| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 16.06.2021 |
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi bu madde, deminden beri tartışılan, esasında savcıların bağımsızlığını ortadan kaldıracak ve onları başsavcılara bağlayacak olan maddeye ilişkin bir değişiklik. Burada, hani iktidar sözcüsü, Grup Başkan Vekili konuşurken her eleştiri karşısında işte gelişmiş ülkelerdeki demokrasilere örnek olacak gelişmeler ve kanunlar çıkardıklarından filan bahsediyor ve bağımsız savcılardan bahsediyor. Şimdi, bağımsız savcı var mı, yok mu; şu anda Sincan'da test ediliyor. Ben başından beri Kobani davası duruşmasını izleyenlerden birisiyim, orada yargılamayı görseniz; sunulan iddianameyi, iddianamenin içeriğini, yargılama esnasındaki savcının yargılananlara karşı sorduğu soruları, yargılanan arkadaşlarımızın o iddianamede kendileriyle ilgili isnat edilen suçları nasıl yerle bir ettiklerini, savcının nasıl rezil olduğunu da orada çok net görürsünüz; âdeta talimatla, âdeta verilen emirle nasıl o iddianameyi oluşturduklarını görürsünüz. Aslında ortada bir iddianame de yok, emniyette hazırlamış, polislerin hazırlamış olduğu, ilgili birimde hazırlanan bir iddianame var; bu gelmiş savcının önüne, savcı bunu imzalamış; bundan ibaret. Hatta savcı konuya o kadar yabancı ki kendi özel başka baktığı davadaki bilgi notlarını bu iddianamenin içerisinde unutmuş ve iddianameye konu olmuş bu tutanaklar, oraya eklenmiş ve hâkim de bu iddianameyi kabul etmiş. Yani şu anda nasıl bağımsız bir savcılık makamı var, nasıl bağımsız bir mahkeme var görmek istiyorsanız, gelin, bu Sincan'daki Kobani duruşmasını izleyin.
Şimdi, savcı kontrolü o kadar kaybetmiş durumda ki suçladığı kişilerle ilgili iddianamede bir şey bulamayınca orada şu soruyu soruyor yargılanan arkadaşlarımıza: "Şu konuda ne düşünüyorsun?" "Bu konuda ne düşünüyorsun?" Sanki mübarek kahvede sohbet ediyor, hani birlikte çay içiyorlar da fikrini soruyor sanki. Yani suçlamalarla ilgili somut olan bir delil olmadığı için ancak ve ancak sadece düşünce sorup düşünce üzerinden bir suç üretmeye çalışıyor. Dün bütün bunlara rağmen dönemin MYK üyesi 4 arkadaşımız tahliye edildi çünkü haklarında iddianamede dahi somut bir şey yok ama bunlar dokuz aydır tutuklular içeride.
Şimdi, ne oldu bugün peki? Bugün oraya bir faşist güruh getirildi, o güruh izinle bizzat orada, koridorlarda gösteri yaptı, slogan attı ve hâkimi etkilemeye çalıştı. Bugün hâkim tahliye talepleriyle ilgili karar dahi veremedi.
Şimdi, her ne kadar kontrolden çıkan bir durum olursa sizin açınızdan hemen onu kontrol altına alacak mekanizmaları devreye sokuyorsunuz. İşte, bu maddede de savcılar ola ki sizin bilginiz dışında tavır sergilerse, sizin bilginiz dışında bir soruşturma başlatılırsa diye onları kontrol altına alıyorsunuz, yaşanılan durum bu.
Şimdi, cezaevlerindeki duruma -burada arkadaşlar da dile getirdiler- bakacak olursak, cezaevlerinde kimi tutuklular, kimi mahkûmlar sanki sarayda saltanatta yaşar gibi, özel bakımevlerinde kalır gibi yaşıyorlar, bunu biliyoruz, birçokları böyle yaşadılar, özel ziyaretçi kabul ettiler, kendilerine bu konuda imkânlar tanındı ama kimisi de sağlık koşulları elvermediği hâlde içeride tutulmaya devam ediliyor.
Şimdi, ben bunlardan bir tanesiyle ilgili size bir örnek vereceğim: Dicle Haber Ajansı muhabiri gazeteci Ziya Ataman. Ziya Ataman yargılandığı davada örgüt üyeliği iddiasıyla on dört yıl üç ay hapis cezası almış.
Şimdi, ağır sağlık sorunları olan bir mahkûm, nefes darlığı, kalp rahatsızlığı, kronik iç hastalığı rahatsızlıkları olan ve beş seneden beri cezaevinde tutulan gazetecilerinden birisi. Hasta tutukluların tutuklu kalmaları en asgari ölçülere göre bile tam bir vicdansızlık boyutunda. Ziya Ataman bir mektup gönderdi kamuoyuna açık bir şekilde ve bu mektubunda, tutsakların -ağır izolasyon- yalnızlaştırılması, ek keyfî cezalar uygulanması, işkenceye varan yaklaşımlarla birlikte gönderilen kitap ve mektupların sahiplerine verilmemesi gibi birçok husustan bahsediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Hasta tutsakları kelepçeyle, asker eşliğinde ve çıplak aramayla hastaneye götürme gibi birçok uygulamadan bahsediyor. Van Yüksek Güvenlikli Cezaevinde bulunan ağır hasta gazeteci Ziya Ataman'ın gönderilen mektubundaki bazı kesitler şöyle: "Sağlığımda bir ilerleme yok, bilakis şimdi nefes darlığı ve kalp rahatsızlığı başladı, gerekli ilaçları kurum temin ediyor fakat ilaçlar bir fayda sağlamıyor. Şimdi -bulgular içerisinde olan- kalp hem de astım ilacı kullanıyorum. Belirtiler, kusma oluyor çoğu zaman, mide dersen kalmadı. Kramplar durgunlaştığında meydana geliyor. Baş ağrısı. Ama asıl sorun, dört yıl üç aydır ishal var." Bütün bu konularla ilgili olarak çok ciddi bir şekilde insan hakları ihlali var ve bir mesajı var halka yönelik: "Düşüncelerimizin özgür olabilmesi için omuzlarınıza ihtiyacımız var." diyor.
Şimdi, insanları özgürlüklerinden alıkoyabilirsiniz ama haklarından alıkoyamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Haklarından alıkoyduğunuz zaman da siz hem kendi yasalarınızı hem de uluslararası yasaları ihlal etmiş olursunuz. (HDP sıralarından alkışlar)