GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) No.lu Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:56
Tarih:09.03.2021

MHP GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlenmelerin belirlenmesi konulu Meclis araştırması komisyonu kurulması hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında çok zor bir yılı geride bıraktık, pandemi hâlâ ana gündemimiz. Bu süreç, bizlere hayatı sorgulama, dolayısıyla farkındalıkları artırma noktasında katkı sağladı diye düşünüyorum; dünya telaşı sürüp giderken sahip olduklarımızı unutmuştuk, hatırlattı; sevdiklerimize gönlümüzce sarılabilmenin, sokakta rahatça yürüyebilmenin, korkmadan nefes alabilmenin, paylaşabilmenin, koklayabilmenin, tadabilmenin kıymetini hatırlattı. Bizden aldıklarının acısıyla birlikte bize kattıklarıyla unutulmayacak bir yıl oldu. Ne yazık ki böyle bir sürecin ardından birbirimizin kıymetini daha çok bilmemiz gerekirken, daha iki gün önce tanık olduğumuz caniliklerle tekrar irkildik. Bu vahşetlerin "insanlık" kavramı içerisinde asla yeri olamaz. Şundan eminim ki: Bu salondaki hiçbir milletvekili, kadın veya erkek, özellikle bu yüce kürsüde, asla "şiddet" ile "kadın" kelimelerini yan yana kullanmak istemez. İsterdim ki Kadınlar Günü vesilesiyle, bugün, maruz kalınan şiddet yerine kadınlarımızın başarılarından daha çok söz edelim, uluslararası arenada farklı alanlarda nasıl daha iyiyi başarabileceğimizi konuşalım, kadının daima hayatın olumlu gelişmelerinde nasıl başrol aldığını gururla anlatalım. 8 Martın, kadınların maruz kaldığı şiddetin karanlığında çevrelendikleri bir gün değil, başarılarının yankılandığı bir dünyada aydınlattıkları insanlığın hatırlandığı bir gün olmasını sağlayalım. Böylesi bir toplumsal yaşamı şekillendirmek, tarihin yüce milletimize verdiği sorumluluktur. Bu sorumluluk, ekonomik, idari ve siyasi düzenlemelerin ötesinde, kadını yaşamın her alanında var etmektir. Fakat acıdır ki teknolojik gelişmelerin, yaşamsal kolaylıkların bunca fazlalaştığı dünyamızda, kendini arayan insanların sayısındaki büyük artışı kendini kaybeden insanlıkta da aynı oranda görmek, şahit olmak durumunda kalıyoruz. Bir gün mutlaka kendi zehrinde çürümeye mahkûm olacak kötülük, kadınlarımızı asla anmak istemeyeceğimiz olaylarla karşı karşıya bırakıp bu durumu yaşamsal rutinimizin bir parçası hâline getirmek için olağan ötesi bir gayret gösteriyor. Böylesi bir rutini asla kabul etmeyecek olmakla birlikte, binlerce yıllık tarihsel geleneğimizin, kadim gelenekler doğrultusunda şekillenen sosyal yaşantımızın, tarihe denk yaşlarda biriken maneviyatımızın hiçbir safhasında kadına şiddetin yerinin olmadığının idrakindeyiz.

Siyasal sorumluluk alanımız hasebiyle, Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde, insani sorumluluk alanımız hasebiyle, dünyanın herhangi bir noktasında hayatını sürdüren her kadının yaşam hakkının dokunulmazlığının kutsiyetine inanıyor; yaşamını huzur ve güven içerisinde, psikolojik sağlığı dâhil, vücut bütünlüğünü korumak için tedbirler düşünmeye ihtiyaç duymadan özgürce sürdürebilmeleri için çaba göstermeyi kendimize vazife biliyoruz. Bu vazifeyi, doğrudan mukaddesimiz olan öz kültürümüz ve mensubu olduğumuz Türk milliyetçiliği hareketinin özünden alıyoruz. Kadim öğretilerden ve kültürel tecrübelerimizden biliyoruz ki Türk töresinde kadın-erkek ayrımı yoktur. Kültürümüzün her evresinde kadın ve erkek, insan temelli bir bakış açısıyla toplumun asli unsuru olmuştur. Birleştirici ve bütünleştirici bir dilin hâkim olduğu bu topraklarda da toplumsal hiçbir konuda ayrımcılığa yer olmadığı gibi, kadın-erkek bağlamında da bir ayrım söz konusu olmamıştır. Dünyadaki pek çok dillerdeki kelimeler bile eril-dişil olarak ayrılırken, Türk dilinde böyle bir ayrım söz konusu değildir. Unutmayalım, dil düşüncenin ürünüdür.

