| Konu: | Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 14.04.2021 |
CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşülen torba kanun teklifinin birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, zorlu bir pandemi sürecinden geçmekteyiz. Tüm dünyanın yaşadığı bu süreci bizler maalesef çok ağır geçiriyoruz. Peki, neden? Çünkü karşımızda kafası çok karışık ve yönetim zafiyetleri olan bir iktidar var. Vaka sayısında Avrupa'da en üst sıralara yükselmişiz, her gün insanlarımız ölüyor, vatandaş devletten bir hamle ve bir yönetim bekliyor çünkü sosyal devletin gereği budur, zor durumdaki vatandaşına destek olur, sağlık gibi insanların temel haklarını "ama"sız ve "fakat"sız yerine getirir değerli arkadaşlar.
Şimdi, bakın, dün Cumhurbaşkanı açıklama yaparak ne dedi? Yine, bir şeylerin değiştirilmiş olmak için değiştirildiğini gördük aslında söylediklerinde. Neymiş? Saat 21.00'de değil de 19.00'da başlayacakmış yasaklar. Şehirler arası kısıtlamalar... Bu konudaki açıklamalar bile kafaları karıştırdı.
Şimdi, bu ülkenin öğretmenleri bile aşılanmamışken, hâlâ aşı bekleyen 65 yaş üstü vatandaşları varken 150 bin doz aşıyı Libya'ya gönderdiniz. Değerli arkadaşlar, ben şunu sormak istiyorum sizlere: Sayın Erdoğan kimin aşısıyla kimlere hava atıyor?
Bakın, birçok ülkede hayat normale döndü, birçok devlet vatandaşına verdiği desteklerle bu süreci hafifletti. Bizde ise bütün sorumluluk, lebalep kongreleri yapan iktidara değil, ekmek parasını kazanmak için sokaklara çıkan milyonların sırtına yıkıldı.
Borç batağına düşmüşüz, 128 milyon doların hesabını veremiyorsunuz. Önceliğiniz Kanal İstanbul gibi ihanet projeleri. Dışarıda da sıkıştınız; şimdi hangi taviz diğerinden daha kötü, bunların endişesini yaşıyoruz hep birlikte. Cumhuriyet tarihimizde bu millet çok şey gördü değerli arkadaşlar ama kendi ülkesini bu kadar çok tefecilere yağmalatıp, kendi milletini soydurup ülkeyi böylesine borç batağına batıran, millî egemenliğimizi tehlike altına sokan bir iktidar görmedi.
Değerli arkadaşlar, işte bu nedenlerden dolayı görüştüğümüz bu kanun teklifi böyle bir ortamda bir nokta bile değildir. Bu teklifin hazırlanma gerekçesi bizlere kamu kurum ve kuruluşlarımızın ihtiyaçları ve son dönemdeki vatandaşlarımızdan gelen talepler olarak sunuldu ama teklifin ağırlığına baktığımızda kamudan gelen taleplerin oluşturduğunu görüyoruz bu ağırlığı.
Birinci bölüm 8 maddeden oluşuyor. Teklifin ilk 5 maddesi 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da düzenlemeler yapıyor. Bu düzenlemeler kamunun menkul ve gayrimenkul alacaklarını daha hızlı tahsil edebilmesi için vatandaşın haczedilmiş mallarının icra yoluyla satışında elektronik ortamda açık artırma yoluyla bu satışların yapılabilmesini, muhafazası tehlikeli veya korunması mümkün olmayan malların da bu yolla satışının sağlanabilmesini, alıcılardan teminat alınmasını, kendisine ihale edilen malı almaktan vazgeçenlere yönelik sorumluluğun artırılmasını ve ödemeleri gereken yıllık yüzde 5 faiz oranının da yüzde 15 tecil faizi olarak değiştirilmesini öngörüyor. Bu düzenlemelere olumsuz bakmasak da daha kapsamlı bir düzenleme yapılması gerekirdi değerli arkadaşlar.
Bakın, icra iflas dairesindeki dosya sayısı 22 milyonu aştı. Salgın döneminde gelirsiz ve işsiz kalan milyonlarca yurttaş doğrudan nakit desteğiyle desteklenmek yerine ucuz kredilerle borçlandırıldı. Şimdi bu borçlarını ödeyemeyen 22 milyon vatandaş icra yoluyla haczediliyor. Yani aslında iktidar bu sorunlara çözüm üretmek yerine "Ben alacaklarımı nasıl hızlı tahsil ederim?" hesabında.
