GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE DANİMARKA KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA ENERJİ ALANINDA İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:54
Tarih:17.01.2013

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Danimarka Krallığı Hükûmeti arasında enerji alanında iş birliğine ilişkin mutabakat zaptıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

Değerli milletvekilleri, bu anlaşma, önemli ve benim de gerçekten uygun ve önemli bulduğum bir anlaşma. Çünkü, enerji alanında yapılan iş birliği hem çevre ve yenilenebilir enerjiler konusunda işbirliği yapmak üzere bir anlaşma metnini içeriyor. Başlangıcında "Ulaşılabilir, temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve sürdürülebilir çevre için taraflar tarafından paylaşılan ortak ilgi alanlarını tanıyarak; mevcut küresel zorluklar ve gelişme ihtiyaçları içinde yenilenebilir enerjinin stratejik rolünü dikkate alarak; yenilenebilir enerjinin üretimi ve kullanımı alanlarında karşılıklı yararlı işbirliğinin geliştirilmesini dileyerek; enerji sorunlarına, ekonomik büyüme ihtiyacıyla uyumlu, yenilenebilir enerji çözümleri getirilmesinin öneminin ve uygun maliyetli ve uzun süreli çözümler bulmanın aciliyetinin bilincinde olarak; bu mutabakat zabtının işbirliği için genel bir çerçeve oluşturmak ve tarafların işbirliğine ait niyetlerini beyan etmek maksadıyla yapıldığını akılda tutarak?" diye devam eden bir anlaşma.

Dolayısıyla, Türkiye'deki enerji politikaları ve geldiğimiz noktaya baktığımızda, bizim de, Türkiye'nin de coğrafi şartlarına baktığımızda elbette birtakım yatırımlar yapılırken bu konulara dikkat etmek zorundayız. Çünkü, denizlerimize baktığımızda, deniz kenarlarına yapılacak enerji yatırımlarına, turizme müsait olmayan bir deniz kenarımız yok, çöllerimiz yok, çorak topraklarımız yok. Dolayısıyla, bu verimli araziler de ve turizme elverişli kıyılarda eğer bir yatırım yapılacaksa bütün bu çevreye de ve doğanın tahribatına da elbette dikkat etmek zorundayız.

Bakın, Danimarka kendine bir hedef koymuş. Yenilenebilir enerji türlerinden biri olan rüzgâr enerjisi alanında şu anda dünyanın en iyi teknolojisine sahip ve bu konuda, 2050 yılında da bütün enerji ihtiyacını bu yenilenebilir enerji kaynaklarından ve rüzgârdan karşılayacağı hedefini de koymuş ve bununla ilgili de çalışmalar yapıyor, aynı zamanda bunun da teknolojisine sahip bir ülke.

Şimdi, biz de bu anlamdaki yatırımlara baktığımızda, elbette bir taraftan Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamakla ilgili yatırımlar yapmak gerekirken gerek hidroelektrik santrallerin yapımında gerek termik santrallerin yapımında, bölgelerde zaman zaman, o yörenin insanlarında, haklı olarak, sulama sularının ellerinden gideceği veya bölgedeki doğanın tahrip olacağıyla ilgili sıkıntılar duyup karşı çıkışlar oluyor. Ama, bu yatırımlar yapılırken asgari tedbirler alınarak veya gerçekten o projelerin bu anlamda doğayı tahrip edip etmeyeceği veya o projenin oraya yapılmasıyla doğanın tahrip edilmesinin arasındaki farkı iyi analiz etmenin de bir anlamda doğru olacağı kanaatindeyim. Bunun için de daha bilimsel, daha gelişmiş teknolojilere ihtiyaç var diye düşünüyorum. Ben, Sayın Bakanın bu konulardaki yaklaşımlarını zaman zaman sözlü olarak? Yani "Doğayı kirletmeden, doğayı tahrip etmeden" diye başlayan sözleri var ama bazı şeylere haklı olarak karşı çıkıldığında da hemen konuyu "Siz yerli kaynakların kullanılmasına karşı mısınız?" gibi veya "Yenilenebilir kaynakların kullanılmasına karşı mısınız?"a getiriyor. Asla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanılmasına karşı değiliz. Ancak, bazı bölgelerde, bazı yörelerde, gerçekten orada yapılan yatırımın ülkenin faydasına olmadığını, o yörenin insanlarının faydasına olmadığını rakamlarla açık ve net bir şekilde ortaya koyduğumuz hâlde, çok fazla da sözlerimizin dikkate alınmadığına şahit oluyoruz.

