Konu: | HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜNE VE ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNE YÖNELİK İHLALLERİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİNE İLİŞKİN TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASIINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMESİ |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 55 |
Tarih: | 22.01.2013 |
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa dışı dinlemelerin, özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin tespiti, önlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda verilen Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeler üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyeti en temel insan hakkıdır. Bu hak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde garanti altına alınmış, Anayasa'mızda da "Kişinin Hak ve Ödevleri" başlığı altında, temel hak ve hürriyetlerin korunması amacıyla güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 20'nci maddesinde, herkesin, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu ve özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiştir. 12 Eylül 2010 halk oylamasıyla da kişisel verilerin korunması Anayasa'mızda yerini almış, herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu ve bununla ilgili tedbirlerin alınması gerektiği anayasal güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 22'nci maddesinde de herkesin, haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri ve birkaçına bağlı olarak usulünce verilmiş hâkim kararı olmadıkça, yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça haberleşmenin engellenemeyeceği, haberleşmenin gizliliğine dokunulamayacağı hususu anayasal güvence altına alınmıştır.
İnsanların ulusal üstü belgelerle ve anayasayla güvence altına alınmış olan haklarının ihlali, hiç kuşkusuz kabul edilemez. Bu hakların ihlalinde gerekli yaptırımların mutlaka olması gerekir. Ancak, açıkça söylemek gerekirse, AK PARTİ iktidarına kadar bu konuda da ülkemiz maalesef yeterli bir düzeyde değildi. Bu hakların korunmasını sağlayacak cezai yaptırımlar, dinleme ve izlemelerle ilgili denetim mekanizmaları yoktu. 2004 yılında yeni Ceza Kanunu'muzun yürürlüğe girmesiyle birlikte "Özel hayatın gizliliğini ihlal" ve "Kişisel verilerin korunması" başlıkları altında düzenlenen maddelerde Anayasa'mızda teminat altına alınan ve uluslararası sözleşmelerin koruduğu bu özgürlüklere müdahalenin yaptırımları mevzuatımızda yerini almış oldu.
Özel hayatın gizliliğini ihlal eden suçların kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle ya da belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi hâlinde verilecek cezanın da yarı oranında arttırılacağı yönünde düzenlemeler yapılmıştır. Mevzuatımızda yerini alan bu cezai yaptırımlara rağmen özel hayatın gizliliğini ihlal, yasa dışı dinleme ve gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal suçları ve bunların yaptırımlarıyla ilgili kamuoyundaki yoğun şikâyetlerin devam etmesi üzerine 2 Temmuz 2012 tarihinde "Üçüncü Yargı Paketi" olarak adlandırdığımız Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun'la da özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda cezalarda artışlar yapılmıştır.
Özel hayatının gizliliğini ihlal suçunun değiştirilmeden önceki hâli altı aydan iki yıla kadar hapis cezasını öngörürken, bu ceza arttırılmış, bir yıldan üç yıla kadar hapis şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca, maddenin eski hâlinde "Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi hâlinde verilecek ceza bir kat arttırılır." şeklinde değiştirilerek ceza daha da ağırlaştırılmıştır.
Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimsenin iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı, ifşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması hâlinde de aynı cezaya hükmolunacağı yönünde mevzuatımızda ağırlaştırıcı düzenlemeler yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, özel hayatın gizliliğini ve haberleşme hürriyetini ihlalin ceza kanunlarındaki yaptırımları AK PARTİ iktidarıyla mevzuatımızda yerini almış, kamuoyunda bu suçlarla ilgili endişelerin artması üzerine de cezalarda artırıma gidilmiştir.
Yine aynı şekilde, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu'muz yürürlüğe girinceye kadar haberleşmenin dinlenmesi ve denetlenmesi konusunda da ülkemiz mevzuatında düzenleyici bir kural yoktu. Uygulamada, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 91'inci maddesinde yer alan sanığa gönderilen mektuplar, vesair mersule ve telgrafların postanede zaptedileceğine ilişkin kuralın kıyasen uygulanması suretiyle haberleşmeler denetlenmiş, bu tür delil derlemeleri, özellikle doktrinde de yoğun eleştirilere konu olmuştur.
