| Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 02.06.2021 |
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 265 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 15'inci maddesi üzerine ben de söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Uzun süre çalışmak durumunda kaldık, sabrınıza sığınarak ben de görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Maddeye geçmeden önce şunu vurgulamak istiyorum: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz günden itibaren özellikle Meclis çalışmalarında Temmuz 2018'den itibaren şu konuyu gündeme getiriyorum; bu sistemle, iddia edildiği gibi, Meclis ihtisas komisyonları ve tali komisyonları maalesef istenildiği gibi ya da uygun şekilde çalıştırılmıyor. İşte, bugün de bunun bir örneğini yaşıyoruz. Komisyonlar etkin şekilde çalıştırılmadığı için, detaylı, teknik görüşmeler yapılmadığı için bugün bu saatte bu kadar uzun ve yorucu çalışmaları yapmak zorunda kalıyoruz. Ben Meclis Başkanlığına sürekli bu önergeyi soruyorum, Sayın Başkanımız hatta cevapladı önergemi. 3.563 kanun teklifi verilmiş 27'nci Dönemde, 12 Nisana kadar; bunun 2.684 tanesi tali komisyonlara gönderilmiş ama sadece 2 tane kanun teklifi için görüş bildirilmiş yani 1.000 teklifin 1'i dahi görüşülmemiş hatta Komisyon üyelerinin haberi dahi olmamış.
Şimdi, görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifi -işte, uzun saatlerdir görüşüyoruz- borç yapılandırmayla ilgili bir teklif. Komisyon aşamasında doğrudan eğitimi ilgilendiren 3 tane madde bu kanun teklifine eklendi ve Millî Eğitim Komisyonunda maalesef yok sayıldı. Millî Eğitim Komisyonunun çok değerli üyelerinin, oradaki eğitmenlerin, akademisyenlerin gerçekten o detaylı tartışmaları yapılmadan; YÖK üyeleriyle, Bakanlıkla ya da Bakanlık temsilcileriyle detaylı görüşmeler yapılmadan bugün bu maddeleri, eğitimi ilgilendiren maddeleri bu yapılandırma kanun teklifi içerisinde görüşüyoruz. Evet, Plan ve Bütçe Komisyonunda -dediğim gibi- yapılandırma içerisinde görüştüğümüz maddede, şu an benim üzerinde söz aldığım maddede -ki biz de tesadüfi olarak eğitmenler, akademisyenler olarak öğrendik bu maddenin Bütçe Komisyonuna geleceğini- orada görüşlerimizi ilettik. Yurt dışında doktora eğitimi gören ve ülkeye dönen yani adına eğitim gördükleri yükseköğretim kurumlarına dönen akademisyenlerin atamasıyla ilgili bir düzenleme. Akademisyen adayları -bildiğiniz üzere- kadro ilanına başvurduklarında ALES, yabancı dil puanı, diploma notu gibi bilim sınavlarına, mülakat sınavlarına tabiler. Bu değişiklikle yurt dışından gelen, doktorasını tamamlayan adaylar da bu kriterlere tabi olacaklar ve hangi akademik kadroya atanacakları da bu kriterlere göre belli olacak. Maddeye açıklık getirilmesi açısından, dönüş yapan öğrencilerin, akademisyenlerin gittikleri üniversitede doktora öğretim üyesi mi ya da öğretim görevlisi olarak mı atanacakları kriterler belirlenirken bir düzenleme getirildi. Hatta şimdi Genel Kurulda AK PARTİ milletvekillerinin verdiği önergeyle düzeltiliyor. Yani yapılan kanun teklifi dahi Millî Eğitim Komisyonunda detaylı çalışılmadığı için buradaki bir önergeyle açıklık getiriliyor. Niye açıklık getiriyoruz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ama sizin verdiğiniz önerge yanlış.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Şöyle ki: Rektörlerin subjektif, kişisel kararlarıyla bu kriterleri kötüye kullanmamaları için. Doğru bir önerge getiriliyor...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Kanun metninde aynısı var.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - ...ama Sayın Elitaş, Millî Eğitim Komisyonunda kanun teklifiyle ilgili görüşmeler zamanında yapılmalıydı, burada önerge verilerek değil. Akademisyenleri, üniversiteleri ilgilendiren çok önemli bir düzenleme.
