GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:68
Tarih:06.04.2021

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) - Sayın başkan, değerli milletvekilleri; Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu Teklifi üzerine söz aldım, saygılarımı sunarım.

Kamu görevlilerinin, kamu hizmetlerini yerine getirirken Anayasa'ya ve kanunlara bağlı kalmak ve devletin menfaatlerini korumak gibi yükümlülükleri vardır. Aynı zamanda, millî birlik ve bütünlüğü bozacak, Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini tehlikeye düşürecek hiçbir faaliyette bulanamayacakları gibi, herhangi bir kişi veya grubun yararına davranışta da bulunamazlar. Görevlerini yaparken siyasi ve ideolojik amaçlı davranamazlar. Hizmet içinde ve dışında, resmî sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını göstermek zorundadırlar. Bu sebeplerle, kamu görevine girecek kişinin görevin gerektirdiği genel ve özel niteliklere sahip olup olmadığının tespit edilmesi için araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulabilir.

Çok yakın tarihlerde anayasal düzene karşı terör örgütlerince işlenen suçların kamu görevlileri tarafından kamu imkânları kullanılarak yapıldığı açıkça görülmüştür. Onun için, güvenlik araştırması önemli olabilir, hukuki boşlukların doldurulması için yeni düzenleme yapmak zaruret hâline de gelebilir. Ne var ki son yıllarda devlet yönetiminde öyle olumsuz gelişmeler oldu ki bu teklife de temkinli yaklaşma mecburiyeti hasıl olmuştur. Araştırmanın kimler tarafından yapılacağı, elde edilen bilgilerin ne şekilde kullanılacağı konusunda şüpheler vardır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Türkiye Cumhuriyeti'ne verdiği zararlar, açtığı gedikler, kurucu felsefeye karşı davranışlar öylesine fazladır ki şimdi yapılmak istenilen de inandırıcı olmaktan uzaktır.

"Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda." diye şarkı söyleyerek devlete sızan FETÖ terör örgütüne karşı mücadelede siyasi ayak hâlâ araştırılamıyorsa şüphelerimiz haklılık kazanmaktadır. Siyasi ayak bulunamasa da rejim değişip partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra, onların boşalttığı alana sadece tek adama bağlılığı ispatlanmış yandaş cahillerin veya çeşitli cemaat mensuplarının doldurulmuş olması Türk milletinin geleceğini tehlikeye düşürmektedir.

Değerli milletvekilleri, iki yılda Merkez Bankası Başkanlığına dördüncü atama yapılmıştır ama 128 milyar doların akıbeti açıklanamamıştır. Türkiye İstatistik Kurumunda defalarca başkan değişikliği yapılmıştır. Son değişiklikten sonra açıklanan verilerde nihayet işsizliğin azaldığı görülmüştür. Bu açıklamaya kargalar bile gülse de iktidarın aldırdığı yok, tıpkı FETÖ'nün devlete sızdığını zamanında söyleyenlere aldırmadıkları gibi. Devletin valileri Kurtuluş Savaşı'na karşı olan vatan hainleri için anma toplantıları düzenlerken bu kanun teklifine göre kim kimi araştıracak ve soruşturacaktır?

Sizlere, devlet geleneğimizde mührün gücünü gösteren Selçuklu ve Osmanlı'nın parlak dönemlerinde devlet memurlarının nasıl seçildiğini kısaca açıklamak isterim: Günlerce süren sınav ve denemelerden geçebilmek için yarışanların arasından başarılı olanlar ihtiyaç duyulan kadrolara atanmak üzere devlet memuru olurlardı. Bu sınavı yapanlara "meymenet heyeti" denilirdi. Bu heyette vezir, asker, kadı, hekim gibi üst düzey yetkililer yer alırdı. Dolayısıyla, bu heyetten başarıyla geçemeyenlere de "meymenetsiz" denilirdi. Bu "meymenetsiz" sözü günümüze kadar gelen bir deyim oldu ama meymenetsizler devlet kadrolarında yükselerek baş tacı edildi.

Değerli milletvekilleri, devleti on dokuz yıldır yönetenler, soruları çalarak devletin önemli yerlerine sızanlara nasıl göz yumduysalar sonrasında da vasıfsız, yetersiz, liyakatsiz kadroları işbaşına getirerek devlet çarkını işlemez hâle getirmiş bulunuyorlar. Kendileri bunu göremezler, biat eden yandaşlar bu gerçeği dile getiremezler ama biz bu çöküşü görmezlikten gelemeyiz, acı da olsa gerçek durumu söyleriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir kez daha ifade etmek isterim ki devlet milletin emanetidir. Devlet makamlarında görev yapanlar, ister seçilmiş ister atanmış olsunlar emanete ihanet etmemelidir. Bu anlayış Türk töresinde de İslam inancında da böyledir. Çağları aşıp gelen devlet anlayışımızda, bir buyruk gibi, emanet, adalet ve liyakat esas olmuştur. Bu buyruk sarsıldığı zaman devlet sistemi de sarsılmış ve çökmüştür.

Biz devlet yönetiminde apaçık bir şekilde bozulma ve çözülme görüyoruz. Milletin enerjisi bitmek, umutları tükenmek üzeredir. Amacımız kimseyi üzmek değildir; Türkiye Cumhuriyeti devletini güçlü, Türk milletini hür ve mutlu kılarak ilelebet yaşatmak tek arzumuzdur.

Sözlerimizin dikkate alınarak yanlışlardan dönülmesini bekler, saygılar sunarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)