GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kendi Sınırları Dahilinde ve Ötesinde Tarifeli Hava Hizmetlerine İlişkin İkili Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:59
Tarih:16.03.2021

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.

Evet, insan hakları eylem planları yine havalarda uçuşuyor, daha önceki reform paketleri gibi, daha önce adalete yönelik iyileştirme paketleri gibi ya da ekonomide reform paketleri gibi. Biz aslında bu paketlerin bir kandırmacadan, aldatmacadan ibaret olduğunu çok yakından gözlemliyoruz ve biliyoruz. Ama yine de sormak gerekiyor: İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında kadınlar var mı, cezaevleri var mı, bu konuda gerçekten ne yapmaya çalışıyorsunuz? Aslında İnsan Hakları Eylem Planı derken şunun itirafını da yapmış oldu iktidar: "Bu ülkede insan hakları yok, demokrasi yok." Zira açıkladıkları paket aslında çok eskilerin temel insan haklarını ifade eden olgulardan ibaretti. Zaten bu ülkede bunlar yoksa insan haklarının da olmadığının açık ikrarıydı. Bunların içerisinde bir tanesi de cezaevleriyle ilgili mesele. "Cezaevlerinde, ceza infaz kurumlarında insan hakları izleme komisyonu kuracağız." deniyor. İyi, güzel, hoş ama bu komisyonlarınız ne yapacak? Mesela "Bu, cezaevlerinde yaşanan sorunlara gerçekten çözüm üretecek mi, bu konuda bir politikanız olacak mı?" diye buradan sormak gerekiyor.

Mesela cezaevlerinde ne oluyor? Çıplak arama... Burada çokça tartışıldı, çokça konuşuldu; hep olmadığı, reddedildiği söylendi ama çıplak arama cezaevlerinin bir gerçeği. Üstelik de çıplak aramaya direnenlere karşı kameraların görmediği kör nokta denilen yerlere götürülerek mahpuslar işkenceyle karşı karşıya bırakılıyor ve hâlen bu uygulama çok ciddi bir biçimde sürüyor.

Yine, telefon görüşme hakları keyfî kararlarla, keyfî disiplin uygulamalarıyla engelleniyor. Yine, koğuşları, kaldıkları odaları basılıyor ve bu baskınlar aslında bir baskı yöntemi, işkence yöntemi olarak uygulanıyor. Savunma evrakları dahi olmak üzere, mektuplarına -aslında cezaevinin kontrolünden geçip öyle verilen, öyle teslim edilen mektuplara- el konuluyor. Gazeteler içeri alınmıyor, beğenmedikleri kitapları içeri almıyorlar, yasak kararı olmamasına rağmen Evrensel, Yeni Yaşam gibi gazeteler ve burada daha sayamadığımız birçok gazete cezaevlerine alınmıyor. Yine keyfî bir durum sürüyor.

Pandemi döneminde asla ve asla hijyen koşullarına uyulmuyor. Aramalar, hijyen koşullarına uyulmaksızın, maskeleri olmaksınız, mesafe olmaksızın keyfî, aslında bir bulaştırma kastıyla yapılan aramalara dönüşmüş durumda. Disiplin cezaları yine keyfî bir uygulamaya dönüşmüş durumda. Gardiyanlar, görevliler geliyorlar bir tutanak tutuyorlar işte "Mahpus bize karşı hakaret etti, şuna uymadı, buna uymadı." diye. Tanıkları kimler? Diğer gardiyanlar. Tabii, diğer gardiyanlar olunca da sizin tanığınız yok, kameraların olduğu noktalar değil ve böylece disiplin cezalarını vermenin hukuksuz koşullarını açmış oluyorlar.

Şiddet yaygınlaşmış durumda, özellikle sevklerde, çıplak aramalarda, insan hakları uygulamalarına karşı itiraz durumunda cezaevleri şiddetle karşı karşıya. Sohbet, "atölyeye" diye çıkma, spor hakları zaten neredeyse yoktu, bugün de pandemi gerekçesiyle bunların hiçbiri uygulanmıyor. Aynı zamanda 800 çocuk, cezaevlerinde annesiyle birlikte bu ağır koşullarda yaşamaya mahkûm ediliyor. Birkaç örnek vermek gerekirse, Gebze Kadın Cezaevinde corona vakası nedeniyle 200 mahpus aileleriyle uzun süredir görüştürülmüyor ve şu cümleler kullanılıyor: "Nasıl olsa öleceksiniz."

