GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 101'inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:77
Tarih:23.04.2021

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ MECLİS GRUBU BAŞKANI MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Genel Başkanlar, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101'inci yılındayız. 23 Nisan millî egemenlik ve çocuklarımızın, tüm dünya çocuklarının bayramı kutlu olsun.

Başta Atatürk ve yol arkadaşları olmak üzere geçmişte görev yapmış tüm milletvekillerini, şehitlerimizi, gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyorum. Onlar, ülkenin farklı şartlarında üzerlerine düşeni en iyi şekilde yapmak için canla başla çalıştılar. Daha 23 Nisan 1920'de son derece zor şartlarda bu Meclis açıldı. Bir kez daha hatırlayalım; Birinci Dünya Harbi'nde Çanakkale'den Yemen'e, Kafkas cephesinden Galiçya'ya kadar çok geniş bir alanda bu toprakların çocukları ülkeleri için çarpıştı, şehit ve gazi oldu. Mondros Mütarekesi'nin kasvetli havasında, bu ülkenin evlatları her koldan işgale şahit oldu aynı zamanda. Bu tür altüst oluş dönemlerinde, tarihin parlak ışığı kahramanları ötekilerden en açık şekilde ayırır. Sadece bir örnek vermek isterim -tarihte örnek çok- bir örnek: 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgalini telgrafla İstanbul'daki Umum Müdürlüğüne bildiren vatansever ile "Kim bu ortalığı karıştırmak isteyen kişi? Uydurma haberlerle milletin huzurunu bozuyor, derhâl gereken yapılsın." diyen sadrazam, elbette, bambaşka dünyaların insanlarıdır.

Ülkenin varlığı, dirliği söz konusuyken İttihat Terakkici veya Hürriyet İtilafçı hasımlığı dahi bir mazeret sağlamaz, görevden kaçışı aklamaz çünkü hangi partiden, hangi zihniyetten olursan ol, şartlar her farkı elinin tersiyle kenara itip ülken için, bu güzel ve onurlu insanların hayatı ve geleceği için aynı safta birleşmeyi gerekli kılar. Sadece, bunu yapanlar ve yapmayanlar vardır.

Atatürk'ün askerî ve siyasi dehası, "Hür yaşadım, hür yaşarım." diye haykıran insanları ortak bir ideal için birleştirmesinde, en ümitsiz zamanlarda mücadele inancına rehberlik etmesinde ve Türkiye Cumhuriyeti'ni bu kritik süreçlerden yol arkadaşlarıyla birlikte çekip çıkarmasında yatar. Dönemin, şüphesiz, en önemli ve hayati kararı, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra millî mücadelenin kalbi olarak Meclisi açmaktır. Bu tarihten yaklaşık üç buçuk yıl sonra cumhuriyetin ilan edilmesiyle sistemin taşları yerine oturmuştur çünkü cumhuriyet, reşit, mümeyyiz vasfı olan insanların rejimidir, o yüzden fazilettir. Meclis, millet iradesi üzerinden ortak aklın temsil edildiği yer olduğu için yücedir ve bizatihi milletin vücut bulmuş hâlidir.

Yüz bir yıl içinde bu Meclis tek parti dönemini, Terakkiperver ve Serbest Fırkaları gördü, çok partili hayata geçişe şahitlik etti, 1960 ve 1980 darbeleriyle kapatıldı, 1971'de paranteze alındı, 28 Şubatta üzerine vesayetin gölgesi düşürüldü, 27 Nisanda istikamet verilmek istendi, nihayet 15 Temmuzda mankurtlar milletin düşmana karşı kullanmaları için verdiği silahı millete karşı kullanıp Gazi Meclisi bombaladılar. Buna cüret edenlerin millet ve hukuk tarafından nasıl cezalandırıldığını biliyoruz.

Şunu unutmayalım: Yüz bir yıllık tarihe, buradaki siyasi temsillere çeşitli eleştirilerimiz olabilir fakat nihai noktada bu bizim, hepimizin tarihidir, kimsenin başka bir tarihi yok. Geçmiş, ateşli siyasi polemiklerle değil, tarihin dingin ve derin aklıyla anlaşılmalıdır. Tarih için "geçmişin aynası, istikbalin tarağı" derler. O yüzden, geçmiş sadece geçmiş değildir, bugün de yaşar ve geleceğe taşınır.

Yüz bir yıldan çıkarılacak bazı sonuçlara gelince, birincisi, her tür görüş ayrılığının ötesinde kaderimizin nasıl da ortak olduğu gerçekliğidir. Bazen, siyasi rekabetler bu kader ortaklığını gölgeleyebilir. İşte, Meclisin açılışının anıldığı böylesi tarihî günler gölgede kalanın farklı siyasetler tarafından bir kez daha gün ışığına çıkarılması için bir fırsat sunar. İlkel kabilelerin bile ihtimam gösterdiği ortaklık ruhu ritüellerini gelişmiş bir cemiyetin atlaması, önemsizleştirmesi düşünülemez.

