| Konu: | TEKİRDAĞ MİLLETVEKİLİ EMRE KÖPRÜLÜ'NÜN, 19 OCAK TARİHİNDE BULGARİSTAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI AHMET DOĞAN'A YÖNELİK SALDIRI GİRİŞİMİ VE YAŞANAN OLAYLARA VE TOKAT MİLLETVEKİLİ REŞAT DOĞRU'NUN, AHISKA TÜRKLERİNİN SORUNLARI VE BEKLENTİLERİNE İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI DOLAYISIYLA |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 22.01.2013 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Bugün gündem dışı konuşma yapan Sayın Metin Külünk, Sayın Emre Köprülü ve Sayın Reşat Doğru'ya çok teşekkür ediyorum.
Sayın Külünk, Anayasa ile ilgili geçmişten bu yana bir değerlendirme yaptılar ama asıl cevap vermek istediğim konu Sayın Emre Köprülü ve Sayın Reşat Doğru'nun konuşmalarına ilişkindir. Birkaç cümle ile düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, Bulgaristan'da Hak ve Özgürlükler Partisinin Genel Kurulunda Sayın Genel Başkan Ahmet Doğan'a yönelen bu kötü, çirkin suikast olayından dolayı üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Televizyon ekranlarından gördüğümüzde de fevkalade üzülmüştük ancak Allah'ın takdiriyle bu olaydan Sayın Ahmet Doğan kurtuldu, bu kişi yakalandı. Herhâlde kendisiyle ilgili olarak Bulgaristan makamları bir yargılama süreci başlatacaklardır. Biz de bu olayı niçin ve nasıl yapmak istediğini, neyi amaçladığını öğrenmiş olacağız. Fail ortadadır. Bu kadar kalabalığın içerisinden -sanıyorum sahnede de bir koruma tedbiri olmamasından dolayı- koşarak gelmiş ve silahı doğrudan Sayın Ahmet Doğan'ın kafasına dayamıştır. Allah'a şükretmemiz lazım, böylesine feci bir olay amacına ulaşmadan önlenebilmiştir. Dolayısıyla, Sayın Ahmet Doğan arkadaşımıza büyük geçmiş olsun diyorum, Allah beterinden saklasın.
Sayın Emre Köprülü de partisini temsilen -belki de şahsi temsil noktasında- bu kongreye katıldığını ifade ettiler. Bilebildiğim kadarıyla Milliyetçi Hareket Partisinden de Cumhuriyet Halk Partisinden de milletvekili arkadaşlarımız bu kongreye katılmışlar. Bu çok doğru, çok haklı bir konudur. Arkadaşlarımıza bu katılımlarından dolayı da teşekkür ediyorum.
Tabii, değerlendirme sırasında konuşmadan bahisle birkaç cümle ifade ettiler. Benim ekranlardan izleyebildiğim ve Sayın Büyükelçiden aldığım haberle Sayın Ahmet Doğan konuşmasını Bulgarca yapmıştır. Dolayısıyla, ben bu dili bilmiyorum, ne söylediğini de bilmiyorum.
Sayın Emre Köprülü, elinde bir konuşma metninin olduğundan bahsettiler. O Türkçe midir onu da bilmiyorum.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Türkçe.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Eğer Türkçe ise kendisinden rica edeceğim. Ancak, bugün bu konuşmanın yapılacağını bildiğim için Büyükelçimizden bu konuşma metnini bana göndermelerini istedim, elbette değerlendireceğim. Sizin gözlemleriniz bizim için önemlidir yani aksini inkâr etmek sadedinde değil ama şifahi konuşmasını Bulgarca yaptığı için bu cümleleri kendi ağzından duymak mümkün olmamıştı.
