| Konu: | Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 20.04.2021 |
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, 16 Haziran 2005 tarihinde çıkmış olan 5368 sayılı Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Hakkında Kanun'da yapılmış olan değişiklikler. Yaklaşık on altı yıl önce çıkmış olan bir yasa, özellikle harita kadastro mühendislerinin meslek yaşamlarıyla ilgili, daha önce kadastro memurları, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı kadastro memurları tarafından yapılmış olan pek çok yetkinin LİHKAB'lar eliyle yapılmasının yolunu açmıştı. Ancak sektörde yaşanan sorunlar, Harita Kadastro Mühendisleri Odasının özellikle de büyükşehirlerde bulunan meslek mensuplarının Parlamentoya ve milletvekillerine yoğun bir biçimde yapmış olduğu talepler sonrasında ilgili yasa teklifi önümüze geldi.
Bu yasa ne getiriyor önce ona bakmamız gerekiyor: Tescile tabi olmayan aplikasyon, yer gösterme, plan örneği işlemlerinin yapım ve kontrolü, tescile tabi cins değişikliği, arzî ittifak hakkı tesisi veya terkini, birleştirme muhdesatın terkini gibi işlemlerle ilgili sorumluluğu harita kadastro mühendislerine yükleyen bir yasa. Daha önce, Türkiye'de, 2005 yılında çıkmış olan bu yasayla birlikte 223 tane lisanslı harita bürosu kuruluyor ama tüm Türkiye'de 2.827 tane harita ve kadastro mühendisleri tarafından açılmış vergi kaydı olan, sigorta kaydı olan harita kadastro bürosu vardı.
Şimdi buradaki temel tartışma şu değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri: Aslında, LİHKAB'lar ve harita kadastro mühendisleri arasındaki temel tartışma, Türkiye'de YÖK'ün uzun zamandır yapmış olduğu yanlış eğitim politikasının temel bir sonucudur. Şimdi düşünebiliyor musunuz, ülkemizde bir tek matematik sorusu çözüp hiç fen sorusu çözmeden üniversitelerde mühendislik dalında eğitim görme şansı vardır. Şimdi, böyle olunca da çok sayıda harita mühendisi, inşaat mühendisi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin disiplinleri içindeki çok sayıda mimarlık ve mühendislik mensubu piyasada serbest çalışma ortamında görev yapmaya çalışıyor.
Kamuda mühendislerin istihdamında ciddi sıkıntı vardır. Çok sayıdaki milletvekilimize her mühendislik dalıyla ilgili kamuda istihdamın artırılması için talepler gelmesine rağmen, bu da hâlâ başarılamamıştır. Böyle olunca da çok dar sayıdaki, çok az sayıdaki iş bu geniş yelpazedeki mühendislik büroları arasında bir sorun yaratmıştır; o sorunu gidermek için de bugün bu yasayı gündemimize almış bulunuyoruz.
Yasa teklifiyle ilgili şunu görmemiz lazım değerli arkadaşlar: Türkiye'de, sadece harita kadastro mühendisleri değil, bütün üniversite mezunlarımızdan şu anda neredeyse 1 milyona yakın üniversite mezunu işsizdir. Biz bugün burada, dar olan pastada LİHKAB'ların almış olduğu pasta payını 2.800 büro arasında pay etmek için bir yasa getiriyoruz ama bu ülkedeki avukatların, mali müşavirlerin, muhasebecilerin; eğitim fakültesi mezunlarının; tıp fakültesi, eczacılık, diş hekimliği fakülteleri mezunlarının, bütün mühendislik fakültesi mezunlarının tamamının sorunu işsizliktir ve bu yasa Türkiye'deki üniversite öğrencilerinin işsizlik meselesini, üniversite mezunlarının işsizlik meselesini ortadan kaldırmamaktadır.