Ülkemizde iletişimin denetlenmesi ve telefonların dinlenmesi, 1 Haziran 2005 tarihine kadar Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu çerçevesinde gerçekleştiriliyordu. 2005 yılında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle birlikte adli ve istihbari amaçla iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik faaliyetlerin nasıl yapılacağı hususunda mevzuatımızda önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiş oldu. Buna göre, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması" başlıklı 135'inci maddesinde, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilebileceği, dinlenebileceği, kayda kalınabileceği ve sinyal bilgilerinin değerlendirilebileceği, cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararların derhâl hâkimin onayına sunulacağı hüküm altına alınmıştı.
"Kararların yerine getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi" başlıklı 137'nci maddesinde de, dinlemeye ilişkin kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da hâkim onayının alınamaması hâlinde bunun uygulanmasına cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verileceği, bu durumda yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtların cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek durumun bir tutanakla tespit edileceği; tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi hâlinde soruşturma evresinin bitiminden itibaren en geç on beş gün içinde cumhuriyet başsavcılığının tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında ilgilisine yazılı olarak bilgi vereceği yönünde düzenleme yapılmıştır.
"Teknik araçlarla izleme" başlıklı 140'ıncı maddesinde de "Katalog suçlar" dediğimiz suçlar işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetlerinin ve iş yerinin teknik araçlarla izlenebileceği, ses veya görüntü kaydının alınabileceği; teknik araçlarla izlemeye hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde cumhuriyet savcısı tarafından karar verileceği, cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararların yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulacağı hükümleri yer almıştır. Usulüne uygun şekilde hâkim kararlarıyla yapılan dinlemelerin sınırını aşan bir durum söz konusu olduğunda da, bu durumda da yine yasa dışı dinleme söz konusu olacağından, bunu yapan kamu görevlileri de kanunda verilen cezalara muhatap olacaklardır.
Değerli milletvekilleri, haberleşme hürriyetini, özel hayatın gizliliğini ve kişisel verilerin korunmasını sağlayacak yaptırımlar son on yıllık dönemde ülkemiz mevzuatında yerini almıştır. Bir suç dolayısıyla yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda da dinleme ve izlemenin ne şekilde yapılacağı usul kanunlarımızda yine AK PARTİ döneminde yerini almıştır. Yasa dışı dinlemeler, özel hayatın gizliliğini ihlal eden görüntü ve ses kayıtlarının basın yayın yoluyla ifşa edilmesiyle ilgili olarak birtakım çevreler hep kara propaganda yapmış, bu konuda AK PARTİ iktidarını eleştirmişler, hatta hiçbir mesnedi bulunmadığı hâlde suçlayıcı ifadeler kullanmışlardır. Üzülerek söylemek gerekir ki bu işlerde iktidarın parmağının bulunduğuna ilişkin bazı beyanatlarda bulunanlar da olmuştur. AK PARTİ'yi bu konuda eleştirenlerin, hatta haksız bir şekilde suçlamalarda bulunanların iktidar oldukları dönemlerde telefon dinlemeleri ve izleme konusunda mevzuatımızın yeterli olmadığını, uygulamada tam bir kargaşanın olduğunu unutmamak gerekir.
