GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:84
Tarih:26.05.2021

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve bizleri televizyonları başında izleyenleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Karadeniz'de bir sorun var, bugün onu konuşmaya çalışacağım. Karadeniz, çay sezonunun açılmasıyla beraber -birinci sürgün- ne yazık ki ciddi bir sorunla, ciddi bir problemle karşı karşıya kaldı. Özellikle benim seçim bölgemde, Artvin'de, ilçelerimizde, çay üretimi yapılan Rize'de, Arhavi'de, Hopa'da, Kemalpaşa'da, Borçka'da insanlar ciddi bir mağduriyetle karşı karşıya. Bu da nedir? "Kota ve kontenjan" diye son günlerde basını da meşgul eden bir kelimeyle karşı karşıyayız. Çay üreticisi kontenjanı istemiyor, kotaya şiddetle karşı çıkıyor, "Çay Kanunu bir an önce çıksın." diyor ve benim bölgemde dün kara yolu kapatılıyor. Bir gün önce, yine, aynı şekilde Kemalpaşa'da ciddi bir direniş gerçekleştiriliyor. Yarın Fındıklı'da, bugün yine Rize'nin ilçelerinde ciddi bir direniş var.

Çayla alakalı ciddi bir problem var değerli arkadaşlarım. Çay, bizim ülkemiz için, bizim yöremiz için stratejik bir ürün. Nasıl Ordu'da fındık stratejik bir ürünse çay da Artvin için, Rize için stratejik bir ürün değerli arkadaşlarım. Bu problemleri halledemiyoruz.

Bakın, birinci sürgünle alakalı olarak bir kontenjan uygulamasına geçti ÇAYKUR ve dedi ki: "Dekara ve dönüm başına 600 kilogram çay için gerekli şeyi vereceğim vatandaşa." 600 kilogramla alakalı iyi bir şey diye gördü çay üreticisi. İlk gün, 17 Mayısta çay almaya başladı ÇAYKUR değerli arkadaşlarım. 17 Mayısta, ilk aldığı gün çay üreticisine dedi ki: "Dekar başına 100 liralık 100 kilo alacağım." 1'inci gün 100 kilo talebinde bulundu -ki henüz çay fabrikaları açılmamıştı, çay üretim yerleri de çayı kabul etmiyordu- 2'nci gün bu miktarı 50 kiloya indirdi, 3'üncü gün kotayı 30 kiloya indirdi, en son 15 kiloya indirdi.

Biraz önce Sayın Bekaroğlu Hocamla da görüştüm. Bizim Kemalpaşa'da dekar başına 15 kiloyla alakalı kota uyguluyor, Rize'nin bazı ilçelerinde ise 10 kiloya kadar indi değerli arkadaşlarım. Bu şu demektir: İlk başta açıklamış olduğu 600 kiloyla alakalı olan kontenjan miktarının tutturulmasıyla alakalı ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Çay üreticisi bir ketenpereyle karşı karşıya değerli arkadaşlarım. Yani "Kırk katır mı, kırk satır mı?" diyorlar.

Şunu ifade etmeye çalışıyorlar: Biliyorsunuz, sizin Genel Başkanınız geçen günlerde çay üreticileriyle alakalı bir rakam açıkladı, 3,87+1 de destekleme fiyatıyla beraber 4 lirayla alakalı bir birim fiyatı açıkladı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, çay üreticisine bu kota ve kontenjanı uyguladığımız zaman çay üreticisi ÇAYKUR'a bu malı satamıyor, haklı olarak da bir mağduriyetle karşı karşıya. Çay üreticisine ne diyorsunuz? Siz diyorsunuz ki "Artık özel sektörle karşı karşıya kalalım." Yıllardır süren bir gelenek var değerli arkadaşlarım.

Bakın, ben bundan yedi sekiz yıl evvel bu Parlamentoda çayla alakalı konuşma yapıyorken bir çuval çayı bu Parlamentoda kürsüye dökmüştüm değerli arkadaşlarım. Aradan geçen sekiz yıl içerisinde ne yazık ki bir iyileştirme olmadı. Şimdi çay üreticisine diyorsunuz ki: "Özel sektöre git" Bu özel sektörde taban fiyat uygulaması da olmadığı için 3,87'yi çöpe atıyoruz, özel sektörde 2,80'le 3,20 arasında bir fiyatla... Onu da hemen vermiyor özel sektör, dikkat edin arkadaşlar. Belki 3,87'yi de veriyor, onu bir yıl sonra veriyor; 2,80'le 3,20 arasındaki fiyatla alakalı da nakit vermiyor, "Bir yıl sonra veririm." diyor ve "Bu bedelin bir bölümünü de kuru çay olarak öderim." diyor. Yani vatandaş, çay üreticisi kötü bir tabloyla karşı karşıya. Çay üreticisine bir üvey evlat muamelesi yapıyoruz.