Yine, bu yasayla birlikte, bir konuyu gündeme getirmek gerekiyor. Nedir o? Bütün mühendislerin bağlı olduğu, özel yasayla 1954'te kurulmuş olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği üzerinde AKP iktidarı yaratmış olduğu yoğun baskıyı hem ekonomik hem siyasi hem de adli baskıyı en şiddetli biçimiyle yürütmektedir. Öyle ki bugün TMMOB Yasası'na göre, bir mühendis diplomayı aldığı zaman o mesleği icra edebilmesi için mutlaka meslek odasına kayıt olmak zorunda ve bir oda sicil numarası almak zorunda. Ama bu mühendislerin ya da mimarların yapacakları iş ve işlemlerin ilgili meslek odasının denetimine tabi olması AKP iktidarları döneminde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yayımladığı bir genelgeyle, bir yönetmelikle engellenmiş durumda. Burada TMMOB'un denetim sürecinin dışında olmasının kime ne faydası var? Türkiye bir deprem ülkesi, Türkiye bir kuraklık ülkesi, içinde bulunduğu coğrafya içinde hızlı kentleşmenin, göç dalgasının altında olduğu için sürekli olarak yeni yapılaşmanın, yeni kentlerin, yeni konut alanlarının açılmasıyla karşı karşıya olan bir ülkede acaba siz TMMOB gibi son derece geniş yelpazede, 300-400 binden fazla üyesi olan bir meslek örgütünü niçin denetim sürecinin dışına çıkarmak için her türlü işlemi yapıyorsunuz? Bunun tek bir cevabı var arkadaşlar: Çünkü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği iktidarın antidemokratik uygulamalarına ses çıkarıyor, iktidarın yasa tanımaz uygulamalarının karşısında set oluyor, ülkedeki hukuk tanımaz, adaleti ortadan kaldıran uygulamalar karşısında bir duruşu var. E, o zaman, bunu engellemek, bunları sindirmek gerekiyor.
Yasa teklifiyle ilgili şunu söyleyeyim: Üzerinde dokuz aydır çalışılan bir yasa teklifi ancak ben buradan, sizin huzurunuzda Genel Kurulda bir önerimi yapmak istiyorum. Beş yıllık harita kadastro mühendisliği yapanların sınavla elde ettikleri lisanslı harita yetkisini şimdi yasa on yıla çıkarıyor. Ben bunun da bir adaletsizlik yarattığını Komisyon görüşmelerinde ifade ettim, bu sürenin mutlak suretle daha aşağıya çekilmesinin, belli bir mutabakat sağlanabilirse ve işte, yedi yıl gibi bir zaman dilimine çekilebilirse mezun olmuş olan çok sayıdaki mühendisimizin de bu hizmeti yapma şansı olacaktır.
Değerli arkadaşlar, harita kadastro mühendisleri, aslında Türkiye'de şehirciliğin ve kentleşmenin, jeoloji mühendisleri ve jeofizik mühendisleriyle birlikte daha başlangıçta en önemli disiplini. O nedenle kamuda kadastro mühendislerinin sayısının mutlak suretle artırılması gerekiyor. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü Türkiye'nin afet riski altındaki alanları, neredeyse toplam yaşayan nüfusumuzun yüzde 80'ini oluşturuyor. Deprem fay hatları üzerinde çığ tehlikesi olan yerler var, heyelan tehlikesi olan yerler var, dere yataklarında yapılmış olan şehirlerimiz var; bütün bu şehirlerle ilgili yapılacak olan çalışmaları yapacak kurum kim? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Yapıyor mu bunları? Yok, yapmıyor. Ne yapıyor peki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı? Nerede bir rant projesi var; nerede bir yeşil alan, bir tarım alanı, bir mera alanı, yaylak alan imara açılacak, turizme açılacak; onlarla ilgili çalışma yapıyor. Nerede büyükşehir belediyelerinde hazineye ait olan, kamuya ait olan, askeriyenin boşalttığı ya da başka hazine arazileri var, bunlarla ilgili rant projeleri yapmakla uğraşıyor.
Şimdi, harita kadastro mühendisleriyle deprem riskinin azaltılması arasındaki ilişki... Bizim, bu mühendislik disipliniyle ilgili yetenek ve bilgi birikimini artırmamız ama aynı zamanda mühendislik eğitimi veren okullarla ilgili de belli kısıtlılık getirmemiz gerekiyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün Türkiye'de üniversite sınavlarında, matematik-fen dalında ilk 300 bin kişi arasına giren bir öğrenci mühendislik diploması alabilecek bir okula yerleşiyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle şey olmaz, bunun mutlak suretle aşağı çekilmesi lazım. Yani 10 tane matematik sorusu, 5 tane fen sorusu yapamadan üniversite sınavında bir öğrencinin mühendislik disiplinine girebilmesinin mutlaka YÖK tarafından yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.