O dönemlerde, dinlemeye ve istihbarat toplamaya yetkili olan kuruluşlarımız özel şirketler ile birebir muhatap olduğu için suistimale, yasa dışı dinlemelere ve izlemelere açık bir durum söz konusuydu. Bir denetim mekanizması yoktu. AK PARTİ Hükûmeti bu durumu ortadan kaldırmak için 2005 yılında 5397 sayılı Yasa'nın çıkarılmasını sağladı. Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, bu yasayla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kurularak bir denetim mekanizması oluşturuldu. Dinlemeye yetkili kuruluşlarımız öncelikle yargıdan aldıkları izni Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına iletmekte, bu talep burada hukuki olarak incelendikten ve teknik tanımlaması yapıldıktan sonra telefon şirketlerine durum aktarılmaktadır. 2005 yılından itibaren Türkiye'de iletişimin denetlenmesi tedbiri tek bir merkezden Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından yürütülmektedir ancak bu durum Türkiye'deki bütün dinlemelerin sadece tek bir merkezden ve TİB tarafından yapıldığı şeklinde anlaşılmamalıdır.
TİB, dinleme yapılacak birim ile dinlenilecek iletişim aracının hizmetini sağlayan kurum-operatör arasında yer almaktadır. Buna göre; Emniyet, Jandarma ve Millî İstihbarat Teşkilatı mahkeme kararını aldıktan sonra artık doğrudan ilgili operatöre gitmemekte, bunun yerine TİB'e başvurmakta, diğer işlemleri de TİB yerine getirmektedir. TİB başta olmak üzere bütün operatörler ve ilgili güvenlik ve istihbarat kuruluşları, iletişimin denetlenmesi kapsamında yer alan faaliyetleri mümkün kılacak her türlü teknik altyapıyı kurmuş durumdadırlar. Mahkeme kararı çerçevesinde bu operatörlerden alınan her türlü bilgi, belge ve kayıtlar, TİB aracılığıyla, bilgi güvenliği kriterlerine uygun olarak, dinleme yapan ilgili kurumlara aktarılmakta ve arşivlenmektedir. Her türlü telefon dinlenmesi mutlaka hâkim kararıyla yapılmak zorundadır. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı istisnai olarak, hâkimin verdiği kararı hukuki ve teknik açıdan kanunlara ve teknik altyapıya aykırı gördüğünde devreye girerek bu konuda gerekli itirazları yapabilmektedir. TİB bunu, hâkimin vermiş olduğu kararı inceleyerek, eksik ya da yanlış olup olmadığını denetleme yetkisine sahip bir makam olarak yapmamaktadır; idari bir organ olarak sadece üst mahkemeye itiraz edebilmektedir, yapılan itiraz hiçbir şekilde, hâkimin vermiş olduğu kararın uygulanmasını durdurmamaktadır. Tedbirin uygulanması ancak kararına itiraz edilen mahkemenin veya kararı inceleyen üst mahkemenin kararıyla mümkündür. Bu şekilde düzene kavuşmuş olan telefon dinleme ve izleme sayesinde, dinleme ve izlemeye yetkili kuruluşlarımız tarafından birçok olayın aydınlatılması sağlanmış, çeteler çökertilmiş, geçmişte faili meçhul olayların yoğun yaşandığı ülkemizde artık faillerin kısa sürede yakalanmaları sağlanmıştır.
Temiz bir toplum için, şeffaf bir yönetim için gerekli düzenlemeleri yapan, bireyin özgürlüğünü esas alan, temel hak ve hürriyetler konusunda son derece hassas olan AK PARTİ'yi yasa dışı dinlemelerle ilgili olarak eleştirenler, kendileri iktidarda oldukları dönemlerde bu düzenlemeleri maalesef gerçekleştirememişlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler, AK PARTİ olarak, yasa dışı dinlemenin bir insan hakkı ihlali olduğuna inanıyoruz ve suç şüphesi olan kişinin, yargı kararı olmadan dinlenemeyeceğini savunuyoruz. Bunun için mevzuatımızda gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağladık. Geçmişte tam bir düzensizliğin olduğu, kimin kimi dinlediği belli olmayan, bir denetim mekanizması bulunmayan bu önemli konunun düzene kavuşturulması için gerekli mevzuatı ve altyapıyı hazırladık. Ancak, buna rağmen, birtakım kötü örnekler öne çıkarılarak önceki kaotik durum unutulmakta ve iktidarımız haksız bir şekilde suçlanmaktadır. Bu suçlamaların çoğu da iyi niyetle bağdaşmayan, siyasi propagandaya dönük çabalardır. AK PARTİ Grubu olarak bu konuda verdiğimiz araştırma önergesiyle de bu konuda ne kadar hassas olduğumuz açıktır.
