| Konu: | Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 101'inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 23.04.2021 |
İYİ PARTİ MECLİS GRUBU BAŞKANI İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ Parti adına Gazi Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım.
Yüz bir yıl önce Ankara'da milletin kayıtsız şartsız egemenliğini ilan eden, Türkiye Büyük Millet Meclisini açan, Gazi Meclisimizin ilk Başkanı, İstiklal Savaşı'nın Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi, kurucu kadrolardan bugüne kadar millî egemenlik hizmetinde bulunanları rahmetle, şükranla ve saygıyla anıyorum.
Bundan yüz bir yıl önce, milletin kendi kaderine el koyma arzusu harekete geçmiş ve geri döndürülmez bir biçimde yegâne meşruiyet kaynağının, tek ve gerçek hâkimin millet olduğu tespit ve tescil edilmiştir.
İstiklal Savaşı'nı zafere taşıyan ve bu sebeple "Gazi Meclis" unvanına sahip olan tek Parlamento Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduğu günden itibaren tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun bilinciyle hareket etmiştir. Bunu 15 Temmuz dâhil olmak üzere ihtiyaç duyulan her zaman ve her zeminde yerine getirmiştir.
Yüz bir yıl önce bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması ve bunu takiben cumhuriyetin ilan edilmesi tarihin alkışladığı bir başarıdır, milletimizin tarihî yürüyüşünde yüksek bir sıçramadır, milletimiz için efsanevi bir modernleşme hamlesidir ve 1699'dan itibaren sürdürülen arayışın bir karşılık bulmasıdır.
Değerli milletvekilleri, bir ülkede ve bu ülkede millet meclisinin varlığı hiç şüphesiz o ülkedeki millî egemenliğin ilk ve temel şartıdır ancak millî egemenliğin vücut bulması için tek ve yeterli şart değildir. Millî egemenlik, millete gerçek manada yaslanan bir meclis üzerinden hukukun üstünlüğünün sağlanmasıyla gerçekleşir. Millî egemenlik, kuvvetler ayrılığının tesis edilmesiyle yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin bu yetkiye sahip organlar tarafından hakkıyla kullanılmasıyla mümkün olur. Millî egemenlik, milletin her ferdine kendi iradesinin Mecliste var olduğunu hissettirerek, Parlamentonun her türlü keyfî müdahaleye karşı itibarını koruyarak mümkün olur. Millî egemenlik, bu Meclisin milletten aldığı iradeyle yasa koyması ve bu yasalara taşıdığı unvandan bağımsız olarak herkesin tabi kılınmasıyla mümkün olur; bu yasaları uygulama sorumluluğunda olan yürütmenin denetlenebilmesiyle mümkün olur. Eğer böyle olursa "Devletin sahibi millettir." tanımı anlam kazanır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Aksi hâlde, kanunları çıkarma gücüne sahip olanlar, bu kanunlardan istediklerine uyma, istemediklerine de uymama gücünü de kendilerinde bulurlar. Sahip oldukları yetkilerine uygun sorumluluk taşımayanlar, Meclisin doğrudan veya dolaylı denetiminden uzak olanlar millet tarafından devletin esas sahibi gibi görünürler.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede baktığımızda Türkiye, yüz bir yıl öncesinin gerisine düşmüş ve bir parti devleti görünümüne yönelmiştir. Bugün Türkiye'de, iktidar çevresinde olmayanların devlet kapısında yeri kalmamıştır. Bugün Türkiye'de, kanunlar ve kurallar vatandaş için zorunlu, iktidar ve çevresi için keyfî hâle gelmiştir. Uygunsa uyulmakta; uygun değilse, kanunlar ve kurallar uygun hâle getirilmektedir. Bugün Türkiye'de yürütmenin işlemlerine yönelik olan, var olan denetim mekanizmaları etkisizleştirilmiştir; kamusal işlemler, denetimi imkânsız alanlara taşınmıştır. Bugün Türkiye'de ve bu düzende devlet sadece iktidar gücünü elinde bulunduranlara ait gözükmektedir.
