| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guatemala Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 27.05.2021 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 188 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guatemala Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sözlerimin başında sözleşmenin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye kültürel sınırları ve medeniyetimizin hudutları itibarıyla mazlum coğrafyaların kalbi niteliğinde olan bir ülkenin adıdır. Dış politikanın icrası bu büyük medeniyet coğrafyasının ihtiyaçlarını ve tarihî derinliğini taşımak mecburiyetindedir. Beş bin yıllık tarihin ve 16 devletin mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti'nin ayakları yere basan bir dış politikaya sahip olması gerekir. Türkiye dış politikada önce efelenecek sonra da çark edecek bir ülke değildir. Öncelikle, nasıl bir ülke yönettiğinizin, hangi tarihî mirasın üzerinde oturduğunuzun farkına varın. Ne yazık ki on dokuz yıllık AK PARTİ iktidarı dış politikada ülkemize zaman, güç ve itibar kaybettirmiştir. Mısır politikası bunun son ve en acı örneğidir, Suriye politikası böyledir, Irak politikası böyledir, Kıbrıs politikası böyledir, Libya politikası böyledir; sayın sayabildiğiniz kadar.
Değerli milletvekilleri, hatırlayalım, iktidarın 2002'de, ilk geldiğinde Kıbrıs'la ilgili tezi "Çözümsüzlük, çözüm değildir." olmuştu. Hatta, Türkiye'de Annan Planı'na "hayır" kampanyası yapan Kıbrıs davasının baş kahramanı ve kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş da iktidarın hışmına uğramıştı. Sayın Erdoğan Denktaş'a "Ne anlatacaksan git, Kıbrıs'ta anlat." demişti. Sonuçta, iktidarın Kıbrıs'taki yanlış politikasını, hiç beklemedikleri şekilde Rum tarafının "hayır" demesi kurtardı. Sayın Cumhurbaşkanı geçenlerde de partisinin grup toplantısında "Kıbrıs'ta iki devletli çözüm dışında çözüm kalmamıştır." dedi. Kendisini öncelikle tebrik ediyor ve bu konuda sonuna kadar da destekliyoruz ama öğleden sonra "Günaydın." demeden de geçemiyoruz. Demek ki çözümün adı neymiş: İki toplumlu, iki devletli çözüm. Bu çözüm, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1983'ten bile öncesine dayanıyor yani bu çözüm yarım asırlık devlet aklıdır. Beğenmediğiniz, "Propagandanı git Kıbrıs'ta yap." dediğiniz Rauf Denktaş'ın ve bu ülkenin millî devlet politikasına on dokuz yıllık iktidarınızın sonunda ancak gelebildiniz. İşte sizin dış politikadaki basiretiniz, işte sizin öngörünüz, işte sizin ileri görüşünüz bu kadar. İktidar, hemen her konuyu deneme yanılmayla öğrenen bir çocuğa benziyor. İktidar, yılların birikimi olan devlet aklını bir kenara itmiş, yetişmiş diplomatları "monşer" diye dışlamış ve diplomasiyle alakası olmayan yandaşlarla Dışişlerindeki liyakat sistemini de yok etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidara geldi geleli görünürde İsrail'e karşı son derece sert politikalar yürüttüğü izlenimi vermektedir ancak gerçek hiç de göründüğü gibi değildir. İktidarın İsrail politikası hamasetten öteye maalesef geçmemektedir. Esip gürleyen, İsrail saldırılarını en sert şekilde kınayan iktidarın bu yaptıklarını biz de yaptık, herkes de yaptı, milletimiz de yapıyor. İsrail'in Kudüs'e yönelik, camide ibadet eden Müslümanlara yönelik hain saldırıları elbette kabul edilemez, şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz. Biz, acılar arasında bir öncelik sonralık ilişkisi kurmadan, hiçbir ayrım yapmadan tüm mazlumlar için sesimizi yükseltiyoruz. Filistin'i Arakan'dan, Kerkük'ten, Doğu Türkistan'dan ayrı tutmuyoruz. İYİ Parti olarak bizim teşkilatlarımız da mülki amirlerden izin alarak İsrail'in saldırılarını kınadılar, düzenlenen telin mitinglerinin neredeyse tamamına da katıldılar hatta Kırşehir'de ve birçok yerde de bizzat kınama mitingi de organize ettiler. O mitinglerde İsrail zulmünü protesto ettiler ama Çin zulmünü de kınadılar.