| Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 02.06.2021 |
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
265 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Ülkemizde 1924 yılından bu tarafa 47 adet vergi affı çıkartılmıştır. Ülkemizde vergi mükelleflerinin bir yılda incelenme ihtimali yüzde 1,45'tir yani vergi mükellefleri üzerinde idarenin, vergi idaresinin yeterli bir kontrolü yoktur. AK PARTİ döneminde ise toplam 15 adet vergi kanunu çıkartılmış bulunmaktadır.
Vergi affının çıkartılması vergi borcunu ödeyen, ödemesini yapmış olan vatandaş için bir haksızlık; ödemesini yapmamış olan bir vatandaş için ise avantaj yaratır duruma gelmiştir. Bir mükellefin tabiriyle, vergisini ödeyenler kendilerini aldatılmış olarak görmektedirler; bu şekilde tarif etmektedirler.
Ülkemiz için vergi mevzuatını tarif edeceksek "delik deşik bir mevzuat" demek gerekir. Vergi affı mevzuatı temize çıkmaya hazır, birtakım yanlış uygulamalara yakasını kaptırmış, buradan mağdur olmuş vergi mükelleflerini bu borçtan kurtarıcı, onun devlete ve vergi mükellefliğine yaklaşımını, bağdaşmasını artırıcı bir uygulama olmak yerine bazı insanlara çıkar sağlayan bir uygulama hâline gelmiştir.
Günümüzde ülkemizde uygulanmakta olan vergi çalışmalarının hiçbir vicdani huzuru getirici yanı yoktur. Mükellef olarak ben ilk defa 2003 yılında -rahmetli Sayın Unakıtan zamanında- bir matrah artırımı uygulamasıyla karşı karşıya kalmıştım, o zaman dediler ki: "Şu kadar vergi matrahınızı artıracaksınız." Al külah ver takke belli bir noktada anlaşılıyor ve siz orada tahakkuk eden vergiyi ödüyorsunuz. Böyle bir durumu uygulamak için bir vergi mevzuatına gerek yok, bu şekilde bir vergi affına da gerek yok. Hiç olmazsa ismi olan, cismi olmayan bir kavramla uğraşmaktansa daha iş bitirir şekilde vergi tahsilatı yapılmış olacaktır. Bu tarz vergi toplamayla adalette, eğitimde, devlete sadakatte, kısaca toplum nazarında devlet itibar kaybeder ama bir miktar da para toplamış olursunuz.
Vergi olmadan devletin olmayacağını biliyoruz. İlk çağlardan beri hükûmetler fonksiyonlarını yerine getirmek için vergi toplamaktadırlar. İlk defa 1215 yılında kralın aşırı vergi toplamasını sınırlandırmak için bu şekilde vergi mevzuatı hazırlandığını biliyoruz. Yeni Çağ'da ise vergi mevzuatı bir bilim dalı hâline gelmiştir. Şu gerçek ki geçen beş yüz yıl içeresinde ülkemizde tam bir mevzuat ve vergi kültürü oluşmamıştır. Verginin nereye harcandığı, adaletli bir şekilde toplandığı bilinirse, harcamalar şeffaf olursa vergisini ödeyenler huzur içerisinde mükellefiyetlerini yerine getirebilirler. Örneğin "kamu-özel iş birliği" adı altında milyarlarca doları yirmi beş yıllığına, otuz yıllığına borçlanırken -bu işler verilirken- "Hiçbir şekilde vatandaşın cebinden para çıkmayacak." denilip ve daha sonra devlet bu paraları ödemekte zorlanırsa vatandaşların, vergi mükelleflerinin devlete karşı bağımlılıkları ve onlara olan güvenleri, itimatları ortadan kalkmış olacaktır. Bunun yerine, söylenen neyse, tahakkuk eden neyse bu verginin tam ödenmesi, zamanında alınması ve bu şekilde ödeyenlerin huzur içinde olması, ödemeyenlerin de bu işten kaçış, kurtuluş olmadığını bilmesi, vergisini ödemesi beklenen ve olması gereken bir uygulamadır ama biz Türkiye Cumhuriyeti'nde, maalesef, bunu tam olarak gerçekleştiremiyoruz. Mükellefler nazarında güvenilirliğini kaybeden devlet vergi toplamakta zorlanacak sonra da can havliyle, işportacı tavrıyla ne toplarsa ona razı olacak. Biz biliyoruz ki bu tür yapılandırmalar sonunda tahakkuk edilen vergi ancak beklenenin yüzde 10-15'i kadar olmaktadır. Böylece devlet olma, devlet olma fonksiyonlarını layıkıyla yerine getiremeyecek, sakatlanacak ve peş peşe bu vergiler birbirini takip edecektir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)