Teklifin 6'ncı ve 7'nci maddeleri 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nda bir düzenleme yapıyor. Pandemi nedeniyle 537 bin çalışanı olan restoran ve kafelerin nisan ve mayıs aylarında kapatılması nedeniyle işsiz kalan çalışanlara bu aylar için günlük 50 TL ödeme yapılması ve hâlihazırda uygulanan günlük 47 TL nakdî ücret desteğinin de 50 TL'ye çıkarılması düzenleniyor. Yine bu aylarda restoran ve kafelerin kapatılmasına rağmen işverenleri tarafından ücretleri ödenen çalışanlar için İşsizlik Fonu'ndan asgari ücret üzerinden prim desteği veriliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Covid-19 döneminde yani 2020 yılında zengin ülkeler vatandaşlarına millî gelirlerinin yüzde 12,7'si düzeyinde gelir desteğinde bulunurken orta gelir düzeyindeki ülkelerde bu oran yüzde 3,6, yoksul ülkelerde yüzde 1,6, Türkiye'de ise yüzde 1,1 olarak kalmıştır. Yani bizde iktidar iş yeri kapatılan, işsiz kalan, kayıt dışı çalışan, geliri olmayan kesimlere yeterli desteği sunamamıştır.
Tüm itirazlarımıza rağmen, kısa çalışma ödeneğinin sonlandırılmasıyla bu ödeneğin verildiği kesimler de günlük 50, aylık 1.500 TL nakit ücret desteğine mahkûm bırakılmışlardır. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.736 TL'ye yükselmiştir değerli arkadaşlar. Açlık sınırının neredeyse yarısı kadar olan bu 1.500 TL destek bu insanların açlığa mahkûm edilmesinden başka bir şey değildir.
Salgına yönelik kısıtlamalardan en fazla lokanta, kafe ve restoranlar etkilendi, bunun hepimiz farkındayız. Bu yılın ilk iki ayında bu sektördeki 1.561 işletmenin iflas ettiğini düşünürsek bu sektöre yönelik önlemler kesinlikle yeterli değildir. Pandemiden etkilenip ayrıca kapanma aşamasında bulunan diğer sektör çalışanlarına yönelik de önlemler alınması elzemdir.
Öte yandan, İşsizlik Sigortası Fonu'nun kuruluş amacına aykırı olarak işverenlere kaynak olarak kullanılmasına da devam edilmektedir. Bakın, işsizlik sigortası fon varlığı 2019'da neymiş, şimdi ne olmuş? 2019'da 131,5 milyar TL iken 2020'de 103,2 milyar TL'ye, 2021 Şubat ayında 98 milyar 167 milyon TL'ye düşmüştür. Nakdî ücret desteği alan 2 milyon 291 bin 754 kişiye yapılan ödeme ise sadece 6 milyar 538 milyon TL civarındadır. Bu tutar bu Fon'dan işverene teşvik ve destek ödemelerinin üçte 1'ine denk gelmektedir. Amacı dışında kullanılan bu Fon, işvereni destekleme fonuna dönüşmüştür.
Yine, pandemi döneminde çalışanların en önemli mağduriyetlerinden biri de kod 29'dur. İşverenlere işten çıkarma yasağı getirilirken 4857 sayılı Kanun'da "kod 29" olarak tanımlanan "ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri" maddesiyle işten çıkarma hakkı istisnası tanınmıştır. Yani işçiyi kıdem, ihbar tazminatı ve işsizlik sigortası hakkından yoksun bırakan kod 29'la işten çıkarmak işverenlere serbest bırakılmıştır. Burada yine işveren korunmuştur değerli arkadaşlar. Devlet, işveren, işçi kesimi arasında bir denge kurmakla sorumludur. Pandemi sürecinde, 2020 yılında 177 bin işçinin kod 29 maddesi kullanılarak işten çıkarıldığını göz önünde bulundurursak devlet işsizlik ödeneğini hiçbir ayrım yapmaksızın tüm çalışanlarına vermek zorundadır. Bu, devletin yükümlülüğüdür. Çünkü her ne koşulda işten çıkarılmış olursa olsun, bir işçinin bakmakla yükümlü olduğu ailesi vardır, kod 29'la işten çıkarılan işçiler başka işlere başvurduklarında da işe girmekte çok zorlanmakta, hatta iş bulamamaktadırlar. İşte, bu işçilerin aileleri de kendileri gibi açlığa mahkûm edilmektedir. Sosyal hukuk devleti olmanın gereği budur. Bu konuda, Komisyonda görüşülmesi sırasında verdiğimiz 2 önergemiz de maalesef kabul edilmemiştir. Bu konuda kanun teklifimi de Meclise sundum, değerlendirilmesini bekliyorum.
Bölümün son maddesi, 8'inci madde, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nun 3'üncü maddesinde değişiklik yapmaktadır. Burada da gazozlar ve alkollü içecekler ile tütün ürünleri vergilendirmesi perakende aşamasında nihai tüketiciye satıldıktan sonra yapılmaktayken, yapılan değişiklikle nihai tüketiciye satış beklenmeden, daha market, tekel bayi ve restoranlar gibi satış noktalarına teslim edildikleri aşamada verginin doğduğu kabul edilecektir.
Sonuç olarak, bu teklif, içinde bulunduğumuz pandemik ve ekonomik buhranı çözmeye yönelik hiçbir düzenleme içermemektedir. Sadece günü kurtarmaya yöneliktir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)