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin medeniyet hafızası, Filistin'deki zulme, işgale, akan kan ve gözyaşına Fahreddin Paşa'nın cesareti ve sadakatiyle karşı durur. Büyük Türkiye'nin vicdanlı dış politikası, Kaşgar'da, Urumçi'de, Turfan'da Doğu Türkistanlı milyonlarca mağdurun yok edilmesine, kültürel kıyıma haysiyetli tavır almak, insan hakları suçlarını dünyaya haykırmak demektir. Hükûmet olarak yüz binlerce Türk'ün toplama kamplarında yaşadığını bilerek, yeryüzünün açık hava hapishanesine dönüşmüş bu Türk yurdunun feryadına kayıtsız kalıyorsunuz, gözyaşını ve zulmü görmezden geliyorsunuz. Bir Türk milliyetçisi olarak soruyorum: Bu mu insani ve ahlaki dış politikamız? Bu mu millî beka? Bu mu mazlumlara umut, kimsesizlere yurt olan Türkiye? Sayın Cumhurbaşkanına, Dışişleri Bakanına sesleniyoruz: Bu insanlık suçuna açık bir tepki koymak için daha neyi bekliyorsunuz? Ne yazık ki AK PARTİ yönetiminin Doğu Türkistan meselesine bakışı tam da bu anlattığım gibidir.
Değerli arkadaşlar, devlet yönetmek basiret ister, feraset ister, adaletin şaşmaz terazisine itaat ister. Filistin de, Arakan da, Doğu Türkistan da bizim müşterek meselemizdir. İnsanlığa yönelik olarak işlenen suçlar mazur görülemez, ticari çıkar kapsamında asla ve asla değerlendirilemez. Filistin'de İsrail kurşunlarıyla can veren ve isimlerini bu kürsüden okuduğunuz bebekler için, çocuklar için bizim de içimiz yandı. Bu zulmün sorumlusu İsrail'e biz de lanetler yağdırdık. Ancak, bu kürsülerden, AK PARTİ'li arkadaşlarımızdan Çin zulmünün muhatabı olan bebeklerin ve çocukların isimlerini duyamadık. 5 ve 6 yaşlarında Çin'in toplama kamplarına tıkılan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı babasına yıllardır kavuşamayan Zahide ve Zarife Faruh'u bu kürsülerde konuşmadınız, aklınıza bile gelmedi. Annesi ve kardeşiyle toplama kamplarında tutsak kalan ve babasıyla görüşemeyen İmam Hasan Mehmet Resul için yüreğiniz yanmıyor mu?
Doğu Türkistan Kaşgarlı Mahmut'un memleketidir, bizim ata yurdumuzdur. İktidara sesleniyorum: Müslüman arıyorsanız Doğu Türkistanlılar Müslüman'dır. Türk arıyorsanız Doğu Türkistanlılar Türk'tür. İnsan arıyorsanız Doğu Türkistanlılar insandır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu değerlerin hiçbiri sizin için bir önem arz etmiyor mu? İYİ Parti olarak, Doğu Türkistan davası bizim ana meselelerimizden biridir ve bu işin peşini sonuna kadar bırakmayacağız.
Değerli arkadaşlar, iktidarın İsrail politikasını deşifre etmeye devam edelim. Malumlarınız olduğu üzere İsrail Kudüs'ü başkent ilan etti. Sayın Erdoğan'ın dostu, dönemin ABD Başkanı Trump da bu kararı tanıdı. İktidar kınamaktan, üzüntülerini beyan etmekten, hamasetten başka ne yaptı?
Bir de hatırlarsanız Sayın Erdoğan Gazze'ye gideceğine dair bir de söz vermişti. Sayın Erdoğan'ın "Gazze'ye gideceğim." sözü üzerinden kaç bahar, kaç yıl geçti ama bir türlü gidemedi. Gazze ziyareti sözü Sayın Cumhurbaşkanımızın boynunda asılı duruyor. Sayın Erdoğan'ın zamanında aldığı Yahudi Üstün Cesaret Madalyası da boynunda asılı duruyor. İade ettiğini de henüz duymadık ya da yaptı da bizim haberimiz olmadı.
