GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/4413, 10/4430, 10/4431, 10/4432, 10/4433, 10/4434, 10/4435, 10/4436, 10/4437, 10/4438) No.lu Başta Marmara Denizi Olmak Üzere Denizlerimizdeki Müsilaj Sorununun Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:90
Tarih:10.06.2021

MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan önerge çalışma sonuçlarının, şimdiden ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Kıymetli vekiller, insanın doğa üzerinde baskın güç olduğu aşikâr. Çok değil birkaç gün önce atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu yeni bir rekor daha kırdı. Sanayi öncesi döneme göre tam yüzde 50 artışla 419 ppm değerini aştı. Bu artış, hiç kuşkusuz beraberinde birtakım sorunlar da getirecek. Bir taraftan aşırı yağışlara şahit olurken, diğer yandan yaşanan kuraklık bunların en bariz göstergesi. Sorunlar bununla da sınırlı değil; oluşan atık miktarı her geçen gün artıyor, su kaynakları üzerindeki baskılar eriyor, sonuçta doğa kendisini korumaya alıyor. Doğamız oluşan kirlilikle mücadelesini sürdürüyor ancak o da bir noktaya kadar. Belli bir kirliliği tolere edebilen dünyamız eşik değerler geçildiğinde de tepkiler veriyor, âdeta vücudumuz gibi. Hepimiz biliyoruz: Yabancı bir cisim, bir mikrop vücudumuza girdiğinde vücudumuz onunla mücadele veriyor. Mikrop yoğunluğu düşük olursa ona galip gelebiliyor ancak mikrop yoğunluğu fazla olunca vücudumuz mücadelede yetersiz düşebiliyor ve sonuçta hastalık oluşuyor.

Dünyamızda da böyle bir yapı, böyle bir mekanizma, böyle bir düzen var; yüksek miktarda kirlilik yükünü artık tolere edemiyor. Bunun karşısında da sorunlar baş gösteriyor. Bir buçuk yılı aşkın süredir yaşadığımız salgın bunun bir göstergesi, aşırı tüketimin ve üretimin bir sonucu. Ancak böyle devam etmemiz hâlinde de bu salgının ne ilk ne de son olmayacağını da biliyoruz.

Kıymetli vekiller, büyük bir baskı altında yer alan kaynaklarımızdan biri de sularımız. Enerji üretiminden ulaşıma, gıdadan turizme kadar bizlere çok yönlü hizmetler sunan sularımız da büyük bir tehdit altında. Sularımız yaşadıkları bu tehdidi de bizlere çeşitli işaretlerle gösteriyor. Son yıllarda sayıları artan alg patlamaları bir gösterge esasında. Hâlihazırda yaşadığımız deniz salyası, diğer bir tabirle müsilaj da bunun bir göstergesi. Peki, neden ve nasıl oluyor bunlar? Saygıdeğer vekiller, her iki hadiseye de yol açan canlılar "fitoplankton" olarak adlandırılan, suda yaşayan mikrocanlılar aslında. Fitoplanktonların deniz yaşamı için çok önemli rolleri var, besin piramidinin en altında yer alırlar. Fotosentez yaparak kendi besinlerini üreten bu canlılar, bunlarla beslenen diğer canlılar için besin kaynağı oluşturuyorlar. Fotosentez anında da ortama yaşam kaynağı oksijen vererek bir manada çift katkı sunuyorlar. Bilim insanlarına göre aldığımız her iki nefesten birini bu canlılar sunuyor bize, dolayısıyla, önemleri yadsınamaz.

Bu canlıların aşırı çoğalması için de uygun şartların oluşması lazım. Bu şartların başında sıcaklık ve besin geliyor. Besin olarak da protein sentezi için azot ve fosfor gibi elementlere ihtiyaç duyarlar. Ortamda bu besinlerin fazlalığı ve uygun sıcaklık çoğalma için ideal ortamı sunuyor. Sıcaklık hepimizin malumu, özellikle de küresel sorun iklim değişikliğinin etkileriyle Akdeniz havzasında sıcaklıkların normallerin üzerinde seyrettiğini biliyoruz.