Şunu söylemek istiyorum: İsim zikretmeden bir eleştiri yaptığı anlaşılıyor. Bulgaristan Başbakanı ile Türkiye'deki Başbakan arasındaki bir ilişkinin mevcudiyetini ve o Başbakanla Sayın Ahmet Doğan ve partisinin arasındaki soğukluğun Türkiye'ye de yansıdığını zannediyorum eleştiri olarak ortaya koyuyor. Bunun da tabii olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü o topraklara gidiyoruz, oradaki siyasi hareketleri takip ediyoruz. Biz soydaşlarımızın siyasi alanda etkinlik göstermesinden ve başarılarından memnunuz. Biliyorum ki yirmi seneden bu yana Hak ve Özgürlükler Partisi Bulgaristan'ın bir partisi olarak faaliyet gösterdiği için ve yönetiminde de teşkilatlanmasında da sadece Türklere yer vermediği, bütün Bulgaristan'ı temsil etme iddiasında olduğu için, bunu da başarıyla yaptığı için pek çok milletvekili çıkarmış, pek çok belediyeler kazanmış, hatta benim bildiğim üç dört hükûmette de koalisyon ortağı olmuştur. Yani 30'dan fazla milletvekiline sahip olmak, büyükşehir belediyelerini kazanmak, büyük belediyeleri kazanmak daha doğrusu, bence büyük bir başarıdır. Biz, hem Bursa'da hem de geçmişte siyaset yaptığım Manisa'da, Ruşen Riza'dan tutunuz, bugün başkan seçilen Lütfi Mestan'a kadar bu arkadaşlarımızla, Kasım Dallarla birlikte o tarihlerde bir araya gelmiş, o taraflara gittiğimizde de birlikte görüşmüş insanlarız. Ancak, şunu bilelim: Bulgaristan'da Türkleri temsil iddiasında olan birden fazla parti var, Makedonya'da birden fazla parti var, Kosova'da birden fazla parti var, Batı Trakya'da birden fazla parti var ve bunu da doğal karşılamak gerekir. Dolayısıyla, Hak ve Özgürlükler Partisinin Genel Başkanının isim zikretmeden Türkiye'deki Başbakanımızı veya onun partisini eleştirmiş olmasını siyasetin doğası olarak kabul etmekte fayda vardır. Arada bir kırgınlık, arada bir güvensizlik, arada bir tedirginlik varsa bunu gidermek de iki tarafa düşen bir görevdir. Ama bence şu yaşanmış olan hadise bütün bunlardan çok daha önemlidir. Bereket ki Sayın Doğan bu feci olaydan çok şükür kurtulabildi. Ben, Bulgar makamlarının da bu konuya çok önem vereceklerinden ve arkadaşımıza karşı bu tertibi yapanlardan hesap soracaklarından eminim. Türkiye olarak bunu takip edeceğiz, Türkiye olarak bunun sonucunun mutlaka ortaya çıkarılmasını arzu edeceğiz.
Esasen, seçimden önce Sayın Ahmet Doğan genel başkanlığa adaylığını koymayacağını ifade etmişti. Bu sözünde durdu ve arkadaşı Lütfi Mestan'ın oy birliğiyle genel başkan seçilmesini istedi ve kabul ettirdi. Bunun da gelecek için faydalı olmasını, yararlı olmasını diliyorum. Çünkü, orada, bu amaçla siyaset yapan bir partinin güçlü olması bizim temennimizdir. Diğer siyasi partilerin aynı hedefteki çalışmalarına herhâlde eşit mesafede olacağımızın, birlik ve bütünlük içerisinde olmalarının bize daha çok güç katacağının da bilinmesini arzu ediyorum.
Şüphesiz, bu insan, bir talebe veya bir sabıkalı insan. Kendi sözleri tutanaklara nasıl yansımıştır bilmiyorum ama ilk verdiği beyanlarla yaptığı işin çelişkili olduğunu düşünüyorum. Ama bizim, ekranlarda görüp de maddi olarak baktığımızda olay şudur: Elinde silaha çevrilmiş küçük bir tabancayla öldürmek kastıyla geliyor, tetiği çekiyor, tetik cevap vermiyor, ikincisine de fırsat bulamıyor. Tabanca nasıl bir tabancadır, bu ne amaçla ortaya çıkarılmıştır sanıyorum yargı sürecini beklemekten başka bir yapacağımız iş yok ama Türkiye bunu birinci meselesi olarak kabul edip mutlaka bunun takibini yapacaktır diye düşünüyorum.
Yine, bu kongreye katıldıkları için, bütün arkadaşlarımıza, oradaki soydaşlarımızla birlikte olma fırsatını buldukları için teşekkür ediyorum.
Sayın Reşat Doğru, çok önemli bir konuyu gündeme getirdi, Ahıska Türkleriyle ilgili geçmişten bu yana çekilen sıkıntıları ve üzüntüleri paylaştı. Ben de -herhâlde on gün kadar oldu- Bursa'ya gittiğimde Bursa'daki Ahıskalılar Derneği'nde büyük bir toplantı yapmıştım. Bu toplantıya 700 civarında Ahıska Türk'ü kardeşimiz de katılmıştı. Orada da bazı konuları kendileriyle görüştüğüm için hazırlıklı olarak kürsüye çıktım, özel bir çaba da gerekmedi.
