GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:89
Tarih:09.06.2021

HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Evet, yine, iktidarın klasik, artık alıştığımız, bizim söylemekten bıktığımız ama kendilerinin bu konuda ısrarcı olmaktan bıkmadığı, sermayeyi, şirketleri, sigorta şirketlerini, bankaları, finans şirketlerini ve tabii ki kendi müteahhitlerini gözeten, onların alacaklarını korumaya çalışan, bunun dışında da bir derdi olmayan bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Aslında uzun zamandır çıkardığınız bütün düzenlemeler hep sermayeyi koruyan, yandaşlarınızı koruyan yasalar olmaya devam ediyor ama bu yasal düzenlemede de aslında açıkça "işçi düşmanlığı" diyebileceğimiz bir yasal düzenlemeyi önümüze getirdiniz. Ne yaptınız? İşçi alacaklarını geri plana iten, işçi alacaklarının önceliğini ortadan kaldıran, yine işçi düşmanı bir düzenlemeyi önümüze getirdiniz. Şimdi, bakın, işçiler, emekçiler, sendikalar hak gasplarına, işçi düşmanı yasanıza karşı seslerini sosyal medyadan duyurmaya çalışıyorlar "İşçi düşmanı yasayı geri çekin." diyorlar. Umarız ki buradan kulak verirsiniz, bu sese, işçilerin taleplerine, halkların taleplerine dair bir duyarlılığınız olur ama tabii, bu iktidardan beklemek de zor.

Kayı İnşaat işçilerini Komisyonda da örnek vermiştim. Uzun yıllar çalıştılar, alacaklarını alamadılar ve iki buçuk yıldır da alacaklarını almanın mücadelesini veriyorlar. Çalıştılar, alın teri döktüler ama karşılığı yok, ücretleri verilmiyor. Kayı İnşaat ne yaptı? Kendisini batık gibi gösterdi; oysaki milyarca lira mal varlıklarıyla devam ediyor ama şirket batık gibi gösterildi ve işçiler şu an alacaklarını almak için mücadele ediyorlar.

Siz bu yasayla ne diyorsunuz? Konkordato ve iflasta işçi alacakları önceliği olmasın, sermayenin alacakları öncelikli olsun diyorsunuz. Peki, bu işçiler alın terinin, emeklerinin karşılığı olan ücretleri nasıl alacak?

Şimdi, işçi alanını tabii ki görmek istemiyorsunuz. Bugün de açıklamalarda görüldüğü gibi "Bu ülkede açlık yok. 'Açlık var.' diyenler nankördür." diye açıklamalar yapılıyor. Tabii, saraylardan bakınca açlığı falan görmek mümkün olmuyor; şatafatlı hayatlarınızla tabii ki açlığı görmeniz mümkün değil ama şunu bilmeniz lazım: İktidar olmanızın, oy istemenizin nedeni halk için çalışmaktı, yoksullar için çalışmaktı, emekçiler için çalışmaktı. Bugün o üzerinde oturduğunuz ve mafya-çete iş birliğiyle birtakım yerlere aktardığınız mal varlıkları halkın mal varlıklarıdır; sizin değil, iktidarın değil, bu çete-mafya yapısının değil, halkın malvarlığı ve dolayısıyla da kimin mal varlığını kime vermiyorsunuz? Muhalefete yüklüyorsunuz... Aslında, bu cümlenin kendisi bile iktidarınızın kimin iktidarı olduğunun, sermayenin iktidarının olduğunun çok açık bir göstergesi.

Şimdi, bakın, işçiler neler yaşıyor? İşçiler sendikalı olduğu için bu memlekette işlerinden atılıyorlar. Haklarını talep ettikleri için "kod 29" denen, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan uyduruk bir maddeyle, bütün hakları gasbedilerek, bütün hakları ellerinden alınarak işlerinden atıyorlar, çok ağır koşullarda çalıştırıyorlar. Resmen bir kölelik düzeninde çalışmaya dayatılıyor bugün işçiler ve siz bunlara dair hiçbir çözüm üretmiyorsunuz, çözüm üretmek yerine "İşçilerin haklarının almasının önüne geçecek yasal düzenlemeleri nasıl artırabilirim." diye bakıyorsunuz.

