| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 15.06.2021 |
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında geneli üzerinde konuşma yapacağım.
Değerli milletvekilleri, iktidarın sözcüleri buraya geldiği zaman ilk değindikleri nokta şu: Yargı Reformu Strateji Belgesi, arkasından yargı reformu belgeleri, İnsan Hakları Eylem Planı ve yargı paketleriyle beraber Türkiye'de adaletin sağlandığı, yargının düzene girdiği, vatandaşın hak arama hürriyetlerini kolaylaştırıcı düzenlemeler yapıldığı, yargının kararlarında hızlı karar vermesinin sağlandığı, verilen kararların infazında da insan haklarına uygun bir infaz sistemi getirildiği söyleniyor.
Arkadaşlar, paketlerle adaletin sağlanamayacağı, paketlerle insan hakları ihlallerinin önlenemeyeceği artık bir gerçek. Yaşadıklarımıza bakacağız, gerçeklere bakacağız, gerçekler ortada. Türkiye'de şu anda yargı tamamen siyasallaşmış durumda, Türkiye'de yargı bu ucube sistemde saraya bağlanmış durumda ve yargı mensupları korkularından Türkiye'de son zamanlarda bir soruşturma açmaktan korkar hâle geldiler. Ne yapacaksınız? Siz adaleti paketlerle mi sağlayacaksınız? Bu paketlerle adalet sağlanmaz, anayasal hak ve özgürlüklerin toplumda uygulama alanlarını genişletmek lazım. Uygulama önemli, paket önemli değil. Bu çerçevede, aynı şekilde, vatandaş mahkemeden almış olduğu cezayı -infazla- çekerken Anayasa'ya aykırı, eşitliğe aykırı birçok insan hakları ihlalleri ortaya çıkıyor.
Bakınız, arkadaşlar, Türkiye'de 474 tane cezaevi var, bunun kapasitesi 250 bin ama şu anda 283 bin kişi var; yüzde 110'luk bir doluluk oranı var. Aynı zamanda, şu anda 42 farklı ilde yapımı süren cezaevleri var ve 2021'de de 39 cezaevi inşası gündemde. Bakıyoruz, 2020 yılında cezaevleri için harcanan para 4 milyar 449 milyon lira, 2021 yılında ise 2 milyar 246 milyon lira ödenek ayrılmış durumda.
Arkadaşlar, bu cezaevlerini kimler için yapıyorsunuz? Hani hak ve özgürlükler? Hani demokrasi? Hani adalet paketleri? Siz cezaevleri kurarak, paket göstererek vatandaşları, hak arayanları, insan hakları ihlalleriyle birlikte cezaevlerine mi sokacaksınız? Ne oldu? 90 bin kişiyi geçen yıl çıkardınız ama siyasi tutukluları, gazetecileri, yazarları ve muhalifleri cezaevinden çıkarmadınız. Cezaevindeki kapasite ne oldu? 283 bine çıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Demek ki Türkiye'de özgürlük iklimi olmadan, Türkiye'ye demokrasi gelmeden, Türkiye hukuk devleti olmadan, ne yaparsanız yapın, hangi paketi getirirseniz getirin Türkiye'ye adalet de gelmeyecektir.
Arkadaşlar, bakınız, bu cezaevleri yine muhaliflere göre yapılıyor, bu cezaevleri hak arayanlara göre yapılıyor. Niye? Sesini çıkaran -Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten- cezaevine, barışçıl çalışmalar içerisinde bulunan vatandaş cezaevine, ifade özgürlüğünü kullanan cezaevine. Ya, arkadaşlar, Avrupa'da Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün açıklamalarında biz basın özgürlüğünde 180 ülkeden 153'üncü olduk ve şu anda cezaevinde en fazla gazeteci olan, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yer Türkiye. Bakınız, hukukun üstünlüğünde 107'nci sıradayız.
