GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Güvenlik İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:59
Tarih:16.03.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; Filistin'le yapılan güvenlik anlaşmasının itiraz edeni ve şerh koyanı değiliz, destekliyoruz. Anlaşmanın mahiyeti itibarıyla milletimizin, devletimizin üstüne yüklemiş olduğu sorumluluğu, hem kıymetli buluyoruz hem de bu sorumluluğun benzerlerini her platformda desteklediğimizi ifade ediyoruz.

Uluslararası anlaşmaların çerçeve metni içerisinde insanca yaşanabilir bir dünya idealinin, bölgesel çatışmaların azaldığı, gelir gider adaletsizliklerinin engellendiği, kaçakçılığın, suç organizasyonlarının, terörün beraberinde getirdiği komplikasyonlardan yaşadığımız bölgeyi insanca yaşama iddialarımızla buluşturabilme sorumluluklarımızı bu anlaşma metinlerinin içerisinde mutlaka bir çerçeveye oturtuyoruz, okuyoruz; metinlerin içerisindeki temenniler, uluslararası toplantılarda dile getirdiğimiz tenkitler, teklifler, bütün bunlar aslında bizim nasıl bir dünya hayaline, nasıl bir dünya iddiasına bağlı olduğumuzun alametidir.

Şimdi, Filistin mevzusu olunca uluslararası toplantılarda dile getirmiş olduğumuz, efendim, kaçakçılık, terör devleti olmak, insan hakları ihlallerinde bulunmak, kaçakçılığın beraberinde getirdiği, terörün beraberinde getirdiği, uyuşturucu organizasyonunun beraberinde getirdiği pek çok problemle mücadele etme kararlılığını uluslararası toplantılarda, uluslararası kuruluşların sorumluluklarını hatırlatarak mevzu etmek içeride de yapmak zorunda olduğumuz bir iştir.

Efendim, Filistin'i mevzu ediyoruz. Filistin konusunda, Filistin devletiyle yapılan güvenlik anlaşması konusunda bir itirazımız yok ama bu vesileyle uluslararasılaşan, uluslararası bir mahiyet kazanan Doğu Türkistan meselesine dikkat çekmiş olayım. Filistin'de yaşananlara, Filistin'de yaşanan insanlık dramına sessiz kalmamayı sorumluluk bilen Hükûmetimize Doğu Türkistan'da yaşananlara da sessiz kalmamasını hatırlatayım. Uluslararası bir mahiyet arz ediyor diyorum. Uygur Kongresi'nin emek edenleri partimizi ziyaret ettiler, onları dinledik. Uluslararası toplantılarda dikkat çekmeye çalıştığımız uğradığımız jenosidin, soykırımın, maruz kaldığımız insan hakları ihlallerinin insanlık tarafından duyulması için elimizden geleni Avrupa'nın ilgili bütün devletleri düzeyinde, uluslararası organizasyonların insanlıkça sesi duyulabilecek bütün toplantılarında ses vermeye gayret ediyoruz. Şikâyet konusu olan şey şudur: "Türk devletinden niçin ses gelmiyor?" diye bize birtakım tenkitlerde bulunuyorlar. Biliyorsunuz 2 devlet soykırımı tanıdı, 39 ülke insan hakları ihlalleriyle ilgili kınama kararı aldı. Biz, bu mevzuda Doğu Türkistan'ın haklı çığlığını, haklı ama garip çığlığını desteklemeyi, milletimize, tarihe, insanlığa borç bildiğimiz için tekraren hatırlatmış olalım.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, Filistin'in İsrail karşısındaki sessizliğine, sahipsizliğine atıf yaptığı toplantılarda elinde İsrail'in azgınlığına mehaz olacak haritaları Birleşmiş Milletler toplantısında çok vurguyla gösterdi. Ben haritaları getirmedim buraya. Doğu Türkistan haritası getirmek isterdim. "Doğu Türkistan kimin yurdudur, Doğu Türkistan'ın rengi ne renktir?" diye Sayın Cumhurbaşkanına ya da AK

