| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ve Bosna-Hersek Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Anlaşmanın Protokol ve Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 59 |
| Tarih: | 16.03.2021 |
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bahsi geçen anlaşmayla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim bir muhalefet şerhimiz vardı, önce bununla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. Tabii, biz CHP olarak, Türkiye'nin Bosna-Hersek'le ticaretinin gelişmesini, bu dost ve kardeş ülke ile Türkiye'nin ekonomik bağlarının güçlenmesini savunuyoruz, buna taraftarız, buna karşı bir konumda bulunmuyoruz ancak anlaşma metnindeki iki konuyla ilgili bir muhalefet şerhi kaleme aldık. En başta, ithal edilecek et ürünlerine ilişkin kotanın ne kadar olacağının anlaşma metninde net olarak belirtilmemesini vurguladık ve yine, bunun yanında, anlaşmanın eklerine ilişkin değişikliklerin Cumhurbaşkanınca doğrudan onaylanarak yapılmasına kapı aralayan yaklaşımı da şüpheyle ele alıyoruz. Çünkü biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, heyet olarak, kurul olarak karar verme geleneğinden Türkiye'nin uzaklaşmasını, bu son değişiklikle Cumhurbaşkanının bu türden konularda yetkili olmasını doğru bulmuyoruz. O yüzden -az önce ifade ettiğim gibi- Bosna Hersek'le Türkiye'nin ekonomik ilişkilerinin, ticari ilişkilerinin gelişmesine taraftarız, o bakımdan anlaşmanın özüyle ilgili bir itirazımız yok ancak bu muhalefet şerhinde dile getirdiğimiz hususlardaki itirazlarımızı kayda geçiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu konuları açıkladıktan sonra uluslararası sözleşmeler üzerine yaptığımız tartışmalar, bir yandan da Türkiye'nin güncel uluslararası ilişkiler konularını, sorunlarını ele almak için bize bir fırsat sunuyor. Malumunuz bu sıralar Doğu Akdeniz'deki gelişmeler ve Türkiye ile Mısır ilişkileri çok tartışılıyor ve bu konular üzerine bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Öncelikle şu gözlemle başlayacağım: Bu konularda iktidarın bir politika değişikliğinin arifesinde olduğu izlenimini kamuoyuna veren bazı açıklamaları oldu, Sayın Dışişleri Bakanının, Sayın Millî Savunma Bakanının arka arkaya açıklamaları oldu. Sayın Çavuşoğlu şöyle söyledi: "İlişkilerimizin seyrine göre biz de Mısır'la deniz yetki alanlarını müzakere ederek bir anlaşma imzalayabiliriz." Sayın Millî Savunma Bakanı Akar ise "Mısır'la da anlaşma, sözleşme, mutabakat muhtırası gibi çalışmaların önümüzdeki dönemde olabileceğini değerlendiriyoruz." dedi; bir adım daha ileriye gitti Sayın Çavuşoğlu, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada "Mısır'la hem istihbarat düzeyinde hem de Dışişleri Bakanlıkları düzeyinde temaslarımız var, diplomatik düzeyde temaslarımız var." dedi ancak değerli arkadaşlar, Mısır tarafından yapılan açıklamalar Türkiye'de yapılan açıklamalarla bir çelişki içerisinde, bunu Meclisin dikkatine sunmak istiyorum. En başta, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri'nin bir beyanatı basına yansıdı. Bu beyanatta Türkiye'yle ilişkilerin normalleşmesinin Türkiye'nin politikasında gerçek bir değişime bağlı olduğunu söyledi ve arkasından "Türk dış politikasında bölgenin istikrara kavuşturulması yönünde Mısır'ın politikalarıyla uyuşan gerçek bir değişim görürsek bu ilişkilerin normalleşmesine bir temel oluşturabilir." dedi.
