| Konu: | Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 15.04.2021 |
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 254 sıra sayılı Kanun Teklifi'nde şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Malum, Türkiye'de personel sistemi hakikaten perişan, içinden çıkılmaz bir hâle geldi. Aynı statüde çalışan bir sürü insan var, her birinin -sadece maaş açısından değil- statü farklılıkları da veya özlük hakları farklılıkları da çok fazla olmaya başladı. Ben, şimdi, Samsun örneğinden hareketle aslında Türkiye genelinde olan bir soruna işaret etmek istiyorum, o da şu: Biliyorsunuz 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle taşeronların kimisi memur kimisi de işçi kadrosuna geçti. Şimdi, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hastanesinde de Diş Hekimliği Fakültesi ve Tıp Fakültesinde 1.300 kişi bu şekilde kadro aldı. Bunlar içerisinde işte temizlik görevlisinden, güvenlik görevlisinden tutun da her türlü teknisyenler, biyomedikaller, laborantlar, kimyagerler, hemşireler, her biri var yani bir hastanede aslında doktorun dışında hangi sağlık çalışanı varsa hepsi var, hepsi de bu statüde, KHK'yle oraya geçmiş oldular.
Şimdi, bu arkadaşların ücret sistemi neydi? Normal asgari ücretin belli oranlarda üzerinde, yüzde 100'üne kadar üzerinde, asgari ücrete endekslenmiş bir ücret sistemi vardı esas itibarıyla. Şimdi, bu arkadaşlar 2018 yılında kadroya dâhil olunca asgari ücretle bağlantıları kesildi. Ondan sonra ne yaptılar? Her altı ayda bir yüzde 4 zam aldılar yani ücretleri her altı ayda bir yüzde 4 arttı. Aslında bakarsanız 2019'daki asgari ücretteki yüzde 26'lık, 2020'deki yüzde 25'lik, 2021'deki yüzde 21,6 gibi yüksek artışlardan bu arkadaşlar kadroya geçmeleri nedeniyle faydalanamadılar. Daha sonra, 1 Kasım 2020'den itibaren de bu arkadaşların hepsi toplu sözleşmeye, mevcut toplu sözleşmelere dâhil oldular ve bu yılın başından itibaren de yeni toplu sözleşme görüşmeleri başladı. Esas bizdeki sıkıntı buradan itibaren başlıyor, o da şu: Toplu sözleşme görüşmeleri başlıyor, altmış günlük yasal sürenin, ek sürelerin, ara buluculuk sürelerinin hepsi geçmesine rağmen üniversite yönetimi ile -biraz da bu işten sorumlu Rektör Yardımcısının tutumu nedeniyle- sendika arasında bir mutabakat sağlanamıyor çünkü üniversite yönetimi bu 1.300 çalışanın, bu sağlık işçisinin bugünkü özlük haklarını daha geriye götürmek istiyor. Ya, bu kabul edilebilir bir şey değil. Elbette, bu nedenden dolayı da anlaşma sağlanamıyor. Burada diğer bir tuhaflık da şu: Bu arkadaşlar, bu KHK'yle geçenler döner sermayeden maaşlarını alıyor. Aynı üniversite yönetimi, aynı statüdeki insanlarla yine toplu sözleşme yapıyor; hastane dışında çalışan, Rektörlüğe bağlı diğer birimlerde benzer kadrolarda, benzer statüde çalışanlarla toplu sözleşme yapıyor, onlar -birazdan örneklerini vereceğim- daha fazla hakka imza atıyor ancak burası döner sermayeden diye o insanların da mevcut haklarını geriye götürmeye çalışıyor. Bunun kabul edilebilir bir şey olmadığını takdirlerinize arz ediyorum.
Şimdi, birkaç örnek verelim, örnek olsun diye söylüyorum: İkramiyeyi, hâlihazırda otuz beş gün olarak aldıkları ikramiyeyi bu toplu görüşmelerde, müzakerelerde üniversite yönetimi yirmi beş güne düşürmek istiyor ama aynı üniversite hastane dışı iş yerlerinde de elli beş güne imza atıyor. Bu kabul edilebilir bir şey mi arkadaşlar? Otuz beş günü yirmi beş güne düşürmek istiyorsun ama hastane dışında olunca da elli beş güne imza atıyorsun.