Şimdi, gerekçede şunu söylüyor değerli milletvekilleri: "Ülkemizde kendi imkân ve çabalarıyla yüksek lisansını, doktorasını bitiren öğretim görevlisi veya öğretim üyesi kadrolarına atanmayı bekleyen azımsanmayacak kadar doktora adayımız var." Yani, burada, evet, iktidarınız döneminde 10 milyonu aşan işsizimiz, üniversite mezunu her 4 gençten 1 gencin işsiz olduğu ve atama bekleyen doktoralı akademisyen adayı gerçeğini siz bu gerekçeyle bir kez daha ortaya koymuş oluyorsunuz.
Yine, gerekçede akademik yeterlilikler, sosyal adalet, fırsat eşitliğinin sağlanacağı ileri sürülüyor. Evet, gerçekten son dönemlerde yapılan kadro ilanlarında YÖK'e rağmen -YÖK'ün burada düzenleme yapmasına rağmen- kişiye özel ilanlar, lisans tezinin içindeki bir kelimeye göre kadro ilanları verildiğini görüyoruz. Yani, çığırından çıkan bu liyakatsiz sisteme YÖK dahi yapmış olduğu yönetmeliklerle engel olamıyor. Dolayısıyla, sistemin objektif ve nesnel kriterler konusunda çok ciddi sorunları var. Neden mi? Neden bu sorunu yaşıyoruz? Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde rektörleri doğrudan Cumhurbaşkanı atıyor. YÖK ne yapıyor sadece? YÖK, CV'leri listeliyor, öz geçmişleri listeliyor ve Cumhurbaşkanına gönderiyor. Peki, Cumhurbaşkanı hangi kriterlere göre belirlediğini açıklıyor mu? Ve muazzam yetkilerle donatılan bu rektörler dekanları atıyor, öğretim üyelerini atıyor, bölüm başkanlarını atıyor. Yani, Cumhurbaşkanının açıkça subjektif kriterlerle belirlediği ve özellikle de son dönemlerde atanan partili rektörlerden, bu kanunla hedeflenen nesnel kriterlere dayalı karar beklemek ne kadar gerçekçi olacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın Özdemir.
Sayın Özdemir on üç saat burada benimle beraber çalıştığı için onu hak ediyor. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
İnisiyatifinizi de suistimal etmek istemem ama teşekkür ediyorum.
Burada dikkatinizi çekmek istediğim şu: Burada hedef, nesnel ve objektif kriterleri amaçlamak ama sistemin kendisi nesnel ve objektif değil ki. Ya, yapılan bu bilim sınavlarının, mülakatların ne kadar nesnel, ne kadar objektif yapıldığı ortada zaten. Söylediğim gibi, Cumhurbaşkanının atadığı rektörlerin bütün kararları kendilerinin vermesi ve subjektif, kişisel... Ki buradaki önergede de kaygımız rektörler subjektif kararlar vermesin diyeydi.
Benzer şekilde, akademik kadro ilanlarına başvuran adayların hangi şeffaf kriterlerden geçtiğinin de gerekçeleri dahi açıklanmıyor yani yapısal sorunlar var. İşte, Boğaziçinde yaşanan kriz, hepimizin gözü önünde yapılan bir rektör atamasının kaosa dönüşmesi. Neticede olumlu bir madde ama Millî Eğitim Komisyonunda tartışılarak getirilmesi gerekiyordu.
Teşekkür ederim sabrınız için.
Başkanım size de ayrıca teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)