Ahıska Türkleri mazlum, mağdur ve masum insanlardır. Stalin döneminde çektikleri acıları, sürgünleri bilen insanlarız; onları kardeşlerimiz olarak bağrımıza basıyoruz. Bugün, Türkiye'de yaşayanların sayısı belki azdır ama dünyada 9 ülkede 500 bine yakın Ahıska Türk'ünün yaşadığını biliyoruz. Azerbaycan, Kazakistan çevresindeki ülkelerde, bir yıl önce de gittiğim Amerika New York'ta yine Ahıska Türkleri Federasyonu'yla bir görüşme yapmıştık, orada da 15 bin civarında Ahıskalı kardeşimizin yaşadığını biliyorum.
Değerli dostlar, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar son yıllarda kurulan önemli bir daire başkanlığıdır. Geçmişte bu konularla sadece bir devlet bakanlığımız ilgileniyor ama işlerin takibini özel olarak görevlendirilmiş arkadaşlarımız, masalar yapmıyordu. Oysa yeni kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarda, çok şükür, bugün her ülkenin ve bütün toplulukların bir masası var, gerekli uzman arkadaşlarımız var, bu uzman arkadaşlarımızla birlikte her konuyu yakından takip etme fırsatını buluyoruz.
Bir defa, "Hiçbir şey yapılmamıştır." sözü benim Sayın Doğru'dan beklediğim bir söz değildi. Kendisini takdir eden bir arkadaşınızım. Kısa süren bakanlık dönemi de başarılı olmuştur. Bu konulara da özel ilgisi vardır. Arkadaşımızı seviyorum. Ama, Hükûmetimiz döneminde de, onun öncesinde de Ahıska Türklerini kucaklayan ve onlar için çok şeyler yapan, yapmaya çalışan hükûmetlerimiz oldu. Ama, özellikle son on yıl içerisinde bu konularda çok daha iyi çalıştığımıza ve bu işi metodik olarak takip ettiğimize herkesin şahitliği vardır. Ahıska Türkleriyle yaptığımız toplantıda da herkesin teşekkürlerini, takdirlerini aldığımıza inanıyorum.
Ama vatandaşlık konusu, ama emeklilik konusu, ama çalışma izni konusu, diploma denkliği konusu yeni ortaya çıkan veya üzerinde çalışılması gereken konulardır. Unutmayalım ki?
Şu anda bir bilgi notu geldi, ben aslında şöyle total bir konuşma yapmak istiyordum: Mesela, şu anda isterseniz, bu rakamları da vereyim Sayın Doğru arkadaşımızın bilgilenmesi bakımından.
Türk vatandaşlığına alınan Ahıska Türklerine ilişkin sayısal bilgi aşağıdaki şekliyledir: 2 Temmuz 1992 tarihli ve 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye'ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun kapsamında göçmen vizesi ile ülkemize gelerek Türk vatandaşlığına alınan Ahıska Türk'ü sayısı: 1993 yılında vatandaşlığımıza alınan kişi sayısı 488'dir, 1994 yılında vatandaşlığımıza alınan kişi sayısı 178'dir, 1995 yılında vatandaşlığımıza alınan kişi sayısı sadece 9'dur yani 93, 94, 95 yılında Türk vatandaşlığına alınan kişi sayısı toplam 675'tir.
Göçmen vizesi almadan çeşitli yollarla ülkemize gelen Ahıska Türklerinden, mülga 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu uyarınca, Bakanlık makamından alınan 31/3/2000 ve 13 Şubat 2002 tarihli onay kapsamında, yani 31/3/2000'de üç partili koalisyon hükûmetinin -takdir etmek lazım- 13 Şubat 2002 tarihinde, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yine geçmiş hükûmetten kalan bir onay kapsamında Türk vatandaşlığına alınan Ahıska Türk'ü sayısını dikkatlerinize sunuyorum: 2000 yılında 402 kişi, 2001 yılında 1.480 kişi, 2002 yılında vatandaşlığa alınan kişi sayısı 2.283'tür. AK PARTİ hükûmetleri döneminde, 2003 yılında 2.768, 2004 yılında 4.165, 2005 yılında 1.855, 2006 yılında 1.200, 2007'de 835, 2008 yılında vatandaşlığa alınan kişi sayısı 806; 2000-2008 dâhil vatandaşlığa alınan kişi sayısı toplam 15.513.
