| Konu: | Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 03.03.2021 |
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 251 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Hükûmetin vatandaşına sahip çıkmadığı, sorunlarına çözüm aramadığı ortamda vatandaş halisane ihtiyaçlarına çare arar, çok kez de iyi niyetli olmayan insanlara kapılır ve genellikle maddi ve manevi kayba uğrar. Bunun en tipik örneğini yakın tarihte, 1980 yılında bankerler olayında yaşadık. Bizim millet son derece iyi niyetlidir. Bankerlerden birisi 2 kez vatandaşı kandırdı, neyse ki ömrü vefa etmedi ve vatandaş daha da kandırılmaktan o sayede kurtuldu.
Bir ülke sosyal olarak güçlüyse vatandaş hangi zorluğa düşerse düşsün devletinin arkasında olduğunu bilir. O ülkede servet çok önemli olmaz. O ülkenin insanları sadece mutlu mesut çalışmasına bakar. Bizim gibi gelişmesinde ilerleme kaydedemeyen, yirmi yıldır yerinde sayan, işsizliğin 10 milyona ulaştığı, asgari ücretin çalışanları ve ailesini öldürmeyecek kadar geçindirdiği ülkelerde insanlar gelecek endişesiyle öncelikle ev sahibi olmaya bakarlar.
TÜİK verilerine göre hane halkının en yüksek giderleri yüzde 24'le kira ve meskendir. Aslında olması gereken, vatandaş öncelikle tasarruf yapmalı, sonra alacağı kredi buna yardımcı olmalıdır. Gayrimenkule yatırım güdüsü ancak vatandaşın geleceğine yeterince güven duymadığı ortamlarda gelişir. 2020 büyüme istatistikleri iki gün önce Hazine ve Maliye Bakanlığınca açıklandı. 2009 yılında, on iki yıl önce gayrisafi millî hasıla kişi başına 9 bin dolarken 2020'de 8.600 dolara düşmüştür. Ekonominin birinci önceliğinin güven olduğunu biliyoruz. Hükûmetin eline geçen her fırsatta vatandaşı yanılttığı, dövizi kontrol edemediği, cari açığı artırdığı, Merkez Bankasının kaynaklarını tükettiği bir ortamda vatandaştan para tasarrufu beklemek mantıklı değildir. Tüm bu nedenlerden dolayı, vatandaş tasarruf mevduatına öncelik vermemektedir. Ekonomik ve siyasi olarak istikrarlı ülkelerde tasarruf mevduatının daha da yüksek olduğunu görüyoruz. 2019 yılı Dünya Bankası verilerine göre, tasarruflarının gayrisafi yurt içi hasılalarına oranları şöyle: Türkiye'de yüzde 26, Bulgaristan'da yüzde 26, Almanya'da yüzde 29, Yunanistan'da yüzde 10, Çin'de ise yüzde 44'tür. Eğer ülkemizde ekonomik istikrar sağlanırsa Türk lirası tasarrufları, döviz ve gayrimenkul yerine birinci derecede önemli olacak ve vatandaşın tercihi olacaktır.
Komisyon tutanaklarında, 1991 yılından sonra kurulmuş, sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte 80 adet tasarruf finansman şirketinden söz ediliyor. Bu firmaların şimdiye kadar 100 binlerin katsayısı şeklinde ev otomobil sattıklarından bahsediliyor. Sektörün yıllık büyüklüğünün 25 milyar Türk lirasına ulaştığı dikkate alınırsa bu yasanın önemli bir eksiği var. Günümüzdeki iş kapasitesine göre 100 milyon Türk lirası sermaye belirlenmiş, eğer kapasitesi 2'ye, 3'e katlanırsa ne olacak? Sayın Komisyon Başkanı bu gerekliliğin farkında olduklarını, yönetmelikle düzenleyeceklerini belirttiler. Bu şekilde bir düzenlemeyle alt norm, üst normun kendine verdiği hukuki sınırların dışına çıkmış olmaz mı? Bu kadar büyük çaplı, kontrolsüz bir ticaretin 1980'de olduğu gibi ciddi bir sorun yaratmaması Hükûmetin ve milletimizin şansıdır. Toplumda büyük bir talep patlaması olduğuna göre, daha ciddi, daha düşük maliyetli mesken üretme çalışmaları yapılmalıdır. Devlet bir şekilde buraya müdahil olmalıdır, gerekirse ufak bir rekabet bile yaratmalıdır. Devlet tarafından uygun, kontrollü finansman modelleri geliştirilip firmaların bilgisine sunulmalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)