PARTİ'deki arkadaşlarımıza hatırlatmak isterdim. Yani, orası Çin toprağı mıdır? Orası Çin devletine mi aittir? Eğer, orası Çin devletine aitse orasının adı niçin Doğu Türkistan'dır, orada niçin Kaşgar vardır, niçin Kâşgarlı Mahmud bizim kendi öz benliğimizden bizim Türk milletinin istiklaline, istikbaline her endişe duyduğumuzda gönül pınarlarımızın beslendiği alandır? Niçin Yusuf Has Hacib bizdendir o zaman, yani onları niçin "Çinli" diye anmıyoruz o zaman? Dolayısıyla Filistin'e sahip çıkarken gösterilmiş Kudüs topraklarının, Gazze topraklarının Filistin'e dair hassasiyetlerimize ifade ederken İsrail'in o topraklardaki işgalciliğini hatırlattığımız toplantılarda gösterdiğimiz haritaları keşke Doğu Türkistan'la ilgili de gösterebilsek; yahut "Dünya 5'ten büyüktür." diye haykırdığımız toplantılarda, ben Amerika'yla bu kadar ciddi angajmanımız olmasına rağmen, NATO'dan dolayı angajmanımız olmasına rağmen, uluslararası yükümlülüklerimizden dolayı, karşılıklı stratejik müttefik olmamıza rağmen, zaman zaman yüksek "volume"lerde "Siz kimsiniz?" haykırışlarımıza, zaman zaman İngiltere'yi, zaman zaman Fransa'yı, zaman zaman Rusya'yı katıyor olmamıza rağmen niçin Çin'e karşı sessiz kaldığımızı anlamakta güçlük çekiyorum. Çin'i de duyurmak Türk devletinin başındaki herkesin boynuna borçtur. Efendim, Birleşmiş Milletleri bazen muaheze ediyoruz, bazen yargılıyoruz, diyoruz ki "birleşememiş milletler" "Birleşmiş Milletler" adı altında birleşememiş bir milletler topluluğu, bir araya gelememiş. Tayyip Bey bunu biraz daha tonluyor, diyor ki: "Bu dünya sizin, 5 kişinin azgınlığına teslim edilemeyecek kadar mühim bir yerdir." O da kıymetli bir hatırlatma ama Çin niçin ıskalanıyor, hâlâ anlamış değiliz. Çin'le öyle çok "volume"lü, çok hacimli, çok ciddi bir ticari ilişkimiz de yok; Avrupa'yla var, oraya karşı da çok yüksek seslerle itiraz edebiliyoruz. Ruslarla stratejik olarak zaman zaman beraber olmak zorunda kalıyoruz. Bize ödettikleri onca bedele rağmen sesimizi çok yükseltebiliyoruz, evlatlarımızı vuruyorlar mesela bazen sessiz kalıyoruz ama uçak düşürdüğümüz zaman sesimiz çok gür çıkabiliyor. Efendim, Almanya'ya, Fransa'ya, zaman zaman İngiltere'ye çok ciddi itirazlarda bulunabiliyoruz; Trump'a zaman zaman hakaretamiz sözler söyleyebiliyoruz. Bunları "Niçin Çin mevzu olunca söyleyemiyoruz?"u anlamaya çalışıyorum. Hangi beklenti Türk devletinin başında bulunan ve orada soykırıma tabi tutulan kardeşlerimizin yaşadıklarına sessiz kalmanızı gerekçelendiriyor? Bunu bilmiyorum ama bu bir utanç olarak göğsümüze yapışır, bir utanç olarak bizimle beraber gelir bu sessizlik. Bu sessizlik Türk milletinin, Türk devletinin hiçbir zaman içine düşmeyeceği bir zillettir. O yüzden bu konuda kamuoyunun dikkatini bir kere daha çekmeyi, bu mevzudaki ısrarlı hatırlatmalarımızı itirazımız olmayan bu anlaşmanın peşine bir kere daha size hatırlatmayı vazife biliyoruz.

Bir diğer husus, efendim, 12 Martı andı Sayın İlgezdi, İstiklal Marşı'mızın seneidevriyesi, efendim, İstiklal Marşı'mızın kabulünün seneidevriyesi; 18 Mart geldi, Çanakkale'nin seneidevriyesi. Bütün bunlar da İstiklal Marşı'mızın hatırlattığı bu topraklarda yaşama irademizin, bir arada bulunma irademizin tecessüm etmiş hâlidir diye Çanakkale'ye atıf yaptığımız şeyler, beraberliğimize atıf yaptığımız. "Uluslararası anlaşmalar" diyorsunuz, hukuka atıf yapıyoruz; Birleşmiş Milletler toplantılarında konuşuyoruz, BM'nin sorumluluklarına atıf yapıyoruz. Keyfîliğe karşı çıkıyorsunuz uluslararası toplantılarda, çok haklı, çok meşru bir çıkıştır bu, "Niçin siz dünyayı babanızın çiftliği gibi yönetiyorsunuz?" diye, çok soylu, haklı bir itirazdır bu. Dünyayı 5 kişinin babasının çiftliği gibi yönetmesine karşı çıkanların, dünyanın böyle yönetilmesine itirazı olanların kendi memleketlerinde de buna kabîl bir insicamı, itirazı ahenkli hâle getirecek bir istişare zeminini, bir hukuk sadakatini, hukuk saygısını ihtiva eden bir devlet yönetme maharetiyle görünmeleri lazımdır. Beraberliğimize atıf yapmış Mehmet Akif, beraberliğimizle ilgili demiş ki: "Bir milletin içine tefrika girmemesi lazımdır." Tefrika girmeyecek şekilde yönetmek lazımdır memleketi.

