GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guatemala Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:85
Tarih:27.05.2021

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Evet, fotoğraflara bakmanızı istiyorum. Bir hasta mahpus ve bu hasta mahpus dün elleri kelepçeli olarak cezaevinden hastaneye götürüldü. Yürümekte zorlanan, hareket serbestisi kısıtlanmış, 5 kez kalp krizi geçirmiş, 4 kez anjiyo olmuş, yürüme, konuşma güçlüğü çeken ve bunun yanında çokça sayıda hastalığı bulunan, artık kendi başına yaşamını idame ettirmekte zorluk çeken bir kişi; ya, aslında binlerce mahpustan sadece birisi, Mehmet Emin Özkan. Hani görmüşsünüzdür, muhtemelen görmezlikten gelmişsinizdir, belki fotoğrafına bakamamışsınızdır, belki biraz vicdanınız sızlamıştır ama bir kez daha göstermek istiyorum: Bakın, Mehmet Emin Özkan, Diyarbakır T Tipi Kapalı Cezaevinde ve bu hâliyle hâlen cezaevinde tutuluyor; yetmedi, hastaneye götürülürken ellerine kelepçe takıldı; o da yetmedi, hastanede bile, yatağında bile kelepçeyle tutuluyor ve bunun gibi çok sayıda hasta mahpus ölümle baş başa cezaevlerinde, tedavileri yapılmıyor, tahlilleri yapılmıyor. Niye? Çünkü bu iktidar, düşman ceza hukukuyla devam ediyor, düşman infaz hukukunu yerleştiriyor ve bu insanları ölüme terk etmek üzere bir politika izliyor. Bu nedenle de bu insanları cezaevlerinden tahliye etmiyor. "İnsan Hakları Eylem Planı" diyorsunuz, işte, "demokrasi" diyorsunuz, bunun için paketler açıklıyorsunuz, bugün de Adalet Komisyonuna getirilen İnfaz Yasası'na ilişkin bir taslak var, yine orada da süslü cümleler kurulmuş "İnsan Hakları Eylem Planı" diye ama siz insanları cezaevinde öldürüyorsunuz, hangi insan haklarından bahsediyorsunuz? Hangi politikalardan bahsediyorsunuz?

Peki, bütün bunlar olurken, cezaevinde bir başka kesim nasıl yaşıyor ondan biraz bahsetmek istiyorum, 2018 tarihli süreçten: Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı Kırıkkale Keskin T Tipi Kapalı Cezaevinde ve hakkında sürekli doktor raporları veriliyor; onun yaşam koşullarına ilişkin, nasıl yaşaması gerektiğine ilişkin, ha bire kurul raporları, doktor raporları geliyor. Ne diyor biliyor musunuz aile sağlık merkezinin 2017 tarihli raporu: "İstemediği sürece, il içi veya dışı hiçbir hastaneye sevk edilemez." Dikkat edin! "İstemediği sürece..." Keyfine bağlı. Yine "Kırıkkale dışına hava, kara ve deniz yoluyla ambulansla dahi gitmesi hayati tehlike arz etmektedir." Dolayısıyla, gidemez çünkü cezaevinde kuş sütü eksik olmayan koşullarda yaşadığı için, orayı bağladığı için cezaevini değiştirmek istemiyor. "Türkiye'de hiçbir yerde hücre cezası yatamaz." Yine "Koğuş kapısı, havalandırma bahçe kapısı açık olmak kaydıyla yirmi dört saat hava almaya çıkabilir. Acil olarak bisturi -2 adet- ile nasırlarını tedavi etmesi zorunlu olduğundan ağrılarından dolayı odasında ve yanında bulundurması uygundur." Yine, makas taşımasının uygun olduğu söylenmiş, -markası bile söylenmiş, "S" marka diye geçeceğim, marka reklamı yapmamak açısından- "S" marka makas taşıması için de özel rapor aldırmıştır. Yine, 2017 tarihli sağlık kurulu raporunda "Cezaevi kantininde bulunmayan eski Kars kaşarı peyniri tüketmesi uygundur." denilmiş. Dikkatinizi çekiyorum; cezaevinde insanlar yiyecek bulamazken, doğru düzgün beslenme koşullarına sahip değilken "Eski Kars kaşarı yemesi gerekir." diye rapor verilmiş. "Haftada üç gün balık, 2 defa ızgara köfte yemesi, cezaevinin belirlediği lokantadan buğulama ve ızgaranın avukatları tarafından cezaevine teslim edilmesi gerekir." denilmiş. "Yemeklerinin cezaevinde pişirilmemesi, dışarıdan alınması, avukatları aracılığıyla cezaevine getirilmesi..." diye rapor verilmiş. "Kafein ihtiyacı için hastalıkları nedeniyle 'S' marka kahveyi dünyanın değişik yerlerinde kullanıldığı için 'French press' bardakla burada, avukat ve ziyaret mahallinde sigara, kahve ve çay içmesi uygundur." denilmiş. Kahvesine kadar, kahve bardağına kadar rapor verilen bir cezaevi sürecinden bahsediyoruz. Bunların gerekçesi olarak da denilmiş ki: "16 türde değişik hastalığının 6 tanesi ölümcül risk taşımaktadır. Zamanını koyamadığımız, sekiz ay da olur, bir sene de olur, her an ölüm riski taşıdığından, hayatını kaybetme olasılığı yüksek olduğundan bütün bu koşulların sağlanması gerekir." denilmiş. Aynı zamanda, "Psikolojisi bozulmasın, morali bozulmasın diye de helalleşme açısından istediği isimlerle kişi, sayı adeti koymadan bu ziyaretler hastayı yeniden hayata bağlayabilir; bu nedenle hiçbir sınırlama olmadan odasında açık görüş yaptırılsın." denilmiş. Bunlar kimin raporları? Doktorların, sağlık kurulunun raporları ve cezaevi idaresi de Alaattin Çakıcı'yı bu koşullarda cezaevinde tutmuş. Şimdi, bu bir cezaevi mi değil mi bu kısmını size bırakıyorum.

