| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 07.07.2021 |
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Merhabalar.
Evet, çok güzel laflar ediyor iktidar. Demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı, reform, ne güzel cümleler ama maalesef, iktidar bunları kurduğunda, biz "Acaba yine başımıza ne gelecek, toplumsal muhalefete nasıl bir saldırı dalgası olacak?" diye hep düşünmek zorunda kalıyoruz; zira, bütün planları böyle kuruluyor. Şimdi, siz "adil yargılanma" deyince, "demokrasi" deyince, "hukuk devleti" deyince ne oluyor? Arkasından, 6 milyon insanın, seçmenin oyunu almış HDP'ye kapatma davası geliyor. Sizin bu yargı paketlerinin süresi boyunca gelenlerden bir tanesi bu. Ne oluyor? Aslında her türlü baskıya rağmen, her türlü engellemelerinize rağmen tasfiye edemediğiniz partimizi bu sefer yargı yoluyla, talimatlı yargınız yoluyla tasfiye etmeye, ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz; bunun adına da "tarafsız yargı" diyorsunuz, ne diyeyim size?
Diğer bir mesele, diyorsunuz ki: "Demokrasi var." Demokrasinin en temel kriteri basın özgürlüğüdür. Ne yapıyorsunuz? Basın emekçilerine şiddet uyguluyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz, tehdit ediyorsunuz, ayaklarınızla, polisin ayakları altında ezdiriyorsunuz, ondan sonra da diyorsunuz ki: "Demokrasi var." Öyle mi? Milletvekillerimizi, belediye başkanlarımızı, parti çalışanlarımızı, kumpas davalarıyla gözaltına alıyorsunuz, yıllara varan cezalar veriyorsunuz, bağımsız yargı var, öyle mi? Toplumsal muhalefet bir hak aramak istediğinde önünü kesiyorsunuz, aynı bugün Soma'dan gelen maden işçilerinin Ankara'ya girişine izin vermediğiniz gibi "Yürürseniz gözaltına aldırırız, yargı yoluyla sustururuz." demeniz gibi işlemler yapıyorsunuz, ondan sonra "Yargı bağımsızlığı var." diyorsunuz, öyle mi? Kadınlar "İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmıyoruz." diye sokaklara, meydanlara çıktığında polis şiddetiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz, gözaltı tehditleriyle karşılıyorsunuz, ondan sonra bu ülkede demokrasi var, öyle mi? Boğaziçi Üniversitesinde atadığınız kayyum rektöre karşı öğrenciler protesto haklarını kullanıyorlar, sözlerini söylüyorlar, onların sözünü kesmeye çalışıyorsunuz, öğretim üyelerini kendi üniversitelerine almıyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki: "Bu ülkede demokrasi var, paketlerimizle demokrasiyi getireceğiz." Gerçekten mi söylüyorsunuz bu sözleri? Siz, bir taraftan yazlık sarayları inşa ederken tazminat haklarını alamayanlar, milyonlarca işçi yoksullukla, işsizlikle karşı karşıya, açlıkla karşı karşıya ama bu ülkede adalet var, öyle mi? İkizdere'de taş ocağına karşı duran kadınlar işkence edilerek, zorla, tehdit edilerek susturulmaya çalışılıyor; taş ocağını açacak şirketi koruyan uygulamalar yapıyorsunuz "Bu ülkede demokrasi var." diyorsunuz, gerçekten mi?
Şimdi, sizin ne yapmaya çalıştığınızı çok iyi biliyoruz. Mafya-siyaset düzeni, çete düzeni içerisinde bu ülkeyi aslında bir uçuruma sürüklediğinizi hepimiz çok iyi biliyoruz. Yandaş medyanızla, yargınızla, sürekli kullandığınız ortalığı terörize eden cümlelerinizle herkesi susturmaya çalıştığınızı, sessizleştirmeye çalıştığınızı da çok iyi biliyoruz.
Şimdi, bunlar yaşanırken diyorsunuz ki: "Yeni bir yargı reformu paketi getirdik." Yargı reformunun gerekçesine baktığınızda bile, aslında kendi kendinizi ele veren bir düzenleme olduğunu çok açık ortaya koyuyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Bundan sonra somut delil olmadan tutuklama verilmesin belli suçlar için." Zaten bu ana, temel kural değil midir? Tutuklamanın verilebilmesi için somut delil aranması gerekmez mi? Ama sizin getirdiğiniz yargı, artık, AKP bürolarına dönen sulh ceza mahkemeleri ya da ağır ceza mahkemeleri öyle bir hâle geldi ki özgürlük falan onların umurlarında değil. Saraya bakıyorlar "Ne talimat var, kimi gözaltına almalıyız, kimi tutuklamalıyız, kime ceza vermeliyiz." diye. Bunun üzerinden verilen bir kararlar silsilesinde, siz "Delil arayın." deseniz ne olacak "Aramayın." deseniz ne olacak? Zira kararları veren zaten mahkemeler değil. Sizin talimatınızla hareket eden bir yargıda, istediğiniz kadar oraya güzel cümleler yazın, sonucun değişmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Zira herkes terörist; herkesin terörist ilan edildiği bir ülkede, dolayısıyla bu kavrama soktuğunuzda herkesi zaten tutukluyorsunuz.