Peki, besin nereden geliyor? Kirlilikten. Evet, kirlilikten, azot ve fosforca zengin atık sulardan. Ortamda fazla kirlilik olduğunda son derece faydalı olan bu canlılar kirliliği gidermek için bunu tüketiyorlar. Besinin tükenmesi sonucunda ne yazık ki ölüyorlar. Alg patlamasından farklı olarak da müsilajda da ortama bir salgı veriliyor. Müsilaj esasında hemen hemen her bitkinin salgıladığı bir mukus. Bu salgı bir şeker aslında, glikoz türevi polisakkarit, dolayısıyla zararsız ancak virüs ve bakteri gibi patojenler için müthiş bir üreme ortamı sunarlar; aynı zamanda denizdeki canlıların üzerini kaplayarak onların ölmelerine yol açarlar. Deniz yüzeyinde bir tabaka oluşturarak hem görüntü hem koku hem de deniz içine ışık girişini engelleyerek canlı yaşamı için risk oluştururlar. Ekolojik etkilerinin yanı sıra deniz turizmi, balıkçılık, deniz ulaşımı gibi çok yönlü etkileri de var.

Kıymetli vekiller, Marmara'da gördüğümüz, tanık olduğumuz hadise elbette ki ne bugünün ne de dünün sorunu. Aynı şekilde geride bıraktığımız on yılın sorunu da değil, aynen atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunu da sadece son yirmi yıla, son elli yıla mal edemeyeceğimiz gibi, bunu da böyle edemeyiz.

Marmara Bölgesi sanayinin yoğun olduğu bir bölge. Su kullanımına ihtiyaç duyan birçok sektör buraya konuşlanmış. Bu ihtiyacı düşük maliyetle karşılamak için su kaynaklarına yakın bölgeler tercih edilir. Enerji üretimi, demir çelik gibi kirletici potansiyeli yüksek birçok tesis de burada. Bölgede iş gücünün yoğunluğu dolayısıyla yaşam alanı sayısı da fazla.

Ülkemiz aynı zamanda tarım faaliyetlerinin yoğun olduğu da bir bölge. Kimyasal gübre kullanımının yoğun olduğu alanlar ki bu gübreler azot ve fosforca zengin birer kaynak. Yeterli bir arıtıma tabi tutulmayan evsel ve endüstriyel atık sularla birlikte tarımsal alanlardaki gübrelerin de yağışlarla birlikte denize ulaşması besin açısından bölgeyi zenginleştirdi. Sınır aşan bölgelerden Karadeniz'e ulaşan ve oradan da yine üst akıntıyla Marmara'ya ulaşan bir kirliliğin varlığını da biliyoruz. Bütün bunları üst üste koyduğunuzda ortada yılların büyük birikiminden bahsedebiliriz. Her ne kadar bir zamanlar etkin bir şekilde temizlik ve koruma hizmetleri yapılmışsa da en nihayetinde her dönem bir miktar kirlilik denize verildi. Herhangi bir arıtmanın olmadığı 70'li ve 80'li yıllarda yapılan atık boşaltımları Marmara'nın doğal dengesini bozdu, denizin kirlilikle mücadele etme kapasitesini aştı. Artık doygunluğa ulaşmış olan deniz bir şekilde tepki olarak müsilajla dikkatleri kendisine çekti.

Kıymetli vekiller, bizler de Gazi Meclisimizde bu çağrıya kulak vereceğiz. Bu duruma yol açan, birçok sektörü olumsuz etkileyen bu çevre felaketini her yönüyle tartışacağız. Konunun uzmanı bilim insanlarını dinleyeceğiz. Devlet, ilk günden beri konuyu takip etti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bilfiil saha çalışmalarına katıldı, çalışmaları koordine etti, Marmara'ya kıyısı bulunan bütün illerle bir araya geldi; yüzlerce bilim insanının katkısıyla bir eylem planı ortaya çıkardı. Milletin temsilcileri olarak bizler de bunun takipçisi olacağız, eylem planının uygulanması sürecinde aktif rol oynayacağız. Marmara'yı etkisi altına alan bu çevre felaketini görmezden gelemeyiz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Görmezden geldiniz geçen hafta.

AYŞE SİBEL ERSOY (Devamla) - Kirliliğin sınır tanımadığı dünyamızda müştereken hareketle bu sorunun üstesinden geleceğiz. Evet, el birliğiyle bu soruna biz yol açtık, hepimizin az çok etkisi var. Dolayısıyla bu yükü de birlikte sırtlayacağız.

Bu itibarla hazırlanan araştırma komisyonuna desteğimizi sunuyor; ülkemiz, milletimiz ve mavi vatan denizlerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi ve yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)