Şimdi, bakın, işçiler direnişte. Niye direnişte? Tam da işte, size seslerini duyurmak için, işçileri koruyan yasal düzenlemeler yapmanız ve bu Çalışma Bakanlığının bunlara çözüm üretmesi için seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Cargill'de çalışan TEKGIDA-İŞ Sendikasına üye işçiler bin yüz kırk dokuz gündür direnişteler; işten çıkarıldılar, haksız yere, hukuksuz olarak işten çıkarıldılar ve hakları için direnişteler. Muğla TÜVTÜRK'te araç muayene istasyonunda NAKLİYAT-İŞ Sendikasına üye oldukları için işten çıkarılan işçiler bin otuz dördüncü gününde direnişlerinin. Şanlıurfa'da TÜVTÜRK işçileri NAKLİYAT-İŞ Sendikasına üye oldukları için işten atıldılar, dokuz yüz otuz altı gündür direniyorlar. Kastamonu REYSAŞ TÜVTÜRK'te NAKLİYAT-İŞ Sendikasına üye oldukları için işten çıkarılanlarsa beş yüz elli yedi gündür direnişte. Uzel Makina işçileri ödenmeyen haklarını almak için iki yüz yetmiş yedi gündür direnişte. SML Etiket'ten atılan tekstil işçileri yüz yirmi yedi gündür direnişte. ADKOTURK işçileri sendikal baskılara, işten atmalara karşı elli beş gündür direnişte. Ermenek maden işçileri iki yüz seksen beş gündür direnişte. Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası İzmir Şubesi ve KESK İzmir Şubeler Platformu sürgünlere karşı oturma eyleminde 21'inci haftasını doldurdu. Şimdi, pandemi döneminde bütün bunlar yaşanırken, işçiler açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, güvencesiz çalışmaya, esnek çalışmaya, işverenin aslında bir tür istediğini yapma özgürlüğüne mahkûm bırakılmışken siz geliyorsunuz yine sermayeyi kollayan, yine işçilerin haklarını gasbeden birtakım düzenlemeler yapmaya çalışıyorsunuz. Buradan bir kez daha söyleyelim, işçilerin taleplerini söyleyelim; işçi düşmanı yasayı geri çekin. Bununla da yetinmiyorsunuz. Şimdi, işçiler bütün bu koşullardayken ne yapmaya çalışıyorlar? Kendi hakları için basın açıklamaları yapmaya, grevler örgütlemeye, çadırlar kurmaya çalışıyorlar ya da 1 Mayıs gibi işçilerin, emekçilerin bayramı olan, mücadele günü olan günlerde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Siz buna karşı da polisin, emniyet güçlerinin saldırısıyla cevap veriyorsunuz. Bunlardan bir tanesi de geçen yıl DİSK'in Taksim Meydanı'na yürümek istediği sırada polisin saldırısı sonucu açılmış bir dava; bugünlerde bu dava görülecek. En demokratik hakkın kullanımının önüne geçmeye çalışıyorsunuz. Polislerinizle, emniyet güçlerinizle işçilerin sesini, emekçilerin sesini kısmaya çalışıyorsunuz.

Diğer bir sorun alanımız çiftçiler. Şimdi, hani söylüyorsunuz ya yapılandırmalar var, şunlar var, bunlar var... Ya, çiftçinin hayatını sürdürecek, ekmeğini alabilecek parası yok; sizin yapılandırmanızla borçlarını nereden ödesinler? Şimdi, bugün açıklama yapılmış, "Yapılandırma yaptık." İnsanların geliri yok ki yapılandırılan borçlarını ödeyebilecek; böyle bir kaynağı yok. Açlıkla karşı karşıya olan insana yapılandırma diyorsunuz. Çiftçi borç batağında, üretim araçları hacizlerle satılıyor, toprağı satılıyor, traktörü satılıyor, bütün üretim araçları için kullanabileceği bütün aletlerine el koymaya çalışıyorsunuz ve bu yasayla da bu satışları kolaylaştıracak düzenlemeler yapıyorsunuz. Çiftçilerin bankalara olan borçları almış başını gidiyor. Tarım Kredi Kooperatifleri güya çiftçiler için kuruldu, yüksek faizle borç veriyor ve şu an çiftçilerin en fazla borçlandıkları alanlardan bir tanesi bu Tarım Kredi Kooperatifleri. Buradan seslenelim Tarım Kredi Kooperatiflerine: Çiftçilerin borçlarını silin, sermayenin borçlarını silmek yerine emekçilerin, çiftçilerin olan borçlarını silin; zira çiftçileri artık yaşayamaz, hayatlarını idame ettiremez duruma getirdiniz. Yozgat'ta çiftçilik yapan Osman Yılmaz, traktörüne haciz gelince kalp krizi geçirip yaşamını yitirdi. Bakın, hayatlara mal oluyorsunuz ama sizin umurunuzda değil.

Yine diğer bir borç alanı, Demirören'in borcunu tahsil etmeyen, hiç ne olduğuna bile bakmayan, muhtemeldir ki silen Ziraat Bankası, KYK borçlarını yani öğrencilerin borçlarını almak için öğrencilerin peşine düşmüş durumda. Onlara hacizler gönderiyor, işte, icra emirleri gönderiyor. Ya, öğrencilerin size verecek parası falan yok. Öğretim kredisi dediğiniz, öğrenim kredisi dediğiniz zaten ücretsiz olmak zorunda. Eğitimin ücretlisi olur mu? "Ücretli olur." dediğinizde ne demiş oluyorsunuz? "Parası olan okusun, parası olmayan okumasın." demiş oluyorsunuz. Burada bir kez daha söyleyelim: Demirören'in değil, sermaye gruplarının borçlarını silmek değil, öğrencilerin öğrenim kredilerine ilişkin borçlarını silin, zira size verecek tek kuruşları da yok.