Değerli arkadaşlarım, açıklamanın başka hususları da var ama kısaca geçiyorum şunun için: Bu açıklamayla birlikte değerlendirmemiz gereken yine bir açıklama Mısır'ın resmî haber ajansı MENA'ya yansıdı. Ajansın adını açıklamadığı üst düzey Mısırlı bir yetkilinin "'Türkiye'yle diplomatik temasların yeniden başlaması' diye bir tanımlamanın yapılamayacağı" açıklamasını okuduk ve değerli arkadaşlar, son olarak 12 Mart tarihinde Mısır'ın önemli bir gazetesi El Vatan'ın Yazı İşleri Müdürü Ahmet El Hatip'in 10 maddelik "şartlar" diye sıraladığı "Kahire'nin Şartları" diye bir metinle karşı karşıya kaldık. Bu metin, gerçekten dikkatle incelendiğinde şartlardan öte bir nevi Ankara'ya dönük birtakım ültimatomları içeren bir metin olarak görülüyor ve az önce ifade ettiğim gibi, iktidar tarafından bu açıklamaların doğrudan bir karşılığını henüz görmüş değiliz, bunu not etmek istiyorum ve iktidarın yaptığı açıklamalar ile Mısır'dan gelen bu açıklamalar arasında bir çelişki bulunduğunu not etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarın Mısır politikasını uzun süredir eleştiriyoruz, siyasal diyaloğun kurulmamasını uzun süredir eleştiriyoruz ancak kamuoyuna verilen bu havanın da, şu anda verilmekte olan havanın da pek gerçek olmadığını Mısır'dan gelen açıklamalar gösteriyor. Özetle, kamuoyunun bu konuda doğru bilgilendirilmesi gerekiyor.
İki konuyu dikkatinize sunmak istiyorum. Biz uzun dönem bu yapılan işlemlerin, izlenen politikanın hatalı olduğunu söyledik, buna karşı partimize, Genel Başkanımıza birçok hakaretler yaptınız ve birçok sözlü saldırılarda bulundunuz. Bakın, bir örnek vereceğim: Sayın Erdoğan'ın bir açıklaması ve partimize dönük, Kılıçdaroğlu'na dönük Yeni Şafak gazetesindeki suçlaması: "Sisi gibi konuştu." Sabah gazetesi: "CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun skandal sözlerine tepki! 'Kılıçdaroğlu Sisi ağzıyla konuşuyor.'" Takvim gazetesi: "'Esad ve Sisi'yle barışalım, her şey bitsin.' Kılıçdaroğlu'ndan skandal çağrı!"
Değerli arkadaşlar, uzun süre, CHP'nin "Siyasal diyalog kurulmalı." görüşlerini bu az önceki ifadelerle, hakaretlerle karşıladınız ve bugün gelinen noktada, aslında Cumhuriyet Halk Partisinin ne kadar doğru bir politikayı size önermiş olduğunu kabul etmek durumundasınız. Bunun yanında şunu da hatırlatmam lazım: Bu izlenen yanlış politikalar Türkiye'ye çok önemli maliyetler yarattı, çok önemli şeyler kaybetti Türkiye.
Hatırlatmak istiyorum: Sizin izlemiş olduğunuz bu yanlış politika Türkiye'yi haklı olduğu Doğu Akdeniz konusunda yalnız bıraktı ve siz Türkiye'yi bu yanlış politikalarla meşgul ederken diğer ülkeler önemli mesafeler aldılar.
Hatırlatmak istiyorum: Yunanistan, büyük güçlerin de desteğini arkasına alarak Avrupa'nın Orta Doğu'ya ve Afrika'ya açılan kapısı oldu. Yunanistan ekonomi, ticaret, enerji gibi alanlarda güçlü bağlar kurdu ve Mısır-Yunanistan ekseni bu alanda Orta Doğu ve Afrika'ya yönelik olarak ortaya çıktı; sadece siyasette değil, deniz yollarında, elektrik ağlarında, boru hatlarında bir koridor oluştu. Mısır-Yunanistan ekseninde Orta Doğu ve Afrika'yla bir Avrupa ticaret hattı kurulmuş oldu.