Arkadaşlar, Türkiye'nin Avrupa insan hakları karnesine bakınız. AİHM kararları nedeniyle Türkiye 265 milyon TL tazminat ödedi. Bu tazminat 2003 ile 2019 yılları arasında ödendi, yıl başına 16,5 milyon liraya tekabül ediyor. Bu parayı bizlerin, çalışanların vergilerinden alıyorsunuz. Neden o hatalı, insan hakları ihlalleri yapan hâkimlerden, savcılardan bunun hesabını sormuyorsunuz; devlet ödüyor, neden sormuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Şundan sormuyorsunuz: Hak ihlali yapacak hâkim, hak ihlali yapacak savcı, ondan sonra ne olacak? Çıkacak, devlete dayanacak. Ondan sonra, gidip de suç çetesinin otellerinde kalacak, gidip de burada fotoğraflar çektirecek; adaleti sağlayacak. Haydi, gidin arkadaşlar! Haydi, gidin arkadaşlar! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bakınız, suç işleme çetesinin liderlerinden birisi diyor ki: "Savcı listesi var." Böyle şey olabilir mi? Böyle şey olabilir mi? Bu memlekette, MASAK'ın kararı olmadığı hâlde, 5 Kasımda çıkıp da "MASAK kararı var." diye bir suç örgütü liderinin mal varlığındaki tedbiri kaldırmaya cüret eden o hâkimden o mal varlığındaki tedbir kalktıktan sonra kaçan malların hesabını sormayacak mıyız? Ve bu talepte bulunan, o zaman İstanbul savcı vekili olan, şu anda Adalet Bakanlığı Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Bakan Yardımcısından bunun hesabını sormayacak mıyız? MASAK'tan mı bekleyecektik? 9 Haziran 2021'de "Bizim böyle bir kararımız yoktur. Bizim 28 Aralıkta vermiş olduğumuz -burada- kara para aklama raporumuz vardır."ı mı bekleyecektik?
Arkadaşlar, Türkiye, hukuk devleti olacaksa yanlış yapandan hesap sorulacak. Türkiye, hukuk devleti olacaksa Türkiye'de insan hakları ihlallerinin içinde olanlardan hesap sorulacak. Bu hesaplar sorulmadığında, bu hesaplar sorulmazsa Türkiye'de cezaevleri daha çok artırılır, daha fazla cezaevi yapılır.
Bakınız, arkadaşlar, şimdi, cezaevi nüfusunda 1'incilik var; saygı duyuyorum. AKP iktidarına saygı duyduğum bir nokta var arkadaşlar: Birinciliklerimiz var; arkadaşlar, cezaevi nüfusunda Avrupa'da 1'inciyiz. 100 bin kişiye, 352,5 kişi; cezaevi nüfusunda 1'inciliği almışız. Onunla birlikte, şartlı salıverme konusunda da 1'inciyiz. Dışarıda, gene Avrupa 1'incisiyiz. Burada da 100 bin kişide 627 kişiye tekabül ediyor. Daha başka birinciliklerimiz var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru sayısında da Rusya'dan sonra 2'nciyiz, özür dilerim ama karar bekleme sırasında da yine 1'inciyiz, tazminatta da 1'inciyiz. Arkadaşlar, bakın, daha birinciliklerimiz bitmedi. OECD'nin vermiş olduğu tavsiye kararlarını yerine