Değerli milletvekilleri, işte bu, vesayetin ta kendisidir. 28 Şubatta milletimize dayatılan vesayet işleyişi de böyleydi. Son yıllarda adım adım ilerleyen, son üç yıldır partili Cumhurbaşkanlığıyla derinleşerek yeni bir safhaya geçen yeni vesayetçilik de benzer şekilde işlemektedir. Açık bir ifadeyle, bugün Türkiye'de yasama ve yargı, yürütmenin gölgesi altındadır ve ülkemizde kuvvetler birliği şartları yaşanmaktadır. Atanmışların, siyasi dille konuşan kamu kadrolarının ve bürokratların seçilmişlere karşı tavrı bu yeni vesayetin ibretlik birer fotoğrafını sunmaktadır. Değerli hukuk ve siyaset insanı merhum Ali Fuat Başgil'in ifadesiyle, şöyle diyor: "Ezelî bir tecrübeyle sabittir ki siyasi iktidar bir elde toplanmamalıdır; birbirine karşı serbest ve muhtar bir durum almalıdır. Bu vaziyet, hükûmette itidal husule getirir. Bunun aksine olarak bütün kuvvetler bir elde ve bir başta toplanırsa bu el ister şahıs ister bir heyet olsun taşkın bir otoriteye sahip olacağı için bir irade ve tek bir ferman hâline gelir." Bugün tecrübe ettiğimiz partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ne yazık ki yasama, yürütme ve yargı tek kişinin tahakkümü altına girmiş, yeni bir vesayetçi yapı ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, Büyük Millet Meclisinin açılışından itibaren yaklaşık bir asır bize göstermiştir ki ne zamanki milletin hâkimiyeti gölgelenmiş, Türkiye güç yitirmiştir, yolsuzluk ve yoksulluk artmıştır, Türkiye otoriter bir siyasi atmosferin içine sürüklenmiştir, fakirleşme süreci ve yargıya güvenin tükenişi aynen böyle süreçlerde olmuştur.
Diğer taraftan, millî egemenliğin güç kazandığı dönemlerde, demokrasiye, kişi hak ve hürriyetlerine, adalete ve liyakate olan bağlılığın güçlendiği, hukukun üstünlüğüne riayet edildiği dönemlerde ise Türkiye ayağa kalkmış, yükselmiştir. Bu ülkede birliğin, dirliğin, zenginliğin hüküm sürmesi ancak ve ancak millî egemenliğin güçlü bir şekilde harekete geçmesiyle mümkün olabilir ve olabilmiştir.
Bugün Türk siyasetinin önündeki yegâne yol millî egemenliğin yarattığı gücü tekrar oluşturmaktan geçmektedir. Bütün milleti, 84 milyonun tamamını hiçbir istisnaya mahal vermeden devletin sahibi yapmaktır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Türkiye'yi çağın ilerisine taşıyacak yol budur. Millî egemenliğin varlığında devletin sahipliği milletin tamamına aittir ve bu bağlamda her vatandaşımızın cebinde taşıdığı Türkiye Cumhuriyeti kimliği devletin tapusudur. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Ve bu kimliğe sahip olan her insan, devletin seksen dört milyonda 1 hissedarıdır. Ve her bir hisse bir diğerinden ne düşük ne de daha değerlidir. Ve bu kimlik her bireye hak ve hukukunu koruma, hakkına ve hukukuna riayet edilmediği takdirde ise itiraz etme yetkisi verir.
Bizim İYİ Parti olarak işte millî egemenlikten anladığımız budur. Siyasetteki temel hedefimiz bu iklimi hâkim kılarak milletimizi mutlu, devletimizi güçlü kılmaktır. 84 milyonun her birinin dünyadaki çağdaşlarından eksik kalmayacak şekilde onurlu bir yaşamın, mutlu bir toplumun parçası olmasını sağlamaktır. Bu vesileyle bütün milletimizin Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlar, yüce Meclise saygılar sunarım. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)