteahhitlerin paraları, faizlerin paraları, saltanat, şatafat; oralar gırla gitmiş ama geliyorsunuz hane halkına yapılan transferlere, ödeneğin altında kalıyor. Tarımsal destek ödemeleri ödeneğini dahi harcatmamış, 25 milyon lira ödeneğin altında kalmış. Sosyal amaçlı transferler 334 milyon lira ödeneğin altında gerçeklemiş. Savunma Sanayii Destekleme Fonu: Hani "Savunma sanayisine şu kadar yatırım yapıyoruz, para harcıyoruz, bundan dolayı bütçe açığımız artıyor." diye her tarafta sloganlarla konuşulurken Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na verilen başlangıç ödeneğinin altında harcanmış, 999 milyon lira altında gelmiş.

Sonra ne? İşte, fakirlere yardım yaptığımız Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı ve Teşvik Fonu, burası da yine ödeneğin altında kalmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Paralar buralardan kısılmış, başka lüzumsuz yerlere ve yandaşlara aktarılmış.

Öğrenim ve harç kredisi... Bakın, yani aileler çocuklarına yardım edemiyor. Efendim, bu kadar sıkıntının olduğu, âdeta insanların açlıkla sınandığı bir dönemde öğrenim ve harç kredisinde ödeneklerin altında bir harcama yapılmış. Buradan da tasarruf edilmiş.

En son da yine, firmaların inim inim inlediği bir dönemde Kredi Garanti Fonu'nun ödeneğinden de 2 milyar 35 milyon lira tasarruf edilmiş. Bu anlaşılır bir şey değil. Bu çelişkiyi ben milletin vicdanına ve aklına emanet ediyorum, yani lüzumsuz harcama kalemlerinde milyarlarca lira aşırı ödeme var ama yani şu pandemi döneminde, fakire fukaraya yardım etmemiz gereken yerlerde de bu yardımlar yapılmamış ve ekonomiyi rahatlatacak hiçbir iş yapılmamış. Tabii, bu yanlış bütçe uygulamaları sonucunda da merkezî yönetimin borç stoku hem net anlamda hem de brüt anlamda olağanüstü bir şekilde yükselmiştir.

Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Bu maliyetli bir büyüme olmuştur. Bu büyümenin bedeli Türk milletine ağır olmuştur. Aslında ortada bir büyüme de yoktur.

Ben bu şekilde sözlerimi bitirmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)