Şimdi, Covid aşısı öncelikleri belirlendi, peki neden bu öncelikler arasında cezaevleri yok? Oysaki cezaevleri tam da hızlı yaygınlaşmanın, hızlıca bulaşabilmenin mümkün olduğu yerlerde öncelik sırasına alınması gerekiyordu ama siz, zira, zaten bu insanları hayata döndürmek ya da yaşatmak değil, derdiniz cezaevlerinde de aynı düşman siyaseti üretmek olduğu için buralara yönelik bir öncelik aşı uygulamasında bulunmadınız. Afyon 1 No.lu F Tipi Cezaevinde akciğer kanseri hastası olan 65 yaşındaki Hayrettin Yılmaz, infazına bir yılın altında kalmasına rağmen, yani denetimli serbestlikle çıkacak olmasına rağmen tahliye edilmedi, hasta olması bile aslında tek başına tahliye edilmesi için bir gerekçeydi ama tahliye edilmedi ve cezaevinde yaşamını yitirdi. Tek tutuklu muydu? Hayır. Şu ana kadar onlarca hasta mahpus cezaevinde tahliye edilmediği için, tedavi edilmediği için hayatını kaybetti.

Tekirdağ 2 No.lu Cezaevinde meslektaşlarım da olan Süleyman Gökten ve Özgür Yılmaz'ın 3 görüşçü hakları hâlen kullandırılmıyor, keyfî kararlarla yasaklanıyor. Yine, Sincan Cezaevinde eski MYK üyelerimizin de aralarında olduğu arkadaşlarımızın 3 görüşçü hakkından yararlanması keyfî kararlarla engelleniyor. Van Yüksek Güvenlikli Cezaevinde Emin Aladağ'ın tedavisi yapılmıyor. 1993'te kollukta gördüğü işkence sonrası kolu, bacağı sakat kaldı, proteze ihtiyacı var ama bu sağlanmadığı için kendi başına hayatını sürdürememekle karşı karşıya.

Şakran Cezaevinde 74 yaşındaki Fatma Güler'in tahliyesi yapılmıyor, denetimli serbestlik süresi gelmiş durumda ama yine bu keyfî disiplin kararları nedeniyle cezaevinden tahliyesi gerçekleşemiyor. Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevinde Semira Erbağa'nın tedavisi yapılmıyor. Doktorun söylediği şu: "Her an kalp krizi geçirebilirsin, ölebilirsin." Ama buna rağmen hâlen cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

Bakırköy Kadın Cezaevinde mahpuslara şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Ailelerin getirdiği eşyalar yeni etiketli olacak, yeni satın alınmış olacak." Ya, biz şunu biliyoruz: Cezaevlerinde hep yoksullar vardır, zenginler zaten bir yolunu bulur, o cezalardan sıyrılır. Ama siz yoksullara diyorsunuz ki pandemiyi gerekçe gösterip: "Yeni kıyafet satın alıp getireceksiniz." Bu da diğer bir hak ihlali.

Boğaziçi protestolarında tutuk olan Şilan Delipalta yirmi yedi gündür tecritte, havalandırmaya dahi çıkarılmıyor.

Tarsus Cezaevinde yine çok ciddi sorunlar yaşanıyor.

Elâzığ Kadın Cezaevinde koşullu salıverme süreleri uygulanmıyor. Telefon görüşme haklarında kısıtlamaya gidiliyor. Şöyle yapılıyor: Aileyle telefon görüşmesini kullanmaya başladığınızda hat kime aitse sadece onunla konuşmasına izin veriliyor, onun dışındaki aile bireyleriyle konuşulduğu zaman hemen telefon kesiliyor, arkasından da disiplin cezaları uygulanıyor. Bakın, aile bireyleriyle konuşulması disiplin cezası alınmasına yol açıyor.

Yine, Sincan Cezaevinde insan onuruna aykırı olan ayakta sayıma itiraz ettiği için hücre cezası aldı SGDF'li 3 mahpus. Bandırma 1 No.lu T Tipinde 68 hasta mahpusun hastaneye sevki sağlanmıyor. Ne diyorlar biliyor musunuz? "Açlık grevi yapanlara hastane yok. Açlık grevini bırak, ondan sonra sizi hastaneye götürürüz." deniyor.

27 Kasımdan beri, işte, tam da bu hak ihlallerine, bu gasba, bu yaşanan tecride, İmralı Cezaevinde başlayıp bütün cezaevlerine yayılan bu tecride karşı mahpuslar açlık grevinde. Sesini duyuyor musunuz? Elbette ki hayır. Hiçbir kesimin sesini duymadığınız gibi, hiçbir ezilenin çığlığını duymadığınız gibi cezaevlerinde süren açlık grevlerine de sesinizi, gözünüzü, kulağınızı kapatmaya çalışıyorsunuz ama onlar seslerini duyurmaya devam edecekler.