Mavi Marmara üzerinden her türlü istismar yapıldı ama Mavi Marmara kurbanları ortada kaldı. Sayın Erdoğan daha önce "İzin aldılar." dediği Mavi Marmara için en sonunda "Benden mi izin aldınız?" dedi, Mavi Marmara şehitlerinin kemiklerini sızlattı. Mavi Marmara olayının kritik şartları da yerine getirilmemiştir. İlk şart olan özür şartı yerine getirilmemiş, İsrail resmen özür dilememiş, Netanyahu Erdoğan'a telefonda üzüntülerini belirtmiş, yandaş medya da bunu özür diye sunmuş, cilalamış, millete anlatmaya çalışmıştır. Bir diğer şart olan Gazze ablukasının kaldırılması konusu da bugüne kadar yerine getirilmemiştir. İster sağa ister sola dönün, ne yaparsanız yapın, sonu tam bir fiyasko.
Ekonomi Bakanlığı ve TÜİK verilerine göre, 2000 yılında 1 milyar dolar civarında olan İsrail'le ticaret hacmi de 2020 sonunda 6,2 milyar dolara çıkmıştır. Yani İsrail'le ticaret hacmi 6'ya katlanmıştır. Şimdi, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Sahnede düşmanlar ama perde arkasında çok sıkı dostlar. Milletimiz bunu görmeli, bunların sahte İsrail düşmanlıklarına da aldanmamalıdır.
Türkiye'nin OECD üyeliği için İsrail'e uyguladığı veto AK PARTİ iktidarı tarafından kaldırılmıştır. Uzun süredir İsrail'in üyeliğine karşı çıkan Türkiye, Paris'te 10 Mayıs 2010 yılında yapılan oylamada "evet" demiş ve İsrail'e bu imkânı sağlamıştır.
Değerli milletvekilleri, iktidarın dış politikadaki basiretsiz politikaları nedeniyle maalesef Türkiye, yabancıların kendi gettolarını ve kendi mafyalarını oluşturdukları bir yer hâlini almıştır. AK PARTİ iktidarından önce Türkiye mültecilerin Avrupa'ya bir geçiş ülkesiyken artık mültecilerin kalıcı bir vatanı hâline gelmiştir. Yabancı kanallarda emlak alana vatandaşlık verileceğini anlatan reklamlar şehit kanlarıyla kazanılan ülke vatandaşlığının promosyon olarak dağıtılmasından başka bir şey değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dışarıda "Dostum Trump, Dostum Putin" diyen iktidar, içerideki siyasi rakiplerini de âdeta düşman olarak görüyor. Belli ki İYİ Partinin yükselişi iktidarı ve Sayın Erdoğan'ı fena hâlde rahatsız ediyor. Zamanında Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'e siyasi dokunulmazlığı olmadığı için "Hanımefendinin kaçacak deliği de yok, onun hesabı ağır olacak." diyen ve çirkin bir şekilde hapis tehdidi yapan Sayın Erdoğan o zaman cevabını katmerli bir şekilde almıştı. Sayın Genel Başkanımız, Manisa'da hazırladığı cezaevi çantasıyla kürsüye çıktı ve orada hapis tehditlerine meydan okudu, işte o an korku eşiği aşıldı. Sayın Erdoğan, yerel seçimler öncesi yaptığı o tehdidin ardından yerel seçimlerde de ilk kez yenilgiye uğradı, hatta tuş oldu.
Şimdi de, Sayın Erdoğan'ı yapılacak ilk seçimde daha ağır bir yenilgi bekliyor çünkü Sayın Erdoğan son grup konuşmasında yine Sayın Genel Başkanımızı ve onun şahsında İYİ Partiyi açıkça hedef aldı, açıkça tehdit etti. Sayın Erdoğan, Sayın Genel Başkanımıza "Gelin hanıma Rize'de gayet güzel bir ders verdiler, gerekeni yaptılar. Bu daha bir, daha neler olacak neler, bunlar iyi günler..." Bunlar ne kadar sorumsuz, ne kadar ölçüsüz, ne kadar izansız ve ne kadar çirkin sözler. Daha ne olacak? Evet, daha ne olacak? Her gittiğimiz yerde bizi taşlatacak mısınız? Yoksa İYİ Partilileri zincire mi vurduracaksınız? Yoksa İYİ Partilileri ve liderini linç mi ettireceksiniz?