Telefon dinleme suçla mücadelede önemli ve etkili bir yöntemdir. Türkiye'de herkesin dinlendiği yönündeki iddia ve söylentiler, bu söylentiler de abartılı değerlendirmelerdir. Böyle bir uygulama hukuken, teknik ve pratik açıdan ve ülkenin gerçekleri çerçevesinde mümkün değildir. Suçla mücadele faaliyetlerini hukuk sınırları içerisinde tutmak ve temel hak ve özgürlükler ile kamu düzeni ve güvenliği arasında hassas bir denge kurmak, demokratik toplumların en önemli özelliklerinden ve önceliklerinden biri olarak kabul edilmelidir. Demokratik hukuk sistemlerinde güvenlik birimleri kamu düzeni ve güvenliğini sağlamanın yanı sıra, herkesin temel hak ve hürriyetlerden en iyi biçimde ve eksiksiz yararlanmasını temin etmekle görevlidir. Yani kolluk, bireyi, toplumu ve devleti birlikte korumak zorundadır. Bu nedenle, bilgi toplama faaliyeti esnasında bireyin hak ve hürriyetlerini zedeleyecek teknikler en son yol olarak görülmeli, hak ve hürriyetlere müdahale niteliği taşıyan tekniklerin uygulanması zorunluluğunda da mutlaka kanuna ve hâkim kararına dayanılmalıdır.
Mahkeme kararlarıyla gerçekleştirilen yasal dinlemeler ile yasa dışı dinlemeleri birbirine karıştırmamak gerekir. Tüm yasal düzenlemelere ve etkin cezai yaptırımlara rağmen "böcek", "gizli kamera" gibi dünyadaki teknik gelişmelerin bu konuda sağladığı yasal olmayan tüm yöntemleri kullanarak kişiler arasındaki konuşmaların dinlendiği, kayda alındığı ve bu kayıtların basın-yayın yoluyla hukuka aykırı bir şekilde kullanıldığı yönündeki kamuoyunda oluşan algının giderilmesini de sağlamak zorundayız. Bunun için yüce Meclisimize sorumluluklar düşmektedir. 23'üncü Dönemde Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel Sekreteri Önder Sav'ın bir merkez valisiyle CHP Genel Merkezinde gerçekleştirdikleri konuşmanın ortam dinlemesi yoluyla kaydedildiği iddiasıyla bir araştırma komisyonu bu Mecliste kurulmuştu ve raporunu da Meclise sunmuştu ancak o dönemdeki araştırma sadece bir olaydan yola çıkılarak, çerçevesi sınırlı bir araştırma şeklinde gerçekleşmişti. Görüşmekte olduğumuz araştırma önergesinin kapsamı ise daha geniş. Yasa dışı dinlemelerin hangi araçlar kullanılarak yapıldığının, bu araçların nasıl temin edildiğinin, bu araçların imal, ithal ve bulundurulması konusunda yasal bir kısıtlama bulunup bulunmadığının ve yaşanan bu sorunun çözümü amacıyla alınması gereken yasal, idari ve istihbari ve diğer önlemlerin tespiti amaçlanmaktadır.
Yasa dışı dinlemeler ve özel hayatın gizliliğine yönelik ihlallerin ülkemiz gündeminden çıkarılması için iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bugün çok önemli bir adım atmış durumdayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu araştırma önergelerinin bugün Genel Kurulda kabul edilmesiyle birlikte çok detaylı bir araştırma yapılacağına ben inanıyorum ve yapılacak araştırma sonucunda alınacak önlemlerin, alınması gereken tedbirlerin kamuoyundaki endişeleri ortadan kaldıracağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, önergenin kabulüyle kurulacak araştırma komisyonunun ülkemiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.