Bunun yanında, yine Türkiye'ye yönelik bir maliyeti hatırlatmak gerekli: Önemli bir teknolojik gelişmeyi ıskaladınız; boru hatları yerine, bölgemizde, sıvılaştırılmış doğal gazın, LNG üretiminin ve ticaretinin kolaylaşması, gelişmesi özellikle İsrail ile Mısır arasında bu alanda ciddi bir iş birliğinin ortaya çıkmakta olduğunu bize gösteriyor. Bu yolla bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının Türkiye'yi devre dışı bırakarak Batı pazarlarına ulaştırılması artık karşımızda, Mısır'ın Dimyat ve Idku tesisleri bu bakımdan LNG konusunda öne çıkıyor. Yani, arkadaşlar, bölgedeki enerji oyununda Türkiye devre dışı kalıyor.
Ve son olarak şunu da hatırlatmam lazım: Türkiye ile Yunanistan arasındaki meseleler Türk-Yunan meselesi olmaktan çıktı, izlemiş olduğunuz bu Türkiye'yi yalnızlaştıran politika sebebiyle bu meseleler birer uluslararası mesele oldu ve -bunları çok konuştuk- Türkiye'nin karşısında "Doğu Akdeniz Forumu" diye bir girişim kuruldu; Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, İtalya ve Ürdün. Bunun yanında, yakın zamanda Dostluk Forumu "Philia Forum" adıyla bir toplantı yapıldı; Yunanistan, Mısır, Fransa, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Güney Kıbrıs Rum kesimi bu forumda bir araya geldiler. Biz uzun süre sizlere bunları anlattık. Tabii ki biz ordumuzla gurur duyuyoruz, Silahlı Kuvvetlerle gurur duyuyoruz ancak uluslararası politikada askerî imkânlar son karttır değerli arkadaşlar. "Diplomasinin imkânlarını kullanmak gerekir." dedik, birçok defa söyledik, bu kürsülerde söyledik ancak bunları görmezden geldiniz. Askerî güç yerine diplomasiyi kullanma yaklaşımının içinde bulunmadınız, bunu söyleyenlere hakaretler yağdırdınız. İzlediğiniz politikaların sonucunda, geçtiğimiz yaz Türkiye Mısır'la da Yunanistan'la da savaşın eşiğine geldi. Bugün başka bir noktaya gelmiş görünüyorsunuz ancak Türkiye'nin bu yalnızlaşması karşısında ve ekonomisinin kırılgan durumu karşısında yaptığınız çağrılar karşılık bulmuyor.
Son olarak bir konuyu da gündeme getireceğim. Dün Sayın Cumhurbaşkanının bir yazısı çıktı Bloomberg internet sitesinde. Bu yazı gerçekten dehşet verici.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
YUNUS EMRE (Devamla) - Türkiye açısından üzüntü verici bir manzara çünkü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatıyla Sayın Erdoğan Batı'yı Suriye'ye daha fazla müdahale etmeye davet etti; bu müdahalenin Türkiye yoluyla olmasını, bunun Batı için en az maliyetli seçenek olduğunu gündeme getirdi. Gerçekten çok üzüntü verici bir yazı. Türkiye için çok ayıplı bir durum olduğunu ben not etmek istiyorum. Trump'ın ulusal onurumuzu zedeleyen mektubundan daha kötü bir metin ne olabilir diye düşünüyordum, gerçekten böyle bir metinle karşı karşıyayız ve ne yazık ki o metnin altında da Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanının imzası var.
Değerli arkadaşlar, Biden'dan telefon gelmediği için, anlaşılan, bir süredir, telefon gelsin diye bu çağrıları yapmaktasınız. "Telefon gelmedi, bari mesaj atayım da bir mesaj göndereyim de belki telefon gelir." gayreti içindesiniz. Bunlar, Türkiye için çok üzüntü verici, çok ayıplı manzaralardır. Ancak emin olunuz, Türkiye ilk seçimlerde bu durumu ortadan kaldıracaktır.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)