Şimdi, bu tutuklama maddesinde diğer bir sorunumuz da şu: Getirdiğiniz somut delili kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında da uygulayacağız diyorsunuz. Bu ne demek, biliyor musunuz? Erkek yargınızın bu tür suçlarda tutuklama vermeyeceği, cezalandırma yapmayacağının garantisini vermek demektir. "Erkekleri, erkek şiddeti uygulayan erkekleri koruma kalkanına alacağız." demektir ve bunu da yine güzellemelerle yapıyorsunuz. Kadınlar açısından, çocuklara yönelik cinsel istismar suçları açısından bu suçların hariç tutulması gerekirken, siz bu düzenlemeyi buraya getirerek aslında kadına yönelik şiddetin de önünü açmış olacaksınız.
Demin söyledim, madem şiddeti engellemek istiyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi'nden niye çıkıyorsunuz? Neden İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasından bu kadar kaygılısınız? Çünkü siz, erkek egemen sisteminizi, düzeninizi devam ettirmek istiyorsunuz. Kadınları dört duvar arasına sıkıştırmak, makbul kadınlar yaratmak ve oralarda mahkûm hâle getirmek istiyorsunuz. Daha şimdiden 6284 sayılı Yasa bile tartışılmaya başlandı, bu konuda tedbir kararlarında geri adımlar atılmaya başlandı; zira, siz, bunun böyle olacağını zaten biliyordunuz.
Şimdi, "yargı bağımsızlığı" diyorsunuz ama gerçekten yargıya dair bir düzenleme yapacaksanız öncelikle şu TMK'yi kaldırmanız gerekiyor. Bu çifte standartlığın, herkesi terörist ilan eden yasal düzenlemenin ortadan kaldırılması gerekiyor. Gerçekten samimiyseniz, gelin, TMK'yi hep birlikte kaldıralım.
Diğer bir madde; kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının boşandığı eşe karşı da işlenmesi hâlinde ceza artırım maddesi getirdiniz. Eyvallah da, mesele sadece boşandığı eş meselesi değil ki. Kadınlar, sırf kadın oldukları için bu şiddete maruz kalıyorlar, kadın kimliğinden kaynaklı, bu ülkedeki kadın-erkek eşitsizliğinden kaynaklı, patriyarkadan kaynaklı şiddete uğruyorlar, öncelikle bunu kabul edin. O nedenle, sadece boşanmış eşe karşı değil, kadınlara karşı işlenmiş suçlar diye tarif edilmesi gerekiyor, bu düzenlemenin de bu hâle çevrilmesi gerekiyor. Bu ülkede kadınlar öldürülüyor, katlediliyorlar, LGBTİ+'lar nefret suçlarına kurban ediliyor ve tabii ki bu, iktidarın beslemesiyle, sözleriyle, cümleleriyle gerçekleşiyor. Öbür yandan da kadınlar öz savunmasını gerçekleştirmek zorunda kaldığında, yaşamlarını savunmak zorunda kaldığında, aynı erkek yargı kadınlara meşru müdafaa hakkını kullandırmıyor, haksız tahrik hükümlerini uygulatmıyor ve o erkek yargınız kadınlara ağırlaştırılmış cezalar veriyor. Şimdi, siz bu maddeyi getirdiğinizde, eğer suça konu meselede yargılanan kadın arkadaşsa ona da ağır cezalar vermiş olacaksınız. O nedenle, bizim önerimiz şudur: Kadına yönelik suçlara ilişkin ayrı bir düzenleme yapılmalıdır. Erkek şiddetinin erkek egemenliğinden kaynaklandığı, kaynağını buradan aldığı, bu eşitsizlik ilişkisinden aldığı açıkça yazılmalı ve buna göre ayrı bir bent de düzenlenmelidir, karmanın içerisinde yer almamalıdır.
