| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guatemala Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 27.05.2021 |
HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 27 Mayıs. "27 Mayıs" deyince tabii ki Türkiye siyaset tarihinde dramatik hafızalarımızdan birisi canlanıyor ve maalesef ki üzücü, toplumda derin yara bırakan dönemlerden birisi.
Bugün, AKP iktidarı darbelere karşı konuşmalar yapıyor, her anmalarda buna benzer ifadelerde bulunuyorlar fakat bugün geldiğimiz noktada başta HDP Eş Genel Başkanlarımız olmak üzere, milletvekillerimiz olmak üzere; efendim, geçtiğimiz günlerde yine İYİ Parti Genel Başkanına, bir kadın Genel Başkana yapılan saldırı başta olmak üzere, Pervin Başkanımızın Urfa'daki ziyaretine yönelik yapılan girişim dâhil olmak üzere yirmi yılda biriktirdiği binlerce kirli kayıt var. "Darbecilere karşıyız." diye geldiler, "Yalanlarla, yasaklarla, yolsuzluklarla mücadele edeceğiz." diye geldiler ama bugün darbe pratiğine sahip tüm kirli odaklarla, çevrelerle iş birliği yaparak Türkiye'yi derin bir krizin ve uçurumun dibine götürdüler.
Ben şunu da ifade etmek istiyorum: Dışarıda halkımızın içindeyiz, toplumun içine giriyoruz; esnaflarla, pazarcılarla konuşuyoruz; halkımızla, kadınlarla, gençlerle, işsizlerle, esnafla konuşuyoruz; derin bir çaresizlik, umutsuzluk, güvensizlik var toplum içerisinde. Ve özellikle de son günlerde iktidar üzerine, iktidarın yetkilileri üzerine -bir zamanlar geçmişte de olduğu gibi- o kirli çıkar ilişkisinde bulundukları çevrelerden kendilerine yönelik ifşaatlar geldiğinde hemen dış güçler konuşması, senaryoları başlıyor. Tertemiz, pirüpak gibi çıkıp konuşabiliyorlar. Gerçekten şaşırıyorum ve hâlâ ben şaşırabildiğime şaşırıyorum sizlerle, sizin yüzünüzden arkadaşlar. Toplumun içerisinde karşılaştığımız gerçeklerin içinden çıkıyoruz Meclise geliyorum diyorum ki: Ya, bu kadar kirli, bu kadar derin, bu kadar çirkin ifşaatlardan sonra herhâlde bu hafta hiçbirisi çıkıp başını kaldıramaz, konuşamaz, insan içine çıkamaz. Ama bir geliyoruz ki maşallah, dünyayı da siz kurtarmışsınız, Türkiye'ye de çağ atlatmışsınız. Türkiye'de haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik kalmamış. Türkiye'de işsizlik yok, yoksulluk yok, yalan yok, iftira yok, özgürlük sorunu yok. Hapishanelerde insanlar kırım kırım kırılmıyor; hasta mahkûmlar adım atamıyor, sürüm sürüm süründürülmüyor. Tertemiz bir Türkiye tablosu çiziyorsunuz. Nasıl bir utanma, nasıl bir vicdan, nasıl bir insanlık? Hâlâ şaşırıyorum, şaşırdığıma da şaşırıyorum sizlerin ortaya koyduğu bu pratikleriniz, konuşmalarınız, duruşlarınız sebebiyle.
Ve AKP lideri, ülkenin tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı... Daha dün Komisyonda tekrar tekrar -kaç komisyondaydık- sizlerin ağzından çıkan cümleleri aynen yazdım, ben kendim yazmadım bunları. Bir tarafta diyorsunuz ki: "Türkiye hukuk devletidir. Türkiye demokratik, özgür bir devlettir. Türkiye'de kadına şiddete sıfır tolerans vardır." Allah'tan korkun, hiç mi vicdan kalmadı? Nasıl bir Türkiye, nasıl bir konuşma, nasıl bir pratik, nasıl bir politik zihniyetiniz var? İdeallerinizi, düşüncelerinizi, hedeflerinizi bu kadar mı çürüttünüz, yitirdiniz? Lideriniz kalkıyor ne diyor? Diyor ki: "Gelin hanıma gayet güzel bir ders verdiler. Yine dua etsin ki çok ileri gitmediler. Daha neler olacak neler, bunlar iyi günler." "Biz mafyayla, darbecilerle mücadele ettik. Mafyacıların, oraya buraya çökenlerin elinden ülkeyi kurtardık." diyeceksiniz. Bundan âlâ bir tehdit ifadesi olabilir mi halkımız için? Bu dil neyin dilidir? Bu dil nasıl bir nefret dilidir? Nasıl bir ötekileştirme dilidir bu dil? Ve bir kadına "Bay Meral" diyeceksiniz. Ben size, "Mahir Hanım, Mustafa Hanım" desem hoşunuza gider mi? Bu nasıl bir ifadedir ya? Hiç mi üslup kalmadı, hiç mi edep kalmadı? Bu nasıl bir ifadedir? Bir kadın olarak, sadece muhalefet milletvekili değil, baştan bir kadın olarak bir kadına yönelik bu ifadeleri kınıyorum ve size iade ediyorum. Böyle bir çirkinliği, böyle bir dili kabul etmiyoruz.
