GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) No.lu Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:56
Tarih:09.03.2021

HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, dün, İstanbul'dan Diyarbakır'a, Van'dan Ankara'ya, İzmir'den Aydın'a, Batman'dan Muğla'ya Türkiye'nin dört bir yanında bütün zorluklara, bütün engellemelere, bütün baskılara rağmen sokakları mora boyayan, kadın rengine boyayan bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.

Yine, kadın mücadelesi yürüttükleri için 8 Marta katıldıkları için, 25 Kasımı örgütledikleri için, erkek egemen siyasete karşı en önde mücadele ettikleri için cezaevlerinde rehin tutulan Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Ayşe Gökkan, Leyla Güven, Şevin Alaca, Ayla Akat Ata ve bütün kadın yoldaşlarımızı buradan sevgi, saygıyla selamlıyor, 8 Martlarını kutluyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Yine, "Eşit işe eş değer ücret." demek için günlerdir fabrika önlerinde oturan, mücadele eden emekçi kadınların, doğasını savunan kadınların da 8 Martını buradan bir kez daha kutlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ben de kadına yönelik her türlü şiddetin araştırılması ve bunun önlenmesi için kurulacak komisyon hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Evet, biz, aslında uzun bir süredir, bu kürsüye her çıktığımızda defalarca, Türkiye'de son süreçte kadına yönelik şiddetin, özellikle fiziksel şiddetin, cinsel şiddetin, ekonomik şiddetin ne kadar arttığını özellikle ısrarlı bir biçimde söylüyoruz. Sadece bir yıl içerisinde, HDP olarak toplam 422 defa soru önergesi verdik, cevapsız kaldı; toplam 102 araştırma önergesi verdik; sadece 27'nci Dönemde 21 önergeyi Genel Kurula indirip ısrarlı bir biçimde kadına yönelik her türlü şiddetin araştırılması, mekanizmaların işletilmesi için bir komisyon kurulmasını ısrarla ifade ettik. Yine, 2 defa bu kürsülerden gelip bir genel görüşme talebiyle bir komisyon kurulmasını ifade ettik ama maalesef, her defasında AKP-MHP oylarıyla bütün taleplerimiz reddedildi.

Bugün, bu komisyonun kurulmuş olması, kuruluyor olması gerçekten bizim açımızdan çok önemli ama "Yeterli mi?" derseniz; hayır. Şimdi, hem komisyonun nasıl işlemesi gerektiği üzerine görüşlerimizi ifade edeceğim hem daha fazla neler yapılması gerektiği üzerine görüşlerimizi ifade edeceğim. Çünkü biz şunu çok net biliyoruz: Evet, bugün bu komisyonun kurulmuş olması, gerçekten kadınların verdiği büyük mücadelelerin sonucudur. Bizim, burada, Mecliste verdiğimiz mücadele, kadınların alanlardan, meydanlardan ısrarlı bir biçimde ses yükseltmesinin sonucunda kurulan bir komisyondur. Ama yeterli mi? Değil, arkadaşlar. Şimdi, sadece bir komisyon kurularak, bütün bu ihlaller, kadınların bu cinsiyet eşitsizliği nedeniyle yaşadıkları her türlü şiddet, saldırı yönelimi bir komisyona havale edilip bütün toplumun dinleyebileceği bu Mecliste kapalı kapılar ardında ve yine kadın kurumlarının katılmayacağı bir komisyonla bu mesele çözülmüyor çünkü örneklerini yaşadık.

Şimdi, bu komisyonlar nasıl çalışmalı ve neler yapmamalı üzerinden görüşlerimizi sunalım arkadaşlar çünkü gerçekten bir savaş tablosuyla karşı karşıyayız, artık kadınlar isyanda. Dün Türkiye'nin dört bir yanında çıkan kadınların tümü "İsyandayız." diyorlardı "Artık bardak taştı, artık dayanamıyoruz, nefes alamıyoruz ve bu, bize karşı yürütülen bir savaş, bir kırım." diyorlardı. 2020 yılı içerisinde en az 300 kadın -basına yansıyan çünkü, maalesef, Bakanlık verileri açıklamıyor, maalesef, bütün sorduğumuz sorular cevapsız bırakılıyor- erkek şiddeti nedeniyle, erkekler tarafından katledilmiş; 171 kadın -bunların da büyük bir çoğunluğunun cinayet olduğunu biliyoruz- yine erkekler tarafından katledilmiş. Bu yıl, bakın ocak ayı içerisinde en az 23 kadın katledilmiş, yine 14 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş, bunların da cinayet olduğunu biliyoruz. Şubatta en az 29 kadın yaşamını yitirmiş, 10 şüpheli ölüm.