Böylesine derin bir kültürün içinde yaşayıp kadını erkekten ayıran, daha da acısı, kadını erkeğe ait bir metaymış gibi gören sığlığın vicdanlarda açtığı yara sanırım aşikârdır. Günümüzde şiddet olaylarının temelinde yatan sebeplerden biri de, sözüm ona sahip olduğunu düşündüğü kadının üstünde artık tahakküm kuramayacağının farkına varan hastalıklı bir düşüncenin varlığıdır. Bu hasta düşünceyi ortadan kaldırmak, kadının hak ettiği değeri ve ona gösterilmesi gereken saygıyı sağlamakla mümkündür; bu, her şeyden önce insan olma vasfının bir gerekliliğidir.

İffet ve namus gibi insana ait hasletlerin yalnızca kadına özgüymüş gibi bilinçli bir şekilde algı oluşturulması, toplum içinde kadınlara yönelik cinsiyetçi bir bakış açısının da oluşmasına sebebiyet vermektedir. Makbul ve makul olan bütün ahlaki kavramlar cinsiyet ayırt etmeksizin herkes için geçerlidir. Özellikle namus kavramını yalnızca kadın cinsiyeti üzerinden değerlendirmek ve bu anlamda kadını tanımlama derdine düşmek, onları manevi olarak yaralamaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Kadını tanımlamayalım, tanıyalım. Hayatı müşterek gören, müşterek yaşayan, yardımlaşma ve dayanışmanın iliklerimize kadar işlediği bir kültür dairesinden birer fert olarak kadın da erkek de aynı zamanda birer şahsiyettir ve şahsiyet olarak da kalmalıdır.

Kendi kültürümüzden, öz değerlerimizden uzaklaştıkça kadınlara olan bakış açımız da maalesef değişmiştir. Kadın özelinde tarihimizle, kültürümüzle çelişen her düşünce, her şeyden önce huzur kavramını aleni şekilde tehdit etmektedir. Toplumun huzuru kadın ve erkeğin birlikte yürümesine bağlıdır, kadını yalnızlaştıran bir düşünce ikliminde beşeriyetin yeşermesi mümkün değildir. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz ancak biliyoruz ki her zorluğun üstesinden gelecek irade bizde mevcuttur, bu iradenin adı ise birliktir. Bizler bir olduğumuz müddetçe, beraber yaşamanın hazzına vardıkça, geleceğimize ipotek koymak isteyenler de emellerine asla ulaşamayacaktır. Bir olmanın, toplumsal bütünlüğü ve huzuru sağlamanın yolu ise kadını kalkındırmakla mümkündür.

Kadınlarımızın hayata karşı korkulu, isteksiz, mutsuz gözlerle bakışını değiştirmek, o bakışlara umut ve mutluluk aşılamak hepimizin sorumluluğudur, çünkü Türk kadının bakışında ne varsa Türk milletinin ileri tarihinde gergefine işlenecek nakışta da o olacaktır. Müreffeh Türkiye'nin anahtarı Türk kadınıdır. Bu müebbet inancımızdır. Biliyor ve inanıyoruz ki mutlu kadın huzurlu Türkiye'dir, güçlü kadın güçlü Türkiye'dir ve Türkiye'nin kadınları Türkiye'nin yarınlarıdır.

Sözlerime son verirken geçen hafta toprağa verdiğimiz 11 şehidimizi rahmetle anıyor, şehitlerimizin anneleri ve eşleri başta olmak üzere yüce Türk milletine bir kez daha başsağlığı diliyorum.

Şiddet sonucunda hayatını kaybeden bütün kadınlarımızı rahmetle anıyorum.

Türk kadınının ruh ikliminin beslendiği manevi pınarların yozlaşmanın, çürümenin ve insanı günden güne kıymetsizleştiren hastalıklı fikirlerin panzehri olacağına inancımla kadınlarımıza dünyaya mutlu gözlerle bakacakları yarınlar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)