Şimdi, ne yapıyor harita kadastro mühendisleri? Şimdi, bakın, 1/100.000 ölçekli çevre planları, bütün şehirlerde var olan çevre planlarında esas olan, altlıkların... Jeoloji mühendisleri ve jeofizik mühendisleri -demin söylediğim gibi- zemin açısından ama harita kadastro mühendisleri de arazinin ölçümlerini yaparak 1/100.000'lik planların hazırlanmasında etkin görev alıyorlar. Bugün Anadolu'nun pek çok şehrinde -gidin, bakın- hâlâ eski meri planlara göre uygulama yapılmaktadır. Şehrin genişleme alanları, şehrin büyüme, şehrin yeni sanayi ya da konut yerleşimine açılmasıyla ilgili alanlarla ilgili yapılacak olan çalışmalarda görüyoruz ki devlet hâlâ, orada, yerel yönetimleri kendi olanaksızlıklarıyla baş başa bırakmış durumda. Çoğu Anadolu kentimizde bir tane harita mühendisi var ya da yok. Bu konuyla ilgili, özellikle belli bir nüfusun üzerindeki bütün belediyelerde harita kadastro mühendislerinin istihdamının mutlaka sağlanması gerekiyor.
Şimdi, burada, tabii, kaynakları biz nereye ayıracağız? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üzerinden konuşuyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı... Biraz önce, İYİ Parti adına konuşan Sayın Nuhoğlu Kanal İstanbul meselesini açtı, o konuya mutlaka değinmemiz gerekiyor. Kamunun kaynaklarının ayrılması gereken alan değerli arkadaşlar... Tam da bu yasayı konuştuğum için söylüyorum: Büyükşehirlerde, başta Marmara olmak üzere; İstanbul, Tekirdağ, Bursa, Yalova, Kocaeli gibi şehirlerimizi çok yakından etkileyecek olan deprem riskinin ortadan kaldırılması ve bu riskin ihtiva ettiği bina stoklarının mutlak suretle iyileştirilmesi gerekiyor. Bunun için ne gerekiyor? Bunun için kaynak gerekiyor, bunun için kamunun kaynaklarının deprem riskinin azaltılması için doğrudan kamu bankaları eliyle uzun vadeli olarak yurttaşlarımıza sunulması gerekiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda dönüşüme tabi binalarla ilgili devlet 125 bin liralık bir destek veriyordu. Bu destek 200 bin liraya çıktı. 200 bin liraya çıktı ama geçmişte banka faizleri yüzde 8 iken devlet bunun yüzde 4'ünü karşılıyordu, yani faizin yüzde 50'si kamu tarafından karşılanıyordu. Bugün, banka faizleri yüzde 20'nin üzerinde, devlet hâlâ yüzde 4'ünü karşılıyor. E, böyle olunca da yurttaşın beş yıllık, on yıllık vadelerle, deprem riski taşıyan yapılarını iyileştirebilmesi ve dönüştürebilmesi çok mümkün değil. Peki, bunun için ne gerekiyor? Kaynak gerekiyor. Peki, biz bu kaynağı nereye ayırıyoruz? Şimdi, geçtiğimiz günlerde burada bir yasa teklifi görüşüldü. Bunlardan bir tanesi de Ulaştırma Bakanlığının özel bütçeli kamu idarelerinin yaptığı yatırımlara kefil olmasıydı. Neydi bu? Bu yasa niye getirildi? Sayın Cumhurbaşkanı da iki gün önce söyledi, "Beton kanalın üzerine 6 tane köprü yapacağız, bu köprülerden 1 tanesi hemen başlıyor." dedi.
