GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:89
Tarih:09.06.2021

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 266 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, AKP-MHP koalisyonu sanırım dünyanın nasıl bir virüs belasıyla uğraştığının, buna bağlı olarak nasıl bir borç batağının ülkenin tüm kademelerine yayıldığının bilincinde değil. Çünkü bilinçli hareket edebilse, zenginin değil, borçlu fakirin, muhtacın, zor durumda kalmış vatandaşının hakkını koruyacaktı. Bilinçli hareket edebilse, Demirören gibi devlet bankasından kredi alarak üstüne yatan sermayedarların hakkını değil, KYK borcuyla yakasına yapışılmış öğrencinin hakkını koruyacaktı. Bilinçli hareket edebilse, pandeminin ortasında borç batağında olan Bitlisli esnafın dükkânını, Karmuç köyünün merasını millet bahçesi yapacağız diye yıkmayacaktı, "destek" adı altında esnafı soktuğu borç batağından kurtaracaktı. Üzülerek söylüyorum; bilinç, AKP'de kaybolalı çok oldu, her şeye saldırarak ve her şeyi yıkarak sorunlarını çözebileceğini düşünen bir iktidar hâline geldi. Muhaliflerini "terörist" ilan etmesi; büyük, küçük, cücük ortakların topyekûn HDP'ye saldırması; akademisyenlere ağaç kabuğu yemelerini önermesi; kendi bürokratlarına ikişer, üçer, hatta dörder maaş vererek ödüllendirirken emeklilikte yaşa takılanlara "Hem emekli maaşı alacaklar hem de ikinci bir iş yapacaklar." deyip alay edilmesi; "Kuru ekmek buluyorlarsa halkımız aç değildir." diyerek toplumun aklıyla alay edilmesi; bunların hepsi, maalesef, bilinç kaybının göstergeleridir. İnsanlar Mecliste ekonomik açıdan bir adım atılması için neredeyse on beş-on altı aydır beklenti içinde fakat öyle bir durum söz konusu ki sermayenin fısıltısı milyonlarca insanın çığlığını âdeta bastırıyor. İşte, 3'üncü madde de sermayenin fısıltısı niteliğindedir. Bu maddeyle, rehinli malın konkordato projesine göre işletme tarafından kullanılması öngörülmüyor veya kıymeti düşecek, muhafazası masraflı olacak diye 2004 sayılı Kanun'un 297'nci maddesinin ikinci fıkrasındaki usule göre satışına izin verilmesi ve bu satış gelirinden rehinli alacaklıya rehin miktarı kadar ödeme yapılması öngörülmektedir. Böylece rehinli malın satışında herhangi bir engelin ortaya çıkması engellenecektir.

Kanun teklifiyle, bankaların baskısı sonucunda 3'üncü maddeyle getirilmek istenen rehinli mallarının satılmasına imkân tanınmaktadır. Taşınır veya taşınmaz rehinin satılması bankayı koruyan bir düzenleme niteliğindedir. Bu düzenlemeyle, sadece işletmeye ait olan rehinli mal değil, aynı zamanda "üçüncü şahıs ipoteği" denilen ve üçüncü şahıslardan temin edilen rehinli malların da satışı gerçekleştirilebilecektir. Satışın icra yoluyla yapılması hem şirketin hem de üçüncü şahısların anlamda zararına olacaktır. İcra vasıtasıyla yapılan satışlarda satışa konu olan malın değerinin yüzde 50 indirimle satış işleminin gerçekleştirilmesi, kefilin ve ticari işletmenin yüksek oranda zararına olacaktır. Ekonomik kriz sürecinde desteksiz bırakılan işletmelerin böyle bir tehditle karşı karşıya bırakılması büyük sermayeyi koruyan ve esnafı mağdur edebilecek bir düzenleme olacaktır.

Bilge bir kişinin aptallık tarifi şöyledir: "Aptallık, gerçeği bilerek, gerçeği görerek, hâlâ yalanlara inanmaktır." Gençlik yıllarımda İngiltere'de bir şantiyede çalışırken gazete başlıklarından bir yazı dikkatimi çekmişti. Manşet aynen şöyleydi: "Siyasetçinin ömrü nedir?" diyordu. Merakla yazıyı okuyunca "Bir siyasetçinin siyasi ömrü sekiz ila on yıldır." dediğini gördüm. Tabii ki geniş bir araştırma sonucu hazırlanmış bir yazıydı, gerekçede siyasetçi yüzlerinin toplum nezdinde eskiyip yıprandığından bahsediliyordu. Bizde ise siyasetçilerin iki yüzlü olması sebebiyle bu süre 2'ye katlanabiliyor diye düşünmüştüm. Bu da bana bir Hint atasözünü hatırlattı: "Eğer birileri oturdukları koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa kesin altını pisletmiştir." Gerçi, bizde de buna benzer bir deyim var, "Altı ıslak" denir. Bunu da koltuktan kalkmamakta ısrar eden altı ıslak olanlar düşünsün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Sözlerimi Nazım Hikmet'in sözleriyle bitirmek istiyorum: "Alçaklığın, hainliğin, iki yüzlülüğün, puştluğun, kısacası cümle kokuşmuşluğun at oynattığı bir dönemde yaşamaktan zevk alabilmek ancak zayıfların bahtiyarlığıdır. Esas olan, sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde onurlu yaşamaktır; teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden." (HDP sıralarından alkışlar)