GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:97
Tarih:29.06.2021

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) - Ben bu kanun teklifini getirenlere bir öneri yapayım: Eğer herhangi bir kamu iktisadi teşekkülünün daha inovatif, daha yüksek kârlı, daha bilimsel normlara uygun olmasını istiyorsanız örneğin onları işçi denetimine açabilirsiniz. Beyaz ve mavi yakalı işçiler fabrikaları yönetirler, böylece, üretim nasıl oluyor, teknoloji nasıl geliştiriliyor, bunların hepsini görürsünüz. Bunu söylememin sebebi, sizin getirdiğiniz bu teklifin zorunluluktan değil ideolojik bir tercihten kaynaklı olduğunu ispatlamak açısından bunu söylüyorum. Bu mevzuya birazdan tekrar döneceğim; işçi denetimi nedir, işçi denetimiyle dünyada bu ve buna benzer işletmelerin nasıl büyük atılımlar yaptığını gerekirse anlatırız.

Fakat ondan önce konuşmamın topoğrafyasına ait bir şey söyleyeyim: İki bölümde konuşacağım; birinci bölümde bu yasaya ilişkin muhalif görüşlerim olacak, ikinci bölüm de yine bununla direkt ilişkili olarak kaleme almış olduğum kooperatifler üzerine 80 küsur maddelik bir yasa teklifinin tanıtımı olacak.

Şimdi, devletin kamu iktisadi teşebbüsleriyle derdi çok eskilere dayanıyor. Yani özellikle 1986'yla birlikte Özalizmin memlekette deyim yerindeyse fırtına gibi estiği dönemde ülkemiz özelleştirmenin ne olduğuyla tanıştı. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır, bize şöyle pazarladılar: "Kardeşim, devlet ayakkabı üretir mi ya? Devlet kumaş üretir mi? Devlet elektrik üretir mi?" "Niye üretmez?" diye soranların sesi kısık kaldı, büyük bir medya propagandası çünkü dünyaya Thatcherizm ve Reganizmin emri buydu. Özellikle bizim gibi ülkelerde, yoğun bir özelleştirme kampanyasının aslında ülkelere ait olan ulusal servetin emperyalizme peşkeş çekilmesi anlamına geldiğini onlar bizden daha iyi biliyorlardı; hem onlar hem de bizim iş birlikçi iktidarlarımız bu istikamette yol aldılar. Oysa devlet, vatandaşının ihtiyacı olduğu hemen her alanda elbette teşebbüslerde bulunurdu. Bulunması son derece akılcı, son derece rasyonel.

Bir adım daha ileri gittiler, hatırlayın, dediler ki: "Ya, bu KİT'ler var ya KİT'ler, kardeşim, bunlar arpalık. Ağabey, iktidardakilerin amcası, dayısı, yeğeni, köylüsü, teyzesi hep bu KİT'lerin içerisinde. Ne olacak? Bunlar özelleşince, bunlar anonim şirket statüsüne geçince -önce komisyonlara devredildi hatırlayacaksınız, sonra bunlar anonim şirket statüsüne geçirildi- bunlar temizlenecek ve liyakat esasına göre personel belirlenecek." Bak ne güzel bir laf ettim, liyakat esasına göre.

Sabahtan, ahbap çavuş kapitalizmine ve kayırmacılığa ilişkin İYİ Partinin önergesini konuşmuştuk, hatırlayacaksınız. Şimdi bir Allah'ın kulu çıksın desin ki "Ya, o zaman bu KİT'ler arpalık olduydu, şimdi ise bu özelleştirmelerden sonra, anonim şirket statüsüne geçirmelerden sonra iktidardan tek bir Allah'ın kulu bunların içerisinde yer almadı. Yani iktidarın ahbap çavuş ilişkileri bu tür kurumların içerisine hiç dâhil olmadı." Meğerse neymiş? Meğerse mesele KİT'lerin arpalık olması falan değilmiş, mesele ülkemizin cumhuriyetin ilk zamanlarından bu zamana kadar elde ettiği değerlerin bir avuç sermayedara ve onların emperyalist merkezlerine peşkeş çekilmesiymiş ve nitekim böyle oldu arkadaşlar, 70 küsur milyar dolarlık üretilen bir değer sermayeye peşkeş çekildi. Aslında tabii, hepimiz şunu çok iyi biliyoruz: Üretilen değer çok daha büyüktü. Yani ben SEKA'yı biliyorum, SEKA direnişinde devletin şefkatiyle çok muhatap oldum(!) SEKA'nın yalnızca arsası özelleştirilmesi için devlete verilen paranın katbekat üstündeydi. Hatırlanacaktır bütün bunlar, bundan kamunun hiçbir kazancı olmadı ve günün sonunda döndük, baktık ki 10 milyar dolar gibi AKP öncesi iktidarların özelleştirme süreci oldu, 60 küsur milyar civarında da cumhuriyetin kuruluşundan bu zamana kadar yaratılmış bütün değer, işte bu para karşılığında emperyalizme ve onun yerli iş birlikçilerine peşkeş çekildi.