Değerli arkadaşlar, yapılan köprü falan yok. Yapılan işlemi açık açık buradan söylüyorum: Nakkaş'tan Başakşehir'e gelecek olan 8 milyar 279 milyonluk otoyol projesinin yani Karayolları ve Ulaştırma Bakanlığının garantisinde yapılan bu otoyolun, Sazlıdere Barajı'nın üzerinden geçecek olan köprüdür söz konusu olan. Yani burada yapılacak olan iş, 8 milyar 279 milyonluk kaynak, 2021 yılı için öngörülmüştür, göreceksiniz bunun devlete maliyeti 15-16 milyara ulaşacak. Peki, bir otoyol için, Kanal İstanbul'un etrafındaki 500 binlik -bize göre 1 milyonluk- konut yerleşiminin ulaşım olanaklarını sağlamak için doğrudan devlet eliyle yapılacak olan bu yatırımın bedelini kim ödeyecek? Halk ödeyecek. Peki, bundan kim yararlanacak? Kanal İstanbul'un güzergâhında arazi toplamış olan bir avuç iktidara yakın olan müteahhit ya da bir avuç iktidara yakın olan Körfez sermayesine mensup aileler yararlanacak. Şimdi, nasıl oluyor sayın milletvekilleri, kamunun parasıyla siz bir yere ulaşım yolu yapıyorsunuz, bunu garantili geçiş ücretleriyle yapıyorsunuz, buna müteahhit firma yurt dışından finansman bulamadığı için Ulaştırma Bakanlığı üzerinden hazine garantisi veriyorsunuz ama bu bölgede yapılacak olan ulaşım yolu ve etrafında yapılacak olan konut yerleşimlerinden elde edilecek olan kârları da bir avuç yandaşınıza peşkeş çekeceksiniz. Bu, hakkaniyet içinde midir, bu doğru mudur?
Şimdi bir başka nokta şu: Değerli arkadaşlar, harita kadastro mühendislerinin yine mesleğiyle ilgili olarak, burada dediğimiz gibi, aslında TMMOB'a bağlı meslek disiplinleri arasında tam bir eş güdüm, tam bir iş birliği anlayışı vardır. Bu da bize şunu getiriyor: Tarım topraklarının korunmasında ziraat mühendislerinin, ormanların korunmasında orman mühendislerinin, fay hatlarına inşaat yapılmaması konusunda jeoloji mühendislerinin, jeofizik mühendislerinin, doğru yönetmeliklere göre inşaat yapılması konusunda da diğer mühendislik disiplinlerinin tam bir iş birliği içinde olması gerekir. Ama görünen o ki akıl bu konuda galip değil, aklın ve bilimin yol göstericiliği terk edilmiş, sadece rant, sadece yeni inşaat sahaları yapmak üzerine bir oluşumun içine girilmiştir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, şunu belirtmek istiyorum: 1950 yılında İstanbul göç almaya başlıyor, 2021 yılına kadar tam yetmiş yıl İstanbul nüfusu ortalama her yıl yüzde 4 artıyor. Yani 1950'de azınlık nüfuslarıyla beraber 1 milyon olmayan bu şehir -ki 1955-1956 yıllarındaki olaylarla İstanbul nüfusuna kayıtlı 300-400 bin kişilik bir azınlık Türkiye'yi terk etmiştir- her yıl artan nüfusla 15-16 milyonluk nüfusa ulaştı. Değerli milletvekilleri, 2020 yılının 31 Aralığında gördük ki İstanbul artık yaşanamaz bir kent hâline dönüştü ve İstanbul nüfusu azalmaya başladı. Yani benim size çağrım şu değerli arkadaşlar: Siz bu Kanal İstanbul'un etrafına 1 milyonluk şehir yapacaksınız. Burada milyon dolarlık lüks konutlar yapıp bunları birtakım çevrelere satacağınızı öngörüyorsunuz ama İstanbul'da üst gelir grubundakiler ile, orta üst gelir grubunda ve üst eğitim grubundaki insanların öncelikli olarak Türkiye'nin başka coğrafyalarına gittiği şansı yakalayanların da -ortalama yılda 30 ile 70 bin kişi arasında- bütün malını mülkünü satarak ülkeyi terk ettiği gerçeğini lütfen göz ardı etmeyiniz. O nedenle bu projeyle ilgili başka endişeler taşıyorum ben. Nedir o? O endişem de şu: Şimdi, önümüzdeki günlerde değerli arkadaşlar, konut faiz oranlarının, TOKİ eliyle ya da başka biçimiyle yapılmış olan projelerle ilgili konut faiz oranlarının düşürülmesi, bu konudaki, konut faizlerindeki finansman açığının kamu bankalarından karşılanması konusunda önümüze bir sıkıştırma gelebilir. Çünkü Kanal İstanbul çevresinde yapılacak olan gayrimenkul yatırımlarının satılabilmesi için konut faiz oranlarının yüzde 1'in altına, yani yıllık yüzde 12 faizin altına inmesi gerekir. Enflasyonun yüzde 20'lerde, gerçek enflasyonun yüzde 30, banka faizlerinin yüzde 20-25 aralığında seyrettiği bir dönemde siz eğer banka faizlerini yüzde 10'ların altına çekerseniz buradan oluşacak olan kamu zararını 83 milyon ödeyecek, buradan elde edilecek olan geliri de bir avuç rantiye elde edecek. Şimdi, AKP'nin Kanal İstanbul ve etrafında yaratmaya çalıştığı bu konut yapılaşmasının altında yatan neden bu.