Yine, diğer bir mesele ev hapsi. Şimdi, siz ne yaptınız? Hep böyle yapıyorsunuz, bir şeyi fiilen uygulamaya başlıyorsunuz, bir güzel yerleştiriyorsunuz, hukukun içerisine alıyorsunuz -hukuksuz olduğu hâlde alıyorsunuz- ev hapsini de böyle yaptınız. Dediniz ki: "Ev hapsini kadınlara yönelik suçlar için uygulayacağız, kadınlara yönelik suçlarda erkeklere kelepçe takacağız." Ne yaptınız? Onlara değil, toplumsal muhalefete yönelik gözaltılarda kelepçe uygulamasına başladınız, ev hapsi uygulamasına başladınız. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanana ev hapsi vermeye başladınız, en demokratik hakkını kullanana ev hapsi vermeye başladınız; şimdi de bunu normalleştirmeye çalışıyorsunuz, meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz, buna da diyorsunuz ki: "İnfazda indirim yapacağız." İnfazda indirim yapın da önce ev hapsinin verilme koşullarına bir bakın. Suçun bile olmadığı birtakım demokratik eylemlerde siz ev hapsi vermeye başladınız.
Yine, diğer bir mesele adli kontrol meselesi. Adli kontrol hangi durumlarda veriliyor, hiç gördünüz mü, yargıya bir bakıyor musunuz? Yine aynı şey; ne zaman birilerini susturmak isteseniz hemen anında kararlar adli kontrolle çıkıyor, imzalar veriliyor, yurt dışı çıkışı yasakları veriliyor, insanların yaşam koşulları zorlaştırılıyor, sürekli bir denetim mekanizması kuruluyor. Aslında, bu "adli kontrol" denilen sistemin kendisini, cezaevlerinde kuramadığınız sistemi dışarıda insanların üzerinde baskı uygulamak üzere kurmanın yol ve yöntemi olarak uyguluyorsunuz; bunu çok iyi biliyoruz, yoksa hukuki bir durum falan yok aslında adli kontrollerde. O da yetmedi, "süre sınırı" diyorsunuz. Ya, süre dört yıl olabilir mi? Bir adli kontrolde süre dört yıl olabilir mi? İyi bir düzenleme gibi getirdiğinizi söylüyorsunuz ama aslında mahkemeye diyorsunuz ki: "Dört yıl boyunca o adli kontrolü kaldırma." Süreleri azami diye koyduğunuzda sizin bu talimatlı yargınızın nasıl süreleri sonuna kadar kullandığını hepimiz biliyoruz. Güya dolaylı olarak adil yargılanma hakkına dair bir şey söylüyormuş gibi yapıp aslında, tam tersine özgürlükleri kısıtlayan, hakları yeniden gasbeden bir düzenleme getiriyorsunuz.
Yine, bir diğer düzenlemeniz infaza ara verme. Daha önce getirmiştiniz infaz paketinde, şimdi de bunu uzatmaktan bahseden bir düzenleme eklediniz son dakikada. Peki, bu pandemi denen şey cezaevlerinde siyasileri etkilemiyor mu? Aslında haksız, hukuksuz bir şekilde siyasi davadan cezaevlerinize attığınız insanlara pandemi değmiyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Pandemi siyasi mahkûmlara dokunmayan bir hastalık mı? Nasıl oluyor da onlar etkilenmiyor? Yine, her zamanki bu ayrımcı, aslında düşman hukukunu bir kez daha önümüze getirdiniz. O zaman da itiraz etmiştik, demiştik ki: "Siyasi mahpuslara da bunun uygulanması gerekir." Bugün uzatırken de siyasi nedenlerle tutukladığınız, tutsak ettiğiniz insanlara yine "Uygulamayacağım." diyorsunuz.
Diğer bir mesele idari yargı. Eyvallah, süreleri kısaltıyorsunuz da idari yargıda sorun bu değil ki. İdari yargı talimatlı kararlar veren bir yargıya dönüştü; siz nasıl istiyorsanız, AKP nasıl talimat veriyorsa, vatandaşın aleyhine ama sizi koruyan kararlar veriyor idare artık. KHK'lerin kararları açık değil mi, ortada değil mi? Nasıl kararlar aldıklarını bilmiyor muyuz? Süreleri kısaltmakla bu iş olmuyor, önce idari yargının bağımsız, adil, tarafsız karar vermesi sağlanmalı, arkasından da uzun yıllara varan davalar değil, idari yargıda kararların nasıl daha hızlı verilebileceğinin değerlendirilmesi gerekiyor. Şimdi, tüm bunları yapmadan, adil yargılanma, demokrasi hikâyeleri yazmayın bize, bunların gerçek olmadığını hepimiz biliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)