getirmemekte de birinciyiz. Hatırlıyorsunuz 12'nci tavsiye kararını; bas bas bağırdık "Kara para aklanmasında politikacıların ve siyasetçi yakınlarının o kanuna girmesi gerekir, onlar hakkında soruşturma yapılması gerekir." diye, bunu da konuştuk. Ne yaptınız? Altı ay önce reddettiniz. Bakın şimdi siyasetçilerin yakınlarına; birisi 10 tane maskeyle, yanında kitlerle Venezuela'ya gidiyor, ondan sonra Resmî Gazete'de yayımlanıyor, peynirimiz eksik gibi -kaç çeşit peynirimiz var, kaç çeşit mahsulümüz var- peynir ithali gümrüksüz olarak yapılıyor. Böyle şey olabilir mi arkadaşlar? "Siyaset yakınlarının kara para aklaması konusundaki iddialar konusunda savcılarımız harekete geçsin." diye niye bas bas bağırıyoruz? Nasıl geçecek savcı, nasıl geçecek? Bakın, siyasetçilere bakın, gözünüzün önündekilere bakın. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinde getirilen bir nokta var. O nokta nedir? Bakınız, başsavcılar, artık savcıların vermiş olduğu takipsizlik kararlarına ya da dava açmayla ilgili vermiş oldukları kararlara "Kardeşim, ben burada bu kararı onaylamıyorum." diyecek ve takipsizlik kararı verdirmeyecek, dava açılmasıyla ilgili süreci de engelleyecek. Neden bunu getiriyorsunuz? Neden bunu getiriyorsunuz arkadaşlar? Bunu getirerek acaba, 6.588 savcı var, 81'i çıkar, 6.507 savcıyı 81 başsavcılığa bağlayıp, başsavcıları da saraya bağlayıp da saraydan talimatla siyasilerin ya da yolsuzluğa bulaşmışların soruşturmalarını mı engelleyeceksiniz, bunu mu engelleyeceksiniz? Zaten sarayın istemediği kararlar çıkmıyor. Hangi kararlar çıkıyor? Sarayın istediği kararlar çıkıyor. Talimatlı yargı var. Yargı mı bağımsız, yargı mı tarafsız? Paketlerle adaleti sağlayamadığınız ortada değil mi? Şimdi, burada, yani bir savcı soruşturmaya takipsizlik kararı verecek ya da dava açılmasını isteyecek, başsavcı diyecek ki: "Ver bir ben bakayım, nasıl karar vermişsin." Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir hiyerarşik yapı olabilir mi? Arkadaşlar, siz savcıların kararlarını denetleyen, kararları üzerinde baskı kuran hatta onlar yerine karar veren yürütmenin, sarayın yanına başsavcılık kurumunu da yardımcı olarak atıyorsunuz. Böyle hukuk düzeni mi olur, böyle hukuk devleti mi olur arkadaşlar? Siz diyorsunuz ki: "Bu kanunu çıkarınca yasallığı sağlayacaksınız." Yasallığı sağlamanız meşruluğu sağlamanız anlamına mı geliyor? Türkiye dünyada tek ülke değil ki; uluslararası hukuk var, insan hakları sözleşmeleri var, onlara uyacaksınız. İnsan Hakları Sözleşmesinin 10'uncu maddesindeki ifade özgürlüğü ihlallerine bakıyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.