İşte, bu diliniz, bu pervasızlığınız, bu üslubunuz kadın cinayetlerinin artmasında en büyük etken olmaya devam ediyor; Türkiye'nin, toplumun mafyalaşmasına da yol açıyor ve aynı zamanda sokaktaki çakalları da cesaretlendiriyor. Ne oluyor? Efendim, dün Cumhurbaşkanı İçişleri Bakanına sahip çıktığı ifadelerin arkasından ne diyor: "Bakın bunlar sokak çakalları bunlar işte." Bu kim? Bir din kültürü öğretmeni. Bizim, insanlık öğretsin, inanç öğretsin, ahlak öğretsin diye çocuklarımızı teslim ettiğimiz bir çakal, bir eşkıya, bir terörist. Arkasından, dün akşam başka bir çakal, başka bir şarlatan ne diyor ekranlarda: "Daha çok kan akacak, çok kan akacak." diyor. Peki, bu cesareti nereden alıyorlar? İşte buradan alıyorlar arkadaşlar, bakın, buradan alıyorlar. Eğer, iktidarın bakanları, kadın cinayetleri, uyuşturucu cinayetleri, IŞİD komutanları... Toplumda bu kadar suça bulaşmış, kirliliğe bulaşmış insanlar ile iktidarın fotoğrafları çıkmaya devam ederse bu çakallar daha çok cesaretlenecek ve halkımıza "Daha çok kan akacak, daha bu sizin iyi günleriniz." demeye devam edecekler. Tabii ki daha "Komşularımızdan, 50 kişiyiz, sadece biz götürürüz, ailece biz götürürüz." diyenleri de hâlâ unutmadık arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, hani "Halkımız bize bu yetkiyi verdi, halkımız bize bu gücü verdi." diye hep övünüyorsunuz ya, o kibrinizin o mazereti, dayanağı var ya... Ki o kibir helakiniz olacak demiyorum, oldunuz zaten, zaten o kibrinizle helak oldunuz, farkında bile değilsiniz, keşke farkına varabilseniz. Fakat şunu ifade ediyorum: Bu halk sizlere bu yetkiyi, bu gücü, bu yönetim emanetini toplumu huzura erdirin; yalanlarla, yolsuzluklarla, yasaklarla mücadele edin diye verdi; topluma huzuru, adaleti, barışı getirin diye verdi. Adaletsizliği kaldırın, yoksulluğu, yalanı kaldırın, çalmayın çırpmayın diye size bu emaneti verdi. Ama yetkileri tek elde toplayıp kendiniz gibi düşünmeyenleri tehdit edin, toplumu mafyalaştırın, önünüze gelen, her suça bulaşmış, kirli, suçlu, sapık insanlarla fotoğraf çektirin, onların hakkını koruyun, onları özgür gezdirin, onlara dokundurtmayın diye halk size bu yetkiyi vermedi.
Uyuşturucu ifşaatları aldı başını gidiyor tabii ki, daha neler var. Bizim de bildiklerimiz var, sanmayın ki sadece Katar'daki konuşuyor, onun verdiği işaretlerle iktidarın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
HÜDA KAYA (Devamla) - Hemen toparlayayım.
Neyse, ben hemen şunu kısaca geçeceğim, bunları sonra ifade edeceğim. Bir fotoğraf daha göstereceğim.
Geçtiğimiz günlerde, biliyorsunuz, 2'nci defa Kobani davamız görüldü; 108 arkadaşımızın yargılandığı, bizlerin de fezleke üstüne fezlekelerinin geldiği, hâlâ -geçmişte davamız açıldı- yetmedi, yine fezlekelerin üstüne geldiği Kobani davası. Şu fotoğrafa iyi bakın ey AKP'li vekiller ve halkımız, bu fotoğrafa iyi bakın kadın vekiller, birazcık vicdanınız varsa bu kadının gözlerine bakın; kafanızı kaldıramıyorsunuz, bakamıyorsunuz. İşte, Kobani davası, -IŞİD'in cariye edip pazara çıkardığı bu Ezidi kadınların- IŞİD'in intikamını alma davasıdır. Onun için İçişleri Bakanının IŞİD komutanlarıyla fotoğrafları boy boy piyasalarda gezmektedir. Onun için bütün kirli ilişkilerde kim varsa onlarla ilişkileriniz hâlâ deşifre olmaya devam ediyor.
Bu halk sizlere gereken dersi verecek inşallah. (HDP sıralarından alkışlar)