Efendim, hukuk vurgusu yapılır, "Devletin dini adalettir." denir; uluslararası toplantıların hatırlattığı çerçeve odur. Uluslararası toplantılardaki hukuk vurgusunu kendi namusumuz bileceğiz, kendi ülkemizi de hukukla, adaletle yöneteceğiz.

Liyakat vurgusu yapıyoruz her mevzuda, kendi ülkemizi de liyakatle yöneteceğiz. "Liyakat" dediğimiz şey kendi yakınlarımızdan bize en yakın olanların en sadık olanlarını istihdam etme işi değildir. Bu kürsülerde çok kere konuşuldu -benim sadece bir dakikam kaldı- bu hususta da her uluslararası metnin, her kürsü konuşmasının, her siyasi konuşmanın içerisinde dilimize pelesenk olan bu liyakat hatırlatmasına nasıl bakmamız gerektiğini bir kere daha kayda geçirmiş olayım. Liyakat, devlet yönetimi eline geçen arkadaşlarımızın kendi siyasi görüşlerine en yakın olan adamlardan en layık olduğunu düşündükleri insanları istihdam etmeleri değildir arkadaşlar. Liyakat, bir müessese ve kurum olarak 9-10 yaşında kabiliyetlerini keşfettiğiniz çocuklarınıza birinci sınıf eğitim vermek, onlara verdiğiniz birinci sınıf eğitimle onları millet hizmetiyle buluşturmaktır; vali olacak çocuğu 9 yaşında seçmek, bir mühendisi 10 yaşında fark edebilmek, bir doktoru 8'li, 9'lu yaşlarda keşfedebilmek demektir; sonra onlara birinci sınıf eğitim vermek, sonra o birinci sınıf eğitim almış çocukları memleketin, milletin, insanlığın hizmetine sunmak demektir. Bizde liyakat parti iktidarında, partimizin iktidarında en yakınlarımızdan en layık olanları istihdam etme organizasyonu zannedildiği için, buradaki patinaj, devlet yönetiminde kalitesiz, devlet yönetiminde muhtevayı aşındıran bir berbat sorumlulukla bizi karşı karşıya bırakıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bir dakika istirham ediyorum Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun toparlayın, buyurun.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - O yüzden, anlaşmaların, efendim özel günlerin, İstiklal Marşı'nın, Çanakkale'nin, cumhuriyetin, kuruluşun, dirilişin -aklınıza ne geliyorsa- medeniyetimizin, tasavvufun, sohbetin -ne diyorsanız- hepsinin çerçevesi içerisinde aslında herkesin ortaklaşa anıp ortaklaşa etrafında toplanacağı şey şudur: İnsanca yaşayacağımız bir dünya idealinin mihengi adalettir. Bu mihengi adaletle bekleyecek olan iradenin, sözüne sadık adamlar, sözüne sadık adamların yönettiği devletler, vermiş ve imzalamış oldukları metinlerin arkasında duran devlet iradeleriyle, insanca yaşama idealini besleyen hükûmetlerle ayakta kalacağımızı unutmamamız lazım. Dolayısıyla, iyi yapılan her şeyin arkasında duracağız, kötü yapılanlarla ilgili, eksik yapılanlarla ilgili hatırlatma hakkımızı kullanacağız. Bizim boynumuza borç güzel konuşmak değil, güzel yapmak. Bizim boynumuza borç sadece dostlarımızın adaletinden emin olduğu insanlar değil, siyasi hasımlarımızın bile adaletinden emin olacağı bir ülke kurabilmek yani bizim adil insanlar olduğumuza... Bizim siyasi hasımlarımızın bile "Asla zulmetmezler." diyebileceği, kefalet edebileceği bir adaleti müesseseleştirmemiz lazım. Onun da yolu koyduğumuz kuralların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Bir dakika istirham edebilir miyim Başkanım.

BAŞKAN - Vermedik kimseye.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Kimse yok. Bir dakika...

BAŞKAN - Kimseye vermedik.

YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Vermediniz mi, peki Başkanım.

Genel Kurulumuza hürmetlerimle. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)