Israrla şunu ileri sürüyoruz değerli arkadaşlarım: En başta söyledim, çay stratejik bir ürün. "Çayla ilişkili olarak mutlaka bir çay kanunu çıkarılması gerekir." diye, dilimiz döndüğünce bu Parlamentoda dile getirmeye çalıştık. Gülizar Biçer Karaca, diğer milletvekillerimiz, ben, araştırma önergelerini, kanun tekliflerini Parlamentoya getirdik ama duvara çarptık değerli arkadaşlarım. Bu sorunun ivedilikle halledilmesi gerekiyor.

Bir de bu taban fiyatıyla alakalı uygulamayı getireceğiz. Türkiye'nin çay üretimi belli, çay tüketimi de belli değerli arkadaşlarım ama aradaki miktara baktığınız zaman inanılmaz bir tabloyla karşı karşıyayız. Ne demek bu? Türkiye'ye kaçak yollardan çay giriyor. Çay ithalatını bir kere kesinlikle yasaklamalıyız; bu şekilde çay üretim yerlerini artırmalıyız, ÇAYKUR çay fabrikalarının sayılarını artırmalıyız değerli arkadaşlarım. Yani bir anlamda, özellikle yapmış olduğunuz politikalarla, önümüzdeki dönemde, ÇAYKUR'un özelleştirmeleriyle alakalı Varlık Fonuna terk edilen şu cenazeyi mutlaka ortadan kaldırmalıyız değerli arkadaşlarım, mutlaka ortadan kaldırmalıyız. Bakın, benim seçim bölgemde, Rize'de, diğer yerlerde insanlar niye yolları kesiyor, hoşlarına mı gidiyor değerli arkadaşlarım? Otuz-otuz beş günlük bir sürede çay sürümü devam ediyor, çay kotası olarak tanıdığınız 600 kilogram; bu rakamın yarısını bile çay üreticisinin yakalaması mümkün değil. O nedenle telefonlarımız durmuyor, bölge milletvekillerine ulaşmaya çalışıyorlar. İnanıyorum ki AK PARTİ'nin milletvekillerine de -iktidar partisi milletvekillerine de- bunu anlatıyorlar çünkü çay üreticisinin hangi siyasal partiden ve gelenekten geldiğiyle alakalı bir şey önemli değil değerli arkadaşlarım. Çay üreticisi "Açım!" diyor, "Mağduriyet yaşıyorum." diyor, "Bana sahip çıkın." diyor. Sezon başlamadan evvel çayın aktörlerinin, sadece işi belirleyenleri demiyorum çay üreticilerinin de masanın etrafında oturmaları gerekiyor ve bu konudaki sürprizlere karşı hazırlıklı olarak belirlenen, herkesin fiyatını bildiği bir çay fiyatını Türkiye'nin önüne koymamız gerekiyor.

Bakın, tablo vahim. Ben bütün siyasi parti gruplarına sesleniyorum. Belki bugünlerde yaşamış olduğumuz bu ağır tablo nedeniyle kamuoyunu meşgul etmiyor bu tablo ama inanın, özellikle biraz önce de ifade ettiğim gibi, Artvin'de, Rize'de ciddi anlamda bir mağduriyet var ve insanlar patlama noktasına geldi değerli arkadaşlarım. O nedenle, ilgililerin gerekli makamlara talimat vererek ÇAYKUR'daki bu Varlık Fonuna terkedilen, taban fiyatı uygulaması terkedilen... Bir anlamda, biraz önce de ifade etmiş olduğum gibi kota ve kontenjanla alakalı feryatlarını dile getiren çay üreticisinin feryadına kulak vermesini Hükûmetten bekliyoruz değerli arkadaşlarım. O nedenle, siyasi kimliklerinizi kenara koyarak çayın bir stratejik ürün olduğu gerçeğini unutmadan çayda kotayı, kontenjanı çöpe atmalıyız değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Çay üreticisi bunu bekliyor, ben de yörenin milletvekili olarak onların adına bunu sesleniyorum. Eğer bu yapılmazsa değerli arkadaşlarım, yarın öbür gün Hopa'da devlet yolunda, Batum'u Kafkaslara bağlayan devlet yolunda insanlar yollarda oturuyor diye, onları terörize edip teröristlikle suçlamayın. İnsanlar ekmek parası istiyorlar, diyorlar ki: "Biz yapmış olduğumuz, emeğimizi verdiğimiz, çocuklarımızı okuttuğumuz, geleceğimizi sigortaladığımız, gerçekten bu bölge için sigorta teminatı olan bu stratejik ürünün, çayın gerçek hakkının verilmesiyle alakalı feryat ediyoruz." Ben de bu Parlamentodan onların bu feryadını duyurma anlamında -bugün bu uluslararası anlaşma konuşuluyorken de bir fırsat bularak- bunu yüce milletimizle, onların sesi olarak buradan paylaşma gereğini, ihtiyacını duydum değerli arkadaşlarım.