Arkadaşlar, siz bu kanun teklifine bu maddeyi koyup da İstanbul grubunuz ve saraydaki avukatlarla savcıları daha çok kontrol etmek amacıyla mı getiriyorsunuz? Arkadaşlar, cumhuriyet savcılarını bu değişikliğinizle saray savcısı yapıyorsunuz, sarayın savcısı. Arkadaşlar, devlet sizin oyuncağınız değil ama mafyaların, suç örgütlerinin elinde bu ülkeyi oyuncak ettiniz. Bir aydan beri, bir buçuk aydan beri suç örgütü liderleri bu ülkeyle oyuncak gibi oynuyor. Bu doğru değil mi? Görüyorsunuz, 120 milyon kişi ne izliyor? Video bekliyor. Ne hâle getirdiniz memleketi, ne hale getirdiniz? Biri nerede? Biri Kıbrıs'ta dostlarıyla beraber, özel afla çıkardığınız vatandaş. Diğeri nerede? Diğeri ise tamamında sizinle beraber yapmış oldukları kirli işleri açıklıyor. Niye engel olmuyorsunuz, nereye kadar gidecek? Engel olmak isteğiniz, iradeniz var mı? Yok. Memlekete yazık ettiniz, bu memleketi bu hâle getirdiniz, yazık ettiniz. Hak arayan insanların, Soma'da, Çorum'da hak arayan insanların, evlatlarını yitirmiş insanların haklarında dava açtınız; davalarla haklarını aramalarını engellediniz. Şimdi, arkadaşlar "Savcılar ise susuyor." diyoruz; "Sarayın talimatını bekliyor." diyoruz ama bundan sonra artık savcılar tamamen susacak bu maddeyle gelindiği zaman.
Bir de arkadaşlar nakiller var, nakillerle ilgili bir düzenleme yapmışsınız. Bu nakillerle ilgili düzenleme çok ilginç. Yani burada, cezaevlerindeki nakil sorununu... Eğer hükümlü maddi durumunun yetersizliğini belgelendirirse nakil giderlerinden muaf olacakmış. Yahu, merak ediyorum arkadaşlar, ortada bir nakil süreci var mı? Nakil süreci bıraktınız da "Nakle gidecek adamın cebinde parası yok, hadi biz gönderelim." mi diyeceksiniz? Bakın, arkadaşlar, uygulama önemli bizim için, bizim için metin önemli değil. Uygulamaya bakacağız. Şimdi, hangi mahpus kendisine tanınmış hakları kullanıp da usulünce nakil oluyor? Ben soruyorum. Ama şunu yapıyorsunuz: Siz insanları aileleriyle görüşmesin diye, haklarından mahrum kalsın diye, yalnızlaşsın diye bilerek, isteyerek ikamet adresinden ve ailesinin bulunduğu adresten yüzlerce kilometreye göndererek sürgün ediyorsunuz, sürgün. İşte çözüm: Ne yapın? Mahkûmu getirin, nakil talepleriyle uğraşacağınıza, ailesinin bulunduğu, ikametgâhının bulunduğu yakın cezaevlerine bırakın ama amacınız o değil ki; amacınız, mahkûmu yalnızlaştırmak, ceza üzerine ceza vermek. Mahkeme zaten cezayı vermiş, bir de siz ceza veriyorsunuz. Zaten salgın nedeniyle nakil var mı arkadaşlar? Nakiller durmuş durumda. Bu ne biliyor musunuz? Nakil bahane, sürgün şahane arkadaşlar; bu işin açıklaması bu. (CHP sıralarından alkışlar) Nakil bahane, sürgün şahane. Şimdi, olmayan nakiller üzerinden burada "Nakilleri kolaylaştırıyoruz." diye hiçbir şekilde iyi niyet söylevlerinde bulunmayın. İnsanları ikametine yakın cezaevlerinde tutun da kendilerinin yanında bir de ailelerine ceza çektirmeyin. Yahu, vatandaşı cezaevine atıp da orada ihlallerde bulunuyorsunuz, bir de ailesine ceza çektiriyorsunuz. Böyle şey olabilir mi? Birisinin yakını ölüyor, cenaze izni söz konusu, cenaze iznini de keyfî veriyorsunuz; ondan sonra bir de para ödemesini istiyorsunuz. Yazık arkadaşlar ya; anası, babası ölmüşse bırakın ya, izin verin ya; gitsin vatandaş ya, anasını, babasını görsün; son, cenazesine katılsın. Yani arkadaşlar, biraz hukuk ya, biraz vicdan ya! Ama bir de AKP'nin bir taktiği var, hukuku arkadan dolaşıyor. Bir örnek mi vereyim? Yine Amme Alacakları Usulü Hakkında Kanun gelmişti ya nisan ayında; hatırlıyor musunuz bir madde vardı kanun teklifinde? Cezaevinde bulunan hükümlülerin mektup, faks, telgrafla görüşmeleri dinlenecek, kaydedilecek. Bu hüküm o zaman itirazlar nedeniyle çıkarıldı o torba yasadan, şimdi, yeniden getirildi, iki ay sonra. Yahu arkadaş, birçok Anayasa Mahkemesi içtihadı var, burada kişilerin haberleşmesine ilişkin mevcut koşullar bile ihlal oluşturuyor, siz haberleşme hürriyetinden yoksun olan hükümlülere ne yapıyorsunuz? Mektup, faks ve telgraf görüşmelerini kaydedeceksiniz, görüşmeler dinlenilecek, saklanabilecek. E, bunlar nasıl yapılacak, kim kayıtları dinleyecek, nasıl saklayacak, kim değerlendirecek arkadaşlar, kim değerlendirecek? Yapmayın eylemeyin! Bu maddelerin tümünün, Anayasa'nın 2'nci maddesini, cumhuriyetin niteliklerini, hukuk devletini; 12'nci maddesini, temel hak ve hürriyetlerin niteliğini; 13'üncü maddesini, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasını; 17'nci maddesini, kişi dokunulmazlığını; 20'nci maddesini, özel hayatın gizliliğini, kişisel verilerin korunmasını; 22'nci maddesini, haberleşme hürriyetini; 25'inci maddesini, ifade özgürlüğünü; 26'ncı maddesini, ifadeyi yayma özgürlüğünü ihlal ettiğini söylüyoruz, siz de biliyorsunuz; biliyorsunuz ama neden yapmıyorsunuz? Çünkü saraydan talimat almıyorsunuz arkadaşlar, her şeyi saray belirliyor. Yapmayın eylemeyin!