Şimdi, sizin sorunlu alanlarınız bitmiyor tabii. LGS'yle ilgili bir sorun yine çıktı. Sizin yaptığınız bütün sınavlarda, üniversite sınavları, KPSS, LGS, YGS, hangisi olursa olsun hep bir yolsuzluk, hep bir usulsüzlük. Geçmişte başkalarına yüklediniz bu usulsüzlükleri, "Biz yapmadık, kandırıldık, onlar yaptı." dediniz. E, şimdi ne oluyor? Şimdi neden yeniden LGS'de usulsüzlük tartışmaları yapılıyor? Bu öğrencilerin haklarını nasıl ödeyeceksiniz? Yıllarca çalışıyorlar, emek harcıyorlar, ondan sonra birilerine birtakım sorular önceden verildiği için, önceden aktarıldığı için bu öğrenciler sınavda adaletsiz bir durumla karşılaşıyorlar ve bugün aileler size sesini duyurmaya çalışıyor. Bir an önce bu konuda gerekli soruşturma başlatılsın. Bu iddiaların somutlaştırılması, gerçekten böyle bir usulsüzlük varsa bunun açığa çıkarılması gerekiyor.

Tabii, şimdi bütün bu yolsuzluklar, bütün bu suç dosyalarınız açığa çıkınca ne oluyor? Siz bütün bunların üstünü kapatmak için tabii ki bir yerlere saldırmaya başlıyorsunuz. Gündemi değiştirmek gibi bir derdiniz var. Hemen, klasik, HDP'ye ya da toplumsal muhalefete saldırı dalgasını başlatıyorsunuz. Bu başlatmalardan bir tanesi de bizim partimize yönelik kapatma davası. Arkadaşlarımız söyledi, 7 Haziranda açılmış olması hiç tesadüfi değildir. Tamam, daha önce açılmıştı, o gün de bir tarihe denk düşmüştü, bugün de bir tarihe denk düşüyor. Evet, şunu biliyoruz: 7 Haziran 2015 sizin için karanlık bir gündü çünkü iktidarınızı kaybettiniz ama bu ülkenin eşitlik isteyen, özgürlük isteyen, adalet isteyen halkları açısındansa aydınlık geleceğin, aydınlık günlerin habercisiydi, çok kıymetliydi ve bugünleri halklarımız yeniden yaşayacak, bizler yaşayacağız, ortak mücadelemizle bugünler yeniden bu ülkede hâkim olacak diyorum.

Evet, korkmakta haklısınız. Halkların Demokratik Partisinden korkmakta haklısınız, toplumsal muhalefetten korkmakta haklısınız, kadınlardan korkmakta haklısınız, zira bunların yürüttüğü mücadele sizi iktidarınızdan, sizi koltuklarınızdan edecek, bundan dolayı da saldırı dalganıza devam ediyorsunuz. İki gün önce Kocaeli'de operasyon yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Gülüm.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Yine uyduruk gerekçelerle partimize yönelik gözaltı operasyonları oldu. Van Belediye Eş Başkanımız Mustafa Avcı'yı gözaltına aldınız. Hâlen Belediye Başkanımızdır çünkü sizin atadığınız kayyumları tanımıyoruz, darbeyle halkın iradesine el koymanızı tanımıyoruz. Mustafa Avcı ve arkadaşlarına yönelik operasyonunuzla gözümüzü korkutacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

O da yetmedi, bugün İstanbul'da İstanbul il örgütümüzün, ilçe örgütlerimizin çalışanlarına, üyelerine yönelik operasyon yaptınız. Yine sesimizi kesmeye çalışıyorsunuz ama hiç kusura bakmayın, biz mücadelede kararlıyız.

Yine bir sesini kesmeye çalıştığınız Milletvekilimiz Ahmet Şık. Ahmet Şık binlerce insanın iradesiyle seçildi; demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Hangi dönem olursa olsun, hangi iktidar olursa olsun her zaman Ahmet'i susturmak için gözaltı yaptı, cezaevlerine attı ama Ahmet Şık hiçbir zaman susmadı; bugün de sizin tehditlerinize, sizin baskınıza boyun falan eğmeyecek o çünkü bu ülkenin geleceği için, aydınlık günleri için çalışan bir insan. Ahmet'i tehdit edeceğinize kendi düzeninize bakın, kirli mafya, çete düzenlerinize bakın, suçlularınıza bakın, suçlularınızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH CORA (Trabzon) - HDP'den istifa etti Ahmet.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülüm.

ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Peki, teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)