Organik tarımda gübre kullanılması mutlaka terk edilmelidir; Hükûmet bununla alakalı da ayrıntılı, gerekli şeyleri yapmalıdır. Kaçak çayla alakalı da gerekli tedbirleri almalıdır değerli arkadaşlarım, caydırıcı anlamda tedbirler almalıdır. Bu konuda siyasi iktidardan destek alan -ki onların nereler olduğunu gayet iyi biliyoruz- birtakım yerlere de gerekli uyarılar yapılmalıdır, gerekli cezai yaptırımlar yapılmalıdır. Eğer, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Rize'de, Artvin'de bu önemli ürünle alakalı destekleri sağlarsak, destek bir tarafa köstek olmazsak çayın gerçekten olduğu gibi eski hakkını iade ederiz diye düşünüyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Rize'ye gidemiyor ki muhalefet.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) - Sayın Başkanım, aynen, ona yürekten katılıyorum.

Bu arada da sözlerimi bitiriyorken bazı şeyleri de ifade etmek istiyorum: Bugün İYİ Partinin Genel Başkanıyla alakalı Sayın Genel Başkanınızın yapmış olduğu konuşmayı üzüntüyle izledim değerli arkadaşlarım ve 2 kere izledim, inanamadım; bu konuşma, yapılmayacak bir konuşmaydı diye.

Bakın, on yıl önce -değerli AK PARTİ'li arkadaşlar dinlerlerse- Sayın Genel Başkanınız benim seçim bölgem Hopa'ya geldi, Artvin'e geldi değerli arkadaşlarım. Hopa'da üzücü olaylar oldu. Metin Lokumcu'yu buradan saygıyla anıyorum. Metin Lokumcu'yu kaybettik. Kendisi Hopa'da protestolarla karşılaştı, hiç unutmuyorum, dedi ki: "Hopa'ya eşkıya indi." Ben de milletvekiliydim, çıktım: "Zalimin zulmüne direnmek eşkıyalıksa o, Hopalılar ve Artvinliler için onur madalyasıdır." dedim değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) O tarihte, kendisine göre, bir Genel Başkana yapılan saygısızlığı "eşkıyalık" diye kabul eden bir Genel Başkanının, aradan yıllar geçtikten sonra bir başka Genel Başkana Rize'de yapılan saldırıyı kutsaması, onu takdirle karşılamasını, en basit anlatımla, Mustafa Kemal'in Parlamentosundan şiddetle kınıyorum ve telin ediyorum değerli arkadaşlar. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu gidişatın nereye gittiğiyle alakalı herkesin iyi düşünmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım; herkesin, bu ülkeyi yönetenlerin çok iyi düşünmesi gerekiyor. AK PARTİ'deki arkadaşlarımın da bugün o konuşmaya bir kere daha bakmalarını temenni ediyorum bir hukukçu olarak. Bu konuşma, bu Parlamentoda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Parlamentosunda yapılmaması gereken bir konuşmaydı. O nedenle bu konuşmayı şiddetle reddediyorum, inşallah son olur diyorum. Bu ülkeyi kutuplaştırarak, bu ülkeyi kamplara bölerek nereye götürüleceğini de gerçekten merak ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu, hiçbirimize bir şey kazandırmaz.

O nedenle, kim ne derse desin, biz Karadenizliler misafirperver insanlarız, hangi siyasi partinin Genel Başkanı ve lideri gelirse gelsin başımızın üzerinde yeri vardır. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Çünkü biz önce "Türkiye" diyoruz, önce "Cumhuriyet" diyoruz, önce "Mustafa Kemal Atatürk" diyoruz ve onun Parlamentosundan Karadeniz'e el uzatıyorum ve çayın hakkını verin diyorum, çaya gerekli değeri verin diyorum.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)