Peki, bunun karşılığında ne oluyor? Bu ülkede cezaevinde insanlar hayatlarını kaybediyor. Ali Boçnak, Kars'ta yine klasik KCK iddiasıyla operasyon kapsamında gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, yedi yıl sekiz ay hapis cezası veriliyor ve geçen sene 24 Eylülde cezaevinde hayatını kaybetti. 2 kez infazın ertelenmesi, infazını açık cezaevinde geçirmesi için başvurular yapıldı avukatları tarafından ama ne infaz ertelemesi yapıldı ne de açık cezaevine çıkarıldı. Gerekçe neydi? Tarafsız koğuşa geçmediği gerekçesiyle -hukuka uygun olmayan, uyduruk bir kararla- Ali Boşnak tahliye edilmedi ve cezaevinde ölümüne yol açıldı.

Yine, şu an hayatını devam ettiren ama tahliye olmaması hâlinde çok ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalacak olan Ergin Aktaş var. On yıldır cezaevinde, 2 kolu da yok, KOAH hastası. ATK'nin 5 kez raporu var "Cezaevinde kalamaz." diye, buna rağmen tahliye edilmiyor, o da benzer bir şekilde ölüme mahkûm ediliyor.

Bu ülkenin en ciddi sorunlarından biri hasta mahkûmlar, hasta mahpuslar maalesef. Bugün idare, aslında bugün AKP iktidarı, maalesef, bunların hepsini ölüme mahkûm etmiş durumda.

Bu da yetmiyor, cezaevlerinde yaşadığımız diğer bir sorun infaz yakmalar. İnfazlar son dönemde gözlem kurulu raporları ve infaz hâkimliğinin hukuka aykırı, keyfî, tamamen ideolojik, kişinin yargılandığı cezaya ilişkin, suça ilişkin -bakarak- verdiği kararlarla ve aslında hukukun hiçbir yerine sığdıramayacağımız kararlarla insanların şartlı salıverilme süreleri yakılıyor, denetimli serbestlik hakları ellerinden alınıyor ve yıllarca cezaevlerinde hukuksuz olarak kalmasına yol açılıyor. Fahrettin Şahin bunlardan biri. İyi hâl koşulunu sağlamadığı gerekçesiyle tahliye edilmedi. Kurul kararında ne diyordu biliyor musunuz: "Kişinin dosyası incelendiğinde, kurum yaşantısında tehdit, tahrik, ısrar, yalan beyan, kavga gibi zorlayıcı tutum ve davranışlarda bulunduğunun düşünülmediği, şu an kurum demirbaşını koruma ve tasarruf kurallarına uyumlu olduğu ancak toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığının gözlemlenemediği..." "Gözlemleyemedik, bu konuda bir fikrimiz yok, öyleyse şartlı salıverilme süresini yakalım." diye karar verilmiş. İnsanların haklarıyla bu derece oynama hakkını size kim veriyor?