Bütün dünya şunu bilsin ki: İyiler ve cesurlar hareketini ve onun korkusuz liderini hiçbir güç yıldıramaz, bugüne kadar olduğu gibi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Biz ateş çemberinden geçerek bugünlere geldik, bu koltuklarda öyle bedavaya oturmuyoruz, mücadele kültüründen gelen insanlarız. Biz önümüze çıkarılan tüm engelleri teker teker aşarak bugünlere geldik. Sadece Sayın Erdoğan değil, dünyadaki hiçbir güç bile bizi korkutamaz ve yıldıramaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Devletin ve milletin birliğini temsil etmesi gereken Cumhurbaşkanı, halkı açıkça kin ve düşmanlığa tahrik ediyor, teşvik ediyor. Bir Cumhurbaşkanı için bundan daha elim, daha vahim ve daha korkunç ne olabilir? İyiler ve cesurlar hareketi olarak Allah'tan başka hiç kimseden korkmadan aziz Türk milletinin emrinde ve hizmetinde olmaya devam edeceğiz. İYİ Parti olarak tehditlere elbette ki boyun eğmeyeceğiz ama tahriklere de kapılmayacağız; sorumlu, akıllı ve ölçülü davranacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık bundan sonra İYİ Parti olarak Sayın Erdoğan'la rolleri değiştik. Şeyh Edebali'nin asırlardan süzülüp gelen öğüdünü liderimiz Sayın Meral Akşener'in şahsında İYİ Parti ailesi olarak üzerimize alıyoruz. Sayın Erdoğan ve AK PARTİ'li arkadaşlar: "Bundan sonra öfke size, uysallık bize. Güceniklik size, gönül almak bize. Suçlamak size, katlanmak bize. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar size, adalet bize. Kötü söz, haksız yorum size, bağışlamak bize. Bundan sonra bölmek size, bütünlemek bize. Üşengeçlik size, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek bize. Sabretmesini bileceğiz, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutmayacağız: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Yükümüz ağır, işimiz çetin, gücümüz kıla bağlı. Allah yardımcımız olsun." Bu öğüdü sadece ceddimiz Osman Gazi'ye değil bütün devlet başkanlarına veren Şeyh Edebali hazretlerinin ruhu da şad olsun.
Değerli milletvekilleri, İYİ Parti Türkiye'nin vicdanıdır. Binlerce yıllık devlet geleneğimizin, demokrasi tecrübemizin, birlikte yaşama irademizin vücut bulmasıdır. Beka nedir biliyor musunuz kıymetli arkadaşlar? "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." diyen şuurdur, "Devletin dini adalettir." diyen ruhtur. Millet ile devletin et ve tırnak olduğu huzur iklimini sağlamak bir beka borcudur. İYİ Parti devlet ve millet arasında sarsılmaz bir sosyal bütünleşmeyi savunan bir milliyetçiliğin mümessilidir; ekonomik büyümeyi, dünyayla rekabeti, üretimi ve geleceği kucaklayan bir millîlik ve yerlilik anlamı taşır. Bizim milliyetçiliğimiz mevsimsel değildir; sizin çok iyi bildiğiniz siyasi konjonktürün gelgitlerine kurban edilemeyecek kadar köklüdür. Adaleti ve hürriyeti, insan hak ve eşitliğini esas almayan bir milliyetçilikten bahsedilebilir mi? Üzülerek belirtiyorum: Yetiştiğiniz siyasi gelenek, geldiğiniz bu nokta ülkeyi hürriyet ve özgürlüklerden her geçen gün daha da uzaklaştırıyor. Ülke hukuk devleti çizgisinden hızla uzaklaşmış, adalet ise terazisini aramaktadır. Türk milletinin ayranı kabarmıştır. Millet ve demokratik bir dip dalgası yükselmektedir, bunu çok yakında göreceksiniz. Feraset sahibi milletimiz sandık aracılığıyla demokrasi sillesini vuracak ve tarih yeniden yazılacaktır. İYİ Parti iktidarında, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemle demokrasimiz rayına oturacak, devletin gevşeyen ve çıkan çivileri yerli yerine takılacak, demokrasi tarihimizde bir fetret devri olan bu ucube sistemin ardından, bunun bu döneminin ardından milletimiz rahat bir nefes alacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, İYİ Parti Grubu adına Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)