Geçtiğimiz günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir plan değişikliğiyle bu bölgedeki -yani 4 bölge var Kanal İstanbul'un etrafında- 3'üncü ve 4'üncü bölgedeki teknoloji ve altyapı, başka hizmet alanlarındaki fonksiyonların tümünü değiştirerek bunların hepsini konuta çevirdi. Yani başından beri söylediğimiz gibi, Kanal İstanbul'un etrafındaki yapılaşma ta 2010 yılından başlamak üzere, çok cüzi fiyatlarla, Selanik'ten, Bulgaristan'dan gelmiş olan o köylülerden metrekaresi 1 TL'ye, 2 TL'ye alınan arsaların, arazilerin değerleri bugün 300 TL'ye, 500 TL'ye, 1.000 TL'ye çıkmıştır. Yani kazanan köylü değil, kazanan Mustafa Kemal gibi Balkanlardan göç etmiş, Arnavutköy'e, Başakşehir'e, Tayakadın'a, Durusu'ya yerleşen köylüler değil, o arazileri çok ucuz fiyata kapatıp bugün haksız bir biçimiyle milyarlarca liralık rantın sahibi olan bir avuç çevredir. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, buradan iktidara bir çağrı yapmak istiyorum: Zamanı geldi, üç yıl bitiyor. Hayırlı, mübarek ramazan ayında gelin şu milletin yararına bir iş yapın. Gelin, bu İstanbul'la ilgili doğru bir iş yapmak istiyorsanız, başta Avcılar, Büyükçekmece, Beylikdüzü, Küçükçekmece, Bakırköy, Zeytinburnu, Maltepe, Kartal, Pendik gibi yani Marmara'dan geçecek olan bir fay hattına yakın mesafede bulunan ilçelerimizde 60'lı, 70'li ve 80'li yıllarda yapılmış olan düşük kalitede ve yüksek risk taşıyan yapıların dönüştürülmesi konusunda kamunun kaynaklarını bir de halktan yana harcayın. (CHP sıralarından alkışlar) Orada halkımız var, orada fakir fukara var, verin onlara faizsiz kredileri on yıl vadeyle, her insan kendi evini dönüştürsün ve olası bir İstanbul depreminin yaratacağı bütün tahribatları ortadan kaldıralım.
O nedenle sözlerimi şöyle tamamlıyorum. Tarım topraklarını kaybederseniz geri alamazsınız, tarım toprakları binlerce yılda oluşuyor. Meraları kaybederseniz o meralarda olan, otlayan hayvanları kaybedersiniz, Türkiye'de tarımla geçinen insan popülasyonunu yok edersiniz. Eğer siz meralarınızı, tarım topraklarınızı, havzalarınızı kaybederseniz gelecek kuşaklara yaşanamayacak bir çevre bırakmış olursunuz. Zararın neresinden dönerseniz kârdır. Sizin için tek çıkar yol: Erken seçime gidin ve yetkiyi halka teslim edin. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)