İhlalleriniz sadece cezaevleriyle sınırlı mı? Hayır, kadınlara yönelik ihlalleriniz de İnsan Hakları Eylem Planı'nda başka türlü açıklamalar yapsanız da devam ediyor. SES üyesi hemşire arkadaşlarımız, 8 Mart günü -herhâlde bunu özel olarak yapıyorsunuz- görevlerinden alındı. Gerekçe neydi? Hayatını kaybeden sağlık çalışanlarına ilişkin saygı duruşuna davet etmiş olmalarıydı, bu nedenle arkadaşlarımızı 8 Mart günü görevlerinden uzaklaştırdınız.

Yine, diğer bir kadınlara yönelik saldırı dalganızın parçası da şu: Feminist gece yürüyüşünde 18 kadını gözaltına aldınız, Cumhurbaşkanına hakaretten yargıladınız, üstelik de suç olmayan, gözaltı bile gerektirmeyen, bırakın herhangi bir yargılamayı, yapılması mümkün olmayan bir meseleden dolayı imza karşılığı, adli kontrolle serbest bıraktınız.

Yine, Melek İpek, yeni duruşması yapıldı. Melek İpek'in fotoğraflarını hepiniz görmüşsünüzdür, yüzündeki işkence izlerini hepiniz gördünüz ama buna rağmen Melek, meşru müdafaa koşulları olmasına rağmen, mahkemece, savcılıkça bu kabul edilmedi, iddianamede öldürme suçundan dava açıldı ve Melek'in tutukluluğunun devamı kararı verildi. Şimdi, burada, "erkek yargı" dediğimizde, "erkek adalet" dediğimizde bu örnek tam da buna uygun bir karar olmadı mı? Bir erkek öldürmüş olsaydı kadını, emin olun, erkeklik indirimleriyle, erkeklik cezasızlıklarıyla ödüllendirilecekti ama Melek İpek hâlen tutuklu yargılanıyor.

Diğer bir hak ihlaliniz Boğaziçi öğrencilerine yönelikti. Boğaziçi öğrencilerini, kayyum rektöre, Melih Bulu'ya itiraz ettikleri için, demokratik haklarını kullandıkları için, eylem yaptıkları için gözaltına aldınız. Hem de nasıl aldırdınız? Evlerinin kapılarını kırarak, bütün mahalleyi abluka altına alarak gözaltı yaptırdınız. Kırk altı gündür, Doğu ve Selo okullarında olması gerekirken, kampüslerinde olması gerekirken cezaevinde tutuluyor. Ve yarın, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin duruşmaları olacak, ilk duruşmaları yapılacak ve tüm direnenler, tüm "Kayyuma hayır." diyenler, bu ülkenin kayyum mezarlığına çevrilmesine "Hayır." diyenlerin hepsi bu duruşmada olacak. Boğaziçi öğrencilerinin talepleri kabul edilsin, kayyumlar bütün üniversitelerden geri çekilsin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Ne kayyumu ya, seçilmiş rektöre niye "kayyum" diyorsunuz? Ayıptır be!

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Tüm üniversitelerde ve aslında tüm Türkiye'de atanan kayyumlar geri çekilsin, üniversitelerin demokratik, özerk yerler olması sağlansın ve Boğaziçi öğrencilerine de derhâl beraat kararı verilsin diyoruz.

Diğer bir hak ihlaliniz: Şenyaşar ailesi. Şenyaşar ailesi "AKP'ye oy vermeyeceğiz." dedikleri için katledildiler. Emine Şenyaşar'ın 2 oğlu ve eşi öldürüldü, yetmedi, öldürenleri tabii ki tutuklamadınız. Kimi tutukladınız? Emine Şenyaşar'ın diğer oğlunu. Ve şimdi, Emine Şenyaşar adalet arayışını adliyenin önünde sürdürmek zorunda kaldı. Ona ne yaptınız? Emine Şenyaşar'ı gözaltına aldırdınız. Zira sizin adalet sağlamak gibi bir derdiniz yoktu, adalet arayanların da sesini kesmek gibi bir derdiniz vardı, o nedenle de gözaltına alıp arkasından da adli kontrol kararlarıyla bıraktınız.

İşte, tüm saydığımız bu hak ihlalleriniz aslında sizin nasıl bir ülke istediğinizi, nasıl bir ülke özleminde olduğunuzu çok açık gösteriyor ama biz buna izin vermeyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Demokrasiyi de, adaleti de, özgürlüğü de biz getireceğiz.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)