Bunlara örnek olarak, ben Bursa Milletvekili olarak, yine Bursa Keles Kozağacı bölgesinde yapılan termik santralle ilgili, ilk anda daha bu sözleşmeler, ihale yapılmadan önce burada bir soruyla gündeme gelen bu konuda Sayın Bakan bir yaklaşım gösterdi, dedi ki: "Ben buradaki yatırımı veya buradaki ihaleyi, Bursa'daki iş adamlarının, organize sanayi başkanlarının yanıma gelerek burada bir termik santral, bin megavatlık termik santral yapma isteklerinden sonra gündeme getirdim, bu proje ondan dolayı buraya çıktı. İsterseniz sorun." gibi? Burada yine bu tutanaklarda da bunlar var.

Şimdi, ben, tabii, bu bahsettiği organize sanayi başkanlarının hemen tamamını tanıyorum, gelen heyete de sordum. O heyetin başındaki arkadaşın aynen ifadesi şu: "Bizim kendisinden bin megavatlık değil, 600 megavatlık bir talebimiz oldu ama Keles bölgesine değil, Konya bölgesindeki bir yeri tespit ettik, oradan bir talebimiz oldu." diye bir cevap verdiler. Dolayısıyla, Sayın Bakan, herhâlde Bursa'dan gelen heyet olduğu için belki orayı uygun gördü ama sonuç itibarıyla da orada yapılan ihale neticesinde maalesef Bursa'daki OSB'nin bir organizasyonuyla sonuçlanmadı. Yine, malum bir firma var Enerji Bakanlığının içerisinde adı birtakım, çeşitli şeylere karışmış; özellikle kömür konusunda sıkıntılı ismi geçen bir firma aldı, arkasından Seyitömer'i de aynı firma aldı.

Şimdi, ben, bu çevreyle ilgili Sayın Bakanın yaklaşımlarını buradan, tutanaklardan ifade etmek istiyorum. Ben burada yerimden Sayın Bakana, geçmişte de o projenin 2006 yılında ihale edildiğini ama 2007 yılında ÇED raporu alınamadığından dolayı iptal edildiğini söyledim. Sayın Bakan diyor ki: "ÇED'e rağmen değil, ÇED'le beraber, çevreyle beraber bu yatırımları gerçekleştireceğiz." Yine arkasından "Bunları çevreye rağmen değil, çevreyle beraber yapalım. Tabii ki düzgün yapmamız lazım." diyor. İşte "Referandum?" vesaire deniyor, "Çevreye rağmen Keles'te yatırım yapılmayacak, çevreyi kirleterek oraya kömür santrali yapılmayacak." diyor Sayın Bakan. Burada, tutanaklardan okuyorum bunları. İşte, diyorum ki: "Kirazlar sökülüyor, köyler boşaltılıyor." İşte, Sayın Bakan cevaben diyor ki: "Arkadaşlar, tekrar tekrar söylüyorum, çevreyi yakarak, yıkarak, bozarak biz orada santral yapmayacağız."

Bu konuşmanın ardından, sağ olsun, Sayın Bakan gerçekten bir duyarlılık gösterdi, dedi ki: "Arkadaşlarla bir heyet oluşturalım; işte bürokratlarda gelsinler, bölgenin milletvekili olan arkadaşlar da o bölgeye gelsinler, gerçekten burada sizin dediğiniz şekilde ise bu saha, gerçekten çevre tahrip olacaksa, Keleslilerin hayrına bir durum yoksa bu ihaleden vazgeçelim." Bürokrat arkadaşlar, işte TKİ'den ve Çevre Bakanlığından arkadaşlar geldiler, orada, hep birlikte o bölgede inceleme yaptık. O bölgeye gittik, köylülerle orada görüşmeler yapıldı. İnanın, orada referandumlar çeşitli defalar yapıldı, o köylüler yüzde 98 oranında oradaki santrali istemediklerini söylediler çünkü sebebi şu: Termik santralin oraya yapılıp yapılmaması mesele değil; bakın, orada termik santralin yapılmasıyla birlikte o Kozağacı bölgesindeki 9 köy tamamen boşaltılıyor. Niçin boşaltılıyor? Oradaki 32 milyon tonluk kömür için boşaltılıyor. Yani, oradaki kullanılabilir rezerv sadece 32 milyon ton.