Şimdi, bir de kamu düzeni çıkarmışsınız, kamu düzeni; her şeyde bir kamu düzeni var. Yahu, maddenin gerekçesinde "kamu düzeni" denmiş ama buradaki asıl gerekçeyi biz biliyoruz, hepimiz biliyoruz "Kendimizden olmayanı nasıl daha fazla içeride tutabiliriz?" "Hak savunucularını nasıl daha fazla yıldırabiliriz?" "Yaptıklarımıza, getirdiğimiz kurallara insanların sorgusuz sualsiz nasıl biat etmesini sağlayabiliriz?" "İnsanları, tüm toplumu nasıl tek tip hâline getiririz?" "Temel haklara erişimi nasıl sönümlendirebiliriz?" Sizin kanun yapma amacınız işte bu. Tutturmuşunuz bir "kamu düzeni gerekçesi" ne isterseniz buna dayandırabileceğinizi sanıyorsunuz. Vallahi sormak istiyorum, gerçekten kamu düzeni nedir? Bulmuşsunuz, geniş, belirsiz, yoruma açık bir kavram, işinize ne geliyorsa o kavramın içine sokuyorsunuz. Arkadaşlar 8 Martta eylem yapmak isterler, "Kamu düzeni gerekçesiyle izin yok..." 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamak isteriz, çelenk koymak isteriz "Kamu düzeni gerekçesiyle izin yok..." Adanalı milletvekilleri var, Adana Kebap ve Şalgam Festivali yapılacak, kamu düzeni gerekçesiyle izin çıkmaz. Tiyatro oyunu oynanacak, kamu düzeni gerekçesiyle izin çıkmaz. İçkiye yasak gelir, gerekçe yine kamu düzeni. OYAK var, OYAK, daha sonra OYAK dosyalarına geleceğiz, OYAK'ın içinin nasıl boşaltıldığı anlatacağız daha sonra konuşmalarımızda, OYAK'ın içinin boşaltılmasına karşı eylem yapmak isterler, kamu düzeni gerekçesiyle yasak. Yahu, neymiş kamu düzeni arkadaşlar ya? Sizin anlayışınıza göre, mevzuatınızdaki suçlarda çifte standart var. Bu standardın denklemi de kamu düzeni. Bitiremediğiniz "kamu düzeni" "toplum güvenliği" kavramlarıyla yasaları istediğiniz şekle sokabileceğinizi sanıyorsunuz ama artık bunu kimse yemez arkadaşlar, hiç kimse yemez. Arkadaşlar, hukuk sadece sizin belirlediğiniz kurallarla değildir. Vicdan... Cezasızlık, cezalandırma politikası vicdanla olacak, vicdanınız sızlamayacak.
Arkadaşlar, bunlar nasıl çözülecek biliyor musunuz? Bunların çözümü basit: Bunların çözümü demokrasi, bunların çözümü özgürlükler, bunların çözümü Anayasa'daki hak ve özgürlüklerin kullanılması, bunların çözümü hukuk devleti, bunların çözümü bu iktidarın gönderilmesi, başka çözüm yok. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu olacak ve bu olacak.
Arkadaşlar, bizim sözümüzdür, cumhuriyetin 100'üncü yılında parlamenter demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü bu ülkenin insanlarıyla birlikte getireceğiz. Siyaset-mafya ilişkilerinin tepesine çökeceğiz ama bizim çökmemiz farklı, onların çökmelerine benzemiyor, bizim çökmemiz sizin gibi değil; hukuk, demokrasi ve özgürlüklerle birlikte düzenleme yapacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Tuğlayı var ya, tuğlayı, arkadaşlar, tuğla muhabbeti var ya... Sayın Ağar, Yenipazar Cezaevinde nasıl yattığını biliyorum Sayın Ağar'ın, ben Aydın Milletvekiliyim. Tabii, Çakıcı'yı da... Ya, arkadaşlar, ya, sahte raporla... Şimdi burada biz cezaevine girmiş mahpusların tamamının düzenlemelerini yapıyoruz; ne yapacaklar, haberleşme falan. Ya, arkadaşlar, Çakıcı... Çakıcı, Kars kaşarı, yirmi dört saat misafir -ilginç olan bir şey daha var- ekmek, Karadeniz ekmeği, kendi istemediği sürece -uçakla, gemiyle- arabayla Kırıkkale dışına gidemezmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - Tabii, Kırıkkale'de deniz var ya! Rapora bakın, rapora, Keskin'in raporuna bakın, Keskin'in halk sağlığı merkezinin raporuna bakın. Ee, ne olacak, nerede eşitlik, nerede eşitlik? Tabii, onu özel afla çıkardılar da... Ya, Sedat Peker de bekliyor anlaşmayı, ona da bir şeyler yapın, nasıl olsa siyaset-mafya-ticaret bu iktidarın bugüne getirdiği, on dokuz yıldan sonra getirdiği durum arkadaşlar ama biz çözeceğiz, bir sıkıntı yok.
Şimdi yirmi iki saniyem kaldı, bu yirmi iki saniyemde de biliyorsunuz, Sayın AKP Grup Başkan Vekilimiz konuşurken "Şiir okuyacağım." dedi, unuttu, şiir aklına gelmedi; düşündü, düşündü aklına gelmedi. Ben bir şiir okuyorum, Musa Eroğlu'na ait: "Bana ne yazdan bahardan, bana ne borandan kardan/ Aşağıdan, yukarıdan yolun sonu görünüyor/ Geçtim dünya üzerinden, ömür bir nefes derinden/ Bak feleğin çemberinden yolun sonu görünüyor/ Bu dünyanın direği yok, merhameti, yüreği yok/ Kılavuzun gereği yok, yolun sonu görünüyor." AKP iktidarı. (CHP sıralarından alkışlar)