Sosyal yardımı, aylık 400 lira olan -şu anda brüt 400 lira olan- sosyal yardımı 250 liraya düşürmek istiyor. Hâlihazırda bulaşıcı hastalık risk primini tamamen ortadan kaldırmak istiyor, hele hele de pandemi döneminde. 1.300 sağlık çalışanının, Tıp Fakültesi ve Diş Hekimliği çalışanının bulaşıcı hastalık risk primini, aldıkları risk primini bu toplu sözleşmeyle tamamen ortadan kaldırmak istiyor.
Bir tuhaflık daha: Hastane dışında, bakın, hastane dışında olanlara da -yeni imza attı- 225 ila 400 lira arasında bulaşıcı hastalık risk primini veriyor. Yani hastanede çalışanınkini, bulaşıcı hastalığa maruz olanınkini ve hâlen almakta olanınkini kaldırmak isteyen ama dışarıda olanlara da daha fazlasını veren bir hastane yönetimi var. Bu, kabul edilebilir bir şey değil arkadaşlar.
Bir iki örnek daha vereyim: Mali sorumluluk tazminatı hâlihazırda 139 TL, bunu kaldırmak istiyor; mevcut olarak aldıkları gece çalışma dönemi farkı var, bunu da kaldırmak istiyor. Ne varsa ellerinde, bütün o sosyal hakları kaldırmak isteyen bir üniversite yönetimi var. Hele hele pandemide, neredeyse bütün çalışmaların, daha doğrusu çalışmaların bir kısmının gece olduğu bir dönemde bu kabul edilebilir bir şey değil.
Gelelim aile ve çocuk yardımına. Burada da eşi çalışmayan işçi ailesine mevcut sistemde 110 lira aile yardımı yapılıyor. Üniversite yönetimi bunu da 100 TL'ye düşürmeye çalışıyor. Fakat, dediğim gibi, diğer tarafta yani döner sermayede değil de aynı üniversite yönetiminin diğer tarafta attığı imza ise ilk yıl 140 lira, ikinci yıl 150 lira. Yani burada çalışanlara 110 liradan 100 liraya düşürmeye çalışıyor ama öbür tarafta 140 lira, 150 lira veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
ERHAN USTA (Devamla) - Benzer durum çocuk yardımında da var. Burada da 25 TL'de sabit tutmaya çalışıyor, ancak diğer taraftakine yani -burada işçiye vermiyor ama- öbür statüdekine, genel bütçeden parasını alana "Nasıl olsa Maliye Bakanlığı ödüyor." diyor, ona da bol kepçeden 50 lira veriyor gibi bir durum var. Arkadaşlar, bunlar kabul edilir durumlar değil.
Ben böyle bir konuyu tabii, sadece Samsun özelinde getirmiyorum, Türkiye'nin değişik illerinde -mutlaka sizlere de gelmiştir- karşılaştığımız bir sorundur. Böyle bir şey olamaz. Çalışanın hakkını vermek durumundayız, hem de alnının teri kurumadan vermek durumundayız.
Dolayısıyla, özetleyecek olursak üniversite yönetiminin işçilerin şu andaki sosyal haklarını geriye götürme hakkı yoktur. İkinci olarak da bir insanın kendisinin -genel bütçeden mi, döner sermayeden mi- çalışma usulü kendi takdirinde olan bir şey değildir. Dolayısıyla genel bütçedekine verdiği hakları döner sermayede çalışanlara vermeme gibi bir şey kabul edilemez.
Ben Sayın Rektörün makul bir insan olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla hâlâ hakemdeyken bile çözme imkânı vardır. Burada da Türkiye'nin gündemine mal ederek bu konunun çözümü için iktidar partisi grubundan da bir anlamda bir baskı talep ediyoruz.
Çalışanları mağdur etmeyelim, verdiğimiz hakları da çalışanlarımızdan geri almayalım. Hele hele bunlar sağlık çalışanı olursa şu dönemde onlara çok ihtiyacımız var diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)