Sonra ne oldu? Örneğin "Daha verimli olacak." iddiasını kanıtlayan herhangi bir özelleştirme pratiği var mı? Varsa "Var." deyin, biri çıksın anlatsın. "Daha verimli olacak, daha iyi teknolojiyi takip edecek, daha çok kâr edecek." iddiaları ne oldu? Hepsi perişan oldu. Bunu nereden söylüyorum? Sihirli küreme bakıp da bir kehanette falan bulunduğum yok, hepsini yaşadık bunların. Mesela, anlatayım, bu memlekette "Yoksul, fakir fukara et yesin." diye kurulmuş olan Et ve Balık Kurumu özelleştirildi. İddia şuydu: Et fiyatları düşecek, memlekette vatandaş daha çok müstefit olacak bu durumlardan, daha çok et yiyecekti. Ne oldu arkadaşlar? Perişanlık. TEKEL özelleştirilmesinde Ankara'daydık, o zamanki yöneticiler de bunun ne kadar vatanperver bir proje olduğunu anlatıyordu, hatırlayın. Hatırlayın, günlerce çadırlarımızı kurduk Ankara'nın meydanına. TEKEL, öyle bir paraya özelleştirildi ki onu alanlar, o özelleştirme ederinin katbekatını kazandılar.

Tarımsal KİT'ler... Hep diyoruz ya, kardeşim bu girdi faaliyetleri o kadar belalı ki yani çiftçi bu işin altından kalkamıyor. Gübre Fabrikaları arkadaşlar, İGSAŞ, TÜGSAŞ... Bunların hepsi aynı kafayla özelleştirildi. Şimdi, açık söyleyeyim: Böyle, silah üretilsin, bilmem ne yapılsın, ben bu mevzulara uzak bir insanım ama şu ağırıma gidiyor, bu ülkenin kamusal değerlerinin "Cambaza bak cambaza!" oyunlarıyla bir avuç para babasına peşkeş çekilmesi bir vatandaş olarak benim onuruma dokunuyor. Günün sonunda hep beraber gördüğümüz şey, meğerse bütün anlatılanlar hikâyeymiş, meğerse bu özelleştirme yani anonim şirket statüsü kazandırılması bu sürecin ön adımlarıymış ve bunun sonucunda da kamu kaynakları sermayeye adım adım peşkeş çekiliyormuş, bunu hep beraber gördük.

Şimdi, Erdoğan ne diyordu geçenlerde, şurada bir yerde yazmıştım, oradan bakayım. "Bu domatesçiler, biberciler -bana söylüyor, ben domatesçi, biberciyim ya- bir merminin kaç para olduğunu biliyorlar mı?" Ben de buradan "Ey Erdoğan! Ben bir merminin kaç para olduğunu biliyorum." diyeyim fakat "Sen on dokuz yılda perişan ettiğin bu çiftçinin hangi girdilerle, ne zorluklarla, ne perişanlıklarla üretim yaptığını biliyor musun?" Bilmiyorsun. Niye bilmiyorsun? Çünkü sen iktidarın boyunca bu tarımsal KİT'lerin her birini uluslararası sermayeye peşkeş çekmek suretiyle çiftçilerin üretim dinamizmlerini, üretim potansiyellerini yok ettin. O yüzden girdi bu kadar büyük bir mesele hâline geldi, o yüzden gübredir, mazottur, ilaçtır, şudur budur, artık çiftçi bunun arkasından yetişemez hâle geldi. O yüzden 2,5 milyarla devraldığınız çiftçi borçları 145 milyara çıktı. Şimdi, bu millî savunmayla bu meselelerin çok önemi var. Vatandaşın karnı açken silah külah işleriyle konuşmak, bunları satarak büyük paralar kazanılacağını anlatmak olsa olsa bir vehmin ötesinde bir şey değil. Ne yapacağız peki, bunun çözümü nedir?

Şimdi, konuşmanın ikinci bölümüne geçerken şunu açık yüreklilikle söyleyeyim: Türkiye'de tarımın en temel sorunu örgütsüzlüğüdür; bu ceberut rejime karşı, bu ceberut iktidara karşı örgütsüz olmasıdır, tek başına olmasıdır. Çiftçilerin örgütlenmesi için bir yasa teklifi hazırladık grup olarak; bu, demokratik ve sosyal kooperatifçilik yasa teklifi. Önerilerimizi çok başlık hâlinde -zaman daraldığı için- ifade etmeye çalışacağım değerli milletvekilleri. Avrupa'daki bu kooperatifçilik Türkiye'de hiç olmadı; hep bir biçimiyle devlet müdahalesi, devletin baskısı, kooperatiflerin tepesinde bir Demokles'in kılıcı gibi yer aldı. Dolayısıyla, demokratik ve özgür, halkın iradesiyle oluşmuş kooperatifler ne yazık ki Türkiye'de olmadı ve komünist icadı olarak yaftalandı.