Şimdi, mesele, sayısal bir mesele değil. 1 kadın bile bu ülkede erkekler tarafından politik bir yönelim sonucunda katlediliyorsa, bu, Meclisin problemidir, bununla ilgili Meclis acil olarak toplanmalı. Ama dediğim gibi, artık veriler bir savaş tablosunu, bir kırımı gösteriyor. Biz, her defasında bu Meclis kürsüsüne geldiğimizde "Kadına yönelik şiddet politiktir." diyoruz ve neden "politiktir" dediğimizi bir kez daha açıklayalım arkadaşlar. Çünkü erkekler, erkek egemenliğinin oluşturulduğu, bunun kendine sağladığı güçle kadınları kadın oldukları için öldürüyorlar. Bu, sanki alelade, başka bir yönelimmiş gibi tariflenemez. Erkek ölümleriyle karşılaştırılacak bir mesele değil çünkü bu, aslında iktidarın yürüttüğü cinsiyetçi, kadın düşmanı politikaların bir sonucu olarak karşımızda duruyor; tam da bu erkek egemenliğinin sonucunda kadınlar öldürülüyor. Kadınlar kendi tercihlerini yaptıkları için, kadınlar kendi yaşamlarında kendi kararlarını verdikleri için, yaşamın her alanında olmak istedikleri için, dayatılan makul ve makbul kadın olma kimliğini reddettikleri için öldürülüyorlar. Kadınlar bir erkekte şiddeti kabul etmedikleri için, biat etmedikleri için katlediliyorlar. İşte bu nedenle kadına yönelik şiddet politiktir ve alınacak bütün tedbirler de aslında politik bir perspektifle alınmalıdır.

Dediğim gibi, şimdi, bu Komisyon ne yapmamalı arkadaşlar? Biz burada daha önce de komisyonlar kurduk. Bakın, KEFEK (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu) yine büyük mücadelelerle, kadınların dışarıda, bizim burada verdiğimiz mücadeleyle kuruldu. Aslında "Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu" olacaktı ama iktidar yine oraya bir "fırsat" sıkıştırıp "Kadın Erkek Fırsat Eşitliği" hâline getirdi. Bu Komisyon bu süreç içerisinde maalesef ya toplanmadı ya da toplantılarının sonucunda aslında düzenli bir biçimde çalışmalar yürütmedi. Bir komisyon var evet ama bu fırsat eşitliğini yürütmek için değil.

Bakın, size bir tane örnek vereceğim: Bu Komisyonun bünyesinde "Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu" diye bir komisyon kuruldu ama Komisyon sonra neye döndü AKP'nin müdahalesi sonucunda? Boşanmanın önlenmesi komisyonuna döndü. Yine, aslında kadınların yaşadıkları şiddeti çözmek için kurulan bir komisyondu, kadınlara reva görülen bu yaşamla ilgili bir komisyondu ama bu Komisyonun kendisinden ne çıktı? Nafaka hakkının tartışılması çıktı, "Nafaka nasıl kaldırılır?" Bu Komisyondan geçenlerde, ısrarla infaz yasasına sıkıştırmak istedikleri, çocukların istismarını meşrulaştıran düzenleme çıktı, bu Komisyonun kendisinden çıktı. Bu Komisyon çalışmasını yaptı. Toplumda boşanma oranlarının ciddi olmamasına ve temel sorunlardan biri olmamasına rağmen üç ay boyunca, tüm mesele buymuş gibi, bu Komisyon çalıştırıldı ve dediğim gibi, kadınların en tarihsel kazanımları hedeflendi bu Komisyonun kendisinde.