3835 sayılı, Ahıska Türklerinin Türkiye'ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun'a 28 Şubat 2009, yani dört yıl önce, 5838 sayılı Kanun'un 19'uncu maddesiyle eklenen geçici 1'inci maddesine göre Türk vatandaşlığına alınan Ahıska Türk'ü sayısı bir defada 11.540, yani sayın Doğru'nun bilgilerine sunuyorum. Bu kanun çıkarken bu geçici maddeyi de hepinizin birlikte, Ahıska Türklerine olan sevgimizi gösterme noktasında çıkarmıştık ama bir defada, sanıyorum üç aylık bir geçiş süreci içerisinde müracaat edenlerin hepsini Türk vatandaşlığına almıştık, bunların sayısı 11.540'tır. Daha önce alınan 15.513, 93-95 arasında da alınan 675'i düşünürsek 30 bine yakın Ahıska Türk'ünün Türk vatandaşlığına geçmiş olduğunu söyleyebilirim.
Genel olarak, Türk vatandaşlığına alınma müracaatında bulunabilmek için kanunda aranan şartları taşımayan ve Ahıska Türk Dernekleri Federasyonu tarafından istisnai usulle Türk vatandaşlığına alınmaları için Bakanlığımıza intikal ettirilen listede bulunan kişi sayısı 4.393'tür. Bunu Bursa'da da sormuşlardı, kendilerine de söyledim. Bir liste hâlinde 4.393 kişinin toptan, istisnai usulle Türk vatandaşlığına alınması mümkün değildir. Bakan arkadaşlarımla birlikte 3 kişi, 5 kişi, 6 kişi için istisna imkânını kullanabiliyoruz ama 5 bine yaklaşan kişinin istisnai usulle Türk vatandaşlığına alınması yani Türkiye'de ikâmet şartı, geçmişi, geleceği bütün bunların araştırılmadan alınması uygun görülmemiştir. Kanunun 11'inci maddesine göre, mevcut şartları taşıyanların Türk vatandaşlığına alınma işlemleri de süratle devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Doğru Gürcistan'la ilgili konuyu söyledi. Doğrudur, Gürcistan'ın Avrupa Konseyine alınması sırasında kendisine öne sürülen şartlardan bir tanesi de Ahıska Türklerinin topraklarına dönebilmesiydi. Bu konuyu da Türkiye yakından takip ediyor. Emin olun Gürcistan'dan hangi bakan gelirse -hangi seviyede- biz oraya gittiğimizde de yaptığımız ikili görüşmelerde bu konuyu her zaman gündeme getiriyoruz. Maalesef Gürcistan makamları söz vermelerine ve bir yükümlülük olarak bu konuyu üstlenmelerine rağmen bu konuda elleri biraz gevşek davranıyorlar, istekli değiller. Oysa Türkiye, bunu yüreklendirmek için kendilerine konut yardımından tutunuz başka birtakım seçenekleri de sunmakta ve konuyu ısrarla takip etmektedir. Dört ay kadar önce Gürcistan'ı ziyaret ettiğimizde, hem Saakaşvili hem de o zamanın Başbakanı olan Glauri'yle birlikte yaptığımız görüşmelerde bu konuyu müstakil olarak gündeme getirmiştik; maalesef, onların işi biraz sürüncemede bırakmak isteklerinin, komisyonlar kurmak, müracaatları incelemek, bir aileden belki sadece birisine izin vermek gibi davranışlarının doğru olmadığını da ifade etmiştik. Şimdi, Gürcistan'da seçimler sonrasında yeni bir siyasi güç ve hükûmet oldu. Onlarla da görüşmelerimizde Gürcistan'la ve Ahıska Türkleriyle ilgili olarak konuları her zaman gündeme getireceğimizden ve takipçisi olacağımızdan emin olabilirsiniz.
Emeklilik konusunun sosyal güvenlik anlaşmalarıyla yakından ölçüsü var. Vatandaşlık konusunu biraz önce arz etmiştim. Çalışma izni konularında Emniyet Genel Müdürlüğümüz, İçişleri Bakanlığımız, mahalli otoriteler mutlaka gayretli ve özverili çalışmaktadırlar. Diploma denkliği ve diğerleri de ulusal bazı kriterler açısından dikkate alınmaktadır.
Özet olarak şunu söylemek istiyorum, yirmi dakikayla zamanınızı almayacağım: Ahıska Türklerine büyük bir yakınlık ve kardeşlik duygularıyla bağlıyız. Onlara geçmişte yapılan zulümleri nefretle telin ediyoruz ve artık kendi bulundukları topraklarda, ana vatanımızda veya başka bir ülkede huzur ve esenlik içerisinde yaşamalarını arzu ediyoruz. Türkiye Hükûmeti olarak, dışarıdaki konulara bizzat müdahil olarak ama kendi içimizdeki konularda da elimizden geleni yaptığımıza ve yapacağımıza emin olmanızı diliyorum.
Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.