GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:92
Tarih:16.06.2021

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.

Görüştüğümüz kanun teklifi önceki 2 yasanın son halkasını oluşturuyor. Teklifte kısmi olumlu düzenlemeler bulunuyor ancak hükümlü ve tutukluların sağlık hizmetlerine erişimi, aile görüş hakkı, yayın yasaklarına ilişkin uygulamalar, görüş yasakları ve dilekçe hakkının kullanımı gibi alanlarda karşılaştıkları birçok sorunu var. Bu nedenle insan hakları ve güvenlik arasındaki dengeyi gözeten, kapsayıcı bir bakış açısıyla hazırlanmış bir düzenleme yapılmalı. Aslında daha da önce yapılması gereken, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla birlikte adalete güvenin sağlanması. Yargı, tek bir kişinin işaretini beklemeden, kendisine Anayasa'yla atfedilen vazifelerini gerçekleştirmeli.

Söz aldığım maddeyle hükümlülerin Adalet Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde elektronik yöntemlerle mektup alıp gönderebilmeleri imkânı sağlanıyor. Ancak madde teklifinde ifade edilen şu ibareler metinden çıkarılmalı, okuyorum: "...tehlikeli halde bulunan ya da dışarı ile iletişiminin kurum güvenliği açısından tehlikeli olabileceği değerlendirilen..." Bu ibareleri sakıncalı buluyoruz. Teklif bu hâliyle keyfî uygulamalara kapı aralar.

İnsan sosyal bir varlıktır ve toplumsal yaşamda da hakları bulunur. Özel hayat sadece kişinin özel yaşam alanıyla sınırlı değildir. Toplumsal yaşamdaki düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlükleri bu kapsamda yer alır. Özel hayat hakkına verilen önem temel insan hakkıdır ve uluslararası alanda da güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla, bu haklar çerçevesinde devletlerin kişilerin özel yaşamlarına, aile yaşamlarına, konutlarına ve haberleşmelerine keyfî şekilde müdahalede bulunmama, bu haklara dokunmama yükümlülükleri bulunmaktadır. Cezaevinde de bir hayat olduğu, hükümlülerin de haklarının bulunduğu unutulmamalı.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin geri kalan kısmında NATO Parlamenterler Meclisi üyesi bir milletvekili olarak son NATO zirvesiyle ilgili düşüncelerimi ifade etmek isterim: Öncelikle NATO'nun bir askerî savunma iş birliği organizasyonu olmasıyla birlikte yeni süreçte demokrasi ve insan haklarını da savunan siyasi bir örgüt olma vasfının ön plana çıkacağını belirtmek isterim. Hepimizin gurur duyduğu askerî gücümüzü ön plana çıkartarak NATO'da sözü geçerli ülkeler içinde bulunamayacağımızı, aynı zamanda siyasi, demokratik değerlerimizle NATO içinde çok daha aktif ve sözü dinlenir, yönlendirici ülke olabileceğimizi AK PARTİ yöneticilerinin anlamaları gerekiyor. Demokrasi, bireysel özgürlükler, hukukun üstünlüğü artık NATO'nun çok daha fazla ilgi alanında yani NATO'yu yalnızca bir savaş makinesi gibi görmek doğru olmaz. Eğer öyle değerlendirirsek o makinenin ancak iş gören veya iş gördürülen bir parçası oluruz. Ortaklık değerlerine sahip çıkarsak o makineye yön veren akla da ortak olur, inisiyatif alırız. Türkiye'nin 1952 yılında bu ittifakta yer alma nedenlerinin bir tanesi de otokratik ülkeler blokunun karşısında demokrat ülkeler yanında saf tutmak olmasıydı.

Milletimizin demokrasi, hür irade arzusu bugün de devam etmektedir. Üzülerek ifade etmeliyim ki son NATO zirvesine elimiz güçlü gidemedik. El nasıl güçlü olur? Güçlü ekonominizle, istikrarlı, güven veren dış siyasetinizle, iç siyasette milletinizle kurduğunuz güven ilişkisiyle, hür, bağımsız adalet kurumunuzla, kurumları işleyen demokrasinizle ve şüphe götürmeyen temiz siyasetçi sicilleriyle. Aylardır hevesle beklenen NATO zirvesinden ne gibi avantajlar elde ettik? Sosyal medyalarda yabancı devlet başkanlarıyla bol gülücüklü pozlarla paylaşılan fotoğraflar dışında bir şey göremedik. Bu arada Sayın Biden'la baş başa görüşmenin içeriği devlet belleğinde mi kaldı, Kavakcı ailesinin belleğinde mi, merak ediyoruz.

Diğer kritik konuları burada saymaya vaktim maalesef yok fakat bir konu daha var ki bırakın bir milletvekili olmayı, bir Erzurumlu vatandaş olarak yalnızca kendi köyünde Ermeni mezaliminde 587 şehit verilmişken, katledilen Erzurumlu hemşehrilerimin yüzde 90'ının mezarları bile belli değilken bir gazetecinin "Biden sözde soykırım meselesini gündeme getirdi mi?" sorusu üzerine ülkemin Cumhurbaşkanının gülerek "Hamdolsun getirmedi." cevabı içimi acıttı, hem mezalimi yaşamış hem de iftiraya uğramış ecdadım adına utandım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - Burada konuyu gündeme getirecek kişi Biden değildir zaten, o getireceği kadar getirmiş ve yıllardır yıkılmayan kalede delik açmış, Türk milletine iftira atmıştır. Bu iftiraya vaktiyle gereken, ciddi bir mukabele edilememiştir. O kaleyi savunduğuna inanmak istediğimiz Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanının iftirayı masanın tam ortasına getirmesi gerekiyordu aslında. Bunu yapamadıysa "Hamdolsun konu gündeme gelmedi." demesi gereken kişi de iftiranın sahibi Biden olmalıydı.

Ayrıca, yine anladık ki liderler arası direkt görüşmelerin sorunları çözebileceği fikri değişmemiş, kurumsal diplomasiden uzaklaşmanın başımıza açtığı büyük sorunlardan hiç ders alınmamış. Yabancı liderlere "Beni direkt özel hattan ara." tavsiyesi, ülkenin kurumsal tavrını, hafızasını hiçe saymaktır. Çok net görüyoruz ki AK PARTİ'nin ülkemiz ve milletimizle ilgili hassasiyetleri ve duygu birliği kalmamıştır; bireysel, özel ilgi alanları oluşmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayınız.

MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla) - Bu da ülkemiz, milletimiz devletimiz açısından tahminlerden öte sakıncalar doğurmaktadır. İktidarı ya aklıselime ya da acil bir erken seçime davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)