Şimdi, bir komisyon daha kuruldu arkadaşlar; yine burada, 27'nci Dönem. Büyük bir mücadeleyle, bizim de özellikle verdiğimiz önergelerle yine burada bir komisyon kuruldu; KEFEK'in altında İstanbul Sözleşmesi'nin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi Konulu Alt Komisyon kuruldu. Bu Alt Komisyon 14 Kasım 2018'de kuruldu, son toplantısını 12 Şubat 2020'de gerçekleştirdi. Bir yıldan fazla oldu bu komisyonun raporu henüz açıklanmadı, henüz açıklanmış bir rapor yok ama iktidar meydan meydan gezip, kanal kanal gezip, kürsü kürsü gezip bu komisyon nasıl uygulanır üzerinden bir çalışma yürütmesi gerekirken İstanbul Sözleşmesi nasıl hedef alınır, İstanbul Sözleşmesi'nden nasıl çekiliriz tartışmasını yürüttü. Tam da corona döneminde, pandemi döneminde yani bir kriz döneminde yani kadınların eve hapsedildiği dönemde yani kadınların evde kalmak zorunda kaldığı dönemde yani kadınların en tehlikeli olduğu alanlarda yani kadınların en fazla yoksullaştığı dönemde yani krizin yükseldiğinde kadınların en fazla şiddetle yüz yüze kaldığı dönemde iktidar ne yaptı? İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açtı, 6284'ü tartışmaya açtı, bütün mekanizmalar askıya alındı.

Şimdi, bu komisyonlar nasıl olmalı sorusunun cevabı şu: Bir, gerçekten bu komisyonlar geçici bir komisyon olarak çalışmamalı çünkü bir dönem sadece işte, kadınların tepkilerini dindirmek, bugün bütün kadınların üzerinde yükselen sesleri bastırmak, oluşan bu toplumsal infiali dindirmek için komisyona havale ettik, bir komisyon kurduk ve çözdük üzerinden bir mesele değil bu. Çoklu olarak bu meselenin ele alınıp çözülmesi gerekiyor. Bakın, toplum olarak gerçekten artık tariflenemez bir durumla karşı karşıyayız. 92 yaşında bir kadın tecavüze uğradı bu ülkede ve katledildi. Bakın, bu artık tarifi olmayan bir süreç; bir kadın defalarca başvurmasına rağmen kendisiyle ilgili güvenlik tedbiri verilmedi ve kadın çocuğunun önünde katledildi. Kadınlar her gün bu şiddetle yüz yüzeler ve geçici, üç aylık, dört aylık bir komisyonla -dediğim gibi- geçici bir çözüm olur, işte, kadınların bu yükselen sesini bir dönem rafa kaldırmak için olur. Dediğim gibi, olumlu, yetmez çünkü politik olarak tümden, baştan sona düzenlememiz gereken bir yaklaşımla kadına yönelik şiddeti en aza indirgeyebiliriz.