Şimdi, Türkiye'de 3 tane kooperatif yasası var ve 3 tane bakanlık var. Bir defa, Kooperatifler Yasası'nın bir başlık altında toplanması gerekli; biz Kooperatifler Yasası'nda 3 bakanlığı ve 3 yasayı değiştirip bunun yerine tek başına bir kooperatifler bakanlığı kurulmasını öneriyoruz. Kooperatifler bakanlığı altında tek bir mevzuata bağlı olarak kooperatiflerin kurulması gerektiğini öneriyoruz. Kooperatiflerin finansal ihtiyaçlarını, çiftçinin finansal ihtiyaçlarını karşılamak için bir kooperatifler bankası öneriyoruz çünkü Ziraat Bankası başka çayırlarda otluyor artık. Bu kooperatifler bankasının Tarım Kredinin, özel bankaların ve kamu bankalarının yapacağı işin hepsinden daha fazlasını yapması için de ayrıyeten bir mevzuat çalışması şu anda sürdürüyoruz. Yine, kooperatiflerin örgütlenmesinin önündeki bütün antidemokratik engelleri ortadan kaldırıyoruz. Kooperatiflerin çiftçilerin iradesiyle kurulmasının önünü açacak ve devletin yukarıdan aşağıya müdahalesini engelleyecek tedbirler alıyoruz. Küçük ölçekli kırsal kalkınma kooperatiflerinin, tarım satış kooperatifleri ile kadınların, 30 yaşından gençlerin, engellilerin kurduğu kooperatiflerin tamamen vergiden muaf olması gerektiğini savunuyoruz.

Yine, kooperatifleri Türk Ticaret Kanunu gibi bir şirket biçiminde mütalaa eden vergi mevzuatını kaldırarak küçük ve orta ölçekli çiftçilerin örgütlendiği kooperatiflerin devlet tarafından, aynı KİT'ler zamanında olduğu gibi, sübvanse edilmesini öneriyoruz. Kooperatiflerin üst birlik kurmalarının önündeki engelleri ortadan kaldırıyoruz. Kooperatiflerin yönetim kurulu gibi, yetkili kişiler gibi bürokratik ve demokratik muhtevasını ortadan kaldıran yapıları ortadan kaldırıyoruz; kooperatif genel kurulu, kooperatif meclisi ve yürütme kurulu gibi daha demokratik mekanizmaları bu işin içerisine dâhil ediyoruz.

Yine, kooperatifçiliği profesyonelleştiren -huzur hakkı gibi- bir kısım zümrenin daha fazla para kazanması ve kooperatifçilikle profesyonel biçimde uğraşmasına sebep olacak olan bütün maddeleri ortadan kaldırıyoruz; huzur hakkını mevzuattan tamamen kaldırmış durumdayız.

En önemlisi, kooperatiflerin ürettiği ürünü... Domates üretti ama mevzuat diyor ki: "Sen bunu salça yaparsan bu, Türk Ticaret Kanunu'na tabi olur, senden vergi alırım." Kooperatiflerin ürettikleri ham maddenin mamul hâle gelmesini kooperatif dışı bir işlem olarak gören mevzuatı değiştiriyoruz ve diyoruz ki: Kooperatif domates üretebilir, ondan domates salçası üretebilir ya da benzeri şeyler, konserve üretebilir. Bunu yaptığında önceki mevzuatta yer alan biçimiyle vergisel boyutu artmayacaktır, vergi muafiyeti devam edecektir.

Nihai olarak, değerli arkadaşlar, bunları yapmak iddialı şey; bunun için de yetişmiş insanlara ihtiyaç var. O nedenle, ilk ve ortaöğretimde tarım derslerinin ve kooperatif derslerinin yeniden getirilmesini öneriyoruz. Kooperatifler üniversitelerinin Türkiye'de kurulmasını ve bunların sektörün ihtiyaç duyduğu kalifiye insanları üretmesini bekliyoruz, umut ediyoruz. Bu teklifin bütün halkımıza ve üreticilere hayırlı olmasını diliyoruz.

Evet, merminin fiyatını biliyoruz ama eminiz ki Erdoğan, anlattıklarımızın hiçbir tanesini bilmiyor, bilmediği için de tarımı yok eden, bu sektörü içinden çıkılmaz hâle getiren kapitalist politikalarla devam ediyor. Hiç umutsuz değiliz, kısa süre içerisinde bu fasit dairenin kırılacağını, demokratik ve halkçı bir rejimin kurulacağını biliyoruz, buna inanıyoruz, bunun için mücadele ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)