İkincisi, millet iradesinin temsil edildiği bu mekânda her tür müzakere çok kıymetlidir çünkü milletin nabzı burada atar. Elbette sadece akılcı sözlerden, saygı içinde cereyan eden konuşmalardan değil, kimi zaman harareti yükselen tartışmalardan, hatta mübalağa sanatına başvurulan ve dinleyen için bir eza ve cefaya dönüşen haykırmalardan dahi çıkarılacak sonuçlar vardır. Ancak, takdir edilmelidir ki Meclisin görevini bihakkın yapabilmesi, anlamı seste değil sözde arayan bir ortak aklın zemininde mümkündür. Burası, siyasetin tabiatında olan insan kazanma sanatının hasmını dahi kazanma irfanına dönüşmesi gereken mekândır. Bunun nasıl ifa edileceğini elbette değerli milletvekilleri kendi tecrübelerinden gayet iyi bilmektedirler.

Üçüncüsü, ülkeleri yönetmek kolay bir iş değildir. Sınırlı kaynaklar ile sonsuz talepler arasında dengeyi kurmak gerekir. Eleştiriler değerlidir ancak şartların tabiatında var olan bu dengenin gözetildiği sahici eleştirilerin herkes tarafından çok daha fazla dikkate alınacağı muhakkaktır. Öte yandan, bugün, Türkiye dış politikada Doğu Akdeniz'den Suriye'ye, müttefiklerle ilişkilerden bölgesel dengelere, nihayet AB'ye kadar birçok konuda kritik bir sürecin içindedir. Dile, üsluba, yönteme ilişkin eleştiriler getirilebilir fakat nihai noktada, ortak çıkarlarla ilgili konularda ortak bir tavrı çok daha yüksek bir sesle ifade etmek kıymetlidir ve haklı bir beklentidir.

Dördüncüsü, demokrasi hepimizin üst değeri, meşruiyetinin kaynağıdır. Demokrasiye sahip çıkmak görevimizdir. Demokrasinin düşmanı sadece faşizm ve totaliterlik değildir; en büyük düşman, gerçek olmayacak ölçüde ideal bir demokrasi karşılaştırması üzerinden mevcut demokrasiyi ölçüsüz bir şekilde eleştirmektir. "Mükemmel, iyinin ve gerçeğin düşmanıdır." derler. İktidar her rejimde fakat muhalefet sadece demokrasilerde vardır muhakkak. Bunun değerini takdirde ise iktidar kadar muhalefete de görev düştüğünü unutmayalım.

Öte yandan, günümüzde demokrasi için yine mühim bir tehlike, dijital çağda siyasetin gerçeklikten imaja dönüşme eğilimidir. Biz meselelerimizi, dünyası "yaşasın" ya da "kahrolsun"dan ibaret küçük bir kesimle değil, gerçek dünyanın sahici dili üzerinden birbirimizle konuşarak çözmeliyiz.

Beşincisi, tarihin siyasetinden gelecek için çıkarılacak mühim bir ders şudur: Eleştiri değerlidir fakat daha önemlisi toplumun birliği, geleceği, refahı üzerine ne ölçüde ikna edici bir dile sahip olunduğudur. Biz AK PARTİ ve Cumhur İttifakı olarak Meclisimizle gurur duyuyoruz. Bütün çabamız, milletin rızasıyla teşekkül eden bu Mecliste ortak çıkarlarımız için vermiş olduğumuz siyasi mücadelenin daha iyi anlaşılarak daha fazla temsili, yine bu milletin huzuru, yüksek refahı için temin etme yolunda rekabetçi bir yaklaşımdır.

Aziz milletimiz uzun yıllar boyunca sağduyu ve basiretle her seçimde takdirde bulunmuş ve emaneti ehline vermiştir. Millet iradesine saygı, emaneti ehline veren millete saygı şüphesiz iktidarın yönetme, muhalefetin eleştiri hakkına saygıdır. "Tek adam" "sivil darbe" ve benzeri eleştiriler dileyenler tarafından elbette yapılabilir fakat takdir edilmelidir ki, bu söylem, mantığı ve doğrudan konuşanın sahip olduğu meşruiyetin kaynağıyla çelişkilidir ve nihai noktada milletin tercihine yönelik bir söylenmedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, geçmiş her zaman geleceğe konuşur. Bu 23 Nisan az sonra tarih olacak ve buradaki her söz geleceğe kaydını düşecektir. Bugün kadar yarının da önemli olduğu bilgisinde damıtılmış bir irfanla sözlerini tarihe düşürenlerin Meclisini, Türkiye Büyük Millet Meclisini 101'inci yaşında kutluyor, nice yüz yıllar boyunca millet iradesinin mekânı olarak vazife yapacağına tüm kalbimle inanıyorum.

Yüce Meclisin hayatını kaybetmiş üyelerini minnet ve şükranla anarken bugünkü üyelerine saygılarımı sunuyor, hep birlikte ülkemiz için çalışmaya devam edeceğimize güçlü inancımı ifade ediyorum.

Hürmetlerimle. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)