Bugün 8 Martı konuşmak üzere toplandık ama sabahtandır yine erkekleri konuşuyoruz. Bir erkeği konuşuyoruz; bir erkek ve yaşadığı mağduriyetler. Her gün kadınlar ölüyor ama bir erkeğin dört ay yattığı cezayı biz her gün konuşuyoruz. "Mağduriyet egemenliği" bunun adı da artık. Mağduriyetin bir egemenliği sizde. Ya, kadınlar artık isyan noktasında, dayanamıyorlar ama e, Cumhurbaşkanı dönemin birinde dört ay ceza yatmış! Ya, bu kadar çığırından çıkmış bir haldeyken bile Meclis hâlâ meselenin ciddiyetine yakışır bir tavır sergilemiyor. Daha meselenin ciddiyetine yakışır bir tavırla bu meseleye yaklaşmamız ve çözüm bulmamız lazım. Bir, gerçekten bu cinsiyetçilikten, kadın düşmanı siyasetinden iktidarın vazgeçmesi lazım. Bu televizyon programlarında her gün erkekleri kışkırtmaktan vazgeçmeli, erkekliği kışkırtmaktan vazgeçmeli. Her gün "Nasıl makul ve makbul kadın yaratırız?" siyasetini üretmekten vazgeçmeli. Her gün kadın mücadelesi yürütenleri hedef almaktan vazgeçmeli. Kadın kazanımlarını diline dolayıp kendi siyasetini, kendi iktidarını korumaktan vazgeçmeli. Kadınları, kadın mücadelesini her gün hedef almaktan vazgeçmeli. Cezaevlerini kadın mücadelesi yürütenlerle doldurdu bu iktidar. 8 Martı kutladığı için kadınlar cezaevinde, kadın mücadelesi yürüttükleri için, 25 Kasıma katıldıkları için. İktidar yargı üzerinde kurduğu bu tahakkümden, yargıyı araçsallaştırarak kadınlara karşı sopa olarak kullanmaktan vazgeçmeli. Alanların, sokakların, meydanların kadınlara ait olduğunu bilmeli ve buna göre davranmalı. Kolluğu kadınlara saldırı aracı değil, kadınları koruma aracı hâline getirmeli. Bakın, ne oldu Kadıköy'de? Kadınlar çıktı, bütün renkleriyle çıktılar ama orada kolluk, kadınlar için almadığı korumayı kadınlara saldırmak için kullandı. Aynı gün içerisinde bir kadın katledildi. Defalarca, 9 kez başvuru yapmıştı o kadın. "Beni koruyun." diye 9 kez başvuruyu yapan kadının yanında kolluk yoktu ama "Kadıköy'de renkli bayraklar var." diye saldırı vardı. Orada kadınlar ne dedi: "Kimseyi arkamızda bırakmayacağız." İstanbul Sözleşmesi'ni LGBT'liler üzerinden bir hedef hâline getirmekten vazgeçin. Biz esasında sizin hassasiyetinizle ilgili olmadığını da çok iyi biliyoruz. Bizler başörtülü kadınlar için de mücadele ettik, hep beraber mücadele ettik, onlarla omuz omuza mücadele ettik; kürsümüzdeki arkadaşlarımızın hepsi, bizim sıralardakiler. Ama bunu, özellikle LGBT'lileri -onlara saldırarak- muhafazakâr kesimi konsolide etme aracı olarak kullanmaktan vazgeçin ve herkesin bu ülkede eşit yurttaş gibi hakları olduğunu kabul ederek başlayın meselelere.

Değerli arkadaşlar, meselenin esaslı çözümü bu Meclisin kadın temsiliyetinin artmasıdır. Biz HDP olarak, HDP'liler olarak bunun mücadelesini vererek yüzde 41'e getirdik ve emin olun, bugün Mecliste kadın temsiliyetinin artmasının esaslı nedenlerinden biri HDP'dir çünkü HDP bir örnek teşkil edip bu sıralara geldi. Şu anda bütün alanlarda kadın temsiliyetinin eşit olması için mücadele ediyoruz. Eğer kadınların siyasette kendi iradeleriyle, kadın bakış açılarıyla varlığını sağlayabilirsek meselenin çözümünü gerçekleştirebiliriz ama iktidar, kadınları kadın temsiliyetinde her gün hedef alarak bir taraftan, kadına yönelik şiddeti, bu cinsiyetçi yaklaşımları çözemez. 108 sayfalık eş başkanlığı kriminalize eden iddianameleri hazırlatarak kadına yönelik şiddeti, cinsiyetçiliği, bu problemleri çözemez. Kars Belediye Eş Başkanımız Şevin Alaca 108 sayfalık iddianamesinde eş başkanlığı üzerinden yargılanıyor. İşte meselenin çözümü politik olarak baştan ayağa yeni bir düzenleme, yeni bir perspektif, yeni bir bakış açısı ama bu iktidarın bakış açısıyla değil. Bu bizi sürekli ayrıştıran bu iktidarın bakış açısıyla çözülecek bir problem değil arkadaşlar çünkü bakın, az önce Grup Başkan Vekillerimiz buradan bir kez daha ifade etti; yürüttüğünüz mekanizmalarınız bile ayrımcı mekanizmalar, ayrımcı. KADES uygulaması var. KADES uygulaması, bu ülkedeki milyonlarca kadının şikâyetini yok sayıyor, dilini yok sayıyor. Kürtçe yok, 6 dil var ama bu ülkenin en fazla konuşulan ikinci dili yok. Kürt kadınları tam da bu nedenle bu mekanizmalara ana dilinde ulaşamadıkları için katledildiler. Ağrı örneği en yakın örnekti. Gidip başvuru yaptı, karakolda ana dilinde hizmet alamadığı için evine geri gönderildi, sonraki gün şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi kadın. Çünkü ana dilinde hizmet alamadı. Karakollarda ana dilinde hizmet alamıyor, adliyelerde ana dilinde hizmet alamıyor ve en nihayetinde, bir uygulamaya bile ana dilinde hizmeti ekleyemedik. Böyle bir ayrımcı uygulamayla kadına yönelik şiddet, ayrımcılık çözülmez. Öncelikle ikna olmak lazım, ikna. İkna mı bu sıralar kadınlarla erkeklerin eşit olduğuna? En tepenizdekiler diyor ki: "Fıtraten eşit değil kadınlar." Hâlâ bu kürsülerden "Kadınlarımız, kadınlarımız, kadınlarımız..." diyor. Biz kimsenin kadınları değiliz, biz bireyiz ve birey olarak var olmaya çalışıyoruz. Birey olarak mücadele ediyoruz, birey olarak toplumsal dönüşümü sağlamaya çalışıyoruz. Kimsenin kadınları değiliz. Kimsenin bacıları olarak anılmak istemiyoruz. Kimsenin eşleri, kız kardeşleri olarak anılmak istemiyoruz. Nasıl ki erkekler erkek olarak anılıyorsa biz de kadın olarak anılmak istiyoruz. Bu noktadayken daha bu noktayı bile aşamamışken bu sorunun bir komisyonla çözülebileceğini düşünmek gerçekten hayal maalesef.