Cezaevleri tabii ki sorun ama bu ülkede sadece cezaevleri sorun değil, aslında iktidarın tüm alanlara saldırdığı gibi bir tanesi de emeklilikte yaşa takılanlar. Maalesef, bu ülkede emekliler gittikçe yoksullaşıyor, emekli maaşları enflasyon karşısında eridi ve bu rakamlarla geçinemez hâldeler. Bu da yetmedi, emekliler için 4447 sayılı Kanun'la sigortalılık hizmet süresi prim ödeme gün sayısının yanına yaş şartı eklenmişti. "Aleyhte çıkan kanun geriye doğru işlemez." ilkesine rağmen, bu yasa emekliler için geriye doğru işletildi, kadınların kademeli olarak 58, erkeklerin kademeli olarak 60 yaşında emekli olması hükme bağlandı ve bugün EYT olarak adlandırılan milyonlarca emekçi çalışanının hakkını bu iktidar gasbetti. "Kazanılmış hak" ilkesi yok sayılarak emeklilikte yaşa takılanların kazanılmış hakları tırpanlandı. Emeklilikte yaşa takılanlar bir an önce bu sorunun çözülmesini istiyor. Hayatlarıyla oynuyorsunuz insanların, yaşamlarıyla oynuyorsunuz, emekleriyle oynuyorsunuz, bir an önce -siz de söz vermiştiniz, hatırlarsanız- seçim öncesi verdiğiniz vaatlere dönün bir bakın ve insanların hak edilmiş kazanımlarını ellerinden almak yerine, bugün, hak ettiklerini onlara yasal düzenlemelerle verin diyorum bir kez daha.

Yine, iktidarın saldırı alanlarından bir tanesi sağlık emekçileri. Geçenlerde, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası üyesi arkadaşlarımıza yönelik bir operasyon yapıldı. Sağlık emekçileri ne yaptı bu dönemde? Yaşamları pahasına, sağlıkları pahasına hizmet vermeye devam ettiler, -üstelik iktidarın hiçbir desteğinin olmamasına, hiçbir güvenceyi sağlamamasına rağmen- halkın sağlığı için, halk sağlığı için çalışmaya, saatlerce, mesai saatleri belli olmaksızın çalışmaya devam ettiler. Buna rağmen ne yaptı iktidar? Elbette ki klasik, kendisini eleştiren sağlık emekçilerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Her zaman yaptığı gibi iktidar, kendisine karşı ses çıkaran, politikalarını eleştiren, "Sağlık alanında doğru yapmıyorsunuz, halk sağlığıyla oynuyorsunuz, gerçekleri gizliyorsunuz. Şeffaf olunması lazım, demokratik bir işleyiş lazım, halk sağlığının öncelikli olması lazım. Sermaye değil, öncelik halk sağlığıdır." diyen sağlık emekçilerine yönelik bir operasyonla gözaltı işlemi yaptı. Hâlen arkadaşlarımız gözaltındalar. Hatta o kadar ileri gittiler ki SES eski Ankara Şube Yöneticisi Ramazan Taş'a, gözaltına alındığı gün abisi vefat etmesine rağmen cenazesine gitmesine dahi izin verilmedi ve bu hakkı da elinden alındı.

Aslında bu saldırılar aynı zamanda, kadın mücadelesi yürüten sendikal mücadelede kadın özgürlük çizgisinde yürüyen kadın mücadelesine yönelik de bir saldırı dalgasıydı. Her zaman olduğu gibi, kadınları yine susturmaya, sessizleştirmeye, ötekileştirmeye çalışıyorsunuz ama ne kadınlar ne de toplumsal muhalefet bu sessizleştirmenize boyun eğmeyecek diyorum. Kazanan direnenler olacak. (HDP sıralarından alkışlar)