Bakın, Afşin-Elbistan bölgesinde tam 4 milyar tonluk bir rezerv var. Yani, bu rezerv, Keles'in Kozağacı bölgesindeki rezervin neredeyse 120-130 katı. Yani, dolayısıyla, bu bölgelerdeki o santrallerin gelişimi sağlanmadan 120-130 kat küçük bir yerde ve üstelik bütün köyleri boşaltacak şekilde bir termik santralin yapılması? Ve o köylerin orada bulunduğu bölgede de gelin görün -ben bunu defalarca söyledim- dünyanın en iyi kirazları yetişiyor arkadaşlar. Bakın, orada yetişen kirazları siz pazarda bulamazsınız, hiçbiriniz de yememişsinizdir ancak o bölgeye giderseniz yersiniz. Çünkü, sebebi şudur: Oranın kirazlarının tamamı ihracata gidiyor. Yani, bunun sebeplerinin arasında, aslında o köydeki, o bölgedeki kirazların kaliteli olmasının sebeplerinden bir tanesi de o kömürden gelen hümik asitin de faydalarının olduğu ifade ediliyor; bu da doğrudur.

Bakın, bunun daha büyütülmüş resmi elimde yok ama yani şunu şuradan göstereyim: Şu bölge, bakın tamamen yeşil bir alan, bir vadi, Kozağacı Vadisi deniliyor zaten buraya. Bu bölge, 32 milyon ton kömür için tamamen boşaltılıp simsiyah bir hâle getirilecek. Burası tamamen açık işletme. Yani, dolayısıyla, buradaki bütün kiraz ağaçları, 120 bin kiraz ağacı sökülecek, onun yanında 60 bin de yine ceviz ağacı? Zaten "Kozağacı" adı da, biliyorsunuz cevizin adı da "koz"dur yani koz cevizden gelir. Kozağacı bölgesi olmasının sebebi, önce oradaki insanlarımız ceviz yetiştirmişler, 60 bin ceviz ağacı var ve 120 bin de kiraz ağacının olduğu bir yerde ve dünyanın en kaliteli ürünlerinin olduğu bir yerde, biz, orada 32 milyon tonluk bir rezervi paraya çevirmek için? Ki, bugün nereden hesaplarsanız hesaplayın, oranın çıkarma maliyetlerini yanına koyduğumuzda, orada kirazdan ve cevizden elde edilecek geliri yan yana koyun, inanın, oradaki kamu menfaatleri, oradaki kirazdan ve cevizden yanadır. Çünkü, ifade ettiğim gibi, 32 milyon tonluk kömürün oradan çıkarılmasıyla çok da fazla bir şey kazanmayacağız.

Bakın, bir tane de örnek vereyim size: Türkiye Kömür İşletmelerinin yıllık kârı 450 milyon civarındadır ve yıllık satış kapasitesi de 35 milyon ton civarındadır. Dolayısıyla, "Buradaki kömürü biz kamu menfaatlerine dönüştürdük." diyeceğiniz rakamın tamamı, buradan kıyasla yan yana koyduğumuzda, ancak 400 milyon civarında bir katkı sağlayacaktır. Buradaki santral de otuz yıl çalışacaktır. Yani, otuz yıl, buradaki köylülerin, zaten istimlak edildiği için, dolayısıyla başka nerede oturultacakları belli olmayan bir şekilde köyler boşaltılacağı için tekrar geriye gelme şansları da yok. Dolayısıyla, eğer gerçekten Türkiye'de enerjiyle ilgili sıkıntıları gidermek için düzgün yatırımlar yapmak istiyorsak o bölgenin insanlarının da geleceklerini düşünmekte fayda var.

Bakın, başka bir şey daha söyleyeyim: O yörenin insanları bilirler, çevre illerin milletvekilleri de bilirler; Keles bölgesi, özellikle o bölge ta Osmanlı döneminden beri oturulan yani yedi yüz yıllık tarihin yaşandığı yerlerdir. O köylerdeki, yaşayan insanlar yedi yüz yıldır yani Osman Gazi'nin o bölgeye geldiği yıllardan beri yaşayan, atalarının, dedelerinin mezarlarının orada bulunduğu, tarihin, kültürün bulunduğu yerlerdir.

Dolayısıyla, ben de sözlerimi çok fazla uzatmadan, buradaki bu projenin ihale edilmiş olmasına rağmen yanlış olduğunu, bir kez daha gözden geçirilmesinin gerektiğini ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özensoy.