Değerli arkadaşlar, sözlerimi toparlayacağım, iki dakikam kaldı ama yetmez çünkü biz daha önce de söylemiştik, bu Meclisin özel bir gündemle toplanması ve kadınların konuşması lazım. Kadınların ortak komisyonu kurması, bu komisyonun eşit sayıda, demokratik yöntemlerle kurulması, bu komisyonun kadınlara, kadın kurumlarına ve onların görüş ve desteklerine açık olması gerekiyor yani sadece vekiller olarak değil... Kadınlar gelsin, kadın mücadelesi yürütenler, feminist kadınlar gelsin, Kürt kadın hareketinin temsilcileri gelsin, kadın kurumlarının temsilcileri gelsin; gelsin, burada "Nasıl çözeriz?" diye onlar bize fikir versin. KEFEK böyle kurulmuştu ama KEFEK'e birkaç defa kadınlar geldi; bir defa geldiklerinde de "E, çok konuşmak istiyorsanız vekil olup gelin." dendi kadınlara, kadınların, kadın kurumlarının görüşleri alınmadı.

Eğer bu meselenin çözümünü istiyorsak her alanda kadına yönelik bu ayrımcılığı nasıl ortadan kaldırabileceğimizi politik olarak ortaya koyalım. "Kadınlar tepkili, kadınlar sokağa çıktı, 92 yaşında bir kadın tecavüze uğradı, katledildi, bir infial var, bu infiali dindirelim. 8 Marta çıkalım 'Kadınlar, bacılarımız, annelerimiz, güller...' deyip bu meselenin üstünü örtelim, kapatalım." yaklaşımıyla bu mesele çözülmez. Dediğim gibi, bütün Meclisin, tek tek arkadaşların bu meselenin ciddiyetini de görerek ele alması ve buna göre bir çözüm üretmesi lazım. Biz bu komisyonun içerisinde olacağız, bu mekanizmayı da işletmeye çalışacağız ama yeterli olmadığını, Meclisin daha ciddi bir tavırla bu meseleye yaklaşması gerektiğini buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Buradaki kadın arkadaşların, bütün kadın milletvekillerinin ve ekranları başında bizi izleyen bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum. İnanıyoruz ve kendimize de güveniyoruz ki daha yaşanabilir, cinayetlerimizi konuşmayacağımız, şiddeti konuşmayacağımız, kadınların toplumda gerçekten ne kadar var olduğunu konuşacağımız bir 8 Martta bir araya geleceğiz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)